HDP’den AYM’ye tepki: Hazine yardımı halkların parasıdır
AYM’nin partilerinin hazine yardımı hesabına bloke koymasına tepki gösteren HDP Hukuk Komisyonu Eş sözcüsü Nuray Özdoğan, “Hazine yardımı halkların parasıdır” diyerek, kararı tanımayacaklarını belirtti.
Haber Merkezi - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talebi doğrultusunda Anayasa Mahkemesi'nin (AYM), partilerinin hazine yardımı hesabına bloke koymasına ilişkin basın toplantısı düzenledi. HDP Genel Merkezi’nde düzenlenen toplantıda konuşan HDP Hukuk Komisyonu Eş sözcüsü Nuray Özdoğan, AYM’nin 5 Ocak’ta verdiği kararın tarihe kara bir leke olarak geçeceğine dikkat çekti.
Karardaki iki önemli aşamaya dikkat çekildi
AYM tarafından 5 Ocak’ta verilen kararın iki aşamasının olduğunu dile getiren Nuray Özdoğan, yaşananları şu sözlerle aktardı: “Birinci ve en önemli aşaması, partimizin banka hesabına özellikle 2023 yılında ödenecek devlet yardımına dair bloke konulması kararı. Bu kararı 6 üyenin karşı oyuna ve 9 üyenin kabul oyuyla karar verildi. Aynı zamanda bu kararın ve savcılığın başvuru ve dilekçe eklerinin partimize tebliğine, 30 günlük süre içinde savunmamızı yapmak için süre verdi. Savcılığın tedbir talebini içeren yazının ve eklerin, talep hakkında karar verilmeden önce partimize tebliğine ilişkin kararda savunmasının alınmasına gerek olmadığına karar verdi. 7 üyenin karşı, 8 üyenin kabulü ile karar almıştı. Kararın içeriğine karşı oy veren üyelerin, karşı oy gerekçeleri bulunmuyor.
‘Hukuka aykırı birçok işlem var’
Bize yapılan tebligatın içeriğinde de AYM kararı eksik. O kadar çok hukuka aykırı işlemlerle karşılaşıyoruz ki; AYM üyeleri, karşı oy verirken bunun gerekçelerini yazmadıkları bir karar mı ortaya koymuşlardır yoksa karşı oy gerekçeleri bize mi tebliğ edilmemiştir? Bildiğiniz gibi AYM kararlarını kendi sitesinde yayınlanıyor. Yayınlanan karar içerisinde de bize karşı oy gerekçelerini göremiyoruz. Bilgilenmek bizim de kamuoyunun da hakkı. Oyların gerekçesiz alınması başka bir hukuka aykırılıktır. Partimiz, bu süreçleri 5 Ocak 2023 akşam saatlerine kadar basından öğrendi. AYM, şimdiye kadarki süreçte -tüm kapatma süreçlerinde olan budur- tüm işlemleri ilgili partiye mutlaka tebliğ eder. Tebliğ etmek zorundadır. Ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tedbir yönünden yaptığı başvuru ve sonrasındaki süreci bizler de sizler gibi basından öğrendik.”
‘Süreç şeffaf olmayan bir şekilde yürütüldü'
Mahkemenin, bu konuda kendilerine değil basına bilgi vererek süreci yürüttüğünü söyleyen Nuray Özdoğan, “Bu, algı operasyonlarının bir parçası olmak demektir. 3 Ocak’ta AYM’ye gittiğimizde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının böyle bir talebi olduğu tarafımıza sözlü olarak iletildi, bu konunun hangi tarihteki toplantıda ele alınacağına dair bilgi olmadığı söylendi. Biz AYM’den çıktıktan sonra görüşme tarihi önce 6 Ocak sonra 5 Ocak diye basına yansıdı. AYM toplantı takviminde bu gündem yer almamaktaydı. Süreç ilginç bir şekilde, kısmen basınla paylaşılarak, şeffaf olmayan bir şekilde yürütüldü. AYM bu süreçte, ne AYM’yi ne ceza muhakemesi hukukunu ne siyasi partiler kanunu hükümlerini dikkate almamış görünüyor” diye konuştu.
