Jineolojî atölyeleriyle zihniyet değişimine-2
Bilginin kadınlara yasaklandığı karanlık bir dönemde, kimi zaman bir evde, kimi zaman bir mahallede bir araya gelen kadınlar Jineolojî atölyeleriyle çoğalıyor ve örgütleniyor.

ARJİN DİLEK ÖNCEL
Amed - Kadınlar Jineolojî ile birlikte uzun soluklu bir yolculuğa başladı. Jineolojînin yoğunlaşma alanlarının başında, özgürlük, kadın-erkek ilişkisi, erkeklik, toplumsallık, eşyaşam, etik-estetik, siyaset, ekonomi, demografya, tarih ve kadın devrimi gibi konular gelirken, tüm bu başlıklar odağına kadın doğasının aydınlanmasını alıp, “toplumsal özün” açığa çıkarılmasını hedefliyor. Jineolojî, devlet sistemi, iktidar, erkek egemen yönetimi, mitoloji, felsefe, din ve cinsiyetçilik ile yaratılmak istenen sisteme karşı alternatiflere dikkat çekiyor.
Jineolojî, kendini tanıma, anlama, yaşama anlam vermenin yanında erkek-devlet-iktidar üçgeni içinde kadını ve toplumu inceliyor. Bu üçgen içine hapsedilmeye çalışılan kadın ile birlikte erkeğin de köleleştirildiği karanlık bir tarihi aydınlatıyor. Jineolojî, başta sosyal bilimler olmak üzere, bütün bilimlerin şekillenmesinde de öncülük iddiasını taşıyor.
Jineolojî atölyeleri
Jineolojî kavramının kullanılması ve bunun bir “kadın bilimi” olarak tartışılmasıyla birlikte, bu bilimin yaygınlaştırılması için en etkili çalışmalardan biri atölyeler oldu. Bilginin, tartışmanın, araştırmanın yani kısacası hakikatin kadınlardan koparılmaya çalışıldığı bir süreçte atölyeler kadınlar için birer özgürlük alanları oluyor.
Amed’de kurulan “Kadın Akademisi Jineolojî Atölyesi” Jineolojî atölyeleri için bir başlangıç olurken, kadın bakış açısıyla doğadan topluma, mitolojiden dinlere, bilime kadar tüm bilimleri irdeleyen, sorgulayan ve yeniden yorumlayan Jineolojî, atölyeler ile bu tartışmaların derinleşmesini ve yaygınlaşmasını sağlıyor.
Jineolojî mücadelesini verdiği değişim ve dönüşümün merkezinde sadece kadınlar olmuyor. Çünkü kapitalist, patriarkal sistem sadece kadınların özgürlüklerini çalmıyordu, bir bütünen toplum üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyor. Bu toplumda erkekler bir yandan kadınlara karşı bir güç, baskı aracı olarak kullanılırken, diğer yandan sistemin de kölesi haline getiriliyor. İşte bu mevcut sistem içerisinde erkeklerin de özgürleşmeleri ve sistemin onlara dayattıklarından kurtulmanın yolu Jineolojîden geçiyor.
Kadın Akademisi Üyesi Figen Aras, Jineolojî atölyelerinin dünü, bugünü hakkında dosyamızın ikinci bölümü için değerlendirmelerde bulundu.
Jineolojî kavramının tartışılmasıyla birlikte, kadınlar olarak büyük bir heyecan duyduklarını ancak bu kavramı tartışmak için yeteri kadar bilgiye sahip olmadıklarını ifade eden Figen Aras, ilk olarak 2010’ların başında Kadın Akademisi ve kadın derneklerinde bir araya geldiklerini belirtti.
