Cinsel istismar ve şiddet ile geçen bir yaşam öyküsü: Gül

9 yaşında babasının cinsel istismarına maruz kalan anne ve babasının boşanması sonrasında ise yıllarca dayısının fiziksel ve psikolojik şiddetine uğrayan Gül’ün yaşamı üniversiteyi kazanmasıyla değişmeye başlamış. Küçük yaşta yaşadığı istismarla başa çıkma yolunu çizgilerde bulan Gül, Türkiye’nin en iyi üniversitelerden birinin güzel sanatlar fakültesini birincilikle kazanmış.  Çocukluğu bir avlunun içinde yan yana olan gecekonduların birinde geçen Gül’ün hikâyesi biraz da azmin hikâyesi gibi…

ZEYNEP AKGÜL

Ankara- Ankara’nın Keçiören İlçesi’nde akrabalarıyla aynı avlunun içindeki gecekonduların birinde geçmiş Gül Yıldırım’ın yaşamı… 9 yaşındayken, bir kış günü annesi mutfakta yemek hazırladığı esnada babasının cinsel istismarına maruz kalan Gül, “Bir yerim belli olmasın, bana bir şey yapmasın diye yıllarca annemin kıyafetlerini giyip evin içinde hep öyle dolaştım.” diyor.

“Babam her zaman alkolik ve kumarbazdı.” diyen Gül, babasının marangoz olduğunu, günlerce eve uğramadığını, kazandığı parayı da pavyonlarda yediğini anlatıp hikâyesini şöyle anlatmaya başlıyor:

“Hep şiddet içeren davranışları vardı. İçip içip her akşam olay çıkarırdı. Gidip kahvede kavga çıkarır ve dayak yiyerek eve gelirdi. Hatırlıyorum da girdiği bir kavgada bacağı kırılmıştı, aylarca öyle yatmıştı. O halde bile içmeye devam ediyordu.”

Annem ile babam üvey kardeş

Gül’e, “Annen ile babanın tanışma hikâyesi nasıl olmuş?” diye soruyorum:

“Babamla annem üvey kardeş. Anneannem Kars’ta evli. O evliliğinden annem oluyor. Annem 3-4 yaşlarındayken dedem travma geçirmiş. O travmadan sonra dedem, anneanneme şiddet uygulamaya başlamış. Sonrasında ise anneannem dedemden boşanıyor. Sonra babaannem, çocukları küçük yaştayken ölüyor. Çocuklar 10 kardeş; 5 erkek, 5 kız. O sıralar babamın babası da evlenmek istiyor ve anneannemle tanıştırıyorlar. (Annem o dönem 4-5 yaşlarında. Babamla annem arasında 10 yaş var. Annem, babama ‘Abi, abi’ diyormuş.) Sonrasında anneannem babamın babası ile evleniyor ve Erzurum’dan Ankara’ya taşınıyorlar. Annem ile babam arasında bir kan bağı yok. Annem 16 yaşına geldiğinde annemi zorla babamla nişanlayıp 18 yaşına girmeden de evlendiriyorlar.”

Annesinin babasından oldum olası nefret ettiğini anlatan Gül, “İçip içip her gün olay çıkartan bir adam. Bizimle hiç ilgilenmezdi. Ekonomik olarak da bir katkısı yoktu. Anneannem ve dayım arada ekonomik destek sunuyordu bizlere.” diyor.

“9 yaşında babamın cinsel istismarına maruz kaldım”

Çocuklar aslında susmaz, anlatırlar. Onları duymayan, dikkate almayan ya da korkutarak sessizleştiren yetişkin dünyanın elinde bulundurduğu güç ve otoritedir. Çocuklar kendilerine inanılmayacağından, yargılanacaklarından ya da cezalandırılacaklarından korktuklarında susar ve anlatmazlar. Ama Gül, annesine çok güvendiği için susmamış; annesine anlatmış maruz kaldığı cinsel istismarı.

