Lübnanlı aktivist: Filistinli kadınlar siyasi süreçlerden dışlanıyor

Lübnanlı aktivist Kaide Abdullah Sarut, ABD’nin “Ertesi Gün” planını eleştirerek, Filistin halkının iradesinin yok sayıldığını ve kadınların siyasi süreçlerden sistematik biçimde dışlandığını belirtti.

MALVA MUHAMMED

Haber Merkezi- ABD’nin "Ertesi Gün" planı, Gazze’deki insani felaketin derinleştiği, uluslararası ateşkes çağrılarının arttığı ve Filistin-İsrail çatışmasının kritik bir döneme girdiği bir zamanda gündeme geliyor. Plan, uluslararası gözetim altında teknokrat bir yönetim öngörüyor. Ancak saldırıların kalıcı olarak durdurulmasına dair bir garanti sunmaması, gerçek amacına dair ciddi soru işaretleri yaratıyor. Gazze’ye yönelik saldırılar sürerken ve dünya kamuoyu soykırımın son bulması çağrısında bulunurken, bu plan farklı kesimlerce ya çatışmasızlık için bir fırsat ya da siyasi bir manevra olarak değerlendiriliyor. Filistin halkının iradesinden bağımsız şekilde ortaya konulan bu yaklaşım, planın gerçekten adil bir siyasi çözüm mü sunduğu, yoksa İsrail nüfuzunu genişletmeyi ve Filistin haklarını geri plana itmeyi mi hedeflediği sorularını gündeme taşıyor.

Ajansımızın sorularını yanıtlayan Lübnanlı aktivist Kaide Abdullah Sarut, ABD’nin planını eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirerek, Filistinli kadınların, kapasitelerinin çok ötesinde ihlallere ve ağır sorumluluklara maruz kalmalarına rağmen, siyasi karar alma süreçlerinden sistematik biçimde dışlandıklarını vurguladı.

*Hamas ve Filistin Yönetimi’ni dışlayan, teknokrat bir yönetim öngören bu plan, siyaseti halkın iradesinden uzaklaştırarak mı yeniden kurguluyor?

Amerikan planı, Gazze’deki savaşı sonlandırıp sivilleri kurtarmayı hedeflediği için prensipte olumlu bir yaklaşım gibi görünse de, Filistin halkının temel haklarını açıkça güvence altına almadığı sürece yetersiz kalıyor. Ablukanın kaldırılması, yerinden edilenlerin geri dönüşü ve Gazze Şeridi’nin adil bir şekilde yeniden inşası gibi talepler garanti edilmediği sürece plan, özgürlük ve onuru teminat altına alan radikal bir çözüme uzak; bir geçici ateşkesten öteye geçmiyor. Gerçek barış zorla veya tek taraflı dayatılmamalı, adil olmalı; bugün masada olan öneriler ise, toprak sahiplerini yerinden eden, Filistin haklarını dışlayan ve Gazze’deki kötüleşen yaşam koşullarını gizlemeye çalışan İsrail çıkarlarına hizmet etme riski taşıyor.

*Siz bu planı siyasi bir çözüm fırsatı olarak görüyor musunuz?

Bence bu plan gerçek bir siyasi çözümü temsil etmiyor. Aksine, işgal, abluka ve Filistin halkının haklarının ihlali gibi çatışmanın kökenlerine değinmeden, durumu yatıştırmayı amaçlayan geçici bir kriz yönetimi gibi görünüyor. Barış, geçici çözümlerle sağlanamaz; aksine, adil ve kapsamlı bir çözümün temellerini atan ciddi bir siyasi yönetim gerektirir. Filistinlilere, dünyadaki tüm halklar gibi, onurlu bir yaşam hakkı tanınması esastır. Bir plan önerilip başarısı şansa veya koşullara bırakılmamalıdır. Bu yaklaşım kabul edilemez. Herhangi bir plan, halkın öfkesini yatıştırmaya yönelik vaatler yerine, garantili uygulaması olan net programlar içermelidir. Sahada pratik adımlar atılmayan bir ateşkes barış yaratmaz; yalnızca bir sonraki patlamayı erteler.

