Aslıhan Bulut: Cezaevlerinde yaşam hakkı ihlali cinayetle sonuçlanıyor
Son süreçte hasta tutukluların cezaevinde yaşamını yitirmesine dair konuşan Avukat Aslıhan Bulut, yaşanan ölümleri cinayet olarak yorumladı. Bir hak silsilesi şeklinde yürütülen sürecin yaşam hakkı ihlali ile birlikte uluslararası bir suça dönüştüğünü ifade eden Aslıhan Bulut, bu suça son verilmesi gerektiğini söyledi.
MEDİNE MAMEDOĞLU
Amed - Cezaevlerinde tutuklulara yönelik hak ihlalleri artarken, sadece son bir ayda 7 tutuklu yaşamını yitirdi. Farklı gerekçeler ile tahliye edilmeyen ve özellikle pandemi süreciyle birlikte sağlık hakkına erişimleri daha da kısıtlanan hasta tutuklular Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) raporlarıyla ölüme terk ediliyor. Cezaevinde yaşamını yitiren Halil Güneş ve Abdülrezzak Şuyur’un cezalarının bir yılın altına düşmesine rağmen denetimli serbestlik hakkından faydalanamadıkları öğrenilirken, iki hasta tutuklunun da ilaçları verilmeden tek başlarına hücrede tutulmalarının ölümlerine sebebiyet verdiği belirtiliyor.
“Cezaevlerinde yaşanan ölümler cinayettir”
Sürecin ihmalkârlığın devamında işletilen cezasızlık politikası ile yürütüldüğüne dikkat çeken Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Diyarbakır Şubesi avukatlarından Aslıhan Bulut, siyasi tutukluların ölümlerini bir cinayet olarak yorumladı. Yaşamını yitiren tutuklular üzerinden yürütülen politikaların buna en somut örnek olduğuna yer veren Aslıhan Bulut, cezaevi idarelerinin tutukluların yaşam haklarını ellerinden aldığını ifade etti.
“Hakları olmasına rağmen tahliye edilmediler”
29 yıldır cezaevinde olan Halil Güneş ile Abdülrezzak Şuyur’un cezalarının bir yılın altına düşmesine rağmen tahliye edilmediklerine dikkat çeken Aslıhan Bulut, tutukluların siyasi tutuklu olmasının bu engele gerekçe gösterildiğini belirtti. “İki tutuklu da tahliye edilseydi belki bu ölümler yaşanmazdı” sözlerini kullanan Aslıhan Bulut, adli tutuklulara tanınan bu hakkın siyasi tutuklulara tanınmadığına dikkat çekti.
“Hak ihlali ve ihmalkârlık ölümleri getiriyor”
Aslıhan Bulut, cezaevine girdikten sonra hastalanan tutukluların bu süreç içerisinde yaşanan ihmallerden dolayı hastalıklarının daha da ağırlaştığına yer verdi. Aslıhan Bulut, bu ihmale kanser hastası Halil Güneş örneğini vererek şunları söyledi: “Özellikle Halil Güneş’in Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nden 2 Nolu Güvenlikli Cezaevi’ne sevk edildikten sonra yaşadığı sorunlar ve ilaçlarının verilmemesi büyük bir problem. Bu problem ile ilgili defalarca cezaevi idaresi ile ilgili görüşmeler yapıldı. Adalet Bakanlığı’na bu konuda dilekçeler verildi, ancak buna rağmen ilaçlarının verilmesi hep aksatıldı. Bu nedenle hastalığı daha da ağırlaştı ve sonuç herkesin gördüğü gibi oldu.”
“Devlet hasta tutukluları öldürmeye çalışıyor”
“Cezaevinde tedaviden yoksun bırakılan tutuklunun hayatını kaybetmesi cinayettir” diyen Aslıhan Bulut, devletin kendi elleriyle bu cinayetleri yarattığını söyledi. Aslıhan Bulut, “Buna en somut örneği de Abdülrezzak Şuyur’la verebiliriz. Abdülrezzak Şuyur’a cezaevinde 6 ay önce kanser teşhisi konulmuş. Ve bu teşhis konulduktan sonra bir diğer hastane randevusu 3 ay sonrasına verilmiş. Kanser teşhis konulan bir tutuklu için 3 ay o hastalığın daha da ilerlemesine neden olur. Bu durum devletin o tutukluyu öldürmeye çalıştığının bir ispatıdır” şeklinde konuştu.
“Yaşam hakkı ihlali cinayetle sonuçlanıyor”
Halil Güneş şahsında diğer hasta tutukluların gerek tedavilerinin engellenmesi gerek ilaçlarının verilmemesinin devletin hasta tutukluları cezaevinde öldürmek amacıyla cezaevinde tuttuğunu gösterdiğini kaydeden Aslıhan Buluş, “Bu yapılanlar yaşam hakkı ihlalinden önce bir suç. Bu suç hem ulusal hem de uluslararası mevzuatta işkence suçuna giriyor. Öncelikle görevi ihmal görevi kötüye kullanma suçları ile birlikte bahsettiğimiz ölüme sebebiyet verme yaşam hakkının ihlalini oluşturur. Bu yaşam hakkı ihlali cinayetle sonuçlanıyor” şeklinde konuştu.
“Cezasızlık politikasından güç alınıyor”
Aslıhan Bulut, cezaevi idarelerinin hasta tutuklulara dönük işlediği suçlara son vermesi gerektiğini söyledi. Hasta tutukluların yaşam haklarından daha fazla mahrum olmadan tahliye edilmeleri gerektiğini ifade eden Aslıhan Bulut, “Bu süreç içerisinde tutuklunun hastalandığı andan itibaren bu aşamaları detaylı bir şekilde anlatıp sonuçları ile birlikte yargı makamlarına başvuru yapılıyor. Ancak başvurulara cezaevi idaresinin sanki üzerine düşen her şeyi yapmış gibi gösterilerek takipsizlik kararı veriliyor. Bu şekilde cezaevi idaresi ve yönetimine de bir cezasızlık politikası uygulanıyor. Bu cezasızlık politikası da görevlilere bir güç veriyor. Cezaevi yönetimi görüş günlerini belirliyorsa, disiplin cezası olduğunda tutukluyu hücreye atabiliyorsa onun sağlık hakkını da sağlamalıdır. Bu hak gaspı ilerlemeden tutuklulara hakları olan koşular sağlanıp hasta tutuklular tahliye edilmelidir” dedi.