Saliha Aydeniz kararına şerh: Anayasa rafa kaldırıldı
Karma Komisyonun dokunulmazlık kaldırılması kararına şerh düşen HDP, “Halk adına temsil görevi üstlenen milletvekillinin dokunulmazlığı ile eşitsiz bir terazide durdurulması anayasanın rafa kaldırıldığını gösteriyor” dedi.
Ankara - Halkların Demokratik Partisi (HDP), Meclis Adalet ve Anayasa Komisyonu’ndan oluşan Karma Komisyonunda Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması yönünden verilen karara şerh düştü. HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş ile milletvekilleri Erdal Aydemir, Hüseyin Kaçmaz, Züleyha Gülüm, Mehmet Tiryaki ve Abdullah Koç imzasının bulunduğu 29 sayfalık şerhte, birçok başlıkla dokunulmazlığın kaldırılması kararının hukuksuzluğu, tarihsel arka planı ve AKP-MHP iktidarını politikaları ele alındı.
“Alınan karar hukuka aykırı”
Saliha Aydeniz hakkında 3/912, 3/1368, 3/1422, 3/1693 ve 3/1965 Esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkerelerinin görüşülmelerine dair usul itirazlarının reddedildiği vurgulanan şerhte, alınan kararın hukuka, yasaya, teamül ve usule aykırı olduğu ifade edildi. Türkiye’nin siyasi rejimi içerisinde 1921 Anayasası ile başlayan ve 1924, 1961, 1982 Anayasaları ile devam eden bir çizgide, milli egemenlik ilkesi ve buna dayalı temsili vekâlet anlayışının kabul edildiği kaydedilen şerhte, “Yani ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ şiarı tüm parlamento anlayışına egemen kılınmaya çalışılmıştır. Bu anlayışa uygun olarak, devletin temel kuruluş belgesi olan temel hak ve özgürlüklerin güvencesi niteliğindeki Anayasa, milli egemenlik ilkesine dayalı temsili demokrasinin gereği gibi işleyebilmesi amacıyla, diğer temel hak ve özgürlükler yanında seçme ve seçilme hakkını, siyasi haklar ve ödevler bölümünde güvence altına almıştır” denildi.
Kürsü Dokunulmazlığı
Kürsü Dokunulmazlığı olarak ifade edilen yasama sorumsuzluğu, milletvekillerinin yasama çalışmaları sırasında kullandıkları oy, dile getirdikleri söz ve sergiledikleri düşünce nedeniyle, parlamento dışında sorumlu tutulamamaları anlamına geldiği belirtilen şerhte şunlar dile getirildi: “Milletvekillerinin herhangi bir tehdit etkisinde kalmadan, korkusuzca düşünce ve ifade özgürlüğünden yararlanmasını sağlayan bu düzenlemenin sınırı 1961 Anayasası’ndan farklı olarak Meclis tarafından bu fikirleri dışarıda tekrarlamanın yasaklanabilmesidir. Buna göre ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanı’nın teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.’ (md. 83/1)(Cuntanın getirdiği düzenlemedir.) Sorumsuzluğu, dokunulmazlıktan ayıran noktalardan bir tanesi sürekli olmasıdır. Buna göre sorumsuzluk milletvekilliği sona erdikten sonra da devam eder. Ayrıca dokunulmazlık Meclis tarafından kaldırılabilirken, sorumsuzluğun kaldırılması söz konusu değildir.”
Figen Yüksekdağ hakkındaki karar hatırlatıldı
AYM’nin verdiği bir karardaki “Yasama dokunulmazlığı bir amaç olmayıp, milletvekillerinin halkın iradesini, Meclise tam olarak yansıtarak, milli iradenin eksiksiz gerçekleşmesini” tespitine de yapılan atıfla, “‘Anayasa'nın 14. maddesi’ ifadesinin TCK’deki karşılığının belirsizliği ve seçilmek için aday olan kişilerin seçimden önce bilinmelerinin olanaksızlığı karşısında bu hükmün tehlikeli sonuçları olabileceği açıktır. Nitekim bu tehlikeli sonuçlar Türkiye halklarına dayatılmıştır. AKP iktidarında bu hükme aykırı olarak ve yasa metni geniş yorumlanarak milletvekilliği düşürülen ilk isim Figen Yüksekdağ olmuştur. AYM’nin, milletvekili seçildikten sonra yargılanmasına devam edilen ve bu davadan dolayı dokunulmazlığı kaldırılarak milletvekilliği düşürülen eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekili seçildikten sonra yargılanmasının sürmesini yasama dokunulmazlığı ihlali olarak değerlendirdi. İşbu yüksek Mahkeme kararı bu komisyonun kararını verirken dikkatle ele almasını gerektirir bir karardır” denildi.
