Günün Portresi: Dolores İbárruri; “Dizlerimiz üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmeyi yeğleriz”
Bazı sözler ve bazı yakıştırmalar ile anmaktan imtina edeceğiniz kadınlar vardır. Tarihe mührünü vurmuştur. Ve elbette bazı sözler ve bazı yakıştırmalar vardır; anılığında, telaffuz ettiğinizde ya da kulağınıza çalındığında neyi, kimi ve yeryüzünde hangi aralığı anlatıyordur bilirsiniz. Farz ı misal, sosyalist literatürü az buçuk okumuşsanız eğer ki-dünyanın neresinde büyümüş, hangi kültürü almışsanız fark etmeksizin “No Pasaran!” sözcüğünü işittiğinizde aklınıza en bariz gelen bir dönem ve isim vardır: Dolores İbárruri...
Kimilerine göre Tutlu Çiçeği yani kendi dilinde La Pasionaria’dır. ‘Dizlerimiz üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmeyi yeğleriz” sözleri miras gibi dünya kadınlarına kalmıştır Dolores İbárruri’nin.
Peki kimdir Dolores Ibárruri? Yani Tutku Çiçeği ve kokusunu nereden ve ne zaman nasıl yaymaya başlamıştır kainata? Asıl adı İsidora İbárruri Gómez olan Dolores İbárruri, Bask Bölgesi’nde Vizcaya kentine bağlı Gallarta’nın bir kasabasında yoksul bir madenci ailesinin 11 çocuğundan sekizincisi olarak 9 Aralık 1895 yılında dünyaya geldi. Henüz küçük yaşlarda iyi bir ajitatör olacağının sinyallerini okul sıralarında vermeye başladı Dolores Ibárruri. Öğretmenin özel olarak okula gönderilmesini istediği öğrencilerinden olmasına rağmen maddi imkansızlıklar nedeniyle aile tarafından okula gönderilmedi.
Hayata genç yaşlarda atılan Dolores Ibárruri, balıkçılıktan, hizmetçiliğe, terzicilik ve işçiliğe varana kadar çok sayıda işin ucundan tuttu. 1917 yılında Julián Ruiz Gabina ile evlilik yaptı ve eşinin politik faaliyetlerinden dolayı sık tutuklanmasının etkisiyle hep kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kaldı. 1917’de İspanya Sosyalist İşçi Partisi’ne üye oldu. Ekim Devrimi’nin ardından okumaya başladığı K. Marx ve F. Engels ona “Yaşama açılan bir pencere” oldu.
1917 yılında "La Pasionaria" oldu
1917’de genel greve katıldıktan sonra Ruiz Gabina’nın tutuklanması, ailenin ekonomik sıkıntısını daha çekilmez bir hale getirdi. K. Marks’ı okumaya başladıktan sonra madenci gazetesi El Minero Vizcaíno için "La Pasionaria" (tutku çiçeği) takma adıyla makaleler yazdı. 1920 yılında Bask Komünist Partisi’nin taşra komitesine seçildi. 1930 yılında İspanya Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi’ne seçildi.
Madrid’e taşındığı 1931 yılında sol-kanat gazete Mundo Obrero’nun editörü oldu. Kadınların yaşam koşullarını düzeltmek için çaba harcadı. Daha sonra Parti’nin polit bürosuna atandı. Faaliyetlerinden ötürü birkaç kez yakalandı ve tutuklandı. Hitabet yeteneği, onu İspanya Komünist Partisi’nin önemli temsilcilerinden biri haline getirdi. 1933 yılında Moskova’da gerçekleştirilen Komintern’e (Komünist Enternasyonal) delege olarak katıldı.
1936 yılında konuşmaları toplumun büyük bir kısmını, özellikle kadınları, anti-faşist mücadele için bir araya getirdi. Üç zorlu yılın ardından Madrid’in düşmesiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne iltica etti. Dolores Ibárruri’nin tek oğlu Ruben Ruiz, Kızıl Ordu’ya katıldı ve Stalingrad savaşında yaşamını yitirdi.
1944 yılı Mayıs’ında İspanya Komünist Partisi’nin genel sekreteri oldu. Ölene kadar devam edeceği başkanlık görevini 1960 yılında devralana kadar genel sekreterliğe devam etti. Altmışlı yılların başında Sovyet vatandaşlığına kabul edildi. Bu yıllarda politik başarısı Sovyetler Birliği tarafından kabul edildi ve Moskova Üniversitesi’nden fahri doktoralık unvanı aldı. Ayrıca Lenin Barış Ödülü (1964) ve Lenin Şeref Rütbesi’ne layık görüldü. Otobiyografisi No Pasarán 1966 yılında yayınlandı.
1975’te Francisco Franco’nun ölümünden sonra anavatanına geri döndü. Demokrasinin yeniden inşasından sonra 1977 Haziran ayındaki ilk seçimlerde Asturias bölgesini temsilen Cortes’e (İspanya Parlamentosu) milletvekili seçildi.
İbarruri, İspanya Komünist Partisi’nin Leninizmi programından çıkaran, dolayısıyla Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığı savunan ilk komünist parti olmasından beri, Eurocommunism denilen akımın da kurucularındandır.