Benim hikayem Çiyayê Şengal -1
Êzidîler yüzyıllar öncesinden, Ninova ovasından Şengal dağlarına kadar uzanan coğrafyaya yerleşti. Êzidîlerin yaşadıkları yerleşim alanlarında, ağırlıkta Şengal merkeze bağlı olmak üzere 20 kasaba, 2 ilçe ve yüzlerce köy bulunuyor. Şengal ve Tilafer arasında kalan yerleşim alanlarında Êzidîler, Araplar, Türkmenler ve Kürtler birlikte yaşıyorlar. Bu topraklarda sevdiklerini kaybedenler hiç bitmeyecek bir yasla yaşıyorlar. Onların hafızalarından bir an bile gitmeyen ferman, baş uçlarında duran toplu mezarlarla yüreklerini dağlıyor. Dile kolay resmi kayıtlara işlenmiş 81 toplu mezar sizi nereye gitseniz de kuşatıyor... Esir alınan, yıllarca türlü işkenceler edilen, satılan, tecavüze maruz kalan binlerce kadın, kız çocuğu anlattıklarıyla umutsuzluk değil asla güçlü bir direnişi dünyaya anlatıyor. Dosyamızda Êzidî kadınlar yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla ajansımıza anlattılar. Biz mikrofonlarımızı onlara uzattık ve tek bir kelimesini kesmeden tarihe bir not düşmek istedik. Bu yazı dizimizde kadınların yaşadıkları karşısında aynı zamanda güçlü duruşlarını da okuyacaksınız…
ROJBİN DENİZ
Şengal - 3 Ağustos 2014’de IŞİD, ilk olarak Êzidîlere Qıblet tarafından saldırılarına başladı. Qıbled tarafı Tilafer, Baac ve yüzlerce Arap köyüyle komşu. IŞİD ferman döneminde, en çok Şengal etrafındaki Arap köyleri üzerinden, Êzidîlere saldırdı. Fermanda en fazla zararı Qıblet tarafı yaşadı. Bölge Şengal’de yaşayan topluluklar tarafından Şemal yani güney, Qıblet yani doğu olarak adlandırılıyor. Êzidîlerin, Şemal olarak adlandırdıkları Şengal dağının güneye bakan yüzünde yaşayanlar olanları duyduktan sonra tedbirler almaya başladı. Ancak IŞİD’in Şemal’e kadar geleceğine inanmayan Êzidîlerin çoğu IŞİD’in eline geçti.
Şengal’in Şemal’inde yani güneyinde bulunan Hardan köyü, bin 700 nüfusuyla çok eski olmayan bir tarihte, 1952’ de oluşan bir köy. Hardan’ın 3 tarafı Arap köylerinden oluşuyor. Hardan köyü, çoğunluğu Başur Kürdistan’dan, bir bölümü de kuzeyden fermanlarla Şengal’e göç eden Êzidîlereden oluşuyor. Bu köylüler Merkha ve Cuvanaki aşireti bir de Davute Devit kabilesindenler.
Hardan’da KDP’ye çalışanlar fermanın içinde bırakıldı
Hardan köyünün çoğunluğu fermandan önce Peşmergeler ile çalışıyordu. Köyde fermandan sonra KDP korkusundan dolayı, o yörede KDP’nin temsilcileri konumunda olan, Kasım Şeşo ve Haydar Şeşo’yla hareket ediyorlar. Köyde 480 kişi, fermanda IŞİD’in eline geçiyor. Aradan yıllar geçti ancak pek çoğunun akıbeti hala bilinmiyor. Kayıpların yarısından çoğunun KDP ile birlikte çalışan insanlar olduğu biliniyor.
Sadece anneler mi acılarıyla bu topraklara kök salıyor?
Hardan köyüne Arapların Gir Şebek köyünden geçerek gidiliyor. Gir Şebek köyünde insanların bize bakışları bizi rahatsız ediyor. Gir Şebek köyünü geçtikten sonra kısa bir mesafe gidiyoruz ve karşımıza çıkan yıkık bir eve ulaşıyoruz. Harabe olmuş bir köy karşımızda duruyor. Hardan köyünde her ev, her anne yüreği yedi yıl öncesinin yasını tutuyor. Hardan’da yıkılmış evlerin dışında, ölüm sessizliğini andıran bir sessizlik bizleri karşılıyor. Küçük bir ürperti kaplıyor yüreğimizi. Yıkılmış evlerin eşliğinde yavaş adımlarla köye giriyoruz. Bir iki ev geçiyoruz, sonra bir bahçenin kapısının önünde oturan üç kadın gözlerimize çarpıyor. Zaman geçirmeden onlara yöneliyor, yanlarına gidiyoruz. İlk önce duygularımız tanıyor birbirini.
Anneler öyle acılı görünüyorlar ki, hepsinin gözlerindeki kırmızı renge gözlerimiz şahit oluyor. Onlara sarılırken, sanki bedenlerinden bedenlerimize acılarını hissedelim diye bir tutam acı bırakıyorlar. Yeryüzüne akıtılan tüm acılar sadece annelere mi geliyor? Sadece anneler mi acılarıyla bu toprağa kök salıyorlar?
