“Saliha Aydeniz halkın iradesidir ve iradesi olmaya devam edecektir”
DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması kararının siyasi darbe olduğunu belirten Ayşe Acar Başaran, “Saliha Aydeniz halkın iradesidir ve iradesi olmaya devam edecektir” dedi.
Ankara - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla kadın gündemini değerlendirdi. Mersin’de yöneticilerine yönelik operasyonlarla söze başlayan Ayşe Acar Başaran, “Bugün yine siyasi soykırım operasyonlarıyla güne başladık. Mersin’de aralarında İl Eş Başkanımız Bedriye Kuş’un da olduğu toplam 31 kişi hakkında gözaltı kararı verildi, arkadaşlarımızdan 20’si ev baskınlarıyla gözaltına alındı. Biz uzun süredir partimize, mücadelemize, demokratik siyasetimize karşı yürütülen siyasi soykırım operasyonlarını yaşıyoruz. Ama şunu net olarak biliyoruz ki 2015 yılından bu yana sistematik bir biçimde yürütülen bu saldırılar bir kez daha başarısız olacak. Bu operasyonun içinde gözaltına alınanlar arasında belediye meclis üyeleri var. Tam da belediye meclisinde önemli bir toplantı olurken böyle bir operasyonun yapılması tesadüf değil. Bizim ne kadar haklı mücadele yürüttüğümüzün göstergesi. İktidarın zor aygıtından başka elinde hiçbir aygıtın kalmadığının da göstergesidir” ifadelerinde bulundu.
Ayşe Acar Başaran’ın konuşmasının tamamı şöyle:
“Önceki gün Meclis’te, Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecek bir toplantı gerçekleştirildi. DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması için toplanan karma komisyonda görüşmeler yapıldı. Hatırlarsınız süreci; önce bir linç politikasıyla başladı, önce yandaş medya linç etmeye başladı, bu ülkenin suçlularıyla fotoğraf vermeye çekinmeyen, kadınları, Kürtleri, demokratik siyaseti hedef alan Suç İşleri Bakanının hedef göstermesi ve akabinde Cumhurbaşkanının verdiği talimatla Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması için süreç yürütüldü. Biz bu sürecin demokratik siyasete, kadınların ve halkların iradesine bir darbe olduğunu biliyoruz. Aslında bir prosedürün gerçekleştirildiğinin farkındayız. AKP Genel Başkanın açıklamasında ‘derhal ihanetin hesabı sorulmalı’ derken bu süreci aslında noktalamış oldu. Kendi açısından bu süreç tamamlandı, ama formalite bir biçimde mecliste komisyon toplandı ve görülmemiş bir biçimde bir milletvekilinin 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet ve müessir fiili nedeniyle Türkiye’de dokunulmazlığı kaldırılıyor. Bu yöntemler bir kez daha başarısız olmaya mahkumdur.
“Bize geri adım attıramayacaksınız”
Görüşmenin yapıldığı salon daha önce de benzer hukuksuzluklara, siyasi darbe operasyonlarının bir aracı haline getirildi. Bu görüşmeler de bir benzeri olarak devam etti. Görüşmelerde iktidar ve ortağının milletvekilleriyle ilgili yaptıkları değerlendirmelerde burada meselenin bir polise karşı gerçekleştirilen bir eylem olmadığını açık bir biçimde gösterdi. Yargı bir kez daha araçsallaştırılarak, demokratik siyasete bu biçimde geri adım attırılmaya çalışılıyor. Halbuki çok yakından izledik, AKP milletvekillerinin kollukla kurduğu ilişki hakaretleri, saldırılar, yumruklamaları söz konusu. Bunlarla ilgili bir süreç başlatılmadı, hatta yetmedi bu kolluk, bu kulisler hakkında sürgün kararları verildi, bu polisler gelip milletvekillerinden özür diledi. Bu ülkedeki çifte standardın, ikili hukukun bir göstergesidir. Bir kez daha ifade ediyoruz, 2015 ‘ten bu yana sistematik bir biçimde uyguladığınız operasyonlar başarısız oluyor. Bizler, bileşen partilerimizden milletvekillerinden hiçbiri dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmadı. Hiçbirimizin dokunulmazlığı yoktu, özellikle gerçekleştirdiğimiz eylem ve etkinliklerde polislerin gerçekleştirdiği fiziki müdahaleler de bunların bir göstergesi. Bu yöntemlerle bize geri adım attıramayacaksınız. Saliha Aydeniz, DBP Eş Genel Başkanı, bir kadın bir Kürt olduğu için bu saldırılara maruz kalmıştır, halkın iradesidir ve iradesi olmaya devam edecektir.