“Yolsuzluğa dair fezlekelere gündeme alınmadı”
AKP’li vekillerin fezlekeleri sıralandı: “Abdülkadir Aksu; özel evrakta sahtecilik, Siyasi Partiler Kanununa muhalefet, İdris Naim Şahin; ihaleye fesat karıştırmak, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, ihaleye fesat karıştırmak (4 kez), hizmet nedeni ile emniyeti suistimal, güveni kötüye kullanma, Veysel Eroğlu; görevi kötüye kullanmak, ihtihsalen nitelikli zimmet, sahte belge düzenlemek, ihaleye fesat karıştırmak, 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasına Dair Yasaya muhalefet, Enver Yılmaz; korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, Mustafa Öztürk; ihtihsalen nitelikli zimmet, sahte belge düzenlemek, ihaleye fesat karıştırmak, 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasına Dair Yasaya muhalefet, Ömer Dinçer; ihtihsalen nitelikli zimmet, sahte belge düzenlemek, ihaleye fesat karıştırmak, 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasına Dair Yasaya muhalefet, Şamil Tayyar; soruşturmanın gizliliğini ihlal, yargı görevini yapanı etkileme, gizliliğin ihlali şeklinde düzenlenen fezlekeler 24. Yasama Dönemi müddetince Anayasa Komisyonunda bulunmuş ancak bu suçlardan hiçbirisi dokunulmazlığın kaldırılması gerekçesi ile Karma Komisyon gündemine alınmamıştır.”
“Halkları zarara uğratan vekillerin dokunulmazlıkları korundu”
“Halkı zarara uğratan suçlar kapsamında milletvekillerinin dokunulmazlıkları korunurken, tamamı düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında yer alan suçlardan kaynaklı olarak bileşen ve öncül partilerimize dair dokunulmazlık meselesi hep bir silah olarak kullanılagelmiştir” denilen şerhte, Ahmet Yıldırım’a dair verilen karardaki ikirciklik hakkında, “Yargıtay 18. Ceza Dairesinin, Sakarya ilinde ‘padişah bozuntusu’ şeklinde pankart açan kişinin yargılanmasına dair dosyaya ilişkin verdiği kararında bu ifadeyi hakaret saymayıp kişinin beraatına hükmetmesine mukabil, tam tamına aynı ifadeyle, ‘padişah bozuntusu’ sözünü sarf eden 26. Dönem HDP milletvekili Ahmet Yıldırım Muş’taki bir yerel mahkemede ‘Cumhurbaşkanına hakaretten’ suçlu bulunmuş akabinde ise milletvekilliği düşürülmüştür” sözleri ifade edildi.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair verilen yüksek yargı kararlarına da dikkat çekilen şerhte, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Mustafa Balbay, Sebahat Tuncel, Enis Berberoğlu, Mehmet Haberal kararlarına atıfta bulunarak, “Dolayısıyla, yasama dokunulmazlığının istisnaları bile tartışmalı iken salt meşru müdafaa niteliğindeki bir müessir fiil üzerinden Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmak istenmesi, yasama çalışmalarından uzaklaştırılması dışında hiçbir şeye hizmet etmeyecektir” diye belirtildi.
“AİHM ihlal kararı verdi”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 1 Şubat 2022 tarihinde verdiği Encü/Türkiye kararında HDP’li 40 milletvekilinin, 20 Mayıs 2016 tarihinde dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmaları nedeniyle ifade hürriyetlerinin ihlal edildiğine karar verildiğine de dikkat çekilen şerhte, şöyle denildi: “Anayasa’nın 90. maddesine göre usulüne uygun yürürlüğe girmiş uluslararası sözleşmeler Türkiye açısından bağlayıcıdır. AİHM’nin Encü/Türkiye kararı önümüzdeyken bir kez daha siyasi emellerle bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması, hem AİHS hem de Anayasaya aykırı davranmayı peşinen kabul etme anlamına gelecektir.”
DEP Darbesi hatırlatıldı
Şerhin ana başlığını oluşturan esasa dair değerlendirme kısmında ise Kürt sorununa değinildi. Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren Halkın Emek Partisi (HEP), Özgürlük Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Demokrasi Partisi (DEP), Demokrasi ve Değişim Partisi (DDP), Demokratik Kitle Partisi (DKP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve BDP kurulmuş; hepsi de hedefine Kürt sorununu barış temelinde çözümünü koyduğu vurgulandı. “Ancak 90’ların karanlık iklimi; DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar’ın ölümünü beraberinde getirmiştir. Yine, 1991 ve 1994 arasındaki çatışmalı süreçte, legal siyasetin temsilcisi olan HEP ve DEP’in 50’den fazla üyesi öldürülmüştür” denilen şerhte 2 Mart 1994’teki DEP Darbesi hatırlatıldı.
