Kadınların bitmeyen savaşı: Cins kırım
Dünyanın en uzun süreli ve bitmeyen savaşı, erkek egemen sistemin kadına yönelik yürüttüğü saldırı savaşıdır. 5 bin yıldan beri, giderek daha yoğun ve inceltilmiş olarak yürütülen bu savaş, aynı zamanda insanlık tarihinin en uzun süreli soykırımını da teşkil ediyor. Bu soykırımda yaşamını yitirenlerin sayısı tahmin bile edilemiyor. Hal böyle olmasına rağmen, erkek egemen sistemin kadına karşı sürdürdüğü savaşın adı konulmuyor. İnkar ediliyor. Çünkü adı konulsa eril şiddetin hiçbir türünün münferit olmadığı, tersine sistematik bir durumun söz konusu olduğu kabul edilecek. Bu sistematik durumun adı kadın kırımıdır. Dosyamızda yüz yıllardır sürdürülen kadın kırımına dikkat çekerek bu kırımda öne çıkan direnişçi kadınların mücadelesine yer vereceğiz.
Haber Merkezi- Kadın kırımı veya feminisid, sadece kadınların fiziki olarak katledilmesini ifade etmiyor. Kadınlar, yaşamın her alanında kırım boyutunda bir eril şiddet ile karşı karşıya bırakılıyor. Kadınlar, hiçbir yerde güvende değil. Eril şiddetin ister yapısal, ister fiziki, ister psikolojik, ister ekonomik, ister cinsel boyutu kadınların hayatını her an tehdit ediyor. Kadınların yaşamı her an risk altında. Her kadın, sürekli olarak toplumsal cinsiyetçilik ile yüz yüze kalıyor. Fiziki saldırıya maruz bırakılabilir ve her an tecavüze uğrayabilir. Her kadın, her an bir erkek tarafından katledilebilir. Yine her kadın, her an sözde en ‘yakınındaki’ erkeğin saldırısıyla karşı karşıya kalabilir. Savaş alanları, işgal bölgeleri, göç yollarındaki kadın ve kız çocukları açısından bu riskler daha da yüksek.
Dünyadaki en yoğun şiddet, kadına yönelik eril şiddettir. Kadınlar, en fazla eril şiddet sonucu katlediliyor. Kadına yönelik yürütülen bu sistematik savaş durumu kırım değil de nedir? Başka türlü adlandırmak mümkün mü? Fakat kadın kırımı kavramı, salt zaman ve mekan bakımından hiçbir sınır tanımayan bu saldırı savaşına bir isim takmayı amaçlamıyor. Kadın kırımı kavramı aynı zamanda eril şiddetin tüm boyutlarını kapsayıp bu savaşın düzeyini ortaya koyuyor.
Kader ya da kaçınılmaz değil
Eril şiddetin giderek daha çok vahşileştiği, özellikle de kadın öncülerinin katledilerek ortadan kaldırılmak istendiği bu süreçte kadın öz savunma ihtiyacının da dünyanın dört bir yanında daha çok hissedildiğini görebiliyoruz. Yani kadınlar, feminiside karşı durmanın temel yolunun, kadın öz savunmasını sağlamak olduğunu daha çok bilince çıkarıp, bu yönde tedbirlerini geliştiriyor. Kürdistan’dan Brezilya’ya, Mısır’dan Kenya’ya, Hindistan’dan Polonya’ya kadar kadınlar, eril şiddetin kader veya kaçınılmaz olmadığını görüp öz savunmalarını geliştiriyor.
Kadın savunması güçleniyor
Dünya kadınlarının mücadelesinde tikel-evrensel dinamiği çok güçlü işliyor. Dünyanın herhangi bir yerinde kadınların yürüttüğü mücadele bütün kadınlara kazanım olarak ulaşabiliyor. Bu yönde 2012 itibariyle Kürt kadınları öncülüğünde Rojava’da yükseltilen öz savunma gücünün önemli bir etki sağladığı kabul ediliyor. Zira en büyük eril organizasyon olan ulus-devletler, ‘şiddet tekeli’ adı altında başta kadınlar olmak üzere halkları hep savunmasız bırakmayı amaçlayıp, toplumsal öz savunmayı hep kriminalize ediyor. Dolayısıyla günümüzde kadınların farklı coğrafyalarda eril şiddetin her türlüsüne karşı öz savunmasını geliştiriyorsa, bu aynı zamanda devlet tarafından farz edilen tabu ve algıların kırılması anlamını taşıyor. Kadın kırımına paralel olarak veya bunun sonucu olarak kadın öz savunması da giderek daha çok gelişip güçleniyor. Bu ise kadınların bilinç düzeyindeki yükselişine işaret ediyor. Bu dosyamızda bunun somut örneklerini sizlerle paylaşıyoruz. Son yüzyıldan günümüze kadın kırımını tüm dünya üzerinden örneklerle derledik.