“Hukuksuzlukların hesabını vereceksiniz”
Tabi ki kumpaslar, saldırılar, siyasi soykırım operasyonları, talimatlı yargının ilk vukuatı değil bu. Kobanî Kumpas Davası da bu talimatlı yargının gerçekleştirdiği süreçlerden biri. Pazartesi günü 15’inci duruşması görüldü. Olaydan 6 yıl boyunca tek bir işlem yapmayana yargı 6 yıl sonra aldığı talimatla bu dosyayı bitirmeye çalışıyor. Geçen duruşmada da aslında talimatlı yargının açık biçimde resmini gördük. Mücadele arkadaşlarımız savunma yapmak istedi. Sebahat Tuncel savunma yapmak isterken mikrofonu kapatıldı, diğer arkadaşlarımız yanına gitmek isteyince izin verilmedi. Salonda rehin alındılar. Kadın arkadaşlarımız net bir biçimde ifade etti. Biz de buradan talimatlı yargıya cüppelerinde düğmeleri olmamasına rağmen iktidarın yanında önlerin iliklemeye çalışanlara şu anda iktidarın politikaların göre yargıya sesleniyoruz; AKP gidecek, ama hesabı siz vereceksiniz. AKP gidecek sizi koruyacak kimse kalmayacak. Demokratik hukuk önünde hepiniz yaptığınız hukuksuzlukların, eylemlerin hesabını vereceksiniz.
“Adaleti bu ülkede biz sağlayacağız”
Biliyoruz ki savcısından hakimine yargı mensuplarının tümü iktidarın politikalarına göre pozisyon alıyor. Adil yargılamanın bu ülkede artık olmadığın, bu ülkenin uzun bir süredir hukuk devleti olma vasfını kaybettiğini çok iyi biliyoruz. Mahkemelerde anayasanın uygulanmadığının farkındayız. Bunun son örneği belki Kobanî Kumpas Davası ama bunun pek çok örneğine şahidiz. Biz yarın HDP Kadın Meclisi olarak arkadaşlarımızın yanında olacağız, hep beraber mahkeme heyetinin yargılamasına değil, arkadaşlarımızın iktidarı ve mahkeme heyetini yargılamasını izleyeceğiz. Çok açık ki yargılanan değil, yargılayan bizleriz. Yargılayanlar, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Figen Yüksekdağ, Ayla Akat ve diğer tüm arkadaşlarımız, aslında AKP-MHP ittifakının Kürt ve kadın düşmanı politikalarını yargılamaya devam edecek. Arkadaşlarımızın mikrofonu kapatıldığında söylediklerini buradan yüksek sesle bir kez daha söylüyoruz; biz milyonlarca insanın temsilcisiyiz, demokrasi için mücadele ediyoruz, sizden de adalet beklemiyoruz. Evet, biliyoruz yargınız gibi adaletiniz de yanlı. Adaleti bu ülkede biz sağlayacağız.
