Gazze’de büyükannelerin hikâyeleri çocuklara psikolojik destek kaynağı oluyor
Gazze’de savaş ve kriz ortamında, teknolojiye erişimin zorlaşmasıyla birlikte halk hikâyeleri yeniden önem kazandı. Bu masallar, çocukların psikolojik destek kaynağı olurken, aynı zamanda kültürel mirasın yaşatılmasında kritik bir rol üstleniyor.

RAFIF ESLEEM
Gazze- Büyükannelerin hafızalarında ve kolektif bilinçlerinde yer eden halk hikâyeleri, geçmişte annelerin başvurduğu başlıca eğlence ve öğrenme araçlarından biriydi. Ancak teknolojik gelişmeler, internetin yaygınlaşması ve akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle bu hikâyelerin rolü zamanla azaldı. Gazze Savaşı'yla birlikte, akıllı cihazların kullanılamaz hale gelmesi ve internete erişimin büyük ölçüde kısıtlanması sonucu bu geleneksel hikâyeler yeniden gündeme geldi. Bugün, özellikle kriz ve savaş ortamında, bu sözlü anlatılar sadece bir zaman geçirme aracı değil, aynı zamanda güçlü bir psikolojik destek kaynağı haline gelmiş durumda.
Kadınlardan An'am Al-Tawil, çocukluğunda annesinden ve büyükannesinden çok sayıda Filistin halk hikâyesi dinledi. Ancak aradan geçen yıllar, belleğinde sadece birkaçını canlı tutmasına olanak tanıdı. 1970’lerde dünyaya gelen An’am Al-Tawil, kentin savaşla, umutla ve direnişle harmanlanan farklı dönemlerine tanıklık etti. Yaşadığı her dönem, halk hikâyelerine de yansıdı; çünkü bu masallar, çevresel koşullardan beslenerek şekilleniyordu. Dolayısıyla anlatılan hikâyelerin içeriği, dili, karakterleri ve anlatım tarzı zamanla değişim geçirdi, dönemin sosyal ve kültürel yapısına göre evrildi.
‘Masallar ayakta kalmanın bir yolu’
An’am Al-Tawil, geçmişe dair anılarını şöyle aktarıyor:
“Eskiden, çocukları yatakta kalmaya ikna etmek için onlara yatmadan önce halk masalları anlatılırdı. Leyla ile Kurt, Çalışkan Tavuk, Kedi ile Fare, Juha ve daha niceleri… Ancak bazen durum zorlaşır, çocuklar uyumamakta ısrar edince, anlatıcı bu kez onları gözlerini kapatıp derin bir uykuya dalmaya zorlayacak korkutucu bir kahraman uydurmak zorunda kalırdı. Geçmişte akıllı cihazlar olmasa da hayat bugünkü kadar sarsıcı değildi. O dönemlerde hissedilen sakinlik ve istikrar duygusu, dünyada başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar değerliydi. Bugün ise çocuklar bu duygudan mahrum. Hikâyeler artık, bir çocuğun ‘Bu füze başımıza mı düşecek?’ ya da ‘İnsansız hava aracı neden çadıra kurşun sıkıyor?’ sorularını zihninde taşıdığı anlarda anlatılıyor. Masallar, artık sadece uykuya geçişin değil, korkunun ve kaosun gölgesinde ayakta kalmanın bir yolu hâline geldi.”
‘Hikayeler endişe ile bölünüyor’
An’am Al-Tawil, Gazze Savaşı sırasında halk hikâyelerinin kendisi için acı bir anıya dönüştüğünü söylüyor. Bir gece torununa hikâye anlattığı sırada, çadırın kumaşını delen bir kurşun torununun gözüne isabet etti. Yaralanan çocuğun şu anda kornea nakli için yurt dışına sevk edilmesi gerekiyor. Bu trajik deneyime rağmen An’am Al-Tawil, halk hikâyelerinin torunları üzerinde zaman zaman rahatlatıcı bir etkisi olduğunu da fark ettiğini söyleyerek, “Çocuklar bazen hikâyeyi sonuna kadar dinliyor, hatta merakla detaylarını soruyorlar. Ancak kimi zaman da hikâyeyi bölüp endişeyle, ‘Güney Gazze Şeridi’ne mi gönderileceğiz’, ‘Burada kalırsak askerler bizi öldürür mü’, ‘Güney’e gidersek huzur içinde yaşamamıza izin verecekler mi, yoksa peşimize tanklar ve insansız hava araçları mı takılacak’ şeklinde sorular soruyorlar” sözleriyle yaşadığı zor anlara dikkat çekiyor.
Çocukların artık kendi halk masallarını oluşturmaya başladığını söyleyen An’am Al-Tawil, özellikle kendilerini koruyacak bir kahramanları olmadığı için, kahramanları kendileri olan halk masallarını örmeye başladıklarını aktardı. An’am Al-Tawil, oyun oynayan çocukların kurduğu hikâyelere kulak verdiğinde, çoğu zaman savaşın ortasında kalmış bir yaşamın izlerini taşıdığını fark ettiğini belirterek, "Bir keresinde, çocukların El-Şifa Hastanesi’nde kuşatma altında kaldıklarını, binanın yandığını ve ardından yolun iki tarafında tanklarla çevrilmiş bir şekilde çıplak ayakla sürgün edildiklerini anlattıklarını duydum" diyor.
Hikayelerde mesaj veriliyor
Çocuklar belirli bir hikâye talep etmediklerinde, An’am Al-Tawil onlara değerler ve ahlaki öğretiler aşılayacak masallar anlatmayı tercih ediyor. Örneğin tavuk hikâyesinde, kış için yiyecek stoklamazlarsa aç kalacaklarını, odun toplamazlarsa un pişiremeyeceklerini, su kamyonunu zamanında yakalayamazlarsa susuz kalacaklarını anlatıyor. Çocuklar bu mesajları anlayıp hayatlarına uygulamaya çalışıyor.
An’am Al-Tawil, annelere ise çocuklarını Gazze Şehri’ndeki her çadır ve evden yükselen ölüm ve yerinden edilme kokusuna terk etmemeleri çağrısında bulunuyor. An’am Al-Tawil, bunun yerine, onları çevrelerindeki basit oyuncaklarla oynamaya teşvik etmelerini veya onlara hikâyeler anlatarak zihinlerini meşgul etmelerini öneriyor, özellikle hikâyelere daha fazla ilgi gösteren ve ayrıntıları hafızalarında tutan kız çocuklarına…
Bir çocuğun bir hikâyeyi dinleme becerisinin, anlatım tarzına ve karakterlerin rollerini vurgulamak için kullanılan ilgi çekici yönteme bağlı olduğunu söyleyen An’am Al-Tawil, hikâyenin nasıl sunulduğunun, çocukların dikkatini çekmede belirleyici olduğunu ifade ediyor. An’am Al-Tawil, “Bu özellikle karakterlerin yaşadığı koşullar, çocuğun kendi hayatıyla benzerlik gösterdiğinde daha da etkili oluyor. Böyle durumlarda her çocuk, hikâyenin yalnızca kendisine anlatıldığını hissediyor. Halk hikâyelerinin toplumsal hafızamızın ve kültürel mirasımızın bir parçası olduğunu vurgulayan A’nam Al-Tawil, “Koşullar ne olursa olsun, bu anlatıların yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması gerekiyor” ifadeleriyle sözlerini tamamlıyor.