“DAİŞ’i bitirdiğimiz gibi faşizmi ve işbirlikçilerini de bitireceğiz”

Kongra Star Koordinasyon Sözcüsü Mizgin Xelil, Kürdistan’ın dört bir yanına yönelik saldırıları değerlendirerek, “Nasıl ki DAİŞ’i bitirdik, Türk devleti faşizmini ve işbirlikçilerinin de sonunu getireceğiz” dedi.

BERÇEM CÛDÎ

Kobanê- Komplocu ve hegomonik güçler, Türkiye’nin eli ile Kürt halkı ve özgürlük isteyen halklara yönelik saldırılarını her geçen gün daha da derinleştiriliyor. Eş zamanlı olarak Kürdistan’ın dört parçasına yapılan saldırılara ilişkin Kongra Star Koordinasyon Sözcüsü Mizgin Xelil ile konuştuk.

“Kürtlere yönelik top yekün bir saldırı var”

Kürdistan’ın dört parçasına saldırılar düzenleniyor. Parçanın özgünlüğüne göre saldırı yöntemi de değişiyor. Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılar şuan gündemde. Buna ilişkin neler söylemek istersiniz?

Türk devleti aralıksız bir şekilde Bakur, Başûr ve Rojava Kürdistanı’na saldırılar düzenlemektedir. Bu saldırılar yok etme temelleri üzerinden ve Kürt halkının varlığını ortadan kaldırmak için yapılmaktadır. Öncelikle Başûr’un durumunu değerlendirecek olursak, Başûrê Kürdistan’da kirli ve işbirlikçi planlar yürütülüyor. Türk devleti öncülüğünde, KDP’nin işbirliği ile ve hegomonik güçlerin perspektifleri doğrultusunda Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne yönelik saldırılar başlatılmış durumda. Bu, Türk devletinin aynı yöntemle yaptığı ilk askeri operasyon değil. 15 Nisan'da Zap, Metîna ve Avaşîn'e yönelik bir hamle başlattıklarını duyurdular. Türk devleti, Özgürlük Hareketi’ni ortadan kaldırma ve tasfiye etme amacıyla tüm kimyasal madde, savaş uçakları ve tüm savaş yöntemlerini kullanarak Başûrê Kürdistan’a saldırıyor. Bu adım da Barzani ile Erdoğan’ın görüşmesinin ardından başlatıldı. Barzani ailesinin tarihi ihanet ile doludur. Bu yüzden bizler bu işbirlikçiliğe şaşırmadık. Öte yandan Irak ordusu, KDP ve Türk devletinin baskılarıyla Şengal ve Rojava Kürdistan’ı arasına duvar örmektedir. Bu ve Başûrê Kürdistan'daki durum Kürtlere karşı topyekûn bir saldırının olduğunu göstermektedir.

“Türkiye’deki mücadele zirvede”

Federe Kürdistan Bölgesi topraklarına yönelik saldırılar ile Bakur ve Rojava’ya yönelik saldırılar birbirinden farklı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakurê Kürdistan’ın durumu Başûr’dan farklı. Türk devlet rejimi, oradaki halk üzerinde büyük bir baskı uyguluyor. Bilindiği gibi binlerce özgürlük savaşçısı ve AKP/MHP iktidarına karşı olanlar bugün cezaevlerinde tutuklu bulunuyor. Tutuklular hiçbir şekilde teslim olmadılar, direniyorlar ve açlık grevi düzenliyorlar. Leyla Güven, Ayşe Gökkan gibi kişilerin öncülüğünde gelişen eylemlerin güçlü bir gündem oluşturduğunu gördük. Türkiye’deki mücadele zirvede. Bu durum kadar kuşatma ve Türk devletini baskılarıyla karşı karşıya kalıyorlar. Türk devletinin ekonomik, siyasi, diplomatik gibi sorun ve krizleri var. Ancak onlar bunun üstünü örtmek için bu saldırılarla Türkiye'nin gündemini değiştirmek istiyor.