“Kadınlar İstanbul Sözleşmesi için mücadele etti”
Talimatlı yargının örneği sadece politik dosyalarda değil, hep beraber Danıştay’da da gördük. Danıştay’da İstanbul Sözleşmesinden geri çekilmesi için onlarca kadın kurumunun, baronun, siyasi partilerin, insan hakları kurumunun başvurusuyla bir dava açıldı. Biliyorsunuz kadınların büyük mücadelesiyle elde etmiş olduğu İstanbul Sözleşmesinden AKP Genel Başkanı verilen yetkiyle bir gece yarısı çekildiğini ilan etti. Kadınlar, sokakta, alanda, meydanda, Meclis’te mücadele etti. İstanbul Sözleşmesi bizim dedi ve hukuki bir süreç başlattı ve Danıştay'a dava açtı. Bizler de dava açanların içindeydik. Bütün savunmalarda sözleşmeden geri çekilmenin ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olduğu net biçimde ortadayken Danıştay savcısı her duruşmada geri çekilmenin hukuka aykırı olduğunu ve geri çekilmesi yönünde mütalaa verirken yine talimatlı yargı bizi şaşırtmadı, erkek yargı olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu süreçten bugüne neler yaşadık.
“10 gün içinde 7 kadın katledildi”
Son 10 gün içinde yaşanan kadın katliamlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. 19 Temmuz’da Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi kararından sonra katledilen kadın sayısı 7. Bu, sadece basına yansıyanlar. Çünkü her basın toplantısında ifade ediyoruz, bu ülkede artık iktidar, bakanlıklar, yetkilileri, verileri bizlerle paylaşmıyor. Yani son 10 gün içinde en az 7 kadın, erkek şiddeti sonucu katledildi. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Pınar Damar, İstanbul’un Bağcılar ilçesinde ormanlık bir alanda katledilmiş bir halde bulundu. Pınar’ı katleden Metin Aydın tutuklandı. Pınar’ın ailesi günler öncesine kayıp başvurusunda bulunmuştu. Elif Güneş, İstanbul Kadıköy’de ayrıldığı Koray Gülbar tarafından katledildi. Fail henüz yakalanamadı. Güllü Sülük, Eskişehir'de evli olduğu Ramazan Sülük tarafından katledildi. Elif Çakır, Afyonkarahisar’da boşanmak istediği Doğukan Çakır tarafından katledildi. Derya Tekin, Muğla’da ayrıldığı Fatih Eryılmaz tarafından katledildi. Birgül Göksu, Kocaeli’de evli olduğu Yakup Göksu tarafından katledildi. Nuriye Mert, 27 Haziran’da İzmir'de boşanma aşamasında olduğu Ertekin Mert tarafından silahla vurulmuştu, 24 gün sonra bugün hayatını kaybetti.
“Kadına yönelik şiddet artıyor”
24 Temmuz 2015’ten bugüne; yani Kürt sorununun çözümü için demokratik yöntemlerden vazgeçildiği günden bugüne, yani militarist erkek egemen politikalarının körüklendiği günden bugüne kadına yönelik şiddet verileri her geçen gün arttı. İktidar bunun aksine iddia etmişse de sadece basına yansıyanları sizlerle paylaşmak istiyorum. 2015 yılından şimdiye kadar katledilen kadın sayısı; 2015’te en az 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474, 2020’de 471, 2021’de 497 kadın erkek şiddeti sonucu katledildi. Yıldan yıla artan bir sayı söz konusu. Bunlar sadece basına yansıyan sayılar, daha fazlası olduğunu biliyoruz. İktidarın söylediğinin aksine kadına yönelik şiddetin azaldığını iddia etseler de bu hakikat karşımızda duruyor. Yıldan yıla artan kadına yönelik şiddet vakalarıyla karşı karşıyayız.
“Sözleşmeden vazgeçmiyoruz”
Kadına yönelik şiddet vakaları artarken iktidar ve yargısı İstanbul Sözleşmesinden geri çekilme kararını onayladı. Danıştay’ın verdiği yanlı kararla kadına yönelik şiddetin altına imza atmış oldu. Bizler HDP ve Kadın Meclisi olarak daha ilk günden beri İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz, İstanbul Sözleşmesini uygulayın, İstanbul Sözleşmesi bizimdir diyerek sokaklarda, 8 Mart ve Newroz meydanlarında, alanlarda, Meclis’te savunduk, savunmaya devam edeceğiz. Çünkü biz bu ülkede kadınlar katledilmesin diye mücadele ediyoruz, erkek tahakkümüne karşı yaşamları üzerinde kendileri karar versin diye mücadele ediyoruz. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmediğimizi her yerde ifade etmeye devam edeceğiz.
