İlk gözden çıkarılanlar: Kadınlar

Cumhurbaşkanlığı tarafından Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı feshi kadınların büyük tepkilerine yol açtı. Sözleşmede kadınları, şiddeti uygulan kişiden korumak için yer alan uzaklaştırma ve koruma tedbiri çıkarma konusundaki maddeler oldukça önemliydi. Tüm bu koruma ve uzaklaştırma kararlarına rağmen erkeler tarafından katledilen kadınların sayısı sözleşmenin de feshi ile artarak devam ediyor. Kadınlar haklarında koruma kararı olmasına rağmen öldürülüyor. Koruma isteyen kadınlar görmezden gelinerek yaşadığı şiddetle baş başa bırakılıyor. Sözleşmeyi kaldıran devlet kadın cinayetlerini açıklarken “cinayet” demekten imtina ediyor. Kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümleri, sokak ortasında herkesin gözü önünde yaşanan kırım hükümetin gündeminden uzak! Dosyamızda koruma kararlarına rağmen katledilen, korunamadıkları ya da önlem alınmadığı için ölmemek için öldürmek zorunda kalan kadınlar olacak.

  

ZEYNEP PEHLİVAN

Haber Merkezi- 11 Mayıs 2011’de Türkiye’nin öncülüğünde imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi, resmi olarak 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Tam adı, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan ve kadına yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddet sorunsalını odak noktasına alan İstanbul Sözleşmesi, uluslararası bağlayıcılığı sayesinde toplumda ciddi düzeyde bir güven tesis ediyordu.

Sistematik olarak kadına ve aile içi şiddete karşı oluşturulan ilk bağlayıcı sözleşme olması nedeniyle hem Türkiye’de hem de diğer üye ülkelerde İstanbul Sözleşmesi, pek çok şiddet vakasında hukuksal anlamda referans olarak gösteriliyordu. Türkiye, 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’ni tek taraflı olarak feshettiğini Resmi Gazete üzerinden duyurdu. Gece yarısı alınan sözleşme fesih kararı, ertesi sabah toplumsal düzeyde ciddi bir infial yarattı.

Şiddet vakalarının zaten halihazırda rekor düzeylerde seyrettiği Türkiye’de, kadınları her türlü şiddetten korumak amacıyla oluşturulan böyle önemli ve uluslararası bir sözleşmeden hukuksuz bir biçimde çıkılması, büyük tepkilerin oluşmasına neden oldu. Kadınlar ve LGBTİ+lar sokaklarda, meydanlarda fesih kararına karşı geniş çaplı eylemler düzenledi. Aynı gün Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Pejcinovic Buric, alınan bu ani kararın Türkiye adına tam anlamıyla yıkıcı bir karar olduğunun altını çizdi. Yine aynı şekilde; Birleşmiş Milletler Kadın Birimi, TÜSİAD, Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu, Avrupa Kadın Lobisi, ROKS (Kadın ve Genç Kız Sığınakları Ulusal Örgütü), WECF (Ortak Bir Gelecek İçin Avrupa’da Kadınlar) gibi çok sayıda oluşumdan da benzer tepkiler gecikmedi.

Gelinen noktada, sözleşme fesih kararına rağmen uygulama hala resmi düzeyde yürürlükte. Fakat bu süreçte karakollara şiddet vakaları için başvuran kadınlar, ne yazık ki Aile Mahkemelerine yönlendiriliyor ve koruma talepleri de büyük ölçüde geri çevriliyor. Bilindiği üzere sözleşme gereğince, şiddeti uygulayan kişi için koruma önlemleri gereğince 6 aya kadar uzaklaştırma kararı çıkarılabiliyor. Oysa Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması, bu tip koruma önlemlerini de ne yazık ki rafa kaldırmış oluyor.

Kadın örgütleri; sözleşmenin, erkek şiddetinin önüne geçme noktasında hayati bir öneme sahip olduğunu vurgulasa da sözleşmeye karşı çıkan kesimler, bazı maddelerin Türk aile yapısı ve gelenekleriyle uyuşmadığını gerekçe olarak gösteriyor.

