Halepçe Müzesi katliamın izlerini bugüne taşıyarak hafıza oluşturuyor

Halepçe Katliamı’ndan geride kalanlar hafıza oluşturmak için Halepçe Müzesi’nde sergileniyor. Müze çalışanı ve katliam tanığı Kaşur Molud Hamawis, yaşadıkları acılara rağmen Halepçe halkının dirençli olduğunu vurguluyor.

RAJA HAMİD RAŞİD

Süleymaniye – Federe Kürdistan Bölgesi’nin Halepçe kentine 1988 yılında dönemin Baas rejimi tarafından kimyasal silahlarla saldırılmış, bir soykırım yaşanmıştı. Yaşananlar bugün 2003 yılında açılan Halepçe Müzesi’nde sergileniyor. Müze, Halepçe halkının yaşadıklarını kalıcı şekilde hatırlatmak ve şehre atılan kimyasal bombaların unutulmaması için kuruldu.

Müze çalışanı ve katliamın canlı tanığı olan Kaşur Molud Hamawis, ajansımıza müzenin bölümlerini gezdirerek, her bölümün sembolik anlamını detaylarıyla anlattı.

Müzenin dış mimarisi derin semboller içeriyor. Yükseltilmiş eller, Halepçe halkı için edilen duaları simgeliyor. Kubbe yapılar ise şehrin yaralarını temsil ediyor.

Müze beş ana salondan oluşuyor

Halepçe Anı Salonu, 1917'den 1970'e kadar olan tarihi belgeler ve fotoğrafları içeriyor.

Kimyasal Felaket Salonu, 16 Mart 1988'deki kimyasal saldırıda hayatını kaybeden erkek, kadın ve çocukları temsil eden heykeller yer alıyor. Halepçe'nin Kalbi Salonu, yaklaşık 5 bin kişinin ismi, yaklaşık 200 kayıp kişinin bilgileri burada sergileniyor. Salonda ayrıca Mart ayını temsil eden bir anıt bulunuyor (taban çapı 3 metre, etrafında 16 parça – 16 Mart'a atıfla –, yüksekliği 19.88 metre ile 1988 yılını simgeliyor).

Gerçek Fotoğraflar Salonu’nda, İranlı gazeteci Ahmed Nataki'nin saldırı sırasında çektiği fotoğraflar yer alıyor. Halepçe'de bulunan 36 toplu mezar belgelenmiş. Belgeler Salonu’nda ise şunlar yer alıyor: 2010 yılında idam edilen Kimyasal Ali’nin (Ali Hasan El-Mecid) idam ipi, idam kararını imzalayan hâkimin kalemi, düğün gününde öldürülen bir geline ait altın takılar, felaketi belgeleyen kameralar, 2003'te Bağdat’ta Saddam Hüseyin’in heykeline atılan ayakkabı (Cevad Kazım’a ait), Bağdat Mahkemesi’nin Halepçe saldırısı ve sürgünlerle ilgili belgeleri, 1987’de öğrencilerin düzenlediği gösteriler sırasında Kanî Aşekan Mahallesi'nde yaşanan katliama dair belgeler ( Göstericilere saldıran ordu, yaralıları gece hastaneden alıp canlı gömdü; 73 kişi bu şekilde öldürüldü), uluslararası basının saldırıyı kınayan haber arşivi – buna karşın dönemin Arap dünyasından resmi bir tepki gelmediği vurgulanıyor.

Bir tanığın anlatımı

Kaşur Molud Hamawis, 16 Mart 1988’de gerçekleşen katliamın detaylarını şöyle anlatıyor:

"Saat sabah 10.00’da ağır füzelerle bombardıman başladı, pencere ve kapılar kırıldı ki gaz kolay girsin. O sırada 17 yaşındaydım, evliydim ve annemle evin önündeydim. Şehir sarsıldı, deprem gibiydi. Saat 11.35’te ikinci saldırı başladı, bu sefer kimyasal gazlarla. Evimizdeki sığınakta saat 14.00’e kadar bekledik. Sonra eşim ve ailemle birlikte arabayı bırakıp Ababil Dağları’na yürüyerek kaçtık."

Kaşur Molud Hamawis, devamında şunları söylüyor: "76 bin kişiden 5 bin kişi şehit oldu, 10 bin kişi yaralandı, geri kalanlar ise sağ kurtuldu ama çoğu kör oldu. İran’a sığındık, Kızılay bize 19 bölgede kamplar kurdu. Halepçe’ye yakın Seryas’tan Basra yakınlarındaki Kirman’a kadar dağıldık. Hâlâ İran’da 700 şehidimizin cenazesi iade edilmedi. Bazıları Tahran’daki Zehra Mezarlığı’na gömüldü. Ben ise 4 kampta kaldım."

Sürgün yılları ve dönüş

Kaşur Molud Hamawis, Ekim 1988’de Halepçelilere geri dönüş izni verildiğini belirterek ancak kısa süre sonra Güney’deki çorak bölgelere – Nakratüs Salman, Arar ve Kürtcal yakınlarına – sürüldüklerini belirttiler. Elektrik, su gibi temel hizmetlerden yoksun olduklarını kaydeden Kaşur Molud Hamawis, “1990’daki Körfez Savaşı başlayınca bu baskılar azaldı ve Süleymaniye’ye dönebildik. Kuveyt Savaşı olmasaydı, Saddam bizi tamamen yok ederdi. Bizim için gerçek bir hapishane inşa etmişti" diye anlatıyor.

Bugün bile saldırının etkilerinin sürdüğünü dile getiren Kaşur Molud Hamawis, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Halepçe ve çevresinde 36 toplu mezar var. Birinde 1500, bir diğerinde 400 şehit yatıyor. Tıbbi raporlar, günümüzdeki birçok ölümün hâlâ kimyasal saldırının etkilerinden kaynaklandığını gösteriyor."

Kendisi de kanser hastası olan Kaşur Molud Hamawis Süleymaniye’deki bir hastanede tedavi gördüğüne dikkat çekerek, “Hastane Halepçeli hastalarla dolup taşıyor. Halen Halepçe’de ailesinin tamamını kaybetmiş 50 kişi yaşıyor” diyor.

‘Bu serginin Irak Parlamentosu’nda sergilenmesini istiyorum’

Yaşanan bunca acıya rağmen Halepçe halkının direncini ve hayata tutunma çabasına vurgu yapan Kaşur Molud Hamawis, "Halepçe, Musul ve Kuveyt gibi önce bir kazaydı, sonra il oldu. En güzel yanı şu an bir kadın vali tarafından yönetiliyor. Halepçe’nin kadınları mücadeleci, kahraman ve güçlüdür" diye belirtiyor.

Irak hükümetine seslenen Kaşur Molud Hamawis, şunları söylüyor: "Halepçe’ye hastaneler ve fabrikalar kurulsun, hizmetler getirilsin, hayat yeniden başlasın. Bu serginin Bağdat’a taşınıp Irak Parlamentosu’nda sergilenmesini istiyorum. Bunu ziyarete gelen yetkililere söyledim ama henüz bu hayalim gerçekleşmedi."