“Kaostan beslenen iktidar kaybedecek”
İstanbul Sözleşmesinden geri çekilmekte ısrar eden iktidar bir taraftan da İstanbul Sözleşmesini sahiplenen kadınlara saldırmaktan geri durmuyor. Kolluğu kadınlar karşısında kışkırtarak bir araç haline getiriyor. En son örneği; Ankara’da yaşandı. Kadınlar, İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz diyerek demokratik haklarını kullanmak istedi, biz her gün katlediliyoruz, artık yeter demek için sokağa çıktı. Ama devlet şiddetiyle yüz yüze kaldı. KESK’li kadınlar polis şiddetiyle yüz yüze kaldılar. İktidar, bu şiddeti gizlemenin de aracını uyguluyor, çekim yapmak isteyen özgür basın emekçileri de bu şiddetten nasiplerini aldılar. Bir kez daha ifade ediyoruz; şiddetten, kaostan, savaştan beslenen iktidar kaybedecek! Kolluk gücünüzü önümüze yığsanız da mahkeme salonlarına barikatlar kursanız da sözümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğiz.
“İktidarın kimlerle yol yürüdüğünü biliyoruz”
İstanbul Sözleşmesini iptal edenler kimlerle yürüyor? Erkek egemen zihniyetin sözleşmenin iptal talebinden de iktidarın ortaklarından kimlerle yol yürüdüklerini çok iyi anlayabiliyoruz. Bunun en son örneği olarak dün basına bir fotoğraf düştü. Derik Kaymakamı uyuşturucu için bir toplantı gerçekleştirmiş, uyuşturucuya karşı mücadele için. Ama kanaat önderi olarak getirdiklerinden biri Türkiye’nin hafızasına kazınan N.Ç. Davası olarak bilinen davanın sanıklarından Şeyhdavut D. idi. Yani küçük bir kız çocuğunun istismarında fail olan sanıklardan biri olan Şeyhdavut D. isimli erkek, AKP açısından bir kanaat önderi. Uyuşturucu ile mücadele ederken çağırdıkları isimlerden bir tanesi bu. İktidarın kimlerle yol yürüdüğünün, kimlerle bir arada olduğunun bizim için en açık örneği.
“Örgütlenerek çalışmalarımızı sürdüreceğiz”
Ama tabii ki biz onların kimlerle yol yürüdüğünü biliyoruz, ama biz de her gün yerelden merkeze örgütlülüğümüzü genişleterek buna karşı mücadele edeceğiz. Gitmedik köy, çalmadık kapı, dolaşmadık bir mahalle kalmayacak şekilde örgütlenecek ve çalışmalarımızı sürdüreceğiz bu erkek egemen iktidara, ittifaka karşı. Kadın katilleri ve istismarcılarını cezasızlıkla ödüllendiren, koruyan, kollayan erkek yargıya karşı mahkeme ve adliye salonlarında mücadele etmeye devam edeceğiz. Kadın avukatlarla bir araya gelip mücadeleyi daha fazla yükseltmenin yol ve yöntemlerini bulacağız.
“Ekonomik kriz derinleşiyor”
Kadına yönelik şiddet bir kırım boyutuna gelmişken her gün en az bir kadın katledilirken tabii ki bir taraftan da iktidarın yürüttüğü bu savaş, çatışma, düşmanlık politikasının bir sonucu olarak da her gün biraz daha yoksullaşıyoruz, ekonomik kriz her gün biraz daha derinleşiyor. Fiyat artışlarından kendi haricinde herkesi sorumlu tutan bu yargı en nihayetinde fiyat artışlarını Allah’a bağladı. Diyanet ekonomik kriz ve fiyat artışlarını tayin edenin Allah olduğuna dair fetvayla krizin üstünü örtmeye çalıştı. Evet, bir bu kalmıştı. Bunu da görmüş olduk.