Türkiye’nin işgali Kuzey ve Doğu Suriye'de de kendini gösteriyor. Türk devleti işgal altındaki yerler dışındaki eylemlerinin yanı sıra çeşitli alanlara da her gün saldırılar gerçekleştiriyor. Kuzey ve Doğu Suriye halkı şu anda çok yönlü bir ambargo altında. Bir yandan Suriye rejimi, Şêx Maqsud ve Eşrefiyê'yi kuşatmış durumda. Buralarda halk tüm yaşam ve sağlık ihtiyaçlarından yoksun bırakılmış durumda. Diğer yandan Türk devleti Fırat Nehri'nin suyunu kesti. Var olan ambargo ve kuşatmanın yanı sıra Türk devleti aralıksız bir şekilde askeri saldırılarını da sürdürmektedir. Bombardıman, insansız hava araçları, obüs vb. araçlarla sınırda olan Eyn İsa, Til Temir ve Zirgan gibi bölgeleri hedef alıyor.

“İrademiz ve gücümüz büyüyor”

Tüm hegemonik güçler strateji ve politikalarını Lozan Anlaşması’nın bitişine göre yapıyor. Bu atmosfer içinde Kürdistan’ın durumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bundan birkaç gün önce Türk devleti insansız hava aracıyla birkaç YPJ savaşçısını hedef aldı. YPJ, dünya düzeyinde kimlik sahibi ve DAİŞ’i yok eden öncü güçtür. Bizler bunu kendi irademizi ve gücümüze yönelik bir saldırı olarak ele alıyoruz. Bu saldırılara yanıtımız; bizler bu yöntemlerle yok olmayız, tam tersine irademiz ve gücümüz daha da büyüyor. İntikam duygumuz daha da artıyor. Bu saldırıdan birkaç gün sonra Kobanê'nin merkezi yoğun bir şekilde bombalandı ve insansız hava araçlarının hareketi durmadı. Türk devleti, Suriye rejimi, KDP ve birçok uluslararası güçle işbirliği yaptı ve Kürt halkına soykırım yapma girişimi içinde.

Saldırıların seviyesindeki artış, Lozan Anlaşmaları yüzyılının sonu ile aynı zamanda gerçekleşir. Her yüzyılda bir güç egemen olur ve yeni yüzyılda tüm güçler onun için büyük bir güç olmaya çalışır. Türk devleti de bu çabanın içindedir ve saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Saldırılar, Lozan Antlaşması’nın bitmesine yaklaştıkça daha da çetinleşiyor. Her yüzyılda bir güç egemen oluyor. Bu yüzden de bütün güçler yeni yüzyılda egemen güç olmak istiyor. Türk devleti de bu çaba içinde ve bu doğrultuda saldırılarını derinleştiriyor.

“Varlığımız için mücadele ediyoruz”

“Varlık ve yokluk” olarak tanımladığınız bu aşamada tutum ne olmalıdır?

Kürtler olarak içinde yaşadığımız bu çağ eskisi gibi değil. Kürt halkının tarihinde meydana gelen ayaklanma ve başkaldırılara imha ve yok etme ile karşı karşıya kalmıştır. Ama bu yüzyılda Kürtler Önder Apo ideolojisi ve Demokratik Ulus Projesi’yle örgütleniyorlar. Artık varlık ve yokluk aşamasındayız. Bu yüzden kimliğimizi ve varlığımızı korumak için mücadele ediyoruz. Bizler dünyaya varlığımızı kanıtladık. Bu süreçten hak ve statüsüz çıkmayacağız. Yeni yüzyılda Kürtler ve bölgedeki tüm bileşenlerin hakları güvence altına almadan mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Her ne kadar saldırı ve ihanet olsa da nasıl ki DAİŞ’in sonunu getirdik Türk devletini ve işbirlikçilerinde sonunu getireceğiz.