Gulan Kaleli: Yasaklarla demokratik yurttaşlık hakkı engelleniyor
Son süreçte yapılan açıklamalarda uygulanan yasak ve keyfi uygulamalara dair konuşan Avukat Gulan Kaleli, bu yasaklarla demokratik yurttaşlık hakkının engellendiğine dikkat çekti.
MEDİNE MAMEDOĞLU
Amed - Son süreçte bölgede yapılan basın açıklamalarında yüzlerce kişi gözaltına alınıp kötü muameleye maruz bırakıldı. Gazetecilerin çekim yapmasının kalkanlarla engellendiği bu açıklamalarda kitleler saatlerce çembere alınarak bekletildi. Süleymaniye’de katledilen gazeteci ve yazar Nagihan Akarsel için yapılmak istenen açıklamaya katılan Avukat Gulan Kaleli de kolluk tarafından darp edilen kadınlardan biri. Gördüğü şiddet sonrası suç duyurusunda bulunan Gulan Kaleli, son süreçte güvenlik adı altında artan bu uygulamaların birçok hak ihlalini de beraberinde getirdiğini ifade etti.
“Özgürlükler engelleniyor”
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yasak kararlarının 2015 sürecinden sonra başlatıldığını ve hukuk dışı olmasına rağmen kararların valilikler tarafından verildiğini söyleyen Gulan Kaleli, bu uygulamaların keyfi uygulamalar olduğuna dikkat çekti. Devletin kendi hukuk normuyla koyduğu kurallarla birlikte demokratik yurttaşlık alanının daraltılmaya başlandığına yer veren Gulan Kaleli, bu daralmayla birlikte birçok özgürlüklerin de engellendiğini belirti.
“Yasaklar birçok ihlali de beraberinde getiriyor”
Gulan Kaleli, konuşmasının devamında şunları dile getirdi: “Tabi ki 2015’ten mevcut günümüze gelene kadar bu uygulamalar artık kendini daha sık bir şekilde yoğun müdahalelerle göstermeye başladı. Esasında bir toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının engellenmesi diye tanımladığımız meselede tek bir hakkın ihlalinden bahsetmiyoruz. Orada gazetecilerin görüntü alması engelleniyor, hem basın hem de ifade özgürlüğü engelleniyor. Tüm bunlarla birlikte özellikle son dönemde daha sık rastladığımız eylemlerde henüz açıklamaya başlanmadan müdahale edilmesi ve çembere alınması işkence yasağının bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Mevcut halde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin engellenmesi demek birçok ihlali de beraberinde getiriyor.”
“Biat etmeyen kadınlar hedef alınıyor”
Yasaklarla birlikte yapılan müdahalelerde en çok kadınların gözaltı ve kötü muamele gibi uygulamalara maruz bırakıldığını aktaran Gulan Kaleli, bu süreçte biat etmeyen kesim olan kadınların hedef alındığını ve yıldırma politikaları ile karşı karşıya bırakıldığını ifade etti. Devletin kadınlara yönelik yüzyıllık anlayışını bugünde sürdürdüğünü belirten Gulan Kaleli, özel savaş politikaları ile kadınlara yönelik baskıların arttırıldığına dikkat çekti.
Gulan Kaleli, “Yaşadığımız coğrafya açısından da her türlü yasaklamanın son derece şiddetli bir şekilde gösterildiği yerlerde en çok kadınlar sokaktaydı. Dolayısıyla devlet de bu denli mücadeleci ve kararlı bir kitle olan kadınlara bir saldırı şeklinde yıldırma politikası ile gelmeye çalışıyor. Bu tabi ki son dönemde de dile getirdiğimiz ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganının aslında tüm dünyada yankılanması ve artık çok daha görünür bir şekilde ete-kemiğe bürünmesiyle birlikte erkek egemen sistem kendisi açısından bu tehlikeyi gördü. Bu tehlike karşısında da bu sloganla birlikte mücadele eden kadınlara her alanda saldırıyor, saldırmaya da devam ediyor. Bu sesin kısılmasının erkek egemen sistem tarafından mümkün olmadığını bir kez daha gördük” sözlerine yer verdi.
“İşkenceyi örtbas eden bir sistem var”
İşkence karşıtı buyrukların yasada yer almasına rağmen pratikte uygulanmadığını kaydeden Gulan Kaleli, demokratik hakkı kullanmaya karşı kolluğun alanda kitleye dönük uygulamalarının suç olduğunu ve bu suçların da takip edilmesi gerektiğini söyledi.
İşkence fiillerinin yasa da suç olarak görüldüğüne dikkat çeken Gulan Kaleli, son olarak şu sözlere dikkat çekti: “Anayasal bir hak olarak tanımlanan bir fiil kolluğun çok keyfi ve yine o güvenlikçi, politik saiklerle göstermiş olduğu müdahalelerle engellenmek isteniyor. Diyarbakır’da son dönemde çembere alma pratiğini görüyoruz. Çembere alma dediğimiz şey aslında bir güvenlik önlemi değil, kişileri alıkoymaktır. Saatlerce orada yoğun bir baskısı altında sesin kısılması ve hareket alanının daraltılması kötü muameledir. Bir itiraz durumunda kolluğun verdiği ‘Ben devletim burada, buna izin vermem’ karşılığı aslında kolluğun ne amaçla orada olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. İşkence meselesinde devlet sisteminin bir bütünen kol kola girdiğini söylemek mümkün. İşkenceyi belgeleme ve yargılama konusunda da çok pasif kalınıyor. Bu konularda savcılıklar hareket etmiyor. İşkencenin üstünü örtbas etmeye çalışan bir sistemin olduğunu söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum.”