Nazlı Kayı: Farklı alanlarda işler yaparak özgürleşebiliriz!

Nazlı Kayı tek bir iş koluna bağlı kalmadan kendine farklı alanlar yaratmayı başarmış bir kadın. Hem dernek yöneticiliği, hem tiyatro adına yönetmenlik, oyunculuk ve eğitmenlik, hem de kent markalaşması üzerine profesyonel anlamda kamu ve özel sektörde çalışmalar yürütüyor. Etkin zaman planlaması yaparak bu kadar işe yetişebildiğini, bu işleri severek yaptığını ve tek bir alana bağlı kalmayarak özgürleşebileceğimizi söylüyor.

 
ZEYNEP PEHLİVAN
İzmir-Nazlı Kayı, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olanları bir çatıda toplayan ve bir anlamda o kültürü yaşatan Mülkiyeliler Birliği Derneği’nin İzmir şubesi başkanı. Bu elbette Nazlı’yı tanıtma noktasında sadece küçük bir bilgi. Çünkü kendisi aynı zamanda profesyonel olarak, “Kent Markalaşması” gibi özel bir alanda; kamu ve özel sektör bazında çalışmalar yapıyor. Bunların haricinde yine eğitimini aldığı tiyatronun da peşini yıllardır bir an olsun bırakmıyor. Oyunculuk, yönetmenlik ve eğitmenlik yaparak bu özel sanata kendince bir değer armağan ediyor. Ha unutmadan, Nazlı’nın bir de İkiz çocukları var! Dolayısıyla bütün bu koşuşturmanın içinde onun bir ikiz annesi olduğunu söylememek olmaz. Nazlı, genel anlamda disiplinler arası yolculuğu etkin zaman planlaması yaparak yürütülebileceğini düşünüyor. Bu önemli cümlenin altını doldurmak adına dilerseniz Nazlı’nın öncelikle akademik kariyerinde farklı disiplinlerde aldığı eğitimlerden kısaca bahsedelim.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü mezunu olan Nazlı, hemen sonrasında Ankara’da Dil Tarih Tiyatro bölümünde Reji yüksek lisansı yapıyor. Doktorasını ise Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “Kent Markalaşması” konusunda yapıyor. Ana işi olan kent markalaşması üzerine çalışmalar yaparken diğerlerini bir köşeye kaldırıp koymuyor. O süreçte hepsiyle ilgili eşit düzeyde çalışmalar yürütmeye çalışıyor. Peki tüm bunları nasıl mı başarıyor? Gelin Nazlı bize bunu anlatmaya başlasın:
“ Farklı disiplinlerde okuduğum için hayatım boyunca bu alanların hepsinde çalışmaya devam ettim. Uzun yıllar İzmir Kalkınma Ajansı’nda çalıştım. Tanıtım Dış ilişkiler Birim Başkanlığı görevini üstlendim. İzmir’in Expo 2020 adaylık sürecinde iletişim direktörlüğü yaptım. Bu benim için çok keyifli bir işti. İnsanın yaşadığı şehrin ekonomik, sosyal, kültürel açıdan kalkınması için çalışması çok anlamlı. Özellikle artık tam manasıyla uzmanlaşmaya başladığım “Kent Markalaşması” benim aynı zamanda doktora konumdu.  Kent markalaşması sürecinde çalışırken Kalkınma Bakanlığı’nın Destinasyon Grubu’nun Türkiye direktörlüğünü yaptım. Bu süreçte Türkiye’deki bütün şehirlerin markalaşma çalışmaları örneklerini incelemiş oldum. Bilhassa Expo 2020 deneyimi, uluslararası anlamda da dünyada başka şehirlerin de markalaşma sürecini incelememi sağladı. Sonrasında kamu alanında yürüttüğüm çalışmaları özel sektörde yürütmeye başladım. Bakanlık çalışmalarımda Türkiye’yi özel sektördeki şehir markalaşmasıyla ilgili çalışan ajansla dünya şehirlerini markalaşma süreçlerini görmüş oldum. İzmir’in kentsel stratejik pazarlama planını birlikte hazırladık. İzmir logosu, görsel kimliği, markalaşma çalışmaları ve eylem planını oluşturduk. Şimdi bu çalıştığım firmayla Kastamonu, Çanakkale ve Bursa’nın markalaşma çalışmalarını yapıyoruz.”