‘Dergi ve kitaplar atölyelere katkı sundu’
Figen Aras, jineolojiye dair birikimin nasıl oluştuğunu şöyle anlattı:
“Fakat yaptığımız ve tartıştığımız şeyler çok önceleri yapılanların bir tekrarı gibi görünüyordu. Kadın kurtuluş ideoloji ile tanışmıştık, ‘sonsuz boşanma’, ‘demokratik aile’, kadının tarihte ele alınış biçimi gibi bu alanlarda zaten okumalarımız, tartışmalarımız vardı. Jineolojîye dair tartışmalar geliştikçe zamanla yaşamı anlamlandırma ve bunu yorumlama yönteminin tartışılması gerektiğini fark ettik. Bu aşamada, Jineolojî Dergisi çıktı. Çeşitli cezaevlerinde kalan 17 siyasi kadın tutsak tarafından hazırlanan Jineolojî kitabı çıktı. Yine Jineolojî Giriş kitabı basıldı. Bu kitaptaki yöntem, konuları ele alış biçimi atölyelerin kendini sürdürebilmesi açısından etkili oldu. Son olarak Jineolojî Ders Notları kitabı çıktı. Bu kitaptaki yöntem de atölyelerdeki tartışmalara katkı sundu.”
‘Kendini bilmek, yaşamı anlamlandırmak çok kıymetliydi’
Jineolojî atölyesine katılan ilk kadınlardan biri olduğunu belirten Figen Aras, ilk deneyimini şu sözlerle ifade etti: “Beni en çok heyecanlandıran nokta kendini bulma, kendini tanıma oldu. Evet, belli bir deneyim, belli bir teori vardı, elbette hepimiz örgütlüydük, hepimiz kadın mücadelesi içinde yer alıyorduk ama Jineolojînin daha büyülü bir yanı vardı. O büyüyü çözemiyorduk. Ben kimim, varlığın kendisi nasıl tanımlanmalı? Tabi, Kürt kadın hareketi 30 yıla yakındır bir mücadele veriyor. 15 yıl öncesinden bahsettiğimiz için kadın hareketinin o dönemde bir literatürü vardı. Jineolojînin yöntem konusu bizi atölyelerde netleşmeye doğru götürdü. Jineolojî tartışmalarında atölyelerin oluşmasında bizi en çok heyecanlandıran nokta bilginin ve bilmenin bilgi dünyasının aslında hiç de korkulacak, zor, ulaşılamayacak bir şey olmadığıydı. Kendini bilmek, yaşamı anlamlandırmak çok kıymetliydi. Kadınların birlikte bunu yapması birbirine güç katması, o dayanışmayı gerçekleştirmesi çok kıymetliydi.”
‘Atölyeler beraberinde kadın örgütlülüğünü getirdi’
1960’larda Avrupa ve Amerika’da Feminist hareketlerin çatısı altında kadınların evlerde toplanarak bir araya geldiklerini ve deneyimlerini paylaştıklarını ifade eden Figen Aras, Jineolojî atölyelerinde ise kadının özne olma halinin konuşulduğunu söyledi. Figen Aras, “Jineolojî atölyelerinde dertleşmekten, kadının nesneleşme boyutundan ziyade, özne olma halimizi konuşmaya ve kendimizi sevmeye başladık. Tabi insan kendini sevmeye başlayınca, bütün kadınların kendini değerli görmesini istiyor, bu da beraberinde örgütlenmeyi getirdi. Daha çok yerde atölye açmak, bu atölyeleri yaymak istedik. Çünkü mevcut atölyeler artık yetmiyordu” diye belirtti.
‘Jineolojî yaşamın her alanını kapsıyor’
Jineolojî atölyelerinde ders almak ya da ders vermek mantığının olmadığını kaydeden Figen Aras, “Atölyede şunu fark ettik; Jineolojî tek başına bir kadın bilimi değil, kadının kendi tarihini araştıran, adını koyan, geleceğini planlayan bir kadın biliminin ötesinde yaşamın sosyal bilim önermesidir. Bu yeni dönem planlamalarında bizi çok iradeli kıldı ve kararlaştırmalara güç verdi. Atölye sadece ders mantığıyla bakılacak bir yer değil, aynı zamanda kadın yoldaşlığı demek. Kısacası Jineolojî yaşamın her alanını kapsıyor” ifadesini kullandı.