20 Mart’tan bu yana kadınlar Türkiye’nin pek çok şehrinde İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam ederken, bir yandan da bu tip soruların da takipçisi olmayı sürdürüyor. Ajans olarak, İstanbul Sözleşmesi kararından sonra Türkiye’de artan şiddet vakalarına ve karşılık bulmayan koruma taleplerine yakından baktığımız özel ve uzun soluklu bir yazı dizisi hazırladık. 

Dosya haberimizin ilk bölümünde; özellikle son birkaç aylık süreçte, katledilen, istismara uğrayan ya da şiddete maruz kalan kadınların yanıtsız kalan koruma taleplerine odaklanıyoruz!

İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden sonra koruma kararı aldırmak adına karakollara başvuran kadınlar, daha önceki dönemlerin aksine büyük oranda geri gönderiliyor. Kadınlar, bu durumun şiddet ve istismar gibi vakaların önünü daha da açacağını söylese de henüz geri adım atılabilmiş değil. Nitekim Türkiye’nin her tarafından gelen şiddet haberleri de bu durumu doğruluyor. Öte yandan devlet tarafından yapılan araştırmalarda koruma kararlarına ilişkin verilerin gerçekle uyuşmadığı ve bunların şeffaf bir şekilde paylaşılmadığı biliniyor.

Öldürüldüğünde 5 aylık hamileydi

27 Mart tarihinde İzmir’de, ayrılmak istediği dini nikahlı eşi tarafından kesici aletle öldürülen 17 yaşındaki Sezen Ünlü, bu dönemde katledilen kadınlardan sadece bir tanesi. Ayrıca 5 aylık hamile olan Sezen, pek çok defa darp raporlarıyla beraber koruma talebinde bulunuyor ancak Anıl Yolum isimli erkek tarafından sokak ortasında öldürülüyor. Öldürülmeden önce babasına, “Ben ölürsem gözlerimi ve organlarımı bağışlayın” dediği ortaya çıktı.

Uzaklaştırma kararına rağmen evine girdi

İstanbul’da yaşayan Arzu İlhan Koca, 11 Nisan tarihinde kocası tarafından kesici alet kullanılarak öldürüldü. Ocak ayı içinde uzaklaştırma kararı alınmasına rağmen Göksel Koca bu kararı ihlal ederek eve zorla girmeyi başardı ve dört çocuğunun yanında Arzu’nun yaşam hakkını elinden çaldı. Bu noktada uzun zamandır eve yaklaşmaya cesaret edemeyen Göksel adlı erkeğin uzaklaştırma kararını hiçe saydığı tarihe (11 Nisan) dikkat çekmek gerekiyor. Zaten son bir ay içersinde katledilen kadınların pek çoğunda eve zorla girme durumunun olduğunu görebiliyoruz. Bu da alınan koruma kararlarını, ceza uygulaması olmadığı için hiçe saydıklarının açık bir göstergesi olarak görülebilir.

Semiha Peker işine gidiyordu

Kadın cinayetlerinde ne yazık ki saplantılı “eski sevgili” vakaları dikkat çekici düzeyde. Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşayan Semiha Peker, işe gitmek için servis beklediği esnada eski erkek arkadaşı tarafından tüfekle vurularak öldürüldü. Bir çocuk annesi olan fabrika işçisi Semiha’nın, Yalçın isimli erkek için daha önce koruma kararı aldırdığı biliniyor. Semiha Manisa’da, tam olarak doğum gününde (24 Şubat) toprağa verildi. Ağabey Reşat Peker cenazede, “Kadın cinayetlerini hep televizyonlardan üzüntüyle izlerdik, bir gün başımıza da geleceğini hiç düşünmezdik, en ağır cezayı alması için ne gerekiyorsa yapacağız” şeklinde konuşmuştu.

