Özgürlüğün sesi: Kirmanşah’ta şarkı söyleyen kadınların hikayesi
Susturulan kadın sesleri Kirmanşah’ta dağlardan dijital medyaya taşınıyor. Şarkı söylemek, kadınlar için bir sanatın ötesinde var olmanın bir yolu haline geliyor. Her video, ataerkil düzene karşı açılmış küçük ama güçlü bir gedik oluyor.
NASİM AHMADİ
Kirmanşah- Kirmanşah’ta kadınlar, ataerkil düzenin dayattığı sessizlik ve şarkı söyleme yasaklarına karşı dağları bir sığınak ve direniş alanına dönüştürerek seslerini yeniden var ediyor. Dağlarda yankılanan şarkılar, kadınlar için yalnızca bir sanat ifadesi değil, kamusal alanda yok sayılan varlıklarını geri kazanmanın, eşitsiz yasalara ve sansüre karşı protestonun bir yolu olarak öne çıkıyor. Her nota, kadınların kolektif mücadelesinde yeni bir anlatı kurarken, bu cesur eylemler Kirmanşah’ın ötesinde de ilham kaynağı oluyor. Özellikle genç kadınlar, sesleri ve kimlikleriyle ilişkilerini yeniden tanımlıyor. Dijital medyanın da devreye girmesiyle, bu şarkılar ve hikayeler daha geniş kitlelere ulaşıyor, eğlence platformları susturulmuş seslerin görünürlük kazandığı, yasakların sınırlarını zorlayan dijital direniş arşivlerine dönüşüyor.
Kafesten kurtulmuş bir kuş
Dijital medyada şarkı söylediği videoları paylaşan Kirmanşah’tan Shaghayegh Q., Par-Aur Dağı’na her gidişinde şarkı söylemenin kendisi için özgürleştirici bir deneyim olduğunu anlatıyor. Dağın tepesinde şarkı söylemeye başladığında kendini “kafesten kurtulmuş bir kuş gibi” hissettiğini belirten Shaghayegh, bu hissi zamanla dağlardan dijital medyaya taşımaya karar verdiğini söylüyor. Dağda şarkı söylerken çektiği videoları paylaşmaya başladığında, amacının dikkat çekmek ya da onay almak değil, yalnızca sesinin duyulması olduğunu vurguluyor. Şarkı söylemenin kimliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu ifade eden Shaghayegh, bu anlarda kendini özgür ve canlı hissettiğini dile getiriyor.
‘Kimse sorgulamadı’
Shaghayegh, “Ancak videolarımı paylaşmaya başladığımda, özellikle bazı erkeklerden yoğun ve olumsuz tepkiler almaya başladım. Dikkat çekmek için bunu yaptığımı söylediler; oysa kimse bir kadının neden kendi kişisel sayfasında şarkı söylemek için bu kadar açıklama yapmak zorunda bırakıldığını sorgulamadı. Paylaştığım her videonun ardından yargılanma, aşağılama ve hatta tehditlerle karşılaştım. Bazıları ‘Bizimle dans etsen harika olurdu’ gibi cinsiyetçi yorumlar yaparken, bazıları da hakaret ve alayla beni susturmaya çalıştı. Buna rağmen birçok kadın bana mesaj atarak sesimin onlara cesaret verdiğini ve ilham olduğunu söyledi. Bu mesajlar beni kalmaya ve devam etmeye teşvik etti. O zaman anladım ki mesele sadece şarkı söylemek değil, bu sesle doğmuş olmam ve kimsenin bunu benden alma hakkı olmamasıydı” diyor.
‘Güçlü bir direniş’
Ajansımıza konuşan kadın hakları aktivisti, kadınların sesinin uzun yıllar boyunca sistematik olarak bastırıldığına dikkat çekerek, son dönemde yaşanan değişimin önemini şu sözlerle vurguluyor:
“Kadınların sesi yıllarca yasaklandı ve hala da yasaklanıyor. Ancak geçmişle bugün arasındaki en büyük fark şu: Eskiden kadınlar bu sessizliği kabullenmek zorunda bırakılıyordu, bugün ise birçok kadının şarkı söyleyerek bu düzene karşı mücadele ettiğini görüyoruz. Siber alanda ya da kendi şehrimiz Kirmaşah’da biraz vakit geçirirseniz, kameranın karşısına cesurca geçip şarkı söyleyen, bazen yanında enstrüman çalan başka bir genç kadınla birlikte sesini duyuran pek çok genç kadınla karşılaşırsınız. Yüzeyde basit gibi görünen bu görüntüler, gerçekte kadınların sesini yıllarca yok etmeye çalışan yapılara karşı güçlü bir direniştir. Evlerin odalarında ya da doğanın kalbinde yapılan bu küçük performanslar, yalnızca eğlence amaçlı videolar değil; varlığımızı ilan etmenin güçlü bir hatırlatıcısıdır. Bu eylemler, ifade etme, sanat üretme ve var olma gibi en temel insani hakların geri kazanılması anlamına gelir.
Kirmanşah’ta, Sinê’de ya da ülkenin başka bir kentinde bir genç kadın telefonunu açıp şarkı söylediğinde, aslında yıllardır örülmüş eski duvarlarda bir gedik açar. Bunlar ataerkilliğin çatlaklarıdır; küçük görünebilirler, ancak bir gün bu çatlaklar birleşecek ve o duvarı hep birlikte yıkacaktır.”
‘Kızıma bırakmak istediğim en önemli miras’
Kirmanşah’ta şarkı söyleyen bir başka kadın ise, “Kızıma bırakmak istediğim en önemli miras, kadın olmanın asla kendini sansürleme gerekçesi olmaması. Yıllar boyunca sadece cinsiyetim yüzünden şarkı söylemekten kendimi mahrum bıraktım. Ancak def çalarken şarkı söylediğimde, sesin sonsuza kadar kilit altında tutulabilecek bir şey olmadığını, er ya da geç mutlaka yolunu bulduğunu fark ettim. Küçük bir grup içinde ilk kez şarkı söylediğimde ve diğer kadınların bana gülümsemeler ve gözyaşlarıyla baktığını gördüğümde, şarkı söylemenin yalnızca bir sanat değil, aynı zamanda biz kadınlar arasında derin bir bağ kuran güçlü bir eylem olduğunu anladım. Çünkü hepimiz doğduğumuz andan itibaren sessizliğe mahkum ediliyoruz; ama sesimiz bu sessizliği kırabilir ve belki de benim misyonum, bu sessizlik tabusunu kırmanın öncüsü olmaktır” diye belirtiyor.