“Milyonların iradesi yok sayıldı”
AKP’nin çözüm süreci döneminde gerçekleşen 7 Haziran 2015 seçimleri ardından tek başına iktidar olma gücünü kaybetmesi ardından HDP’li siyasetçilerin hedef alındığına dikkat çekilen şerhte, şu ifadeler yer aldı:
“HDP’ye dönük baskı ve tasfiye politikaları; 20 Mayıs 2016’da muhalefetin de olumlu oy kullandığı ve Meclis’te kabul edilen teklif, 24 Mayıs günü Cumhurbaşkanlığına gönderildiğinde başlamıştır.
Cumhurbaşkanı tarafından dokunulmazlıklara ilişkin olan kanun teklifi onaylanmasını müteakip 4 Kasım 2016 günü Bingöl, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Van illerindeki savcılıklarca HDP'li milletvekilleri hakkında gözaltı kararı verilmiştir. 12 milletvekili önceden hazırlanmış uçak, helikopter ve araçlar ile Bingöl, Diyarbakır, Hakkâri ve Şırnak Emniyet Müdürlüklerine götürülmüşlerdir. Aynı gün çıkarıldıkları mahkemelerde HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile HDP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile milletvekilleri Abdullah Zeydan, Ferhat Encü, Gülser Yıldırım, Leyla Birlik, Nihat Akdoğan, Nursel Aydoğan, Selma Irmak tutuklanırken; İmam Taşçıer, Ziya Pir, Sırrı Süreyya Önder denetimli serbestlik hükümleri uygulanarak serbest bırakılmıştır. Sonrasında ise Ahmet Yıldırım, İbrahim Ayhan ve Osman Baydemir’in vekilliği düşürülmüş, Türk ve Kürt hakları adına ettiği yemin gerekçe edilerek Leyla Zana’nın, devamsızlık gerekçe gösterilerek Tuğba Hezer Öztürk ve Faysal Sarıyıldız’ın vekillikleri düşürülmüştür. Leyla Güven ve Musa Farisioğulları ile birlikte 26. ile 27. Yasama dönemlerinde toplam 13 milletvekilinin vekilliklerinin düşürülmesine yönelik pratik ülke halkları açısından derin bir travma yaratmıştır. Unutulmamalıdır ki, milletvekilliği düşürülmesi o milletvekili özelinde bir durum olmayıp, o iradeye oy veren milyonların yok sayılması manasına gelmektedir. Ki bu hadisenin demokrasilerde yeri yoktur.
“Tecrit insanlık suçudur”
Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmasının talep edildiği fezlekelerin tamamı; ifade özgürlüğü kapsamına giren barışçı söylemlerinin, barışçıl talepleri doğrultusunda katıldığı barışçıl protestoların, kısacası bir kadın vekilin barış mücadelesinin propaganda, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına muhalefet vb. ithamlarla kriminalize edildiği dosyalardan oluşmaktadır. Öte yandan Aydeniz’in propaganda suçu işlediğine dair iddia tecride karşı çıkan bir toplantıya katılmış olmasıdır. Bilindiği üzere tecrit, dış dünya ile erişim engelinin sert ve uzun süreli olacak şekilde sistematik bir biçimde uygulandığı cezaevleri için hukuk, insan hakları ve siyaset terminolojisinde sıklıkla kullanılan bir kavramdır. Türkiye halkları açısından tecridin, bir insanlık suçu ve hukuk dışı uygulama olmasının ötesinde de bir anlam ve etkisi bulunmaktadır. Bu anlam ve etki; Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kaldırılması ile diyalog kanallarının açılması, barış zemininin oluşturulması ve dolayısıyla tüm Türkiye halkının refahıdır.