Defalarca suç duyurusunda bulundu kimse duymadı

Eskişehir’de şiddet gördüğü için boşandığı eski eşinin sokak ortasında satırlı saldırısına uğrayan Ayşe Tuba Arslan, ağır bir şekilde yaralanmış ve 44 gün boyunca tedavi olduğu hastanede yaşamını kaybetmişti. Ayşe’nin evli olduğu dönemler de dahil olmak üzere Yalçın adlı erkek için şiddet ve tecavüz gibi suçları da kapsamak kaydıyla tam 23 defa suç duyurusunda bulunduğu, bunların bazılarının delil yetersizliği gerekçe gösterilerek takipsizlikle sonuçlandığı ortaya çıktı. 2 çocuk annesi Ayşe’nin kabul edilemez bu ölümünün ardında yatan ihmaller, çantasından çıkan dilekçelere de yansıdı. Kendisinin Eskişehir Aile Mahkemesi’ne yaptığı en son başvuruya ait dilekçede yer alan ifadeler aslında pek çok şeyi özetliyordu:

Şiddete ve tecavüze dayanacak gücüm kalmadı. Korkuyorum, beni öldürecek. Bu şahıstan ölüm tehditleri alıyorum. Ölümüm gerçekleştikten sonra mı bana yardım edeceksiniz?”

Hem Ayşe hem de ailesinin o dönemde gitmedikleri karakol kalmadı. 5 başvuru için dava açıldı; fakat bunların hiçbirinden caydırıcı bir karar çıkmadı. Normal koşullarda 6284 Sayılı Şiddete Karşı Koruma Yasası gereğince tedbir kararlarına uymayan kişilere 3-10 gün arası hapis cezası ön görülmektedir. Yalçın adlı erkeğe, tedbir kararlarını toplamda 23 defa ihlal etmesine karşın tek bir gün dahi hapis cezası verilmedi. CHP Milletvekili Utku Çakırözer o günlerde konuyu meclise taşıyarak Ayşe’nin suç duyurusunu okumuştu.

Göz göre göre ölümü seyredildi

Mersin’de bir sene kadar önce boşanmış olduğu erkek tarafından işe gittiği esnada silahla vurularak öldürülen 42 yaşındaki Filiz Kaplan, korunma talebi karşılanmayan ve göz göre göre ölümü seyredilen kadınlardan biri.  2 çocuk annesi olan Filiz, Toroslar ilçesinde uğradığı silahlı saldırı sonucu maalesef olay yerinde yaşamını kaybetti. Olayla ilgili soruşturmalar, elbette Filiz’in ölümünün ardındaki ihmalleri de gözler önüne serdi. Filiz’in yakınları, aldığı tehditler üzerine kendisinin çok defa koruma talebinde bulunduğunu söylediler. Ayrıca tepkilerini “Öldükten sonra mı koruma verilecek?” şeklinde dile getirdiler. HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, ısrarla koruma talebi olduğu halde verilmediği iddialarını Meclis gündemine taşıdı. Filiz’in oğlu Gökhan Kaplan’ın mahkemede söylediği, “Annem, avuçlarımın içinde öldü” sözü ise hala unutulmadı!

Sözde barışmak istedi

Kadın cinayetlerinde dikkat çeken bir diğer detay da cinayetlerin soğukkanlı, planlı ve oldukça canice işlenmesi. Koruma tedbirlerinin yarattığı etkinin, sözleşme feshinden sonra bariz şekilde azalacağı düşünüldüğü zaman endişelenmemek mümkün değil. Çatalca’da kıskançlık tartışması sonucu Fikret Çakmak isimli erkek tarafından öldürülen Gül Gülsüm, maalesef vahşice işlenen bir cinayetin öznesi oldu. Gül, bir dönem beraber yaşadığı dini nikahlı eşi Fikret Çakmak tarafından zorla bir araca bindirildi ve boş bir araziye götürüldü. Tekrar bir araya gelme teklifini reddetmesi üzerine Fikret adlı erkek, yanında götürdüğü Gül’ü boğarak öldürdü. Sonrasında ise cesedini metruk bir binaya atarak soğukkanlı bir şekilde eve döndü. Şüpheli hareketleri neticesinde gerçeği itiraf eden Fikret Çakmak, kıskançlık krizine girdiğini ve cinayetten sonra intihar teşebbüsünde bulunduğunu belirtti. Olayla ilgili soruşturmada, Gül Gülsüm’ün daha önce, aldığı tehditlerden dolayı uzaklaştırma kararı çıkarttığı görüldü.

