“Perküsyonu erkeğin tekelinden çıkarmak istiyorum!”

En büyük hayalinin sadece kadınlardan oluşan bir perküsyon grubuyla dünyanın her yerinde konser vermek olduğunu belirten Perküsyonist Dilan Yeşilyaprak, “Özellikle fiziksel kuvvet gerektiren, dolayısıyla erkek enstrümanı olarak görülen perküsyonu erkeğin tekelinden çıkarmak istiyorum.” diyor.

 

ZEYNEP AKGÜL 
Ankara- Mardin’in Sürgücü Köyü’nde doğan Perküsyonist Dilan Yeşilyaprak, 1997 yılında politik sebepler nedeniyle ailesi ile birlikte önce Amed’e sonrasında İzmir’e ‘zorunlu göç’ gerçekleştirmek zorunda kalmış.  Çocukluğunun büyük bir kısmı İzmir'de geçen,  son on yıldır da İstanbul’da yaşayan ve hayatına müzikle yön veren Yeşilyaprak ile müzikle olan hikâyesini, Kürt diline yönelik kısıtlamaların ve yasakların müziğini nasıl etkilediğini konuştuk. 
• Müzik ile yolunuz nasıl kesişti?
Çocukluğum, İzmir’de Alevi ve Kürtlerin yoğun yaşadığı mahallelerde geçti. Alevi kültüründe müziğin, özellikle bağlamanın yeri çok önemlidir. Onlar aracılığıyla ilkokuldayken bağlamayla tanıştım ve kursa gitmeye başladım. Aynı zamanda halk dansları eğitimi de alıyordum. Ailem kısıtlı imkânlarına rağmen eğitimim konusunda hep destekçiydi.
• Bu yolculukta hep perküsyon var mıydı? Başka enstrümanlar da çalıyor musunuz?
Müzikle ilk temasım telli enstrümanlar ve özellikle bağlama ile başladı. Perküsyon hayatıma çok sonradan dahil oldu. Son on yıldır perküsyon çalıyorum. Perküsyon, yüzlerce farklı tipte enstrüman barındırıyor içinde. Dolayısıyla başka bir enstrüman ailesiyle ilişkilenmeye pek vaktim olmadı. Hâlâ yeni ritim enstrümanları ve teknikleri öğrenmeye çalışıyorum. 
• Müzik dünyası da birçok alan gibi ‘erk’ bir hâkimiyet içerisinde. Bir röportajınızda “Devletsiz olmak Kürt müziğini yapmamın önündeki engellerden biri olsa da kadın olmak daha büyük bir engel” diyorsunuz. Bu kurgunun içinde kadın olarak var olmak konusunda ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?
Kadın olmak dünyanın her yerinde zor ama devletsiz bir ulusun kadınları için tabi ki daha zor. Hem ulusal hem cinsel açıdan sömürüye maruz kalıyorsun. Sadece çok sık ulus mücadelesiyle kadın mücadelesinin kıyas edildiği diyaloglara şahit oldum ve bu beni inanılmaz rahatsız ediyor. Öncelik sıralaması veriliyor, kutsanıyor, önem atfediliyor birinden diğerine. Bunun üzerine söylediğim bir sözdü. Kadın mücadelesinde muhatabımız ataerkil. Kadınların erk tarafından sistematik bir şekilde kıyımı en az Kürt ulusal mücadelesi kadar eski. Benim kişisel olarak özellikle Kürtçe müzik yapmamın sebebi ulusal, özellikle kadınlara ders vermemin sebebi de cinsel sömürüyle mücadelenin bir parçası olmak. 
“Kürtçe müzik yapmak hep zordu!”
• Türkiye’deki baskı ortamının yeniden alevlenmesi, Kürt siyasilerin tutuklanması, kayyumlarla birlikte kültür-sanat faaliyetlerinin yasaklanması müziğe de sirayet etti. Kürt diline yönelik kısıtlamalar, yasaklar müziğinizi nasıl etkiliyor?
Yirmi sekiz yaşındayım. Tüm bunlarla birlikte büyüdüm. Her zaman bizim için bir şeyler yasaktı. Gündem müziğimi çok fazla etkilemiyor. Çünkü hiçbir zaman çok büyük sahnelerimiz, sponsorlarımız, teknik imkânlarımız olmadı. Hep zordu, en başından beri zordu. 
Daha çok dijital platformlarda var olmaya çalışıyoruz. Kürtçe müzik büyük bir pazar alanına sahip değil. Bu nedenle elbette hayatımızı finanse etmekte zorlanıyoruz. Ama bu benim motivasyonumu ya da yaptığım müziği pek etkilemiyor. Aksine yeni şeyler üretmek için iştahlandırıyor bile. Kürtçe müzik dinleyici kitlesinin günden güne yeniden arttığını görüyorum.  Bu beni inanılmaz mutlu ediyor.
“Kürtler sömürgecilerin her türlü şiddetine maruz kalmış bir ulus”
•  Modern/Batı enstrümanlarının kullanılmasıyla Kürt müziğinde yeni bir alan açılmış oldu. Siz, eserlerinizde kullandığınız enstrümanların Kürt müziği dünyasına nasıl bir etki, gelişim ve değişime katkı sunduğunu düşünüyorsunuz?
