Pervin Buldan: Demokratik çözüm ve barış Türkiye’yi büyütür
Kürt Lider Abdullah Öcalan'a yönelik 15 Şubat 1999'da gerçekleştirilen uluslararası komplonun yıl dönümünde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “‘Gelin bu sorunu bir haftada çözelim’ diyen İmralı’ya kulak vermek, diyalog kanallarını açmak bütün düğümleri, kilitlenmeleri çözecek önemli bir yoldur” diyerek, demokratik çözüm ve barışın Türkiye’yi büyüteceğini söyledi.
Kürt Lider Abdullah Öcalan'a yönelik 15 Şubat 1999'da gerçekleştirilen uluslararası komplonun yıl dönümünde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “‘Gelin bu sorunu bir haftada çözelim’ diyen İmralı’ya kulak vermek, diyalog kanallarını açmak bütün düğümleri, kilitlenmeleri çözecek önemli bir yoldur” diyerek, demokratik çözüm ve barışın Türkiye’yi büyüteceğini söyledi.
Ankara- Partisinin grup toplantısında konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, ekonomik kriz, muhalefet partilerinin buluşması ve HDP’ye yönelik saldırılar başta olmak üzere pek çok konuyu değerlendirdi. Pervin Buldan, Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu büyük çöküşün nedenlerini anlamak için yakın geçmişin tarihinde yaşananları irdelemek gerektiğine işaret etti.
Pervin Buldan konuşmasında şunlara değindi:
Ülkeyi kuşatan açlık, yoksulluk, yolsuzluk, demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması, kayyım rejiminin her yere yayılması, siyasi kumpaslar, hukuksuzluklar, darbeler, mafya ve çeteler, bütün bu kirlenme ve çürümeler Kürt sorunu ve demokrasi sorunlarının çözümsüzlüğünün bir sonucu olarak karşımızdadır. Bugün 15 Şubat. Ortadoğu’nun, Kürt sorununun ve Türkiye’nin gidişatını belirleyen, aslında krizlerin de temellerinin atıldığı bir sürecin siyasal hafızalardaki dönüm noktasıdır. Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişiyle başlayan ve İmralı tecrit ve çözümsüzlük sisteminin kurulmasıyla devam eden sürecin üzerinden 23 yıl geçti. 23 yılda yaşanan gelişmeler, uluslararası komplo ve oyunların, Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu kriz ve çatışma sarmalının içerisine sokma, Kürt sorununu kullanarak, Türkiye’ye ekonomik ve siyasi olarak uluslararası sistemin ipoteği altına alma hedefleri açısından amacına ulaştığını ortaya koymaktadır. Sonuç; büyük çöküş oldu. Kürtler yeter ki söz ve kazanım sahibi olmasın diye, uluslararası operasyonların bir parçası olmaktan geri durmayan yerleşik çözümsüzlük aklı, tüm ülkeye ve halklara kaybettirdi. Türkiye’yi ekonomik olarak uluslararası güçlere bağımlı hale getirdiklerinin en güncel örneği; iktidarın, sıcak para için bir gün Katar’ın, bir gün Arap Emirlikleri’nin kapısını çalıyor olmasıdır.
“Cesareti Kürt düşmanlığı politikasından alıyorlar”
Oysa Türkiye’nin, Kürt-Türk barışıyla, demokratik bir çözüm ve barışla tüm Ortadoğu’ya öncülük yapabilme imkânları fazlasıyla mevcuttu. Bu fırsatları elinin tersiyle iten savaş siyaseti, ülkeyi, çatışmadan beslenen çetelerin, mafyanın, Suriye’de IŞİD’in, El Nusra’nın, diğer karanlık yapıların çıkar ortağı haline getirdi. IŞİD’in lideri sınırın 4 km ötesinde Türkiye’nin kontrolündeki noktada öldürülmüştü. Yeni emiri olarak açıklanan kişi ise daha geçenlerde sınıra 1,5 km mesafede öldürüldü. Bir sonraki de sınırın bu tarafında ortaya çıkarsa şaşırmamak gerekir. Türkiye sınırlarını kendilerine güvenli alan olarak gören bu karanlık yapı, cesareti geleneksel Kürt düşmanlığı politikasından almaktadır.