“Annem bana inandı ve yanımda oldu”

Gül, istismara uğradığı o günü ise şöyle anlatıyor:

“9 yaşlarındayım annemle evde oturuyoruz. Babam, o gün alışveriş yapmış, elinde torbalarla eve gelmişti. Böylesi zamanlar çok az olduğu için mutlu olmuştum onun elindeki torbalarla görünce. Ben çok seviyorum diye de balık almış. Annem o esnada mutfaktaydı. Küçük bir odamız vardı, kapısını kapatıyorduk çünkü içeride soba yanıyordu.  Annem mutfakta balık kızartıyordu. Ben de kendi kendime oyun oynuyordum. Okul için babamdan para istediğimi hatırlıyorum hayal meyal… Beni yanına çağırdı. O esnada sarhoştu.  Bana pis bir şey yaptığını hissettim. Sonra hemen ‘Ne yapıyorsun?’ dedim. Korkmuştum, koşarak annemin yanına mutfağa gidip yaşanılanları anneme anlattım. Ama bir taraftan da ‘Acaba ben mi yanlış anladım” diye de kendimi sorguluyorum.

Annem bana inandı ve benim yanımda oldu. Eline bıçak alıp babamın üzerine yürüdü. Tabii inkâr etti. ‘Yanlış anladı; ben böyle bir şey yapmadım’ dedi. Sonraki birkaç günlük süreçte bir şey yapmadı. Sarhoş olduğu zamanlarda odanın bir köşesinde oturup bakışlarıyla gün boyu taciz ederdi. Evin içinde sürekli tedirgindim, bana her an bir şey yapacakmış gibi hissediyordum. Bir iki gece uyuduğum esnada ellerimi okşarken yakaladım onu. Yine bağırarak uyanmıştım. Annem de uyanmıştı; kızdı bağırdı. ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordu. Annem bana dokunmasına izin vermiyordu. ‘Düşüyordum da tutunmaya çalıştım’ dedi. Sürekli bahaneler uyduruyordu. Sonrasında uykular da haram oldu. Hep korkuyordum; annemsiz evde hiç durmuyordum.”

“Bir yerim belli olmasın diye annemin kıyafetlerini giyerdim”

Yaşadığı cinsel istismardan sonra bir yeri belli olmasın diye annesinin kıyafetlerini giymeye başladığını belirten Gül, “Sırf bana bir şey yapmasın diye yıllarca evin içinde o kıyafetlerle dolaştım. Çevremizden hiç kimse bu duruma inanmadı. Annem halalarıma ve amcalarıma da anlattı ama inanmadılar. Annem korkusundan bir tek dayıma anlatmadı (Dayım anneannemle babamın babasından ortak tek çocukları. Hem dayım hem de amcam oluyor. Bize tek sahip çıkan dayımdı.). Annem dayım başını belaya sokar, gidip onu öldürür diye ona anlatamadı.” diyor.

“İstismardan sonra aynı evde 4 yıl daha yaşamak zorunda kaldım o adamla. Annemle babam boşanmıştı nihayet; dayımla yaşamaya başlamıştık.” diye de ekliyor.

“Peki, ne oldu da ne değişti ve boşandılar?” diye soruyorum.

“Ortaokul bitirdikten sonra dayımın işleri iyi gidiyordu. Baya para kazanmaya başladı. Keçiören’den Anıttepe’ye taşınmışlardı. Anneannemle orada yaşıyorlardı. Biz her hafta sonu onlara gidiyoruz. Yaz ve şubat tatillerinde de genellikle hep orada kalıyoruz. Dayım liseyi onun yanında okumamı istedi. Anneme de ‘Hafta içi sen burada kalırsın hafta sonu da evine gidersin’ dedi. Artık dayımlarla yaşıyorduk.

Sonra babam bir gün içip gelmişti. Sözüm ona bizi görmeye gelmiş. Yemek yedikten sonra babam dayıma: “Sen bacını pazarlayacan mı?” dedi. Sonrasında yine dayımın kaldıramayacağı sözler söylemeye başladı. Dayım babamı dövdü, eve polis, ambulans geldi. Kan revan içinde. Dayımdan davacı olmadığı için serbest bıraktılar dayımı. Bu olayın akabinde dayım anneme ‘Bir daha o eve gitmiyorsun. Ben bir daha seni o eve göndermeyeceğim. Burada kalıyorsun. Boşanacaksın.’ dedi.

