Samira Xurremi: İran’da kadınların ruh sağlığı riske atılıyor
Klinik Psikolog Samira Xurremi, İran hükümetinin baskılarının başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere bireylerin ruh sağlığını bozduğunu belirterek, “Fişleme nedeniyle kadınların ruh sağlığı riske atılıyor” dedi.
YARA AHMEDİ
Mahabad– Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu, tarafından 10 Ekim 1992 yılından itibaren “Dünya Ruh Sağlığı Günü” olarak kabul edildi. Her yıl bir temayla karşılanan Dünya Ruh Sağlığı Günü’, bu yıl “Ruh sağlığı evrensel bir insan hakkıdır” konusu ile tartışıldı, konuşuldu.
Ruh sağlığı hakkının görmezden gelinemeyeceğine dair mesajlar verilse de birçok ülkede ruh sağlığı toplumsal yaşamdaki eşitsizlikler, ayrımcılık, dışlanma, şiddet ile eğitim, çalışma gibi diğer haklara erişim engeli gibi nedenlerle riske atılıyor. Küresel istatistiklere göre, dünya çapında her 8 kişiden biri fiziksel sağlığını, refahını, iletişim kurma becerilerini ve geçimini olumsuz etkileyebilecek ruhsal sağlık sorunları yaşıyor.
İran'da da her 3 veya 4 kişiden biri hayatı boyunca en az bir kez ruhsal sorunlardan birini yaşıyor. İran'da ruh sağlığı sorunu yaşayan bireyler, insan hakları ihlallerine de maruz kalıyor. Birçoğu sosyal yaşamdan dışlanıyor ve ayrımcılığa uğruyor, birçoğu da ihtiyaç duydukları ruh sağlığı hizmetlerine, ilaca erişemiyor. Erişilen sağlık merkezlerinde ise kötü muameleye maruz kalıyor. Tedavi sonrası ise bireylere gerekli destek verilmiyor. Özellikle kadınlara yönelik uygun destek sistemleri de yok. Bu bireyler ayrıca “tehlikeli, çalışamaz, iyileşemez” gibi damgalayıcı sözlere de maruz kalabiliyor.
‘Nüfusun yüzde 30’u ruh sağlığı hizmetine ihtiyacı var’
Klinik psikolog Samira Xurremi, İran'daki ruh sağlığı sorununa ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İran’daki ekonomik, kültürel, politik ve sosyal nedenlerin ruh sağlığı sorunlarında önemli rol oynadığını belirten Samira Xurremi, şu verileri paylaştı:
“İran Tabipler Örgütü'nün istatistiklerine göre 21 Mart- 22 Ağustos 2022 tarihleri arasında 46 binden fazla depresyon vakası görüldü. Buna rağmen tıbbi ve danışmanlık hizmetleri çok pahalı. Günümüzde stresli ve depresif olmayan insanları çok az görüyoruz. Uyuşukluk, motivasyon eksikliği ve mutsuzlukla sonuçlanan basit bir depresyonu düşünsek bile İran halkının ruh sağlığının genel durumu iyi değil. İstatistiklere göre ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 30'unun ruh sağlığı hizmetlerine ihtiyacı var.”
‘Olaylar ve baskılar insanların ruhlarında travma bırakıyor’
Jina Mahsa Amini’nin ‘ahlak polisleri’ tarafından katledilmesinin ardından kadınların öncülüğünde başlayan ayaklanmaları bastırmaya yönelik İran rejiminin artırdığı baskılarına değinen Samira Xurremi, şunları ifade etti:
“İran'da bu günlerde yaşanan olaylar ve baskılar, insanların ruhlarında her türlü travmanın ve travma sonrası stresin izlerini bırakıyor. Bu travmalar arasında, ekonomik ve toplumsal baskıdan, ‘Jin, Jian, Azadi’ devrimci ayaklanmasındaki şiddetli vakalara kadar bir dizi travma yer alıyor. Devrimci kadın ayaklanması sırasında halkın ruh sağlığı acımasız bir baskıya maruz kaldı. Pek çok insan kan, kurşun ve çığlıklar arasında travma geçirdi. Bu travmaların, halkın ruh ve yaşamı üzerindeki etkileri hala devam ediyor. Bu travmanın kurbanları arasında sütü kesilen kadınlardan, sevdikleri için hâlâ uzun bir yas döneminde kalanlara kadar çok çeşitli ruh sağlığı sorunu yaşayan insanlar yer almaktadır.”