‘Alınan kararın hukuken geçerliliği yoktur’
Nuray Özdoğan konuşmasının devamında şunlara yer verdi: “Verilen kararda kapatma davalarının ceza muhakemesi usulüne göre yürütülmesi zorunluluğu olduğundan kararların gerekçeli verilmesi zorunludur. AYM, kararının içerisinde hiçbir gerekçeye yer vermemiştir. Başsavcılığın talebi hukuk dışı olmasına rağmen mahkeme sonuç olarak nihai kararla bağlantılı bir karar vermiş. Bu bir ara karar gibi yansıtılsa da, verilen karar AYM 99-7 itibariyle nihai karara götüren bir karardır. Anayasa Mahkemesi ancak kapatma yönünde bir karar vermeyecek ise hazine yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yönünde karar verebilir. Ara karar şeklinde nihai karara etki eden bir karar veremez. Nihai karara etki eden, doğrudan belirleyen bir karar verdiğinde bunu nitelikli çoğunluk dediğimiz üçte iki çoğunlukla bu kararı olmak zorundadır. Oy çokluğuyla alınan bu kararın hukuken geçerliliği yoktur.
‘Sürecin siyasi müdahaleler ile yürütüldüğünü biliyoruz’
AYM, Anayasa hükümlerine uymak zorundadır. HDP hakkında açılan kapatma davası ve sonrasında gelişen sürecin siyasi müdahaleler ile yürütüldüğünü biliyoruz. Bloke kararı sürecinde MHP Hukuk ve Seçim İşleri Komisyonundan sorumlu genel başkan yardımcısının, ‘2023 seçimleri için siyasi partilere yapılacak hazine yardımı üç katına çıkacak. HDP’nin bu yardımdan yararlanmaması için kapatma davasının bir an önce sonuçlanması lazım’ dedi. Açıklamanın yapıldığı aynı gün daha önce bu talep reddedilmiş olmasına rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda başvuru yapıyor. Türkiye hukuk sisteminde kapatma davası devam ederken partinin hazine yardımını almasını engelleyeceği bir karar vermesine yol açacak bir mevzuat düzenlemesi yok. Olmadığı için de AYM sadece kararını yazmış, kararın dayanağını hukuki gerekçesini de mevzuatı da yazamamıştır.
‘Gerekçeleri de oldukça şaşırtıcı’
Siyasi aklın ürünü olan gerekçeleri oldukça şaşırtıcı, hiçbir hukuki nitelendirme içermeyen, sayın başsavcılığın ve sözcülüğünü yaptığı siyasi aklın kişisel yorum ve niyetlerinden ibaret bir gerekçe sunulmuş. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı partimizle ilgili kapatma iddianamesi düzenlendiği tarihten ve AYM’nin tedbir talebini reddettiği tarihten bu yana ne değişti de bir tedbir kararı alınmasının zorunluluk olduğunu somut olarak ispat etmesi gerekirdi. Dilekçesine baktığımızda buna dair bir ispat göremiyoruz. İddianamedeki iddiaları aynen tekrar ettiği ve daha da ileri giderek aslında partinin siyasi söylemlerine tekrar tekrar eleştirdiği bir metin sunmuştur.