“Uluslararası oyunda kaybeden Türkiye oldu”
İşte bu zihniyet ve çözümsüzlük mekanizması, aynı zamanda darbe mekanizmasına da zemin sundu. Dolayısıyla uluslararası oyunda asıl büyük kaybeden her yönüyle Türkiye oldu, demokrasi oldu. Halkların ortak geleceği oldu. Uluslararası oyunların sonuçları Kürt halkı ve ittifak halinde oldukları halklar açısından ise çok farklı oldu. Amacına ulaşamadı. Kürt halkının, birlikte yaşadığı halklarla demokratik çözüm, barış ve eşit ortak gelecek oluşturma iradesini engelleyemediler. Güvenlikçi politikaya sıkıştırdıkları Kürt sorununun siyasal bir sorun olma niteliğini ortadan kaldıramadılar.
“Kumpaslarla sonuç alamayacaksınız”
Halen komplo ve kumpaslarla, tecrit politikasıyla demokratik çözümün yollarını tıkama, demokratik siyaseti boğma çabalarından sonuç alacaklarını sanıyorlar. Fakat tarihi bir yanılgı içerisindeler. İşte Kobanê kumpas davası da aynı komplocu zihniyetin bir sonucu olarak karşımızdadır. Dava ellerinde kaldı. Dosyaları dava açıldığı gün çökmüştü. Tek çökmeyen ise demokratik siyaset oldu. Arkadaşlarımız bu davanın Kürt sorununun çözümü önünde nasıl bir engel olduğunu tane tane anlatmaya ve HDP’nin müzakere ve barış çabasının ne kadar hayati olduğunu kararlılıkla anlatmaya devam edecekler. Kobanê kumpasçılarına diyorum ki; uluslararası güçler, büyük komplolarıyla sonuç alamadılar, siz de bu kumpaslarınızla sonuç alamayacaksınız. Bir kez daha altını çiziyorum: Devlet ve siyaset aklı, tecridi derinleştirdikçe, barış zeminini ve demokratik siyaseti engelledikçe Türkiye kaybediyor, kaybetmeye de devam edecektir.
“Tarih tekerrür etmeyecektir”
‘Gelin bu sorunu bir haftada çözelim’ diyen İmralı’ya kulak vermek, diyalog kanallarını açmak bütün düğümleri, kilitlenmeleri çözecek önemli bir yoldur. İşte 2013’teki Newroz mektubu, 28 Şubat 2015’teki Dolmabahçe Mutabakatı önemli bir fırsattı. Bu fırsatın tepilmesiyle Türkiye’nin neler kaybettiğini hepimiz yaşadık ve gördük. Bu gerçeği artık görün diyoruz. Demokratik çözüm ve barış Türkiye’yi büyütür, güçlendirir. Halklar arası diyaloğu, barışı ve birlikte eşit yaşam iradesini güçlendirir. Demokrasinin önünü açar. Zihniyetin artık değişmesi gerekiyor. Tarihsel tecrübeler de bunu söylüyor, zamanın ruhu da bu hakikati ortaya koyuyor. Önümüzdeki yüzyıl böyle geçmeyecektir. Tarih tekerrür etmeyecektir. Çözmeyenler, çözümden kaçanlar, tekçilikle, yasaklarla, inkârla, imhayla, Kürt düşmanlığıyla hareket edenler, bu yüzyılda kalacaktır, gelecek yüz yılda olmayacaklar ve birer birer tasfiye olacaklardır. Halklarımız onları gönderecektir.
“Büyük bir ekonomik çöküş yaşıyoruz”
Tüm bu anlattığım çözümsüzlük siyasetinin sonuçlarını büyük bir ekonomik çöküş olarak yaşıyoruz. AKP iktidarı ve küçük ortağı Türkiye’yi bir buhran dönemine soktu. Türkiye’yi felakete doğru götürüyorlar. Açık söylüyorum: AKP-MHP İttifakı, halkı her gün kadre uğratan bir iktidardır. Bu iktidar bir felaket iktidarıdır. Bakın! Bugün, milyonlarca emekçi 2022 yılının ilk tam zamlı maaşını aldılar. Bu zam; emekliler için yüzde 25, çalışanlar için yüzde 30’du. Bu ülkenin emekçileri ve emeklileri bugün aldıkları maaşın tamamını yüzde 127 arttırılan elektrik, yüzde 100’ün üzerinde zamlanan doğalgaz ve gıda faturalarına, yüzde 200’ün üzerinde zamlanan akaryakıta, yüzde 100’ün üzerinde artan kiralarına harcadılar. Emekçilerin, emeklilerin elinde maaş adına tek bir kuruş dahi kalmadı. Cüzdanları bugün boşaldı. Zammın keyfini yaşayan ise Saray’dakiler ve yandaşları oldu. Çünkü Saray fatura ödemiyor. Sarayın faturalarını halk ödüyor, halklar ödüyor. Elektrik faturası kirasını geçen esnafların, faturası 3 katına çıkmış hanelerin kendi dertleri yetmiyor bir de sarayın faturalarını ödüyor. Yurttaşlarımız hiç merak etmesin, en büyük siyasi faturayı da ilk seçimlerde bu saray iktidarı ödeyecektir.