Amcalarım babamın başlarına bela olacağına biliyorlar. Az da olsa annem onu kontrol edebiliyordu. O nedenle amcalarım annemle babam boşanmasın diye anneme ‘Başka bir adamla ilişkisi var’ diye iftira attılar. Bunun üzerine dayım annemi evden kovdu. O dönem annemin teyzesi ve kuzenleri evlerini açtı anneme. Avukat masrafını onlar karşıladı. Dayım bu esnada annemi görmek bile istemiyordu. Annem yanımda yoktu ve anneannemle yaşamak çok zordu. Dayımdan da çok korkuyordum. Keçiören gibi bir yerden Anıttepe’ye gitmişim. Kültürel bir şok da yaşıyorum. Hafta sonları annemi görebiliyordum. Hafta içi dayımlardayım, hafta sonu da annemin yanında kalıyordum. Berbat bir öğrencilik hayatım oldu. Bir yıl sürdü bu süreç. Sonra dayım annemle ilişkisi var diye iftira attıkları adamı bulmuş, konuşmuş ve gerçeği öğrenmişti. Dayım annemle barıştı ve annem sonra bizim yanımıza geldi.”

“Taciz bitti dayak başladı”

 Lise bittikten sonra üniversiteyi kazanamadığını, bu nedenle dayısı tarafından fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığını belirten Gül, dayısı tarafından yaşadığı şiddeti ise şöyle anlatıyor:

“Bundan bir şey olmaz diyorlar. Bir gün arkadaşlarımı eve çağırmıştım, erkek arkadaşlarım da vardı. Evde dayımın eşi vardı. Bütün arkadaşlarım birbirinin evine gidiyor ben de arkadaşlarımı çağırmak istiyorum evime. Dayımın eşi dayımla tartıştıkları bir esnada arkadaşlarımı eve çağırdığımı anlatıyor dayıma. Gecenin üçünde dayımın gelip beni yataktan çıkarıp saçımdan sürükleyerek dövdüğünü hatırlıyorum. Öldüresiye dövmüştü. Hayatımın ikinci travmasını da o esnada yaşamıştım. Halen aklıma geldikçe kemiklerim aynı derecede sızlıyor. Her seferinde o acıyı hissediyorum. Bu olaydan sonra iyice içime kapandım kimse ile konuşmuyordum.

Çocukken taciz edilme korkusu ile yetişkin olmaya başladığımda da dayak yeme korkusu ile uyuyamıyordum. Artık o evde yaşamak eziyete dönüşmüştü benim için. Bir taraftan da sürekli psikolojik şiddete uğruyordum. Dayım durmadan aşağılıyordu beni. Sonra dayımın çocukları oldu, ben onlara bakıcılık yapıyordum. Annem de evi temizleyip, yemek yapıyordu. Evden kaçmayı bile düşündüm çünkü benim için başka kurtuluş yolu yoktu. Ama bir türlü cesaret edemedim. Bu sefer de anneme ‘Ne olur buradan gidelim’ diye yalvarıyordum.”

“Resim yapmak benim için sığınaktı”

Çocukluğundan bu yana resim yapmanın onun için bir sığınak olduğunu belirten Gül, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“Ders esnasında sürekli bir şeyler karalardım ve bana çok iyi geliyordu. Üniversiteyi kazanamayınca evdeydim ve evde olunca da çocuklarla ilgileniyordum. Akşam olduğunda da odama çekilip sürekli resim yapıyorum ama bu sefer de resim yaptığım için azar yemeye başladım dayımdan. Resim yapmayı vasıfsızlık olarak görüyordu ve ‘Otur ders çalış’ diyordu.

Bir dönem süpürge satan kişiler vardı. Evlere gelip tanıtımını yapıyorlardı o süpürgelerin. O kadınlardan biri bizimkilerle çok samimi oldu ve sürekli bize gidip gelmeye başladı. Annem ve dayımla arkadaş oldular. O kadın da tıp fakültesinde okuyordu. Harçlığını çıkarmak için akşamları evlere gidip süpürge tanıtımı yapıyordu. Bir gün kız kardeşi ile birlikte bize geldiler. O kız da üniversite okuyordu. Bana neler yaptığımı sordu. ‘Bir şey yapmıyorum sınavı kazanamadım çocuk bakıyorum’ dedim.