‘İran hükümeti siyasi tutukluları akıl hastası diye damgalıyor’
İran hükümetinin ruh sağlığı sorununu yanlış yorumlayarak siyasi tutukluları ‘akıl hastası’ olarak damgalayarak akıl hastanelerine gönderdiğine dikkat çeken Samira Xurremi, “Tıbbi tedaviler ve asılsız müdahalelerle onların fiziksel ve ruhsal sağlıklarını hedef almıştır” dedi.
‘Kadınların ruh sağlığı damgalanma nedeniyle riske atılıyor’
Ortadoğu'daki kadınların, özellikle İran, Afganistan, Irak, Türkiye, Suriye gibi ülkelerdeki kadınların, çoğunlukla egemen kültüre ve ataerkil yasalara itaatsizliklerinden kaynaklanan damgalama ve etiketlerle karşı karşıya kaldığını dile getiren Samira Xurremi, “Ancak diğer kültürlerde bu eylemler normal davranış olarak kabul edilmektedir. Yasalara göre İran'da kadınların evlenmesine veya boşanmasına izin verilmiyor, kadınlar öz çocukların velayetinden mahrum bırakılıyor, babaları ve kocaları istemediği takdirde çalışma ve eğitim hakkından mahrum bırakılıyor. Kadınlar kendi bedenleri üzerinde yetkileri yok ve kadın düşmanlığı sosyal altyapı, özellikle sosyal etiketleme ve damgalama nedeniyle kadınların ruh sağlığını riske atıyor. Pek çok kadın normal bir yaşam istediği için ya da hayatındaki adaletsizliklere katlandığı için ruhsal çöküntüler yaşamaktadır” diye konuştu.
‘Uygulamalar çocukların ruh sağlığında toplu hasara neden oldu’
İran'da özellikle son bir yılda çocukların ruh sağlığının çok zarar gördüğüne vurgu yapan Samira Xurremi, “Çocukları gözaltına almak, tutuklamak, sokaklarda öldürmek, kız okullarına kimyasal saldırılar yoluyla öğrencilere yönelik biyolojik terör olayları, çocukları ve ailelerini tehdit etmek ve zorla taahhüt yazdırmak ve bu tür diğer şiddet içeren olaylar, İran çocuklarının ruh sağlığında toplu bir hasara neden oldu” dedi. İranlı çocuklar ve gençlerin okullarda hâlâ baskı altında olduklarına işaret eden Samira Xurremi, şunları ifade etti:
“Slogan yazdıkları için ya da zorunlu örtünmeye uymadıkları için sıklıkla zarar görüyorlar. Bugün toplumun her kesiminden tüm çocuklar yüksek fiyatlar ve ekonomik krizin anlamını anlamış durumda. İran'da yaşanan ekonomik sorunlar günümüzde kolektif bir travma yarattı. Çocukluğundan itibaren yoksulluğu, yokluğu, pahalılığı anlayan ve bunun zararlarını gören çocuklar, yetişkinlik döneminde yıkıcı ya da telafi edici davranışlar gösterebilir veya bu sorunları yaşam tarzlarına yansıtabilirler. Maalesef İranlı çocukların ve gençlerin çoğu yoksulluk ve ekonomik krizden etkileniyor”
‘Toplumsal destek ve anlayış oluşturulmalı’
Dünya Sağlık Örgütü'nün, toplumda ruh sağlığı, ruhsal hastalıklar ve bunlara neden olan sorunların konuşulmasının önemli olduğu değerlendirmelerine işaret eden Samira Xurremi, “Vatandaşlara yönelik sosyal destek oldukça faydalı olacaktır. Toplumda ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz bakış açısının ortadan kaldırılması yeni yapılar oluşturabilir. Ayrıca destek ve toplumsal anlayışın yükselişi bu sorunların birçoğunun önlenmesini sağlayabilir. Bunlardan en önemlisi kadına bakış açısının değişmesi gerekiyor. Kadınlar, kendi hayatları, bedenleri, kaderleri ve işlerinde özgür olmalı, kendi kontrolleri olmalı” dedi.