“Türkiye’nin kaynaklarını yutan bir çete var”
Enerjiyi özelleştirerek, 5’li çeteye peşkeş çektiler. Türkiye’nin kaynaklarını yutan bir çete var biliyorsunuz. Adı 5’li çetedir. Önce Türkiye’nin kurumlarını, yollarını, havalimanlarını, limanlarını, fabrikalarını, derelerini, ovalarını bu çetelere hibe ettiler. Yetmedi, enerjiyi de verdiler. Şimdi onlar kâr etsin diye 84 milyonun cebine, vergisine, alın terine göz diktiler. Bunların anlayışına göre 84 milyonun kaybetmesinin hiçbir önemi yoktur, yeter ki 5’li çeteleri hep kâr etsin, hep kazansın. Hanelere, işyerine, esnafa gelen yüksek elektrik faturaları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin soygun ve haraç faturasıdır. Herkeste bunu böyle bilsin.
“Bu utanç tablosu AKP’nin eseridir”
24 Haziran seçimlerinde ‘Şu kardeşinize verin yetkiyi’ diyen anlayış, şimdi de halkın cebindeki son kuruşa kadar almak istiyor. Almak istedikleri halkımızın cebindeki son kuruştur. AKP Genel Başkanı, belediye başkanı olduğu dönemde parmağındaki yüzüğü göstererek, ‘İşte bütün servetim budur. Eğer bir gün zengin olursam bilin ki bu kardeşiniz haram yemiştir’ demişti. Şimdi ülkenin tüm kaynaklarını yüzük yaptılar ve parmaklarına taktılar’ İnsanlar bugün borçları nedeniyle parmağındaki yüzüğü satar duruma getirildi. Bakın bir kadın ne diyor? ‘Bir tek yüzüğüm var diyordu Erdoğan. Bak bende yüzük de kalmadı. Elektrik faturam için satmak zorunda kaldım’ diyen bir kadın var. Son bir aydır onlarca örneğini gördük. Bir başka insanımız ‘25 yıllık yüzüğümü sattım’ dedi. Bu utanç tablosu elbette AKP’nin eseridir.
“İnsanlar pazara, markete gidemiyor”
Çıkmışlar, durmadan ‘yastık altındakileri getirin’ diyorlar. Soymadıkları bir yastık altı kalmıştı şimdi oraya da gözlerini diktiler. Ben size söylüyorum: Yastık altında para yok, altın yok. Ne var biliyor musunuz? Ödenemeyen faturalar var, borç listeleri var, haciz tebligatları var. İlla istiyorsanız, insanlar yastık altındaki faturalarını size göndersin. Saraya göndersinler siz ödeyin madem ve biran önce siz bu söylemlerden vazgeçin. Ne demişti AKP Genel Başkanı, hatırlayalım: ‘Her yeni ay, geride bıraktığımız aydan daha iyi durumdayız’ demişti. Tam tersi oldu. Yetmedi, ‘Ekonominin kitabını yazıyoruz’ dediler. Meğerse vatandaşın cebi zamlarla nasıl soyulur, bunun kitabını yazmışlar. Halkı aldatmaya çalışıyorlar. Şimdi yazdıklarını bir bir hayata geçiriyorlar. Bunlar yüzünden, domatesin, biberin, patlıcanın kilosu 30 liranın altına düşmedi, düşmüyor. Patlıcan, salatalık, kabak tanesi 5-6 liradan satılır hale geldi. İnsanlar, artık çarşıya, pazara, markete gidemiyor.
“İnsanların aklıyla alay ediyorlar”
Hatırlarsınız; AKP Genel Başkanı birkaç ay önce bir market alışverişinde görüntü veriyordu. Yapılan zamlardan sonra markete gittiğini hiç gören duyan var mıdır? Biz görmedik. Gidemiyorlar. Gidemezler! Çünkü yarattıkları tabloyla yüzleşmeye cesaret ister, bu cesaret onlarda yok. Ne yapıyorlar? Bol bol yalana sarılıyorlar. Beklenti satmaya çalışıyorlar. Utanmadan bir de ‘Ekonomik sorunların farkındayız. Biz çözeceğiz’ diyorlar. İnsanların aklıyla açıkça alay ediyorlar.