Dayım beni aşağılamak için ‘Oturup çiziyor ne yapsın’ dedi. ‘Çizmeyi seviyorum resim yapmak bana iyi geliyor’ demiştim ona. Kız da ‘Aaaaa ne güzel, Güzel Sanatlara girsene’ dedi. O ne dedim. (Etrafımda beni doğru yönlendirebilecek kimse yok. Sözelciyim, dayım benim eczacı olmamı istiyordu.) Bana Güzel Sanatlar için yetenek sınavı ile girildiğini anlattı. ‘Grafik bölümünde okuyorum ben de’ dedi. ASELSAN’da staj yaptığını anlatınca dayımın surat ifadesi değişti. Dayım da ‘Tamam o zaman grafiker olsun’ dedi. Kız tanıdık bir resim kursuna da yönlendirmişti ama yetenek sınavlarına iki ay kalmıştı. Sınava hazırlanmak için bu çok az bir süre. Çok çalışıyorum, ilk aşamayı geçtim fakat ikinci aşamayı geçemedim. Kazanamayınca dayım çok tepki gösterdi. ‘Ben senin kazanamayacağını biliyordum. Otur evde açık öğretim oku’ dedi.”

“Güzel sanatları fakülte birinciliği ile kazandım”

Dayısı ile yaşadıkları bir tartışma esnasında sinir krizi geçirdiği ve bu olaydan sonra dayısının korktuğunu, onlara ayrı ev tuttuğunu anlatan Gül hikâyesinin devamını ise şöyle anlatıyor:

“Anneannem, ben ve annem ayrı bir eve çıktık. Ama aklımda hâlâ güzel sanatlar fakültesine girmek vardı. Eski kurstan bir hocam yeni bir atölye açmıştı. ‘Kursa gel ben senden para almam. Burada azimle çalışacak birilerine ihtiyaç var.’ dedi. Onun yanına gizli gizli kursa gittim ve dayıma hiçbir şey söylemedim. Annemi ve anneannemi de tembihledim, onlar da hiçbir şey söylemedi. Yürüyerek gidip geliyordum, hiç para da harcamıyordum. O yıl güzel sanatlar fakültesini birincilikle kazandım.”

“Dayımı hastalığı boyunca hiç görmedim; görmek istemedim”

Üniversiteyi kazandıktan 6 ay sonra anneannesinin yaşamını kaybettiğini, bir altı ay sonra da dayısının kanser olduğunu öğrendiklerini belirten Gül, “Geç kalınmıştı, tedavisi de yoktu. Ölürken ‘Gül’ diye sayıklamış. Hastalığı boyunca hiç görmedim, görmek istemedim. Annem bir gün aradı ‘Ne olur gel, seni sayıklıyor’ dedi ve öyle gördüm. Çok kötü görünüyordu. Yılların korku salan adamını öyle görmek gerçekten çok kötüydü. Bilinci yarı açıktı. Beni görünce gülümsedi. Bir süre sonra öldü, cenazesinde bir damla yaş gelmedi gözlerimden. O öldükten sonra maddi problemler yaşadık ama yine de tehdit eden ve korkutan yoktu. Hem çalışıp hem okuyordum.

“Babamın cenazesine gitmedim”

Mezun olduktan sonra İstanbul’da iş buldum, annemi de yanıma alıp oraya yerleştim. Uzun yıllar sonra sosyal medyadan babamın akrabaları onun hasta olduğunu ve ölmek üzere olduğunu söylediler. Beni sayıkladığını ve gelip görmemi istediler. Onun vicdanını rahatlatmak istemedim. Gitmedim. Sonra da “Baban öldü cenazesi var bugün” diye haber verdiler. Cenazesine de gitmedim. Evet, babamın ölümüyle benim için bir dönem kapandı ama hâlâ korkularım ve kaygılarım devam ediyor.”

Haberde gerçek isim kullanılmamıştır.