“Kadın yoksulluğu derinleşiyor”
Son dört yılda doğum kontrol haplarının fiyatı tam üç kat arttı bu ülkede. Yoksulluk, istenmeyen gebelik oranlarının beraberinde kadın ve çocuğun istismarı ihtimalini arttırdığını hepimiz biliyoruz. Tarım işçisi kadınlar -bütün gün, sabahın erken saatlerinden gece geç vakitlere kadar yaz sıcağında çalışan tarım işçileri- bir günlük yevmiye ile bir teneke yağ alamadıklarını ifade ediyorlar. İktidar bu kriz yokmuş gibi algı yaratarak kadın yoksulluğunu daha da derinleştiriyor ama biz kadın yoksulluğuna hayır demeye devam edeceğiz. Kadınların bedenleri gibi emeklerinin de sömürülmesine izin vermeyeceğiz. Kod-29, Kod-42 ve türevleriyle, whatsapp mesajları ile işten çıkartılan kadın işçilerle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. 16 saat çalıştıktan sonra akşama evde çalışmaya devam eden mevsimlik tarım işçisi kadınlarla dayanışma etkinliklerimiz de devam edecek.
Zaxo saldırısı
Hepimizin bildiği gibi 20 Temmuz’da Federe Kürdistan’da Zaxo’ya bağlı Perex Köyü’ne yönelik yapılan bombalamada aralarında çocukların da olduğu 9 sivil katledildi, 20’yi aşkın kişi yaralandı. Biz de buradan öncelikle yaşamını bitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Ve yine yaralılara da bir kez daha acil şifalar diliyoruz. Defalarca ifade ettik, bir kez daha ifade ediyoruz. Bu, insanlığa karşı suçtur. Biz bunun açığa çıkartılması için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bombalanan alan bir piknik alanıydı, bir sivil yerleşim alanı. Irak’ın dört bir yanından insanların gelip nefes almak istediği, bütün bu yakıcı süreçten uzaklaşmak istediği bir yerdi ve iktidar tam bu sivil alanı bombaladı. Aslında şöyle bir mesaj verdiğini biliyoruz; Nereye giderseniz gidin, nerede olursanız olun, size rahat nefes alacak bir alan bırakmayacağız. Militarist, milliyetçi, cinsiyetçi erkek egemen politikaları her gün güçlendirmenin bir yöntemidir.
“Suçlular hesap verene kadar mücadeleye devam”
Kadınları evlere hapsederek, yaşam alanı dışına iterek; gençleri geleceksiz bırakarak korkan, itaat eden bir gençlik ve toplum yaratılmak istenmektedir bu saldırılarla. Ve yine geliştirilen bu sivil katliamlarda bir kez daha bize Kürt ve kadın düşmanlığı üzerinden yürütülen kirli savaş politikasını göstermiştir. Biz bunu daha önce Roboskî’den biliyoruz, Mexmur’dan biliyoruz, Şengal’den biliyoruz. Suçlular açığa çıkarılana ve hesap verene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü nerede olursak olalım maalesef savaşın ve sınır dışı operasyonların en fazla muhatabı, bedelini en fazla ödeyenler biz kadınlar olacağız. Savaşın faturası en fazla kadınlara çıkartılıyor. Zaxo’da, Mexmur’da, Roboskî’de gerçekleştirilen sivil katliamların hesabının verileceği güne kadar bizlerin, kadınların adalet mücadelesi devam edecek. Bundan vazgeçmeyeceğiz.