“Halk bunu asla unutmayacak”
Sorunları, krizleri yaratan siz değil misiniz? Nasıl çözeceksiniz? Sizin çözebilecek bir anlayışınız var mıdır? Ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Pandemide, yangında, selde, depremde, kara kışta, çığda herkes çok iyi gördü. Halkı kara kışla nasıl baş başa bıraktığınızı çok iyi biliyoruz. Halkı kendi kaderiyle ve çaresizliğiyle baş başa bıraktınız. Halk bunu asla unutmayacak. Isparta halkını 5 gün boyunca elektriksiz bırakan, Isparta başta olmak üzere birçok kentte insanları elektriksiz soğukta donduran sizin iktidarınızdır. Sizin derdiniz, elektriği kesilen, yolları kapanan, çaresiz kalan insanlara çare olmak değildir; iktidarınızı eleştiren insanların kapısına kolluk gücünü dayamak, gözaltına aldırıp tutuklattırmaktır. Tek anladığınız budur.
“Yapılan tüm zamları geri alın”
Madem çözümden bahsettiniz. Ben de buradan çağrı yapıyorum ve somut önerilerde bulunarak, anlatmak istiyorum: Hukuksuz bir şekilde hibe ettiğiniz, elektrik üretim ve dağıtımını derhal geri kamulaştırın! Grubumuz geçen hafta bu konuda önemli bir kanun teklifi verdi. Gelin hemen bugün görüşelim ve yasalaştıralım! Var mısınız? Buradan soruyorum. Her hane için 250 KW’a kadar elektriği ücretsiz sağlayın! Buna var mısınız? Doğalgaz, akaryakıt, ulaşım, iletişim gibi kalemlerde ÖTV’yi kaldırın! Var mısınız? Yapılan tüm zamları geri alın! Var mısınız? Alın size çözüm. HDP olarak size çözüm önerimizi sunuyoruz ama bunu yapacak ne cesaretiniz ne de kabiliyetiniz var.
“Temel gıdalardaki indirim halkın yükünü hafifletmez”
Biliyorsunuz, temel gıdalarda KDV’yi yüzde 1’e indirdiler. Ortada büyük bir yangın var. Bunlar bardakla su döküyorlar. Akaryakıt her gün zamlanırken ve fiyatlar bundan etkilenirken, KDV indirimi tüketiciye yansımaz. 5’li çetesine şimdiye kadar sayısız vergi indirimi yaptılar. Ama yurttaşa geline sadece yüzde 7’lik KDV indirimi var. TÜİK’in enflasyon yalanına kılıf olacak bu yüzde 7’lik indirim bir hiç değerindedir. Önce kullanımı lüks olmayan doğalgaz, akaryakıt, ulaşım, iletişim gibi kalemlerde ÖTV’yi kaldırmadan, elektrik ve su faturalarında KDV indirilmeden, sadece temel gıdalardaki indirim, halkın yükünü hafifletmez. Torba yasalarla getirilen vergi kanunları için HDP’nin yazdığı muhalefet şerhlerini okumuş olsaydınız, bugün böyle bir acizlikle hiçbir şekilde gıda fiyatlarında indirime dönüşmeyecek olan bu vergi indirimini açıklamazdınız.
“Batmakta olan gemiyi yürütmeye çalışıyorlar”
Her yerinden su alan ve batmakta olan gemiyi yürütmeye çalışıyorlar. Bu gemi yürümez. Yürümeyecek ve batacaktır. Bizim derdimiz, bu gemi batarken, halkı batmaktan kurtarmaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar, halkın bu iktidara bakışını, öfkesini ve itirazını değiştiremeyecekler. ‘Soygun var’ seslerini kesemeyecekler. İşte; İstanbul’dan Şırnak’a Artvin’den Antep’e ülkenin dört bir yanında işçiler emekçiler, yurttaşlar itirazını da sesini de sözünü de direnişini de her geçen gün yükseltmeye devam ediyor.