Artık her enstrüman her türlü müziğin içinde çok da güzel yer buluyor. Müzisyenler olarak sanırım bu meseleyi aştık. Kürt müziğine katkı meselesine gelince de henüz yolun çok başındayım. Ama kendimce şunu söyleyebilirim sanırım. Tüm kolonyal sistemlerde olduğu gibi Kürtler de kendi sömürgecisinin her türlü şiddetine maruz kalmış bir ulus.
Özellikle kültür-sanat alanında ciddi bir saldırıya maruz kalmışlar ve zamanla bu şiddetin bir sonucu olarak sömürge kendi kendinin sömürücüsü konumuna düşmüş. Self-kolonyalizmin en görünür örneklerinden biri sömürgenin kendi kültürüyle alay etmesi, aşağılaması ve sömürgecisi gibi davranarak dolaylı yoldan kendi konumunu sağlama almaya çalışması. 
Ben bunu müzikte çok net bir şekilde görüyorum. Müzisyenler geleneksel Kürt müziği enstrümanlarına mesafeli duruyorlar. Çoğunlukla Batı müziği enstrümanlarına yer vermek istiyorlar ama bunu sentez bir müzik yaratmak için değil, daha çok kendi müziklerini yetersiz buldukları için yapıyorlar. Perküsyon dersi talebinde bulunduklarında daha çok batı perküsyonlarını öğrenmek istemeleri, Kürt dansları (govendler) ile alay edip Arjantin'in halk danslarını çok daha çekici bulmaları, Türkçe konuşurken aksan farklılıklarıyla dalga geçmeleri güzel örnekler. Ben günümüz modern müziğinin de geleneksel Kürt müziği enstrümanlarıyla yapılabilirliğini göstermek adına belki minik bir adım atmış olabilirim. Devamını getirmeyi diliyorum.
“Bugünlerde Kürtçe rap dinlemeyi çok seviyorum”
•  Kimleri daha çok dinliyorsunuz?
Her şeyi dinliyorum. Yeni olan her şeyden haberdar olmak ve eski olandan da beslenmek istiyorum. Her gün düzenli olarak farklı dillerde farklı tarzlarda müzikler dinliyorum. Bir öğrenci için ders çalışmak, bir sporcu için antrenman yapmak ne ise müzik dinlemek de müzisyenler için düzenli yapılması gereken bir pratik. Her gün kulaklarımı beslemek zorundayım. Ama özellikle dinlemekten keyif aldığım şeyleri soracak olursanız, bugünlerde rap. Hem ritimle çok ilişkili bir alan olduğu için hem de son zamanlarda Kürtçe rap alanındaki yeni gelişmeler beni çok heyecanlandırdığı için. Serhado'yu çok seviyorum mesela. Sıkılmadan her gün dinleyebilirim. Onunla çalmayı çok isterdim.
“Amacım ritim enstrümanlarından oluşan bir albüm yapmak”
• Son olarak şu an üzerinde çalıştığınız projeler nelerdir? 
Taksim'de sadece kadınlara perküsyon eğitimi verdiğim bir atölyem var. Pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemde birçok kadına ücretsiz online ders verdim. Niyetim, kadın cinayetlerinin ve ev içi şiddetin aniden yükseldiği o dönemde elimden geldiğince evlerin içine girerek kadınlar için nefes alacak boşluklar yaratmak, aynı zamanda erkek enstrümanı olarak görülen perküsyonu daha fazla sayıda kadının çalmasını sağlamaktı. 
Yasaklar kalkınca sosyal medyada yolumun kesiştiği bu kadınlarla buluştuk. Yaklaşık beş aydır da birlikte ritim enstrümanları üzerinde çalışıyoruz. Kendi kompozisyonlarımızı üretiyoruz. En büyük hayalim sadece kadınlardan oluşan bir perküsyon grubuyla dünyanın her yerinde konser vermek. Daha önce böyle bir örnek görmedim. Özellikle fiziksel kuvvet gerektiren, dolayısıyla erkek enstrümanı olarak görülen perküsyonu erkeğin tekelinden çıkarmak istiyorum. Erkek öğrencilerim de var elbette ama gücümün, kuvvetimin, enerjimin hepsini şu an daha çok kadınlara vermek, onları pozitif olarak ayırıp en azından müzik eğitimine erişimlerini kolaylaştırmak istiyorum. Epey de güzel yol alıyoruz. 
Bunun dışındaki kişisel projelerim de var elbette. Şu an harekete geçmedim ama sadece ritim enstrümanları çalarak oluşturduğum bir albüm ilerisi için düşündüğüm bir proje. Bunun dışında Kürt Santur Sanatçısı Kajin Dara ile birlikte farklı milletler tarafından sahip çıkılan ve üzerinde hak iddia edilen şarkılarımızı yeniden kaydetmeye başladık. Bunlardan biri çok yakında güzel bir klip ile birlikte tüm dijital platformlarda paylaşılacak.