Bessie Shamari: BM toplantısında hükümetlerin suçları görmezden gelindi

BM'nin 80’inci oturumunun neo-faşizm ve siyasal İslam temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştiğini belirten Bessie Shamari, hükümetlerin işledikleri suçlarla ilgili neredeyse hiç hesap vermediğine dikkat çekti.

ŞEHLA MUHAMMEDI

Haber Merkezi- Geçtiğimiz günlerde, Birleşmiş Milletler'in 80’inci Genel Kurulu gerçekleştirildi. Ancak bu önemli toplantı, baskıcı hükümetlerin hesap vermediği ve sorumluluktan kaçındığı bir platforma dönüştü. Üstelik, Suriye’de geçici yönetim adı altında suç işleyen Muhammed el Colani ve cihatçı grubu gibi yeni baskıcı yapıların önünün açılması için de bir fırsat yarattı. Kadının Ulusötesi Demokratik Platformu üyesi Bessie Shamari, haber ajansımıza verdiği röportajda BM Genel Kurulu'nda yaşananları değerlendirdi. Bessie Shamari, kapitalist sistemin derin bir yapısal kriz içinde olduğunu belirterek, halkların bu gidişata seyirci mi kalacağı yoksa harekete mi geçeceğinin henüz belli olmadığını ifade etti.

‘Irkçı ve yabancı düşmanı sağın yükselişine tanık olduk’ 

Bessie Shamari, IŞİD'in yükselişiyle başlayan ve özellikle Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesiyle ivme kazanan aşırı sağ ve faşist eğilimlere dikkat çekti. Bessie Shamari, bu süreci değerlendirerek, “Aşırı sağın yükselişi, günümüz tarihinin en belirleyici gelişmelerinden biri. 2018’den bu yana Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Macaristan, Polonya ve Slovakya gibi sekiz Avrupa Birliği ülkesinde hükümetler, aşırı sağcı, milliyetçi ve yabancı düşmanı partiler tarafından yönetiliyor. Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte ise bu eğilim küresel bir boyut kazandı. Yeni bir popülist, ırkçı ve yabancı düşmanı sağın yükselişine tanık olduk. Dünya, 1930’lardan bu yana bu ölçekte bir aşırı sağ dalgasını ilk kez yaşıyor. Bu durum, kaçınılmaz olarak faşizmle ilgili toplumsal hafızayı da yeniden gündeme getiriyor; tarih yazımı ile geçmişin kamusal kullanımı arasındaki ilişki tekrar tartışmaya açılıyor” ifadelerinde bulundu.

‘Donald Trump bir çözülüşün aynasıdır’ 

Birleşmiş Milletler’in Genel Kurulu’na dair düşüncelerini paylaşan Bessie Shamari, “Birleşmiş Milletler’in 80’inci oturumuna tanıklık ettiğimiz şu günlerde, dünyayı yöneten sistemin insanlık karşıtı, kadın karşıtı ve doğa karşıtı maskesi tamamen düşmüştür. Kapitalizmin ve neoliberalizmin çirkin yüzü, bu sistemin insanlara karşı gerçek tavrı artık gizlenemez durumdadır. Bugün, ABD merkezli küresel düzenin sonuna yaklaşıyoruz. Ulusların uyanışı ise ancak gerçeğin peşinden gitmekle mümkün olacak. Donald Trump sadece bir siyasi figür değil; aynı zamanda Batı medeniyetinin içinde bulunduğu derin krizlerin ve ABD imparatorluğunun çözülüşünün bir aynasıdır. ‘Önce Amerika’ sloganıyla sahneye çıktı ama ortaya koyduğu şey bir büyüklük değil; gerileyen bir gücün yapısal zaaflarının ifşasıydı. Ticaret savaşları, sayısız diplomatik gerilim, müttefiklerin aşağılanması, uluslararası hukukun alenen çiğnenmesi… Bütün bunlar, ABD’nin küresel konumunu koruyabilmek adına kendi yarattığı sistemi bile yıkmayı göze aldığını açıkça gösteriyor” dedi.

Ortadoğu planları

Donald Trump'ın İsrail ve Filistin arasındaki barış planına atıfta bulunan Bessie Shamari, sözlerine şöyle devam etti:

“Bugün, ganimetleri paylaşma zamanı geldi ve dünyayı yöneten insanlık dışı sistemi temsil eden Trump, dünyanın coğrafi, jeopolitik ve siyasi sınırlarına dair yeni bir imaj ortaya koydu. Bu imajın merkezinde ise Ortadoğu, özellikle de yeni enerji nakil yolları yer alıyor. Trump, İsrail ile Filistin arasında bir barış planı önerdi. Onun baskısı altında Netanyahu, Gazze savaşını sona erdirmek için 21 maddelik bir barış planını kabul etmiş gibi görünüyor ve önümüzdeki günlerde Arap ülkelerinin, Hamas’a Trump’ın önerdiği planı kabul etmesi yönünde baskı yapacağı açıkça görülüyor. Tony Blair ve Jared Kushner’ın tavsiyeleriyle hazırlanan bu plan, kısa süre önce Trump ile ABD topraklarında görüşen tüm Arap ve Müslüman ülkeler tarafından destekleniyor. Dolayısıyla Hamas’ın bu plana karşı çıkması, Siyonizm tarafından yaratıldığı ileri sürülen bu grubun özellikle Katar ve Mısır gibi ülkeler tarafından yalnızlaştırılmasına ve tamamen reddedilmesine yol açacaktır.”

