Kadın cinayetleri neden sadece izleniyor?

Sosyolog Feryal Saygılıgil ülkede yaşanan kadın cinayetlerine neden seyirci kalındığından, sosyal medyada kadın cinayetlerinin yansıma biçimlerine varana kadar bir çok konuyu değerlendirirken; “Kadın cinayetleri kamusal alanda da sıradan görülüyor, tıpkı evde olduğu gibi. Biz hepimiz aynı sınıftan, renkten olmayabiliriz ama aynı şekilde eziliyoruz. Hepimiz kurbanıyız bu sistemin” diyor.

DİLEK GÜL

İstanbul –  Türkiye’de kadına yönelik şiddetin bilançosu her geçen gün artıyor. Şiddetin herhangi bir biçimine maruz kalan kadınlara ses veren yine kadınlar oluyor. Kolluğun geçiştirmeci yaklaşımlarından kaynaklı kadınların katledildiklerini izliyor ya da şiddet uygulayan faillerin savcılık ve mahkemeler tarafından serbest bırakıldıklarını, tutuksuz yargılandıklarını görüyoruz. Olaylar zincirlemesine uzayıp gidiyor ve çok sayıda şiddet gördüğünü, tacize maruz kaldığını, saldırıya uğradığını söyleyen kadın, sosyal medya üzerinden yardım istiyor.

Yaşanan her cinayetin ardından kadın cinayetleri üzerine tartışmalar yapılmaya başlanıyor, toplumun neredeyse her kesiminden tepkiler geliyor ancak bunlar cinayetlerin önüne geçilmesine yardımcı olmuyor.

Neden sesleri duyulmuyor?

Hatırlanacağı üzere “Ölmek istemiyorum” diye seslenen Emine Bulut’un o görüntüleri kadın ölümlerini durduramadı.  Mesela; İstanbul Arnavutköy'deki evinde başından vurularak öldürülen 30 yaşındaki Tuğba Anlak'ı duyan olmadı. Üstelik o da 6 yaşındaki kızının gözleri önünde yaşamını yitirdi. Yine boşanmak istediği erkek tarafından öldürülen 22 yaşındaki Fatma Erdoğan’ı da hiç hatırlamıyoruz.  Ve o da öldürülmeden 15 dakika önce polisi arayıp “davalık olduğum eşim beni esir tutuyor” şeklinde yardım istemişti.

Kadınların yardım talepleri hakikaten görülüyor mu? Bakmak ile görmek arasındaki ince çizgide gidip gelen cinayetlere tepkiler de zaman zaman tepkisizlikle sonuçlanıyor. Çünkü kadın cinayetleri her geçen gün azalmadan ayyuka çıkmaya devam ediyor. Her kanlı görüntü yeni bir kanlı görüntüyü kendisiyle birlikte getiriyor.

Sosyolog Feryal Saygılıgil: “Çünkü yaşam magazinleşti!”

Sosyolog Feryal Saygılıgil erkek şiddeti karşısındaki bu tepkisizliğin altındaki en büyük nedeni “geleneksel” olarak açıklıyor ve aynı zamanda en çarpıcı başlığı atıyor:

“Sosyal medyada Emine Bulut cinayetinin nasıl izlendiğini gördük. Müdahale etmek yerine, o ölüm izlendi. Bunun altında yatan pek çok neden var. Birincisi orada bir aile meselesi var. Ailenin sırrı ve ailenin iç ilişkilerine karışmama hali var. Öyle bir katılaşmış gelenek var ki, aile içi ilişkilere karışılmaz. Karışmama öğretisi var. Toplumun kodlarından bir tanesi budur. Etliye sütlüye bulaşmama hali var. Bir de korku var. Ayrıca yaşamın magazinleşmesini görüyoruz artık. Orada müdahale etmek yerine, çekim yapılıyor. Kişi açısından telefondan izleyerek magazin işi yapmak işte bu cinayetlere böyle bir bakışı getiriyor. Ve bu cinayetlere karşı sergilenen tutum cinayetlerin politik halinden de soyutluyor meseleyi. Yani o anın, ölüm anının değerini de zayıflatıyor. Belki de bir yandan da eğleniyor. Onu çekerken ne yaşıyor, bu nasıl bir duygu… Buna da bakmak lazım. Dehşet içerisindeyse o görüntüyü nasıl çekebiliyor?”

“Sosyal medya samimiyeti sorgulanmalı”

Her ne kadar sosyal medyanın kadınları sokaklardan çektiğini düşünse de, yine de önemi konusunda ısrarcı olduğunu söylüyor Sosyolog Feryal Saygılıgil, “Ama sosyal medya samimiyeti sorgulanmalı” diye de ekliyor.