“Tiyatronun da hiç peşini bırakmadım”
Nazlı, iletişim alanında doktora tezi çalışması ve aynı zamanda profesyonel iş yaşamında odak noktası olan kent markalaşmasının haricinde tiyatroyla ilgili çalışmalarını da mezuniyetinden beri devam ettiriyor. Önce işe devlet tiyatrolarında sözleşmeli oyunculuk yaparak başlıyor. Nazlı, tiyatroyla hiçbir zaman bağını koparmadığını net ve gururlu bir tavırla vurguluyor:
“Tez konum Amerikalı bir yazardı ve Brodway’de bu alanda çalışmalar yaptım. Döndükten sonra Mülkiyeliler Siyasal Bilgiler Tiyatro Topluluğu’nu üniversite döneminde de çalıştırmıştım; sonrasında da çalıştırmaya devam ettim. Sonrasında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde iletişim direktörlüğü yaptım ve buradaki tiyatro grubunu da çalıştırdım. İzmir’deki Mülkiyeliler Birliği’nin tiyatro grubunu çalıştırmaya devam ettim. Uzun zamandır da Sahne Tozu Tiyatrosu’nda eğitmenlik, yönetmenlik ve oyunculuk yapıyorum. Şu aralar Yedi Kocalı Hürmüz’ü oynuyorum. Oyunlarımız ne mutlu ki kapalı gişe oynuyor. Bu beni besleyen ve ayakta kalmamı, devam etmemi sağlayan bir motivasyon kaynağı. Bu alanla, beni güçlendiren o organik bağımı hiç koparmadan eğitmenliğe, oyunculuğa ve yönetmenliğe devam ediyorum.” 
“Kadın dernek başkanı olarak olumlu geri dönüşler alıyorum”
Nazlı, şimdilerde bu özel çalışma alanlarına bir yenisini daha ekliyor. O, vefa borcunun da olduğunu söylediği Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin başarılı mezunlarından. Bu borcu şimdilik dernek yöneticiliğini üstlenerek ödüyor. Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi Dernek Başkanlığı’nda yürüttüğü çalışmaları anlatırken, onun ne denli ezber bozan bir kadın olduğunu satır aralarından hemen yakalayabiliyorsunuz:
“Buranın okul derneğini aşan bir tarafı var ve biz de o vizyonla yönetime geldik. Birbirini çok sahiplenen bir yapı var. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi, ruhu olan bir okuldur. Diplomatlar, akademisyenler ve özel sektörde iyi kademelerde çalışanlar çıkaran bir yer olarak görülür Mülkiye. Çok yüksek katılımla ve çok iyi bir oy alarak bu göreve seçildik. Daha önce de çok güzel işler yapılan bu dernekte ben de uluslararası bir vizyonla işler yapmayı planlıyorum. Burayı bir akademi gibi Mülkiyelilerin dersler verdiği çalışmalar yapabilecekleri bir yer haline getirmeyi hedefliyoruz. Bir kooperatif kurmuştuk. Bu kooperatif daha çok kent enstitüsü üzerine çalışıyor. Bu da bir tür yerelden kalkınma modeli! Bunu belediyeye sunduk, destek aldık. Katılımcılık esasıyla burayı herkesin sahiplendiği bir yer haline getirdik. İnsanların da buna çok ihtiyacı varmış. Tüketim toplumunda çoğu insan mutsuz ve kendilerini bir yere ait hissetmiyorlar. İnsanların kendilerini bir yerin önemli bir parçası olarak hissetmeleri oldukça kıymetli. Çünkü bir işe yarama duygusunun insanlara çok iyi geldiğini düşünüyorum. Bu şubenin ikinci kadın başkanıyım; ama daha önce diğer şubelerde de hep erkek ağırlıklı başkanlar olmuş. Kadın başkan olarak şimdiden olumlu geri dönüşler alıyorum.”