Şengal Katliamı
3 Ağustos Şengal Katliamı’nın yıldönümü. Biliyorsunuz 3 Ağustos 2014’te IŞİD çeteleri Şengal'e saldırarak, binlerce kadını ve esir almış, yüz binlercesini göçe zorlamış ve biliyoruz ki asıl amaçlanan kadınların ve Kürtlerin verdiği mücadeleydi. Rojava’da kadın öncülüğünde IŞİD çetelerine karşıverilen mücadeleye karşı tahammülsüzlüğünün örneğiydi. Aradan 8 yıl geçti. Şengal’de kadınlar hala kendi yaşamları ve geleceklerini korumaya devam ediyorlar. Ama maalesef tıpkı Zaxo’da olduğu gibi Şengal’de de AKP-MHP ittifakının sürekli saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Şengal halkı ve kadınlarıyla dayanışmamızın süreceğini bir kez daha ifade etmek isteriz. 11-12 Mart’ta Almanya’da gerçekleştirilen uluslararası Ezidi konferansında IŞİD çeteleri elinde bulunan kadınların özgürleştirilmesi için etkin bir mücadele yürütülmesi kapsamında 3 Ağustos’un ‘Kadın kırımı ve soykırımına karşı uluslararası eylem günü’ ilan edilmesi kararlaştırılmıştı. Biz de 8’inci yıldönümünde Şengal Katliamı’nın 3 Ağustos’un ‘Kadın kırımı ve soykırımına karşı uluslararası eylem günü’ ilan edilmesi talebini bir kez daha yineliyoruz.
“Kongrede yeni mücadele hattımızı tartıştık”
Biliyorsunuz ki 5’nci Olağan Kongremizi gerçekleştirdik. Olağan Kongremize yine damgasını vuran kadınların mücadelesi, moral ve motivasyonlarıydı. Bu ülkenin dört bir yanında Türkiye’de ve Kürdistan’da kadınlar kongre salonumuzu doldurarak, mücadelelerini büyüteceklerini ifade ettiler. Akabinde ilk kadın meclisi toplantımızı gerçekleştirdik. Yeni mücadele hattımızı kadınlarla beraber tartıştık. Yönetimimizi açığa çıkardık, bu dönem kadın meclisi olarak, en önemli çalışmanın erkek egemen siyasete karşı mücadelemizi ve örgütlememizi yükseltmek olduğu kararlığından çıktık. Dokunulmazlığı kaldırılan, eş başkanlık kazanımlarını suç sayan ve kadın siyasetçileri gözaltına alınan ve tutuklamalarla sindirmeye çalışan AKP -MHP ittifakına karşı kadın kazanımlarımızı ve kadın dayanışmamızı büyütme kararlılığı aldık. İstanbul Sözleşmesi’ni sahiplenme ve uygulanması için mücadele, tecrit politikalarına, cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı Aysel Tuğluk şahsında hasta tutsaklara özgürlük için mücadele edeceğimizin kararlılığı ile çıktık.
Amed ve İstanbul mitinglerine katılım çağrısı
Yaptığımız toplantılarda, HDP olarak, savaşa, şiddete, tecrit politikalarına, yoksulluğa, işsizliğe karşı 6 Ağustos tarihinde Amed’de, 7 Ağustos tarihinde İstanbul’da ‘Çözüm bizde savaşa ve sömürüye hayır’ şiarıyla miting gerçekleştirme kararı alındı. Bu mitingle Türkiye’nin içerisinde olduğu kaosu, Türkiye’nin sürüklenmek istediği bu sürecin kader olmadığını, alternatifin ve çözümün bizde olduğunu yükseltmek için bir araya geleceğiz. Önce kadınlara ve halkımıza çağrı yapıyoruz; gelin Newroz’da alanları doldurduğumuz gibi, 8 Mart’ta alanları doldurduğumuz gibi bu savaş siyasetine, sömürüye, ekonomik krize karşı daha fazla sesimizi yükseltelim. Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı dayanışmamızı hep beraber büyütelim, gelin hep beraber miting alanımızda 6 Ağustos’ta Amed’de 7 Ağustos’ta İstanbul’da ‘Çözüm bizde, çözüm kadınlarda, çözüm bizlerin ortak mücadelesinde’ diyelim.”