Günün Filmi: The Cut
The Cut, Manukyan Ailesi üzerinden soykırımı anlatan bir yapım olarak karşımızda duruyor. Filmi izlerken soykırıma uğrayan halkların acılarının ortak oluşu kadar soykırımcı yöntemlerin de vahşi aynılığı çarpıyor gözlere. Nasıl ki faşizm tek dilli ise ve anladığı dillerin en başında da istila etmek, imha etmek, kırmak varsa...
Mardin’de taş avlulu orta sınıf bir Ermeni aileden yola çıkarak Ermeni Soykırımı öncesi ve soykırım sırasında yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. Savaşın henüz başlamadığı yalnızca söylentilerinin olduğu sıralarda dahi kadınların “savaş tedirginliğinin” bariz hissedildiği filmde aslında en başından anlıyoruz ki savaşın en ağır yükünü omzuna alacak olan yine kadın.
The Cut, Ermeni Soykırımını anlatsa dahi izlediğimiz sırada 3 Ağustos 2014 tarihi ve Şengal’de yaşanan Êzidî Soykırımını izliyor algısı uyandırıyor. Milyonlarca Yahudi, milyonlarca Ermeni ve onbinlerce Êzidî geliyor akla. Soykırım ile gelen sürgünler, sürgünlerle gelen dünyanın dört bir yanına dağılan ucuz iş gücü kaynağı olma hali asır da geçse aynı seyrini sürdürüyor dedirtiyor insan.
Manukyan Ailesi’nin Mardin’den başlayan parçalanma hallerinin bir halkın parçalanma hali olduğunu önce demiryollarında kırılan bir halkın ardından çöle sürülen bir halkı takip ediyoruz film boyunca ve Serêkaniyê, Kobanê, Antep, Efrîn, Halep’ten Küba’ya... Yol uzun ve The Cut yapılabilecek bir çok eleştiriye rağmen izlenmeye değer bir yapım.