‘Hak ihlalleri görmezden gelindi’

Birleşmiş Milletler toplantısında ezilen halkların ihmal edildiğine dikkat çeken Bessie Shamari, “Bölgedeki sosyal haklar ve hak ihlalleri bu toplantıda tamamen görmezden gelindi. Birleşmiş Milletler’in 80. Genel Kurulu, Katar Şeyhi ve Erdoğan'dan medyanın ilgi odağı olan Colani’ye kadar neo-faşizm ve siyasal İslam’ın temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirildi. Askeri ve güvenlik gelişmelerinin gölgesinde, insan hakları ihlalleri ve hükümetlerin işlediği suçlar konusunda neredeyse hiçbir hesap sorulmadı. Trump, Colani ve Erdoğan ile yaptığı görüşmeden duyduğu memnuniyeti dile getirirken, katliamlardan, Suriye'nin kıyı bölgelerinde ve Süveyda’da binlerce insanın kaçırılmasından, Alevilerin katledilmesinden ve Baas rejiminin yıkılmasının ardından Rojava bölgesine yapılan saldırılardan bahsetmedi. Türkiye’nin kendi medeni ve siyasal yasalarını ihlal ederek, barış sürecini ve demokratik toplumu geciktirip Suriye’de bölgeleri işgal ettiğini, ayrıca hava bombardımanları düzenleyerek Rojava’daki eylemlerini hesap sorulmadan sürdürdüğünü gördük” diye belirtti. 

İran için atılan adımlar 

İran ve bölgedeki baskılar hakkında değerlendirmelerde bulunan Bessie Shamari, konuyla ilgili şu hususlara dikkat çekti:

“İran ve Rusya’ya ait Atom Enerjisi Şirketi, İran’da toplamda beş bin megavat elektrik üretecek dört nükleer santral inşa etmek için bir sözleşme imzaladı. Ancak bu, İran halkı için yeni bir dolandırıcılık ve büyük bir darbe anlamına geliyor. Çünkü İran, 460 kilodan fazla zenginleştirilmiş uranyuma sahip olmasına rağmen, milyarlarca dolar harcamış olmasına karşın hâlâ yeterli elektrik üretemiyor. Bu durum, İran sivil toplumunda bir sorgulama ve değişim isteği doğurabilir. Bu gelişmeler, aynı toplantıda İran'ın nükleer programları üzerindeki uluslararası baskının devam ettiği ve Avrupa ülkelerinin 2015'ten beri kaldırılan yaptırımları yeniden yürürlüğe koymak için tetik mekanizmasını uygulamaktan bahsettiği ve aslında tehditlerin Pazar günü eyleme dönüştüğü bir dönemde yaşanıyor. Rusya ve Çin, yaptırımların altı ay süreyle askıya alınması için bir taslak önerdi ancak bu girişimler İran için son anda başarısız oldu. Para ve sermaye sisteminin kontrolü altındaki İran, artık zirve toplantılarına katılmaktan, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın karar mekanizmalarına kadar birçok alanda giderek daha yalnız ve çaresiz kalıyor. İsrail ve ABD’den gelen egemenlik tehditlerinin arttığı bu süreçte, İran’da hapishanelerde yaşanan katliamlar ve sivil topluma yönelik baskılar da devam ediyor.”

‘Kendi suçlarını gizlemeye çalışıyorlar’ 

Küresel hegemonik güçlerin anlaşmalarına rağmen silah ticareti, nükleer zenginleştirme ve nükleer üslerin kurulmasının devam ettiğini vurgulayan Bessie Shamari, sivil toplumun haklarının tamamen görmezden gelindiğini belirtti. Bessie Shamari, zirveye katılan iktidardaki erkekler ve kadınların hiçbirinin bölge hükümetlerinin bireysel ve toplumsal hak ihlalleriyle ilgili herhangi bir soruşturma yürütmediğine vurgu yaptı. Bessie Shamari, sözlerinin devamında, “Türkiye, İran ve Colani, Gazze’de yaşananlar, 12 günlük savaş ve Suriye’ye yönelik saldırılarla ilgili fotoğrafları göstererek kendi suçlarını gizlemeye çalışıyor ve bu propaganda yöntemleriyle halka baskı uygulamaya devam ediyorlar. İran’da son dokuz ayda işkence ve infaz sayısı binin üzerinde. Somayeh Rashidi ve Jamila gibi, hapishanede işkence altında ve doktora erişimleri olmadan sadece bir hafta içinde hayatlarını kaybeden kadınlar var. Tüm bu yaşananlar, dünyanın kâr ve sermayeye odaklandığının açık bir yansımasıdır” dedi.

‘Gerçek bir felaketin sahnesi’ 

Bessie Shamari, Filistin ve iki devletli planın, bölgesel ve hegemonik güçlerin suçlarını ve tekelci planlarını gizlemekle örtüştüğüne dikkat çekti. Hükümetlerin ve medyanın ele almadığı diğer savaşlara da değinen Bessie Shamari, “Medyada ele alınmayan ve hatta hiç bahsedilmeyen birçok savaş var. Sudan ve Kongo’da devam eden çatışmalar, kapitalist, sömürgeci ve yerleşimci güçlerin dünyadaki çıkarları açısından büyük önem taşıyor. Özellikle Sudan, hiçbir haber kanalının ele almadığı gerçek bir felaketin sahnesi. Ülkedeki hastanelerin yüzde 80’i hizmet veremez durumda, 20 milyon insan yerinden edildi, halkın yüzde 90’ı açlıkla mücadele ediyor ve 2023’ten beri 15 milyon çocuk okula gidemiyor. Bu savaşın kökleri sadece iki general arasındaki çatışmada değil, aynı zamanda Sudan toplumunu ırksal ve kabilesel çizgilerle bölen, seçkinler ve dışlanmışlar olarak ayrım yaratan İngiliz sömürge dönemine kadar uzanıyor” diyerek sözlerini tamamladı.