‘Düşmanca bir tutum’
Bütçe görüşmeleri esnasında milletvekillerinin 2023 yılında bütçede savaşa ayrılan kaynaklara yönelik eleştirileri de iddianamede yer alıyor. Sınır ötesi operasyonlara dair yapılan eleştirileri, Sayın Öcalan’a yönelik uzunca yıllardır süren ağır tecrit koşullarının eleştirilmesini, gerekçe olarak sunulmuştur. Öyle ki iktidar tarafından karartılan, pek çok soru işareti barındıran Taksim katliamına ilişkin partimiz tarafından yapılan kınama açıklamasında PKK’nin isminin geçmemiş olması gerekçe olarak sunulmuştur. Savcılık makamı bütçe görüşmeleri sırasında medya kanallarına verdiği görüşleri eleştirmiş, hangi haber kanallarına görüş vermemesi gerektiğine dair değerlendirmede bulunmuş ve AYM’ye bunları sunmuş. Bütün bunlar aslında partimizin nasıl siyaset yapacağına, nasıl söz kuracağına, nerede duracağına, neye muhalefet edip etmeyeceğine ilişkin bir müdahaledir. Bunu savcılık makamı yargısal makam yapıyor ve bir diğer yargısal makam olan AYM bu gerekçeleri somut bir gerekçe gibi kabul etmiş olmalı ki savcılığın talebini kabul etmiş. Türkiye’nin üçüncü büyük partisine ‘iktidar gibi konuşmuyorsun, iktidarın politikalarına biat etmiyorsun, demokrasi mücadelesinde ısrar ediyorsun, ırkçı politikaları savunmuyorsun’ iddialarıdır bunlar. Bunlar hukuki nitelik taşıması mümkün olmayan, siyasi niteliği de tartışmalı düşmanca bir tutumdur” diye konuştu.
‘Bu iktidar çalmaya alışık bir iktidardır’
Savcılık dilekçesinde ‘Parti toplantılarına ait giderlerin hazineden karşılanacağı açıktır. Bu devlet yardımı yapılırsa HDP bunun parti toplantıları ve siyasi faaliyetleri için harcayacaktır’ ifadeleri dikkat çekicidir. Siz bunu engelleyemezsiniz. Bu siyasi parti, siyasi faaliyetlerine devam edecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı şunu bilmelidir ki hazine yardımı halkların parasıdır. Yine Halkların Demokratik Partisi’ne oy veren milyonların cebinden çıkan paradır. Ne iktidarın ne savcılığın gasp edeceği paralar değildir. Bu iktidar çalmaya alışık bir iktidardır. Ama halkların cebinden vergileriyle çıkmış olan hazine yardımının yine halkların siyasi faaliyetini yürütmesi ve sözünü kurması yönetime müdahil olması için harcanması zorunlu olan paralara el koyması bir başka gasp ürünüdür. Çalmanın bir başka yöntemidir. Milyonların oyunu almış Türkiye’deki demokratik siyasetin en önemli temsilci olan partimizin nasıl ve ne şekilde siyaset yapacağını söylemek kimsenin haddi değildir. Görev alanına tümden terk etmiş olan savcılık makamının hiç haddi değildir. Partimiz seçmenin iradesine bağlı olarak hareket eder. Seçmenin, kendisine oy veren milyonların iradesine tabidir. Anayasa Mahkemesi, iktidar ortaklarının taleplerini ve görüşlerini dilekçesine taşıyan Başsavcılık makamının talebini kabul ederek, bu faşizan ve anti-demokratik cephenin seçim kampanyasına ortak olmuştur.
‘Kararı tanımıyoruz’
Partimiz hakkındaki kapatma davası ve tedbir yönündeki kararlar, siyasilerin açıklamaları ile paralel yürüyen süreçler şeklinde gelişmeye devam etmektedir. Partimiz bu topraklarda demokratik ve barışçıl siyasetin halklarımız için can suyu olduğunu bilmekte ve bu sorumlulukla siyasi faaliyetlerine devam edecektir. Bu ülkenin halklarına karanlığı layık görenlere karşı Halkların Demokratik Partisi siyaseti, demokrasiden ve hukuk devletinden yana mücadelesinden vazgeçmeyecektir. Halkların ortak mücadelesi karşısında yargısal örtüyle kaplanmış siyasi kararlar hükümsüzdür. Bu kararı hiçbir şekilde tanımıyoruz. Sürecin tamamının bu kadar hukuk dışı yürümesini kabul etmiyoruz.”