“İşlerimi severek yapıyorum ve amacım hayata değer katmak oluyor”
Farklı alanlarda aldığı eğitimlerin hiçbirini bir köşeye bırakmayan ve hepsinden bir değer üretme çabasında olan Nazlı, bu çok yönlülüğünü verimli bir forma sokuyor. Burada tek bir alana bağlı kalmanın kısıtlayıcı olduğunu düşünmesi yatıyor. Bir yandan da yaptığı işlerle hayata değer katmak için de olanca gücüyle çalışıyor. Ona, “Bu kadar işi ve özel yaşamını nasıl dengeliyorsun?” diye sordum. Onun için cevap oldukça kolay ve netti:
 “Gerçekten bir işi inanarak ve severek yaptığınızda ve hayata değer katmak istediğinizde etkin zaman planlamasıyla birçok işi yapabiliyorsunuz. Benim hikâyemde Mülkiye’de okumam, tiyatro okumam ve iletişim okumam var ve bugün üçüyle ilgili de çalışıyorum. Bundan daha büyük bir zenginlik olabilir mi? Sivil toplum kuruluşlarda veya derneklerde çalışmanın ayrı bir manevi tatmini var. Bu tarz işleri yaparken bir işe yaradığınızı tam anlamıyla hissediyorsunuz. Bu iyileştirici, güven verici ve en önemlisi güçlendirici bir his. Bunu diğer insanlara da özellikle tavsiye ediyorum. Birincil işim, destinasyon yönetimi, yani şehirlerin kalkınma çalışmaları da bana çok anlamlı geliyor. Özellikle günümüz toplumunda dünyada bu eğilim ve ivme buna doğru gidiyor. Tiyatroyu ise okurken bile sadece profesyonel oyuncu, yönetmen olmak için değil hayat kalitemi arttırmak için yaptığımı fark ediyorum. Bakmak ve görmek arasındaki farkı keşfetmek için bile tiyatro eğitiminin çok önemli olduğunu düşünüyorum.”
“Tek bir işe bağımlı kalsaydım, kendimi özgür hissetmezdim”
Son olarak kendi zaman yönetimini nasıl yaptığını, bu kadar işin arasında özel yaşamına nasıl vakit ayırdığını büyük bir merakla sorma gereği hissettim.  Çoğumuz bazen tek bir işi bile yaparken bile zorlanabilirken Nazlı bu kadar işe nasıl yetişebiliyor dersiniz? Kendisinin kadınlara bu konuda bazı tavsiyeleri var, bize iletmek düşüyor:
 “Günümüzde maalesef neyi nasıl yaptığınız değil, nasıl aktardığınız önem kazanmış durumda. Tabi doğru iletişim de çok önemli. Özellikle ben kadınların iş yapabilme kapasite ve etkin zaman yönetiminde başarılı olabileceklerini düşünüyorum; çünkü hayatlarında birçok şeyi aynı anda yapmak zorundalar. Doğal bir şekilde bu konuda daha becerikli olacaklardır. Hayatta bir şeyler ürettiği ve yarattığı sürece verimli olabileceğini düşünüyorum. İkiz çocuklarım var ve nasıl yetiştiğimi soruyorlar. Evdeki düzeni de aksattığımı düşünmüyorum. Çocuklarımla yeterli ve kaliteli zaman geçirebiliyorum. Eğer birçok iş yapıyorsanız evdeki zamanınızı hep kaliteli kullanıyorsunuz. Eğer doğru planlarsak farklı işleri yapmanın daha üretken olmaya sebep olduğunu düşünüyorum. Tek alanda giden insanların hep o alanda kaldığını görüyorum. Bu da bir işe bağlıysa o işe çok tutunmaktan kaynaklı kendine ve insanlara zarar verdiğini düşünüyorum. Birkaç farklı planınız olduğunda tek bir işe muhtaç, bağlı ya da zorunlu kalmıyorsunuz. Bunun da insanı özgürleştirdiğini düşünüyorum. Sadece tiyatrodan para kazanmak zorunda olsaydım şu anki gibi bir rolü oynarken ki özgürlüğüm ve keyfim olmayabilirdi. Seçme şansım azalırdı ve bazı işleri yapmaya zorunlu kalırdım. Bu da oyunculuğu, rolü keşfetmenin bile önünde olabileceğini düşünüyorum tek bir işe bağımlı olmanın. Tek işim dernek olsaydı da bunu kazanmak için her şeyimi verebilirdim ama şu anda buraya sadece katkı koyuyorum gözüyle bakabildiğim için insanlardan bunun karşılığını daha rahat görebildiğimi düşünüyorum. Sizi anlayan ve destek olan eşinizin ve çocuklarınızın olması çok önemli günümüz toplumunda. Biraz da hayata olumlu bakarak bunu görebiliyorum. Unutmayın, siz hayata ne verirseniz o da bizzat karşılığını veriyor!”