‘Mevcut erkekle eşitlik istenmez’
Erkeklerin de dahil olduğu karma atölyelerden de söz eden Figen Aras, bu atölyelerde “eşitlik” kavramının ölçülerinin yeniden tartışıldığını belirtti ve sözlerine şöyle devam etti: “Kadınlar olarak kendimizi tanıma, varoluşumuzu bütünlüklü ele alma, kendi bilgi yapımızı açığa çıkarmada çok özenli davranıyoruz. Neden? Çünkü erkeklerle birlikte yaptığımız buluşmalar, atölyelerde o sistemin bilgi yapılanmasının çarklarındaki çelişkilerin hala yerinde olduğunu görüyorduk. O çelişkiler bir yere gitmiyordu.
Dolayısıyla insanın önce kendini bilmesi çok önemli. Atölyelere katılan erkeklerde teoride belli bir düzey var, özellikle bu geleneğin içerisinde yer almış erkeklerde belli bir teori düzeyi var. Evet sistem tarafından hepimiz sömürgeyiz, emeğimiz sömürülüyor, Kürtlük varoluşumuzun kendisi bugüne kadar birçok bedel ödedi ama kadın erkek ilişkileri boyutuna geldiğimizde, sömürge olan erkek yine sömürge olan kadına tahakküm kuruyor, iktidar oluşturuyor. Bunu açığa çıkarmak çok kıymetliydi ama ölçülerimizi ortaya koymak da önemliydi. Erkeklerle bir araya geldiğimizde çok da eşitliğin mümkün olmadığını gördük. Yani ‘bu mevcut erkekle eşitlik istenmez’ dedik. Çünkü ölçümüz bu olmamalıydı. Erkek işe gidiyor, ben de işe gideyim. Erkek sokağa çıkabiliyor, ben de sokağa çıkabileyim, istediğimi giyebileyim. Mesele bunlar değildi, meselenin kendisinin toplumsal özgürlükle birlikte kadın özgürlüğü olduğunu fark etmek çok kıymetliydi.”
Erkeği değiştirip dönüştürme ihtiyacı
Böylelikle erkekliği değiştirip, dönüştürme ihtiyacının açığa çıktığını ifade eden Figen Aras, “Erkekler de buna açıktı çünkü bir gelenek, bir kültürel birikim var, bir tarihsel deneyim var. Fakat karşılığında da binlerce yılın getirdiği bir erkeklik inşası var, kodlanmış roller var. Bunu aşmak, bunu kırmak, o konfordan vazgeçmek oldukça zor geliyordu onlara. Ama bunun hiç de zor olmadığını, yaşamın ancak böyle güzelleşebileceğini yoğun tartışmalarla yaşamaya başladık. Kadın özgürleşmeden erkekliğin değişimi dönüşümü de olmuyor, toplumsal özgürlük de gerçekleşmiyor. O nedenle daha çok kadın özgün atölyelere yoğunlaştık. Ama son dönemde erkeklerden çok yoğun atölyelere katılım talebi var” şeklinde konuştu.
İlk yıllardan bugüne Jineolojî atölyeleri
Jineolojî tartışmalarının ilk yıllarından bugüne birçok değişimin de yaşandığını anlatan Figen Aras, “İlk yıllarda ‘kadın bilimde yer almaz, kadın bilgi üretemez’ algısı vardı. ‘Bu savaşın, yoksulluğun ortasında biz bilimle mi uğraşacağız?’ deniliyordu. Dolayısıyla bu dönemlerde ‘benim vaktim yok, benim imkanım yok, ben hiç okumadım, epistemolojiyi bilmiyorum, etimolojiyi bilmiyorum. Felsefe ile hiç tanışmadım’ diyen birçok kadın arkadaş bugün o alanların, o tartışmaların hiç de zor olmadığını gördü. Asıl zor olanın erkek egemen zihniyetin kadına dayattığı anlayış olduğunu fark etti” dedi.