“Fikirler serbestçe açıklanmalıdır”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Bahçeci ve Turan Türkiye kararında; ‘Yaşasın Abdullah Öcalan, yaşasın başkan, yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın Kürdistan!’ sözlerini içerik olarak şiddete başvurmayı, silahlı direnişi ve başkaldırıyı teşvik etmediğini, kin ve husumet dolu bir söylemin de söz konusu olmadığını ifade etmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ‘Ömer Türkiye’ kararında, ‘Başvuranın adı geçen Kürtlerin lideri olarak tanımladığı, konuşmasında şiddete teşvike yol açmadığına…’ karar vermiş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aynı zamanda Lütfiye Zengin ve diğer kararında da bunu defaten dile getirmiştir. Yine, ‘Murat Belge ve Türkiye’ kararı; ‘Öcalan'a ‘Kürtlerin lideri’ diyen başvurucunun cezalandırılmasını ifade özgürlüğüne aykırı bulundu. Sarf edilen bazı görüş ve ifadeler kamu gücünü kullanan organlar nezdinde incitici, yaralayıcı ve kabul edilemez görülse bile hukukun üstünlüğüne dayanılarak oluşturulan demokratik bir toplumda kurulu düzene karşı çıkan veya başta kamu gücünü kullanan organların eylemlerini eleştiren fikirler serbestçe açıklanmalıdır.”
Saliha Aydeniz ve HDP’li siyasetçilerin kolluk şiddetine dair yaptığı başvurular ve sonuçlar:
* 12 Ekim 2019 tarihinde bir etkinliğe katılmış, Mehmet Noyan isimli Emniyet Müdür Yardımcısı tarafından orantısız güç kullanılması nedeniyle yaralandığını beyan etmiş ve sağlık raporu almıştır. Bunun üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuş ve Başsavcılık da 2019/58802 soruşturma numaralı dosyada, dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir.
* 9 Temmuz 2019 tarihinde bir polis memuru Salihe Aydeniz’i sol kolundan tutarak otobüsten aşağı fırlatmış, ancak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına 6 Aralık 2019 tarihinde yine kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
* Aydeniz katıldığı bir etkinlik sırasında kendisine yönelik, kasten yaralamaya yönelik bir eylem sonucu düşüp yaralanmış; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da 28 Şubat 2019 tarihinde tekrar kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
* Saliha Aydeniz güvenlik görevlilerinin hakaret ve iftirasına maruz kaldığı için şikâyetçi olmuş fakat Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 1 Ekim 2018 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.
* 12 Nisan 2022 tarihinde Kobanê kumpas davası kapsamında sabah yapılan gözaltıları Kadıköy'de protesto etmek isteyen HDP'lilere polis saldırmış, HDP Milletvekili Musa Piroğlu darp edilerek, tekerlekli sandalyesinden düşürülmüştür. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklama ise ‘orantılı ölçüde müdahale edildiği’ savunulmuştur.
* 15 Şubat 2019’de HDP Hakkari Milletvekili olan ve Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanlığını yürüten Leyla Güven’in ve 300’ü aşkın mahpusun hapishanede gerçekleştirdiği açlık grevi dolayısıyla destek yürüyüşü yapıldığı esnada, yürüyüşe müdahale eden polisler, Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz’ı coplamış, Mardin Milletvekili Pero Dündar’ı ise elinden yaralamıştır.
* 2019’da Açlık grevinin 74. Gününde yapılan basın açıklaması ve yürüyüş esnasında, kolluk, HDP Milletvekili Remziye Tosun’a hakaret ederek, Tosun’u darp etmiştir.
* Diyarbakır’da “Kayyım Darbesi” protestosunda ise HDP’liMilletvekilleri Feleknas Uca ve Ayşe Acar Başaran hastaneye kaldırılacak düzeyde darp edilmişlerdir.
“Şiddet uygulayan kolluğa biçilen fiili dokunulmazlığın, Anayasa ile milletvekillerine tanınan yasama dokunulmazlığından üstün tutulması ise ülkenin bir polis devleti haline geldiğinin net bir örneğidir.”
AKP’li milletvekillerinin fezlekeleri ve polise yönelik uygulamaları:
“* M. Şirin Ünal’ın evinde Nadira Kadirova’nın cansız bedenine rastlanmış, Kadirova’nın öldürülüp öldürülmediği, intihar hususunun netleştirilmediği bir durum yaşanmıştır. Kadirova’nın ailesinin ölümün soruşturulması yönündeki talepleri görmezden gelinmiş, Ünal hakkında soruşturma başlatılmamış, ‘en azından yargı işini yapsın’ dahi denmemiştir.
* İktidar milletvekili olan Tolga Ağar’ın genç bir kadını cinsel saldırıya maruz bırakıp öldürdüğüne dair iddialara rağmen hakkında soruşturma başlatılmamıştır. 28 Mart 2019’da Elâzığ’da evinde ölü bulunan üniversite öğrencisi Yeldana Kaharman’ın otopsi raporundaki bulgular, intihar iddiasının aksine, asıldığı iddiasını güçlendiriyor olmasına rağmen, dosya ‘intihar’ denilerek kapatılmıştır.