“Sosyal medya sokağa çıkmayı azalttı ya da bir şekilde önüne geçti. Çünkü orada daha çok sesini duyurabiliyorsun. Ancak sosyal medya anlık bir şey. O nedenle verilen tepkilerin samimiyeti sorgulanır. Emine Bulut cinayetine müdahale etmek yerine, o görüntüleri çekmek sosyal medyanın güçlü olmasının da bir etkisidir. Magazinsel yaşamları görmek, izlemek insanların işine geliyor. Örneğin medya haber vermek yerine, magazin gazeteciliğini odağa yerleştirdi. İnsanlarda her daim olan merakın doğru bir yere kanalize edilmesi gerekir. Şimdilerde merak başkalarının yaşamlarına doğru akıyor. İnsanların akıllı telefonları ile sürekli yaşamlarını çekip paylaşmaları ve bu paylaşımlar üzerinden başka insanların hayatları ile etkileşimde olmalarının sonuçlarını belki on yıl sonra göreceğiz. Yine baktığımızda, 2003 ve 2011 Eylül’deki gökdelenlerin yıkılmasını evimizden çaylarımızı içerek izledik. Savaşı televizyondan seyredince, samimi olarak yaşamına ne kadar devam ettiğini sorgulatır. İmgesel bir dünyanın içerisindeyiz, bunu teslim etmemiz gerekir. Ve biz bir havuzun içine atılmış ve çevrelenmiş durumdayız.”

“Hepimiz kurbanıyız bu sistemin”

Feryal Saygılıgil, kadın cinayetlerine karşı en yüksek perdede oluşan bu tepkisizlik halinin korkunç olduğunu söylüyor.

“Kadınlar öldürülür, katledilir. En acısı da şiddetin her türlüsü kamusal alanda yaşanmaya başlandı. Ancak erkek şiddeti kamusal alana çıkmış olsa bile çocuk, anne ve babanın kutsallığı değişmiyor. Ve kadın cinayetleri kamusal alanda da sıradan görülüyor, tıpkı evde olduğu gibi. Biz hepimiz aynı sınıftan, renkten olmayabiliriz ama aynı şekilde eziliyoruz. Hepimiz kurbanıyız bu sistemin. İşte bunun altını çizmemiz gerekiyor.”

“Her yerde olmalıyız”

“Her kadın cinayetinin sonrasında ‘ama’ kelimesini duymak istemiyorum’’ diyor Feryal Saygılıgil. Fakat aileye yapılan yatırımlar, ya da kadın cinayetlerine karşı oluşan tepkisizlik erkek şiddetini arttıyor.  Peki bu şiddetin sıradan görülme hali ve tepkisiz karşılanmasının önüne geçilebilir mi?

“Evet sokakta olmalıyız. Her yerde olmalıyız. Ancak devlet politikalarının içine mutlaka sızmalıyız diye düşünüyorum. Ve en ufak bir şiddete karşı ağırlaştırılmış cezaların uygulanması gerekiyor. Devlet politikası olarak bu erkeklere nasıl ulaşacağız, erkeklik üzerine bu insanları nasıl düşündürmenin bir politikası olmalı. Ve en önemlisi de toplumsal cinsiyet dersleri ilkokuldan itibaren öğretilmeli.”

Belki de Sosyolog Feryal Saygılıgil’in de bahsettiği gibi en önemli şey kadın mücadelesi ile devlet politikalarının içine sızmak ve daha eşitlikçi bir sistem yaratmak. İşte o zaman kadın cinayetleri sıradanlaştırılamaz. Uzaktan izlenip, telefonlara kaydedilemez.

Doç. Dr. Feryal Saygılıgil kimdir?

Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde “Serbest Bölgelerde Kadın Emeği” konusunda doktora tezini yazdı. Güliz Sağlam’la birlikte “Kafesteki Kuş Gibiydik” (Desa Direnişinde Kadınlar) (2009), “Bölge” (2010) ve “Kadınlar Grevde” (2010) isimli belgeselleri hazırladı. Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları (2020) Dipnot Yayınları’ndan, Kadınlar Hep Vardı-Türkiye Solundan Kadın Portreleri, Bir Kadın Grevi: Serbest Bölgede Kadın Olmak Güldünya Yayınları imzası ile çıkan kitapların yazarıdır.  Duvar Dergisi yayın kurulu üyesidir. İstanbul Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün öğretim üyeliği yapmış. Aynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ders vermiştir. Doç.Dr. Feryal Saygılıgil  “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı barış bildirisini imzalayan akademisyenlerin de arasında yer almıştır.