Cadı avcılığından ‘ninemin hikayesi’ne…

Ebe ve şifacı kadınların arasında aktarılan bilgiler her ne kadar cadı avları ile bitirilmeye çalışılsa da, bugünlere gelmeyi başarabilmiştir. Ninemin hikayesi de aslında birçok bilge kadının hikayesinde gizli.

EKİN ARDA

Haber Merkezi – Kadınlar çağlar boyunca bitkisel tedavilere eşlik eden büyüsel ritüellerden oluşan şifacılık sanatının, sanatçıları olmuştur. Batı toplumlarında mitolojik dönemin sonlarıyla başlayan süreçte, erkek cinsinin hegemonik bir karakter kazanmasına paralel olarak kadının şifacılık uygulamaları yürütmesi bir problem olarak görülmüş ve engellenmeye başlamıştır. Fakat kadın bu niteliğini yüzyıllar süren cadı avları ve yasal/dinsel yasaklar gibi her türlü baskıya rağmen kaybetmemiş ve bugüne getirmiştir.

Sokaklar sohbetler eşliğinde temizlenirdi

Buradan yola çıkarak başlıyorum ninemin hikayesine… Çocukken yani ortalama sanırım 3-6 yaşlarındayım. 80’li 90’lı yıllar arası… Ninemin 7 çocuğu var, biri de benim babam. Diyarbakır’ın Sur ilçesine bağlı Alişapa mahallesindeyiz. Henüz tahrip edilmemiş, komşuluk ilişkileri de tam da komünal yaşam tadında. Kadınlar her sabah uyanır ve tahminen saat sabahın 06.00 civarı. Ellerinde süpürgeler ve her kadın kendi evinin önünü temizliyor, su döküp yıkıyor. Damda uyuyorum ve sesleri kulaklarımda… O kadar huzur doluydu ki o anlar, hep hayalini kurduğum o anlar. Taşlara döktükleri suyun toprakla buluşması, taaa burnuma kadar gelirdi kokusu. Uyandığımızda sokağımız tertemiz ve huzur dolu olurdu.

Reyhan kokusu tüm mahalleyi sarardı

Avlunun dört bir tarafında çiçekler… Reyhan kokusu tüm mahalleyi sarardı, üzüm asması, gündüz açıp gece uyuyan pembe çiçekleri ve daha ismini bilmediğim çok sayıda çiçeği vardı. Her sabah onları sular bir yandan da şarkılar mırıldanırdı. Bu çiçeklerin çok hoşuna gitmiş olacak ki hemen canlanırlardı ve büyürlerdi. Dama çıkan bir merdiven vardı ve orada küçük bir oda. Ortalama 4-5 tavuğu da vardı ancak henüz anlamadığım şey tavuklar ninemin ne dediğini anlardı. Her gün tavuklar merdivenden iner tam bir basamak kalırdı ki avluya yetişmeye ninem hemen onlara bağırarak kızardı ve o tavuklar tek sıra arka arkaya dizilerek merdivenden tekrar yukarı çıkarlardı. Bizde bu duruma çok gülerdik.   

Güven, cesaret verirdi

Ninem kavgacı bir kadındı, gelinlerine çok kızardı ama söz konusu erkek şiddeti oldu mu hep kadının yanında dururdu. Hele torunlarına birileri bir şey dedi mi sokağa çıkar kıyameti koparırdı. En çok o zamanlar kendimi güvende hissederdim, çok güç alırdım ninemden. Korkusuzdu, evin tüm yükü onun omuzlarındaydı, her işe koşardı. Babam ve annemin yanında hissetmediğim güven duygusunu onun yanında hissederdim ancak ne yazık ki annem ve babamın kaygıları ile yaşamış biri olarak ona benzeyemedim. Bu üzüntü ile ninemin şifacı yönüne gelelim.