‘Alternatif bilgi üretiminin peşine düştük’
“Mesele bilgileri olduğu gibi almak değil, mesele bilgiyi yaşamın içerisinden çıkarmak” diyen Figen Aras, kadında var olan bilginin önemine ve özelliklerine değindi. Figen Aras, “Analarımızın birer filozof olduğunu, analarımızın hala birer şifacı olduğunu fark ettik. Evet, sistem bir bilgi üretiyor ve biz o bilgiden etkileniyoruz. Atölyelerde alternatif bilgi üretimi nasıl olmalı? Sorusuna yanıt aranıyor. Ya da bilgi üretmek mi ya da yaşamın bilgisini açığa çıkarıp, ortaklaştırmak, paylaşmak mı? Böylelikle pratik çalışmalara da gidildi. Okumalar, tartışmalar yapıldı ama aynı zamanda Wan’da analarla ot toplamaya gidildi, analar otları anlattı. Ya da İstanbul'da Yoğurtçu Parkı'nda analar Kürt hikayelerini, Kürt masallarını anlattılar. Mevcut sistem diyor ki yazılı tarih önemli ama bizim tarihimiz sözlü gelenek üzerinden de biçimleniyor” diye belirtti.
‘Jineolojî tarihi araştırıp, incelerken kendisi de tarih yapıyordu’
Dünden bugüne bilincini açığa çıkaran kadının, öncülük yapma, özgürlüğü büyütmede, mücadeleyi yükseltmede çok büyük kazanımlar sağladığını ifade eden Figen Aras, “Mevcut olan bilgiyi açığa çıkarmak çok kıymetliydi. Ama yerine ne koymak lazım? Alternatif ne olmalı? Sorularına yanıt arıyorduk. İlk başlarda çok somut bir şeyler yapmaktan ziyade Jineolojî nedir? Kadın nedir? Kadın tarihi nasıl ele alınır? Paleolitik dönemde kadın neydi? Cadı avları neydi? Soruları üzerine bilginin peşinden koşmaya çalıştık. Ama şimdi yapılan çalışmaları somutlaştırmak, arşivlemek tarihe mal etmek istiyoruz. Şunu fark ettik, Jineolojî aslında tarihi araştırıp incelerken kendisi de tarih yapıyordu. Belki 50 yıl sonra Kürdistan’da çocuklar, ‘Şu tarihte kadınlar şurada bir bilgi açığa çıkardılar, kültürümüzü yaşattılar’ diyecekler” ifadelerini kullandı.
Figen Aras, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu süreçte şunu fark ettik, köklerimizden uzaklaşmamalıyız, köklerimize dönmeliyiz. Çok fazla batı merkezli bilginin etkisinde kalabiliyoruz. Tabi kıymetli yanları var ama biz Kürdistan coğrafyasında doğup büyüyen kadınlar kendi tarihimizi yaşatmalıyız. Dünden bugüne Jineolojî doğum yapıyor, bu bir toplumsal doğum gibi, kendiyle yetinmiyor, çoğalmak istiyor. Tabi bu muazzam değerler karşısında yapılan çalışmalar yeterli değil. Bu bir başlangıç, birçok kadın hala yeni atölyeler talep ediyorsa iyi bir yola girmişiz demektir.”
‘Demokratik Toplum çağrısına cevap olmak gerekiyor’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısına da dikkat çeken Figen Aras, “Bu çağrıya cevap olmak gerekiyor. Yeni süreçte nasıl konumlanmalıyız, bu sürece ne katabiliriz diye yoğunlaşmalıyız. Jineolojî bir bilim önermesi ama siyasetten, ekolojiden bağımsız değil. Jineolojînin yeni toplumsal yaşam inşasında çok daha yayılarak, çok daha büyüyerek, daha somutlaşarak, kendini devam ettireceği inancını taşıyoruz” dedi.
Bitti…