“Direnişlerin ve itirazların yanındayız”
Farklı işyerlerinde ve farklı işkollarında halen sürmekte olan 50’den fazla grev ve direniş var. Çarşıda, pazarda, markette el yakan fiyatlara karşı insanca yaşayacak ücret talebiyle seslerini yükselterek bu soğukta fabrikalarının, işyerlerinin önünde nöbet tutan işçiler, emekçiler, birleştikçe kazanıyor, kazandıkça birleşiyorlar. Hem de işten atılma, kara listeye alınma, tehdit edilme, darp edilme uğruna yine de direnmeye devam ediyorlar. Geri adım atmıyorlar. HDP olarak tüm bu direnişlerin ve itirazların yanındayız. Yan yanayız. Omuz omuzayız. Onların talepleri bizim taleplerimizdir. Onlar kazanırsa bu ülkenin yoksulları, ezilenleri, emekçileri kazanır. Her yeni kazanımda bu ülkenin geleceğine dair umutlar yeşeriyor.
“Hırsızlıklar bitmeden halk gün yüzü görmez”
Buradan; Selam olsun Darinda Çorap işçilerine, selam olsun İstanbul’a–Migros Depo emekçilerine, selam olsun Çorlu’ya-Şenoba Tekstil işçilerine, selam olsun Eskişehir’e-Osmangazi Elektrik Dağıtım işçilerine, selam olsun Antep’e-Artemis Halı işçilerine, selam olsun yemek sepeti emekçilerine, selam olsun fabrikanın işyerinin önünde hakkını almak için direnen tüm işçi ve emekçilere. Halkın bu coşkun akan selini durduramayacaklar. İşte umut buradadır. Cesaret buradadır! Bu düzeni değiştirecek güç buradadır. Bu mücadele, iktidarın yaşattığı kara kışı bahara, yaza dönüştürme mücadelesidir. Büyüyen bu itirazlar, yükselen sesler, aynı zamanda büyük değişimin de işaretidir. Habercisidir. Halkı muma mahkûm edenlerin mum gibi eriyeceği günlerin yakın olduğu müjdecisidir. Bu örgütlü kötülük düzeni değişmeden ekonomi asla düzelmez. Soygunlar, hırsızlıklar bitmeden halk gün yüzü görmez. Refaha ulaşmaz. Bu adaletsizlik düzeni değişmeden adalet de demokrasi de bu ülkeye gelmez. Bakın, ülkeyi sadece ekonomide değil, demokrasi ve adalette de çökerttiler. Her alanı yıkıma uğrattılar.
“Cezaevleri işkence merkezlerine dönüştürüldü”
Cezaevlerini birer işkence merkezlerine dönüştürdüler. Hasta tutsakları ölüme terk ederek, yaşam umudunu yok etmeye çalışıyorlar ve bunu istiyorlar. Kürt düşmanlığı öyle boyutlara vardı ki, Sevgili Leyla Güven arkadaşımıza kendisini tehdit eden gardiyanla tartıştığı için 11 gün hücre cezası verildi. Bunun adı düşmanlık hukukudur. Bunun adı Kürt düşmanlığıdır ama aynı zamanda kadın düşmanlığıdır. İnsanlar, adaleti, adalet saraylarında değil, sokaklarda adalet nöbeti tutarak aramaya başladılar.
“Emine Şenyaşar’ın sesi dünyaya ulaştı, iktidara ulaşmadı”
Emine Şenyaşar 344 gündür Urfa’da adalet diye haykırıyor. Sesi tüm dünyaya ulaştı ama iktidara ve Urfa Adliyesine ulaşmadı. Kulaklarını kapadılar. Kıllarını kıpırdatmadılar. Yetmedi, dün anneye adaletsizliği haykırdığı için 265 gün adli para cezası verdiler. Zulmünüz kurusun. Zalimlikte sınır tanımayanlar şunu iyi bilsin ki, adalet bir gün size de lazım olacaktır. Bir annenin adalet talebini görmezden gelen zihniyet, Türkiye için bağlayıcı olan AHİM kararlarını tanımadıklarını söylüyorlar. Tüm dünyaya hukuk tanımaz olduklarını ilan ettiler. Rezaletin dik alası.
“Gülistan Doku 775 gündür kayıp”
Yine Gülistan Doku, 775 gündür kayıptır. Nerede olduğunu ortaya çıkartmayan, karartmaya çalışan bu iktidar düzeni, en büyük kötülük düzenidir. AKP-MHP iktidarı kayıplar düzenidir. Kadınların kazanımlarına yönelik saldırı giderek boyutlanmaktadır bunu da görüyor ve farkındayız. İstanbul Sözleşmesinden geri çekilen ve erkek şiddetine yol veren bu iktidar şimdi de kadınların nafaka hakkını gasp etmenin yollarını aramaktadır. Bu iktidarın bütün gayesi; toplumsal kazanımları, demokratik kazanımları, kadın kazanımlarını bir bir yok etmektir. İşte bizim yapmamız gereken tam da; tüm bu kazanımlarımıza birlikte sahip çıkmak, korumak, güçlendirmek, daha da büyütmek ve gasp edilen tüm haklarımızı bir bir geri almak için örgütlü gücümüzü, örgütlü mücadelemizi daha da yükseltmektir.