* 17-25 Aralık 2013’te görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma, kaçakçılık gibi suçlamaların yöneltildiği birçok kişi gözaltına alınmış; soruşturmaya ilişkin dosyaya ait teknik detaylar, görüntüler, ses kayıtları sosyal medya üzerinden çok hızlı bir şekilde yayılmıştır. Ancak yolsuzluk yapan bakanlar itinayla aklanmış; Meclis tutanaklarına yansıyan komisyon görüşmelerinde, Reza Zarrab tarafından bakanlara en az 130 milyon TL rüşvet verildiği belgelerle ortaya konulmuş olduğu halde Meclis Soruşturma Komisyonunun AKP’li üyeleri, eski bakan Egemen Bağış, Muammer Güler, Zafer Çağlayan ve Erdoğan Bayraktar’ı ‘Yüce Divana gerek yok’diyerek Yüce Divana göndermemişlerdir.
* 26 Mart 2009 ‘da Manisa Turgutlu'da gece yürüyüşü düzenleyen MHP ilçe örgütünü YSK kanunlarına aykırı olduğu için engelleyen komisere MHP Manisa Milletvekili Ahmet Orhan tokat atmış; hakaret etmiştir. Parti otobüsünün önü sıkıştırılan komiser linç edilmekten arkadaşlarının sayesinde kurtulmuştur.
* 22 Ağustos 2021’de AKP Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz'ın görevini yapan polis memuruna hakaretler yağdırdığı görüntüler ortaya çıkmış; Yılmaz'ın görevini yapan polis memuruna, ‘Ekibine tükürürüm’ dediği, ismini istediği polis memuruna ‘Şerefsiz, pislik’ gibi hakaretler savurduğu görülmüştür.
* 18 Şubat 2004’te, AKP Mardin Milletvekili Selahattin Dağ, kendisine kimlik soran ve üzerini aramak isteyen polis memurunu dövmüş, seçmenlerinin önünde aranmasının ve kimlik sorulmasının doğru olmadığını belirterek, "Polis arkadaş bir yanlış yaptı, biz de affettik. Ben herkesten çok polisleri severim" demiştir.
* MHP Mersin Milletvekili olan, dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz’un polis Vehbi Kızıl’a yumruk atmış; Recep Tayyip Erdoğan’ın koruma polisini yumruklayan Kılavuz hakkında kamu davası açılmış ise de Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından Olcay Kılavuz’un beraatına karar verilmiştir.”
“168 kadın çalışmalarından dolayı yargılanıyor”
Şerhte, son olarak şunlara yer verildi: “HDP’ye açılan kapatma davasında 168 kadın siyasetçi hakkında çoğunlukla kadın çalışmalarından dolayı yargılandıkları- soruşturma ve kovuşturma dosyalarına yer verilerek siyaset yasağına hükmedilmesi talep edilmiştir. HDP’li kadın vekiller hakkında TBMM’ye boca edilen yüzlerce fezleke dosyaları yığınının neredeyse tamamı; kadınların ifade özgürlüğü kapsamına giren barışçı söylemleri, 8 Mart kutlamaları, kadın cinayetlerini protestoları, ezcümle HDP’li kadınların kadın mücadelesinin propaganda, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına muhalefet vb. ithamlarla kriminalize edildiği dosyalardan oluşmaktadır. Binlerce HDP ve bileşeni olan DBP’li kadın sırf kadın haklarını savunduğu için gözaltına alınmış, tutuklanmış ve bir şekilde yargı tacizine maruz bırakılmıştır. Saliha Aydeniz en büyük bileşen partimizin Eş Genel Başkanı, DBP Eş Genel Başkanı; bir Kürt ve bir kadın olarak bu aygıtlardan nasibini almaktadır.
“Kolluk yargılanacağı yerde ödüllendirildi”
DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması yönündeki komisyon kararı; benzer fiilleri işleyen milletvekillerinin dosyalarının görüşülmemesi bakımından eşitliğe dolayısı ile anayasaya aykırıdır. Şiddet uygulayan kolluğun yargılanmak yerine adeta ödüllendirilen tutumlarla korunması karşısında, halk adına temsil görevi üstlenen milletvekillinin dokunulmazlığı ile eşitsiz bir terazide durdurulması ise anayasanın rafa kaldırıldığına dair ciddi bir emare teşkil etmektedir. İzah etmiş olduğumuz hususlar doğrultusunda başta anayasa ve akitlerle bağlı olunan uluslararası hukuka, evrensel hukuk normlarına aykırı olan, DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması yönündeki komisyon kararına katılabilmek mümkün değildir.”