Kadınların tedavilerini yapardı

Ninemin dört odalı avlulu bir evi vardı, avlunun içinde küçük küçük demirli pencereler, bodrum katında ise yaptığı peynir, turşuları saklardı. Günün ilk ışıklarında çocukların cıvıl cıvıl sesleri, kahvaltı hazırlıkları olurdu. Her gün mutlaka mahalleden yada başka başka mahallelerden kadınlar gelirdi. Başta pek anlamazdım nedenini ama biraz büyüdükçe gözlemlemeye başladım, neler oluyor diye… Ninem elleri ile kadınların karınlarını bir sağa bir sola götürürdü, dinlerdi, kulağını verirdi. Sonra görüşünü söylerdi. Sonradan anladım ki gelen kadınların çoğu gebe kadınlar. Bir keresinde gelen bir kadının karnı ile ortalama birkaç saat uğraştı. Gebe olan kadının çocuğu ters dönmüştü ve ninem alnından gelen terleri sile sile saatlerce uğraştı ve sonunda bebeği olması gereken yere getirdi. Kadının yüzünde gülümseme ile nineme teşekkürlerini sundu. Tabi eskiden sezaryan yoktu, doğumlar genellikle evlerde yapılıyordu. Bazı kadınlar ise çocuğu olmuyordu ve göbekleri aşağı mı inmiş diye nineme görünürdü, ninem onların da tedavilerini yapardı. Bunun yanı sıra ayağı, eli burkulan, kırılan çocuklar, gençler de gelirdi.

Birçok çocuğun ebesiydi

Ninem resmiyette bir hekim değildi ancak öğrenmişti tüm yapılması gerekenleri. Akşam saatlerinde veya sabahın erken saatlerinde kapı gümbür gümbür çalardı. Korkarak uyanırdık sonra ninemi alıp götürürlerdi. Onu da sonra anladım ki doğumları başlayan kadınlara gidiyormuş, ninemin o zaman da ebelik yaptığını anladım. Sonra hepimizi kendisinin doğurduğunu da öğrendim ve kardeşimin doğumuna da şahit olmuştum. Çok zor bir doğumdu, ninem annem için ‘ölecek’ diyordu. Çok zorlanmıştı o gece. Sonra uzun uğraşlar sonucu karanlığın içinden bir bebek ağlaması geldi, işte o an kardeşim doğmuştu, annem de sapasağlamdı. Şimdi öyle mi biraz zorlandıkları zaman hemen kadınlara “sezaryan yapacağız” derler. Tabi beraberinde kadınlar belli sorunlar da yaşarlar.

‘Bizim dönemimizde komşuluk ilişkileri vardı’

Ninem ölmeden önce kendisinden hep şöyle bahsederdi: “Bir tane elbisem vardı ve evin bahçesinde üzüm asmaları. Dedeniz hayvanları otlatmaya götürdüğünde 4-5 gün boyunca gelmezdi ve ben tek olan elbisemi yıkayıp giymek için kurumasını beklerdim. Bir hafta boyunca sadece üzüm ve ekmek yerdim ve evde başka da bir şey yoktu. Bir keresinde sokakta para buldum ve ilk defa o gün paranın nasıl bir şey olduğunu gördüm ancak onunla ne alacağımı bilmiyordum. Sonradan gidip sabun aldım. Bizim dönemimizde bir şey yoktu ama insanlık vardı, komşuluk ilişkileri vardı. Kadınlar sohbet eder, dertleşirdi. Şimdi öyle mi herkes beton duvarlar içine gömülmüş, hepsi birer mezar aslında.”

Bilge kadınları yaşatalım

Ne zaman ki o avlulu evden taşındık, hayat bambaşka bir hal aldı. Beton binalara alışmamız zor oldu, tam karşımızda bir tarla vardı ve ninem ile dedem her gün kendilerini oraya atarlardı. Bir türlü alışamadılar beton duvarlara. Kadınlar, tek tük yine gelirdi ancak ninem artık yaşlandığı için kadınlara yardımcı olamıyordu. Uzun yıllar önce kaybettik onu, onun bilgeliğini yaşatmak ta bizim borcumuz oldu. Bu coğrafyada hikayesi yazılması gereken çok bilge kadın var, belki bu yazı bir ön ayak ta olur. Bu tür hikayeleri yazmak gerekiyor, kadınların nasıl bilge oldukları, şifacı oldukları anlatılmalı.