Bir bekleyişin öyküsü ve 28 yıllık özlem
28 yıl önce gözaltına alındıktan sonra bir daha göremediği eşi Üzeyir Kurt için yıllardır adalet bekleyen eşi Saliha Kurt, bir kemiğe bile razı olduklarını söylüyor.
MEDİNE MAMEDOĞLU
Amed- Evlerinden, sokak ortasında ya da köylerinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilenlerin akıbeti aradan yıllar geçse de hala bilinmiyor. Ailelerin çaresiz bekleyişi sürüyor. Her Cumartesi Amed ve İstanbul’da kayıplarının fotoğraflarını kucağına alarak yaptıkları anma etkinliklerinde tek bir talep var o da sorumluların yargılanması. Karanlık dehlizlerde kaybolmasın tozlu raflarda bırakılmasın diye her Cumartesi anılan kayıplardan biri de Üzeyir Kurt.
Üzeyir Kurt, 24 Kasım 1993 tarihinde Amed’in Bismil ilçesine bağlı Ağıllı (Birike) köyünde yaşarken Yüzbaşı İzzet Cural komutasındaki askerler tarafından yapılan baskında gözaltına alındı. Köyde bir akrabasının evinde gözaltına alınan Üzeyir Kurt operasyon devam ettiği için iki gün boyunca askerler tarafından köydeki bir evde tutuldu. 25 Kasım tarihine gelindiğinde anne Koçeri Kurt oğluna çorap ve ceket vermek için tutulduğu eve gitti. Evin önünde çok sayıda asker ve korucu arasında oğlu da vardı. Ama ona ulaşamadı.
AHİM Türkiye’yi mahkum etti
Günlerce oğlundan haber alamayan Koçeri Kurt, 30 Kasım’da Bismil Cumhuriyet Başsavcısı Rıdvan Yıldırım’a başvurarak oğlunun nerede olduğunu sordu. Savcı anneye oğlunun PKK tarafından kaçırıldığını söyledi. Ve bu tarihten sonra aile Koçeri Kurt’u aramaya başladı. 21 Mart 1994’de Bismil Cumhuriyet Savcısı “suçun PKK tarafından işlendiği” iddiasıyla görevsizlik kararı verdi. Aile, Üzeyir Kurt’un akıbetini aydınlatacak “etkin” bir iç hukuk yolundan mahrum bırakıldı. Mayıs ayına gelindiğinde avukatlar dosyaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne verdi. Üzeyir Kurt’un 25 Kasım 1993 tarihinde güvenlik güçlerince gözaltına alınmış olduğunu tespit eden AİHM; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3-5-13 ve 25. maddelerinin ihlal edildiğine karar vererek Türkiye’yi mahkûm etti.
“Evimizi yakıp bizi köyümüzden sürgün ettiler”
Hukuk alanındaki mahkûmiyete rağmen yıllardır eşinden gelecek bir haberle pencere ve kapı önünde beklediğini söyleyen Saliha Kurt, “Bir kemik bile olsa onu da devletten istiyoruz” diyor.
Saliha Kurt, baskından sonra eşini bir daha göremediğini söylüyor ve devam ediyor:
“O akşam eve baskın yapıp onu götürdüler. Gidiş o gidiş bir daha görmedik onu. Benim 40 günlük oğlum o zaman elimdeydi. Evimizi yaktılar ve bizi köyümüzden sürgün ettiler. Eşimle birlikte bize de hiçbir şey bırakmadılar. Başta gözaltında olduğunu söylediler ama bize daha sonra yok dediler. Ondan geriye bir kemik bile bulamadık.”
“Çocuklarım baba hasretiyle büyüdü”
Yaşlı olan kaynanasının o haliyle günlerce kapı kapı oğlunu aradığını ve ondan bir haber alamadan yaşamını yitirdiğini dile getiren Saliha Kurt, çocuklarının yıllardır babalarının hasretiyle büyüdüklerini anlatıyor:
“Askerler ile birlikte korucular evi basıp eşimi götürdü. Biz onu ilk götürdüklerinde onu on gün sonra bırakırlar diyorduk ama o geceden sonra bir daha onun yüzünü görmedik. Yıllar sonra da bize dağa gitmiş kaçmış diyerek yalan söylediler. Ne cenazesini ne de nerde olduğunu öğrenemedik. 28 yıl geçti. Dün değil bugün tam tamına 28 yıl. Cenazemizi bulamadık evde oturmaktan başka çaremiz kalmadı. Gidenler için kimse bir şey yapmadı. Kimse başkaldırmadı. Aradan yıllar geçti ama benim tek istediğim eşimin cenazesini bulmak. Bir kemik de olsa o kemiği istiyorum. En azından bir mezarı olsun. Çocuklarımla gidip o mezarda bir taşa yas tutayım. Devlet bunu bize neden yaptı? O kadar acı o kadar yıl çocuklarım babalarının özlemiyle, hasretiyle büyüdü. Hakkımı kimseye helal etmiyorum.”