Birinci Dünya Savaşı
Tecavüz Birinci Dünya Savaşı'nda bir savaş taktiği olarak kullanıldı. Alman askerlerin Belçika ve Fransa'yı işgali sırasında sayısız kadın askerlerin tecavüzüne maruz kaldı. Kadınların yaşadıkları ile ilgili komisyonlar kuruldu ancak hiçbir zaman gerçek verilere ulaşılamadı. Üstelik savaşın sonunda ülkeler anlaşınca kadınların yaşadıkları yok sayıldı.
Tarihin en büyük soykırımı
Osmanlı Devleti 1915’te tarihin en büyük soykırımlarından birine imza attı. O zaman da günümüzde de bu soykırım hep inkar edildi. Bir milyonu aşkın Ermeni, beşyüz bine yakın Süryani/Asuri/Keldani katledildi. Bu katliamın bir yüzü kadınlarla ilgiliydi. Kadınlar öldürüldü. Cesetlerine işkenceler yapıldı. Tecavüze uğradılar, fuhuşa zorlandılar ve alıkonularak ömür boyu sürecek travmalar yaşadılar.
Osmanlı’nın tarihi hep katliamlarla geçti. Hıristiyan erkeklerin yok edilmesi ile başlayan soykırım kadınların ve çocukların Suriye çöllerine sürülmesiyle devam etti. Tehcir “ölüm yolculuklarına” dönüştü. Kervanlarda yaşlılar, kadınlar ve çocuklar vardı. Bu ölüm yolculuğunda kaç kadının kaçırılıp alıkonulduğu tam olarak bilinmiyor ancak sayıları binlerle ifade ediliyor. Yine bu yolda kadınlar öldürüldü; işkencelere dayanamayacağını düşünen kadınlar ise intihar ettiler.
Ermeni Soykırımı sürecinde tehcirler neticesinde, binlerce kadın ve kız çocuğu ailelerinden uzak bırakıldılar. Kaçırılan ve Müslümanlaştırılan kadınlar asimile edildiler. Bu konuda Türkiye arşivlerini kamuoyuna açmadı. Araştırma yapan kimi tarihçilere göre Anadolu’da 1915-1918 yılları arasında 700 bine yakın Hıristiyan halklara mensup kadın katledildi. Bunlardan 350 bini göç yollarında katledildi ya da açlıktan yaşamını yitirdi.
Maryam Çilingiryan ve Khanum Ketenciyan, 1915 Ermeni Soykırımı’nda adını tarihe yazdıran kadınlardı. Urfa’da 25 kişilik bir kadın birliği kurdular ve direniş örgütlediler. Kadınlar Anadolu’nun birçok kentinde direniş birlikleri kurarak katliamlara karşı mücadele ettiler.
Naziler ve kadınlar
İkinci Dünya Savaşı'nda da Alman askerlerinin binlerce Rus ve Yahudi kadına tecavüz ettiği biliniyor. Yahudi Soykırımı’nda öldürülen insanların sayısı net olarak bilinmiyor ama ifade edilen sayı 5 milyonun üzerinde. Öldürülenlerin 2 milyonu ise kadın. Kadınlar gettolarda ve kamplarda köleliği aşan koşullarda işkence edilerek çalıştırıldılar. Deneylerde kobay olarak kullanıldılar. Bu dönem özellikle binlerce kadın faşizme ve kadın kırımına karşı direnişiyle öne çıktı. Gettolarda direniş örgütleri kuruldu. Bu dönem sadece cinsiyetleri ve etnik kökenlerinden değil politik bağlarından dolayı da hedef haline geldiler.
Nazilere karşı ilk ve tek toplu sivil direnişi kadınlar gerçekleştirdi. Yahudilerle evli olan ve kendilerini ‘Aryan’ kadınları olarak tanıtan kadınlar eşlerini kurtarmak için Rosenstrasse’de günler süren eylem gerçekleştirdiler.
Liri Gero direnen kadınlardan biriydi. Henüz 13 yaşındayken Arnavutluk’ta Nazi işgaline karşı savaştı. 68 kadın ile birlikte önce Arnavut Ulusal Kurtuluş Hareketi saflarına ardından direniş tarihinde önemli bir yere sahip 16. Saldırı Tugayı’na katıldı. Bir saldırıda Naziler onu bilinçsiz şekilde buldu ve katletti. Direnişe katılan 68 kadın günümüzde de saygıyla anılıyor.
Sonya kod isimli Tsola Dragoyçeva, bir direnişin simgesi oldu. Nazilerin korkulu rüyası olarak anıldı. Onunla birlikte milyonlarca Bulgaristanlı kadın, antifaşist savaşta yer aldı.
Elizabeth Rose, Ablası Truss savaşçılara moral mektupları yazıyorlar ve haberleşmeyi sağlıyorlardı. Freddie Oversteegen, Nazi işgalcilerine karşı suikastlar ve sabotajlar düzenlemişti. Operasyonlara katılan gece cadıları, kamplarda kalan kadınlar ve daha birçok kadın, direnişin en önünde yer aldı.
YARIN: Zaman değişti ama kırım aynı kaldı