Sûsika şarkılarını kadın mücadelesi için söylüyor!
Sûsika, müzisyen öğretmenlerin oluşturduğu yeni bir müzik grubu. Grup ismini, ilk kez sahneye çıkan kadın dengbej Sûsika Simo’dan alıyor. Sûsika Grubu’ndaki müzisyen kadınlar, repertuvarlarında çok dilli etnik müziklere yer vererek kadın mücadelesine şarkılarıyla destek vermeyi amaçlıyor.
ZEYNEP PEHLİVAN
İzmir- Geride kalan 8 Mart’ta; güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına, ev işlerinin görevimiz gibi görülmesine, çocuk yaşlı bakımının üzerimize yıkılmasına, şiddete, tacize ve tecavüze karşı isyanımızı yine alanlardan haykırdık. Gittikçe daha da zorlaşan yaşam şartlarında, kendimize nefes alacak alanlar yaratmak, her zamankinden çok daha güç bir hale geldi. Temel ihtiyaçlarımızın ön planda olduğu bu dönemde sanat ile uğraşmak, artık deyim yerindeyse lükse kaçmak sayılıyor. Aslında hepimizin yaşamında büyük yer kaplayan müzik gibi bir sanatı icra etmemizin bile önünde engeller oluşabiliyor.
Pandemi döneminde işsiz kalan, destek sunulmayan ve her anlamda yalnız bırakılan müzisyenlerin intihar hikâyelerine acı bir biçimde tanıklık ettik. Tüm bu olumsuz koşullara rağmen hala bir araya gelip şarkılar, türküler söylemeye, belki de en çok bu zamanlarda ihtiyacımız var. Neyse ki hala 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde yeniden bir araya gelebilen ve inatla şarkılar söylemeye devam eden müzik grupları var. İşte “Sûsika” adlı müzik grubuyla, tam olarak böyle bir atmosferin içinde tanışma şansı buldum.
Grubun adı dengbej Sûsika Simo’dan geliyor
Önceleri erbane (def) çalmak için karma bir şekilde çalışmalarına başlayan Sûsika, şimdilerde yalnızca kadınların oluşturduğu bir çizgiye yöneliyor. Öğretmenlerin oluşturduğu gurupta kadınlar güzel bir enerji yakalayınca hızlı bir şekilde kayıt almaya başlıyorlar. İsmini de Sovyetler Birliği döneminde Erivan’da yaşamış, Kürtçe şarkılar besteleyip sahneye çıkan ilk kadın dengbej Sûsika Simo’dan alıyor.
Grupta ritim sazlar, bağlama, yan flüt, gitar ve vokaller var. Grubun ritim sazlarını çalan Yasemin Belli, KHK ile ihraç edilen bir öğretmen. 2018’den bu yana def grubu ile başlayan süreçlerinden kadınların oluşturduğu müzik grubuna geçiş süreçlerine kadar hep müzik ile bir biçimde iç içe kalmayı başarmış. Şimdilerde ise konservatuarda müzik bölümünde okuyor.
“Daha önce oluşturduğumuz grup karma bir gruptu; ancak yine çoğunluğunu kadınlar oluşturuyordu. Amacımız her zaman çok renkliliği ve sesliliği ortaya çıkarabilmekti. 8 Mart için yeniden kadınlarla bir araya geldik. 8 Mart’a yönelik KESK’in yaptığı çağrı da toplanmamıza vesile oldu. Biz de çok kısa bir sürede, eskiden beri beraber çalan ve yeni katılan arkadaşlarla bir araya geldik. Kadın temasını korumaya da bu noktada hep özen gösteriyoruz. Sonrasında yine karma olabiliriz, şu an için bu konuda net bir planlamamız yok. Başta beraber olduğumuz ve yeni katılan arkadaşlarımızla güzel bir enerji yakaladık. Çalışmalarımıza da bu şekilde devam ediyoruz.”
“Lüks değil, müzik yapmak bizim ihtiyacımız”
Müziğin ve kadının ritmi, birbirini her daim besliyor. Melodilerle kucaklaşan kadın öyküleri, kadın sesleri, ortaya bambaşka bir ruh ve güzellik çıkarabiliyor. Sözünü şarkılarla söylemek adına bir kadın müzik grubu oluşturmuş, sanatsal üretim sürecine kadınların ince perspektiflerini ve dokunuşlarını dahil etmiş ve bunun ne kadar umut ve coşku uyandıran bir duygu olduğunu deneyimlemiş biri olarak Sûsika’nın yolculuğunu, heyecanını kalbimde tümüyle hissettim.