*Plan ne Filistin devletinin kurulmasına ne de saldırıların kalıcı olarak durdurulmasına dair net bir garanti sunmamasına rağmen, bazı ülkelerin bu planı memnuniyetle karşılamasını ve farklı görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün yaşananlar, Filistin halkına adaleti sağlama veya haklarını geri kazanma konusunda gerçek bir fırsat vermiyor. Aksine, gerçek bir garanti olmaksızın siyasi baskı yapma girişimi gibi görünüyor. Filistinli grupların çokluğu göz önüne alındığında, tepkilerin farklı olması doğaldır. Her taraf bu politikayı kendi pozisyonuna ve çıkarlarına göre ele alacaktır; bu da farklı ve hatta belki de çatışan tepkilere yol açabilir. Bu politika bir manevra gibi görünmekte ve ancak savaşın gerçekten sona ermesini ve istenen hedeflere ulaşılmasını sağlarsa kabul edilebilir.

Planın birçok ülke tarafından memnuniyetle karşılanmasına gelince, bu esasen Filistin halkının çıkarlarına değil, kendi çıkarlarına hizmet eden göreceli bir istikrarı koruma girişimidir. Bu ülkeler doğal olarak hemfikir olacak ve nüfuzlarını güçlendirmek için fırsatı değerlendireceklerdir; Arap ülkeleri ise salt bildirilerden öteye geçmeyen kınama açıklamaları yapmakla yetineceklerdir. Etkileme yeteneklerine rağmen, özellikle Güvenlik Konseyi'nde bir araya gelip tek ses olarak konuştuklarında, Filistinlilerin karşı karşıya olduğu kuşatma, katliam ve açlığı görmezden gelerek dar çıkarlarını gözetmeyi tercih ediyorlar.

*Filistin Yönetimi planı memnuniyetle karşılarken, Hamas temkinli bir şekilde inceliyor. Filistinlilerin tepkisi için olası senaryolar nelerdir? Plan, özellikle kadınlara yönelik ihlalleri görmezden mi geliyor?

Hamas siyasi durumu değerlendiriyorsa, Filistin halkının karşı karşıya olduğu günlük trajedileri de göz önünde bulundurmalıdır. Bugün ihtiyaç duyulan şey, çıkarlara dayalı gruplar arasında bir fikir birliği değil, savaşın bedelini ödeyen siviller adına bir anlaşmadır. Rehinelerin teslimi veya başka adımlar yoluyla olsun, her ne pahasına olursa olsun siyasi bir çözüme ihtiyacımız var. Öncelik, devam eden kan dökülmesini durdurmak olmalıdır. Tahminime göre, İsrail uygulanacak herhangi bir planın faydalarının yüzde 90'ını elde ederken, Filistin halkı her zaman olduğu gibi sadece kırıntılarını alacaktır.

Gazze Şeridi'ndeki ihlaller, açlık politikalarından komşu şehirlere veya diğer ülkelere zorla yerinden etmeye kadar, soykırımı normalleştirmek için sistematik araçlardan başka bir şey değildir. Savaşı durdurmaya yönelik önerilen planlar, özünde, acıları sona erdirmeyi değil, İsrail'in nüfuzunu genişletmek için bir bahane görevi görmeyi amaçlamaktadır. Adalet üzerine inşa edilmemişler, ancak Gazze'deki insani gerçekliği göz ardı ederek egemen güçlerin çıkarlarına göre formüle edilmişlerdir.

Filistinli kadınlara gelince, karşılaştıkları ihlal ve baskılara rağmen, Ortadoğu ve Afrika'daki diğer ülkelerdeki kadınların aksine, siyasi karar alma süreçlerinden büyük ölçüde dışlanmış durumdalar. Bu kadınlar, zorluklarla ve dışlanmalarla karşılaşmalarına rağmen bazı haklarını elde etmişlerdir. Son iki yıldır Filistinli kadınlar, sevdiklerini kaybetmekten, bombardıman ve kuşatma altında hayatlarını sürdürmeye kadar kapasitelerinin ötesinde yükler taşımış ve kendi geleceklerini veya halklarının geleceğini şekillendirmede gerçek bir söz hakkı verilmemiştir.

Bu plan, savaşı sona erdirmenin bir garantisi olarak görülse de, Filistinlilerin çıkarlarıyla örtüşmemekte ve özlemlerini yansıtmamaktadır. Kanaatimce, her iki tarafın da eşit şekilde yararlanabilmesi için adil bir fayda dağılımı sağlamak ve Filistinli kadınları bir sonraki aşamaya dahil etmek için yeniden yapılandırma gerekmektedir. Çünkü onlar, en çok etkilenen ve her çözümün merkezine onuru koyan insani ve siyasi bir vizyon oluşturmaya en uygun kişilerdir.