Selvan Acar hafızalardan silinmedi

Muğla’da 10 yıllık eşi tarafından bıçakla öldürülen iki çocuk annesi Selvan Acar’ın hikayesi de uzun süre hafızalardan silinmedi. Uzaklaştırma kararı olmasına rağmen eve giren ve eşini hem sırtından hem de kalbinden bıçaklayan Tanju Acar, saklandığı ormanlık alanda yakalandı. Selvan’ın annesi, verdiği ifadede Tanju Acar’ın aylardır ölüm tehditleri savurduğunu ve “Bugün olmasa bile seni mutlaka öldüreceğim” dediğini aktardı. Savcılık, Tanju adlı erkek için, “tasarlayarak ve kasten öldürme” suçuna yönelik olarak ağırlaştırılmış müebbet talebiyle dava açtı. Dava devam ederken oldukça ilginç bir gelişme yaşandı. Tanju Acar ile aynı cezaevinde yer alan bir kişi, tüm gerçekleri bildiğini, Acar’ın kendisine tüm olayı itiraf ettiğini ve bundan dolayı da vicdan azabı çektiğini söyledi. Tanık olarak dinlenen bu kişinin ifadelerine göre; Tanju Acar, daha az bir ceza alabilmek adına, cinayet öncesi konuyu internetten uzun zamandır araştırdığını, aldatılan eşlere tahrik indirimi verildiğini, bu nedenle de sahte hesaplardan konuşmalar oluşturarak Selvan’a tuzak kurduğunu itiraf etmişti.

Nurtaç Canan da koruma kararı almıştı

Koruma kararı talep etmesine rağmen bir sonuç alınmaması ya da alınsa bile bu kararı açıkça ihlal edenler için bir cezai yaptırımın uygulanmaması, kadınlar için ciddi düzeyde yıldırıcı olabiliyor. Koruma kararlarını ihlal eden erkekler, bu süreçte ellerini kollarını sallaya sallaya balkondan, terastan ya da bahçeden eve girebilme cesaretini gösterebiliyorlar. İhlallerin hapis cezasına dönüşmemesi ise erkekler için cesaret verici bir unsur olarak değerlendiriliyor. Nurtaç Canan, koruma kararı aldırmasına rağmen boşanmak üzere olduğu Ragıp Canan’ın ölüm tehditleri ile sıkça yüzleşmek durumunda kalıyordu. Ragıp isimli erkek tarafından silahla bacağından vurulan Nurtaç’ın yaralı haldeyken kanıyla “Annem, babam, beni Ragıp vurdu, üzülmeyin. Hakkınızı helal edin.” Yazması hafızalardan kolay kolay silinecek gibi görünmüyor. Nurtaç’ın ölmemiş olması, yüreklere bir nebze olsun su serperken, tutuklu bir şekilde yargılanan Ragıp Canan’ın davası mayıs ayına ertelendi. Nurtaç, davanın ikinci celsesinde şu ifadeleri kullanmıştı:

İnsanlar hazır olmadan evlenmesin. Biz böyle bir hata yaptık, başımıza en büyük belaları aldık. Hiçbir kadın, kocasının değişeceğini beklemesin, çünkü değişmez. Beklemek sadece zaman kaybıdır. Ben çok bekledim, çok affettim.”

Yarın: Ölmemek için öldürmek zorunda kalanlar…