Yasemin’den sonra yüzümü, grubun bağlama çalan üyesi olan Gönül Demir Sönmez’e çevirdim. Gönül, kadınların müzik yapması konusunda oldukça teşvik edici konuşuyor. Bu yaklaşımı, ortak bir paydada buluşmak için çok önemli buluyorum. Uzun yıllardır müzik öğretmenliği yapan Gönül, öğretmenliğin haricinde olan sürede grup ile müzik yapmanın kendisine adeta ilaç gibi geldiğini vurguluyor. Onların bu güzel enerjisini görüp de etkilenmemek, sahiden de pek mümkün değil! Gönül, sanatın ve yaşamın birçok alanında erkeklerin kapladığı alandan kadınlara düşen alanın daraltılmasına dair gözlemlerini bizlerle paylaşıyor.
“Müzik sektörü de maalesef erkek egemen bir sistemin hegemonyasında. Kadın müzisyenler elbette var; ama çok göremiyoruz. Biz de varız demek için burada müzik yapmaya başladık. Anlaştığımız saatte toplanmamız bile zor oluyor. ‘Oğlumu okula bırakıyorum, kızımı okuldan alacağım’ derken provalarımıza yarım saat rötarlı başlamak durumunda kalabiliyoruz. Başka meşguliyetlerimiz var, kadın olmak gerçekten zor. Çalışma hayatı, ev işi, çocuk bakımı derken onları bitirip buraya gelmek lüksümüz gibi oluyor. Aslında lüks değil, müzik yapmak bizim ihtiyacımız. Müthiş gayretlerle biz bunu başarıyoruz. Kadın istedikten sonra zaten birçok şeyi başarır.”
“Hiçbir şeye duyarsız kalamayız”
Sûsika, esasen henüz çok yeni bir grup olmasına rağmen üyelerinin deneyimli müzisyenler olması işleri önemli ölçüde hızlandırıyor. Kadınlar bir müzik grubu kurduklarında; dışarıdan gelen ve yapıcı olmaktan bir hayli uzak kalan eleştirileri gayet iyi biliyorum. Bu eleştirilerin ne yazık ki teknik doneler barındırmaktan yoksun olması bir tarafa, toplumda kolektif anlamda bir şeyler üretmek isteyen kadınlara karşı oluşan bakış açısını net şekilde yansıtması bakımından da oldukça trajiktir. “Kadınlar kendi aralarında anlaşamazlar” veya “Çok geçmeden hemen dağılırlar” gibi yorumların geldiğine oldukça fazla kez şahit olmuşumdur. Gönül, bu tip ezberci eleştirilere ya da diğer sorunlara karşı nasıl bir duruş sergilediklerini şöyle aktarıyor:
“Buraya gelen insanların iyi bir sendikal alt yapısı var. Belli bir olgunluğa erişmiş olduğumuzu düşünüyorum. Küçük egolar, kaprisler yapılmıyor. Ben 5 yıllık konservatuvar ve 22 yıllık müzik öğretmenliği sürecimde erkeklerin kapris ve egolarına çok defa şahit oldum. Konu kadınlara gelinceye kadar, öncelikle kendilerine baksınlar. (gülüyor) Farklı dillerde etnik şarkılar, protest ve politik müzikler de çalıp söylüyoruz. Halkı ilgilendiren birçok konu aslında bizim seçtiğimiz müziklerin içerisinde yer alıyor. Biz hiçbir şey duyarsız kalamayız. Bunları da müziğimize, sanatımıza yansıtmalıyız. Buraya gelip müzik yapmak, bana o kadar enerji veriyor ki bütün stresimi alıp götürüyor. Eğer müzik ile sanat ile ilgilenmek isteyen kadınlar varsa böyle çalışmalara katılsınlar. Ruhsal açıdan, sosyalleşme açısından gerçekten ilaç gibi. Şartlarını zorlayıp o alanı kendilerine açmalarını öneririm.”