Her üç ana da beyaz tülbentleriyle, arkadan sıkıca ördükleri saçlarıyla, Hardan köyünün fermanını ilmik ilmik örgülerinden göğüslerine kadar akıtmışlar gibi. Her biri ellerini kalplerinin sınırında sıkıcı düğümlemiş, topladıkları anıları ve acıları dağılmasın diye, önlerine set çekmişlerdi. Belki de her biri kaybettikleri çocuklarının ellerine sıkıca sarılmışlardı.
Hangi kapıyı çalsanız gözü yaşlı bir anne var
Leyle, Seve ve Beybun… İsimleri kadar güzel bakışlarıyla, öyle bir bakıyorlar ki bizlere yaşadıklarının izinde bizi geçmişe götürüyor gibiler. Tüm dünyayı insanlığından utandıracak kadar acılıydılar. Bize oraya gidişimizin sebebini sormuyorlar. Sadece, “Hoş geldiniz bize dost görünüyorsunuz” diyorlar.
Öyle tarifsiz bir yakınlık duymuştuk ki onlarla, hemen konuya girdik. “Burada bir ferman oldu değil mi?” diye sorduk. Üçü birlikte bu soruyu bekliyorlarmış gibi hemen acılarının kapılarını bize açtılar. Annelerin bize açtığı yürek kapılarından içeri girmek çok ağırdı.
Annelerden Seve, üç kızı, altı oğlu ve eşiyle IŞİD’in eline geçiyor. Kendisi, üç kızı ve iki oğlu kurtuluyor. Dört oğlu ve eşinin nerede olduğunu bilmiyor. “Ben bin bir emek ve zorlukla büyüttüğüm oğullarımı istiyorum” diyor.
Beybun’un oğlu ve geniş ailesinden birçok kişi IŞİD’in eline geçiyor. Yedi yıldır oğlundan hiç haber alamamış. Leyle’nin ise iki oğlunu, kız kardeşini ve geniş ailesinden birçok kişiyi ferman günü IŞİD’liler alıyor. Leyle bize dönerek, “Bu Hardan köyünü görüyor musunuz? Hangi kapıyı çalarsanız o evde gözü yaşlı bir anne göreceksiniz” diyor.
“Kızlarımın çığlıkları kulaklarımı patlattı”
Seve, yaşadıklarını “Benim için çok zor. Ben yapamam. Benim yavrularımı benim elimden aldıklarında yıkılmıştım. Tilafer’de bir okulun orta yerinde bütün çocuklarımı benden aldılar. Dizlerimin üzerine düştüm, yüzümü o beton zemine gömerek saatlerce içimde biriktirdiğim tüm sesleri boşalttım oraya. Bana o da yetmedi, yüreğimi parça parça kopartıp sardım ve bağrıma bastım. Kızlarımın çığlıkları kulak zarlarımı patlattı. Bizi bütünlüklü gördüğün bu bedenler aslında içerde paramparça, iç dünyamızın kılavuzu kayboldu. Ben daha ne anlatayım ki” sözleri ile özetlerken duvarın dibine oturup sessizliğine gömülüyor.
Tüm ısrarlarımıza rağmen bunlar dışında bir şey konuşmayan Seve, bize fermanı kısaca özetlemiş oluyor. Onu daha fazla incitmek istemiyoruz. O kendi acısını anlatırken, diğer anneler de Seve’nin anlattıklarıyla geçmişe doğru yol alıyor ve yaşadıklarını hatırlıyorlar.
Leyle’nin evinden Şengal’e bakmak
“Hardan köyü ferman günü ne yaşadı bunu herkesin bilmesi gerek” diyoruz. Leyle “Ben konuşmak istiyorum, ama kendim için değil, tüm Hardan köyü için. Ben hepsinin adına konuşmak istiyorum” diyerek karşılık veriyor. Seve ve Beybun ile vedalaştıktan sonra, Leyle ile birlikte evine gidiyoruz. Leyle önce bizi evinin damına çıkartıyor ve bize oradan çocuklarının ve tüm Hardan’ın yıkılmış evlerini gösteriyor. Sonra yüzünü dağlara dönerek “Biliyor musunuz o dağlar var ya binlerce Êzidî’yi korudu. Şengal olmazsa Êzidîler de olmaz. Êzidîlerin kökü dağlardır. Tüm dünya Şengal dağı için savaşıyor. Ama herkes bunu bilsin ki, burası bizim tarihimiz, biz buralara aitiz, buraları asla terk etmeyiz” şeklinde konuşuyor.
“Benim hikayem hepimizin hikayesi”
Leyle Êzidîlerin dağlarla bağını çok güzel tarif ediyor. Biz de araya girip “Biz şimdi senin hikayene başlayacağız, Hardan köyünün hikayesinin ismi ne olsun?” diye soruyoruz. Leyle kesin ve kararlı bir ses tonuyla, “Tabi ki benim hikayemin adı Şengal Dağı (Çiyayê Şengal) olsun. Benim hikayem hepimizin hikayesi. Ben acılarımı sadece kendimin acıları olarak değil, tüm Êzidîlerin acısı olarak görüyorum. Her Êzidî hikayesini anlatırken aslında tüm Êzidîlerin hikayesini anlatıyor ve bir bütün olarak Êzidîlerin hikayesini oluşturuyor” diyor.
YARIN: Leyle Celal, mezarların hemen yanında arafta