“En acil ittifak demokrasi ittifakıdır”
Türkiye toplumu içinde yer alan bütün farklılıkların sesi ve partisi olan partimiz toplumun her kesimini kapsamayı hedefleyen demokrasi ittifakını büyütme amacındadır. Hayata emekten ve demokrasiden bakan güçlerle ve partilerle bir araya geliyor ve demokrasi ittifakını her gün daha da büyütüyoruz. Bu ittifak Türkiye için umudun, özgürlüğün, karanlığı yırtıp atmanın ittifakı olacaktır. Türkiye için en acil ve gerekli ittifakın demokrasi ittifakı olduğunu biliyoruz, bunun bilinciyle hareket ediyoruz. Tüm Türkiye halklarını da yanımızda görmek istiyoruz. HDP, bu ülkenin geleceğinin adıdır. HDP olmadan demokrasiyi konuşmak çözüm değildir. HDP’nin içinde olmadığı bir gelecek arayışı yeni bir gelecek sunmaz, sunamaz.
“Türkiye’nin demokrasi ile buluşması HDP ile mümkün”
HDP’nin ortak geleceğe, demokratik çözüme, adalete, barışa, eşitliğe, kadınların ve gençlerin özgürlüğüne, emeğin hakkına dair ortaya koymuş olduğu çözüm ilkeleri Türkiye’nin ortak yaşam ilkeleridir. Güçlü demokrasiye geçişin ilkeleridir. Çok net söylüyorum; Türkiye’nin gerçek anlamda demokrasi ile buluşması ancak HDP’yle mümkündür. Herkesin bunu böyle bilmesi, görmesi ve kavraması gerekmektedir. Bizim amacımız asgari demokratik müştereklerde buluşmaktır. İstiyoruz ki bu ülke daha fazla zarar görmesin, halk artık tek adam sistemi karşısında daha fazla ezilmesin. Bu nedenle demokrasi ittifakını bu yüzden çok önemli görüyoruz
“Umudu yeniden inşa ediyoruz”
Demokrasi ittifakı bir mücadele ortaklığıdır. Ortak geleceği birlikte inşa etme ortaklığıdır. İrade ortaklığıdır. Bu güç birliği hem tarihsel hem de toplumsal bir ihtiyaçtır. Biz yolumuza kararlı bir biçimde devam ediyoruz. Bu amaçla tüm toplumsal kesimlerle; ezilenlerle, emek, barış ve demokrasi güçleriyle, aydınlarla, sanatçılarla, demokrat ve vicdan sahibi herkesle beraber yürüyor, beraber üretiyor, birlikte direniyor ve kararlılığımızı birlikte ortaya koyuyoruz. Birlikte yürümeye, en güçlü seçeneği yaratmaya devam edeceğiz. Bu da böyle bilinsin. Umudu yeniden inşa ediyoruz. Aydınlık bir geleceğe giden yolu, yolları hep birlikte yeniden inşa ediyoruz. Ortak yaşam iradesini ve demokrasiyle örülen ortak ufkumuzu yeniden inşa ediyoruz.
“Demokrasi, barış, hakikat ve adalet kazanacak”
Bu birliktelik: Herkes için yaşanabilir bir ülke içindir. Özlemini duyduğumuz barış içindir. Gerçek bir adalet düzeni içindir. Herkesin hakkını koruyan hukuk içindir. Demokratik yeni bir anayasa içindir. Özgürlük içindir. Alınteri ve emeğin hakkı içindir. Kadınların özgürlüğü içindir. Yoksulluğu ve yolsuzluğu bitirmek içindir. İnsan onuruna yaraşır, bir yaşam içindir. Demokratik bir Cumhuriyet’te yeni bir yaşamı kurmak içindir. İnanın ki bu mücadele ortaklığı kazandığında tüm Türkiye kazanacaktır. Demokrasi büyük kazanacaktır. Barış kazanacaktır. Hakikat ve adalet kazanacaktır. Herkes kazanacaktır. Hepimiz kazanacağız. Yolumuz açık olsun.”