Yalnız değilsin haydi birlikte haykıralım: Jin Jiyan Azadî

“Bizim Devrimimiz: Yaşamı Özgürleştirmek” sloganıyla Berlin’de düzenlenen 2'nci Uluslararası Kadın Konferansı, tüm dünya kadınlarında büyük bir heyecan yaratırken, kadın özgürlük mücadelesinin daha kararlılıkla yürütüleceği mesajı verildi.

ZEHRA DOĞAN

Kürt kadın hareketinin çağrısıyla Berlin'de dünyanın dört bir yanından kadınların bir araya gelerek “Bizim Devrimimiz: Yaşamı Özgürleştirmek” sloganıyla 5-6 Kasım tarihlerinde gerçekleşen 2'nci Uluslararası Kadın Konferansı, tüm kadınların tek bir sesle mücadele etmesi kararı aldı. JINHA çalışma deneyimimden dolayı bugüne kadar birçok kadın konferansına katılan biri olarak ilk defa kendimi hüzünlü ama aynı zamanda mutlu, ruhu kırık ama bir o kadar da güçlü hissettiğim bir konferans oldu.  Bunun en büyük nedeni, ölümünü hala kabul edemediğim Nagihan Akarsel’in konferans salonuna asılan fotoğrafından sızan gülümsemesini her an yanımda hissetmemdi. Bu konferans soğuk, boğuk, gri Avrupa kıtasında tam nefessizliğimle boğulacağımı hissettiğim an, “yalnız değilsin, hadi tekrar ayağı kalk” diyen kadınların cıvıl cıvıl konuştukları bir salonda iki günlük bir nefes oldu bana ve eminim orada bulunan tüm kadınlara.

Avrupa, öyle anlatıldığı gibi “özgürlüğün ve demokrasinin”  topraklarının olmadığını mücadeleci tüm kadınlar bilir. Görünmez cam duvarların arasına sıkıştırılan kadınların ruhunun sıkıştırıldığı bu yerde böylesi bir konferans düzenlemek, sadece Kürt coğrafyası için değil aynı zamanda tüm dünya kadınlarına umut vaadetmek çok değerli devrimci bir duruştur. Nitekim, İran rejimi tarafından katledilen Jina Mahsa Amini’nin ölümünden sonra Rojhilat ve İran’da oluşan halk ayaklanması tüm dünyaya yayılmış durumdayken, son dönemlerde tüm kadınların dillerinden düşürmedikleri, “Jin Jiyan Azadî” sloganının yaratıcıları Kürt kadınlarının bu felsefeyi tam da yerinde anlatması, biz kadınlar açısından önemliydi.

Neoliberal erkek devletlerde yaratılan popülizmle içi boşaltılmaya çalışılan “Jin Jiyan Azadî” sloganının felsefesinin derinliğine inmeden popüler kültüre malzeme yapılmasına karşı tam zamanında doğru bir konferanstı. Bu felsefenin yaratıcılarının hala gerilla saflarında, halkların özgürlüğü için savaşan ve yıllarca hapiste yatmaya devam eden kadınların, dünya kadınlarına bir armağanı olduğunun altının çizilmesi önemliydi. Yine bu sloganın 35 yılını Kürt kadın hareketine adayan ve bu uğurda Federal Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde katledilen Nagihan Akarsel’in ve onun gibi bu uğurda yaşamını yitiren binlerce Kürt kadının mirası olduğunun unutulmaması gerektiğinin belirtilmesi de çok önemliydi.

İşte bu yüzden bu konferans her gün yitirdiğimiz arkadaşlarımızın arkasından acımıza yenik düşmemek için, “ver elini haydi kalk” diyen kadınlarla bir araya gelip tekrar ayağa kalkabilmek için büyük bir öz dinamik oluşturması açısından çok kıymetli. Nagihan’ı yıllardır tanıyan, ondan çok şey öğrenen, onun yoldaşlık ruhunda ısınanlardan biri olarak, onun fotoğrafının asıldığı bir salonda kadın mücadelesi deneyimine dair konuşmalarını dinlemek bende ve salonda bulunan Nagihan’ın tüm arkadaşlarında yoğun bir duygu oluşturdu.

Rengarenk kadınlara hitap ederek açılış konuşmasını yapan Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) Dış İlişkiler Sözcüsü Melike Yaşar’ın, “Sınırlar, diller, iklimler ve coğrafyalar arasındaki mesafeleri kalplerinin yakınlığıyla kapatan, birbirine inanmak, güvenmek, birlikte çalışmak için aynı göğün altında olmayı yeterli bulacak kadar yüce gönüllü olan bu topluluğu tüm coşkumla selamlıyorum” demesi salonda gözyaşları eşliğinde dakikalarca alkışla karşılandı. Çünkü o salonda bulunan yüzlerce kadın, uzun yolculuklarla konferansa gelerek, adeta yıllık ritüellerini gerçekleştirmeye, kadının kadınla iletişimle güçlenip beslenmeye ve yine birbirinden uzak görevleri olan direniş alanlarına dönmeye gelmişlerdi. Bu yüzden Melike’nin, “yüce gönüllü” diyerek kadınlara seslenişi kadınların yüreğini ısıttı.

Nagihan’ın bizden koparılmasının ardından yaralanan kalbimizin acısını bu konferansla biraz olsun dindirebildiğimizi hissettim. Onun arkasından bıraktığı yerden mücadelesini göğüsleyen yoldaşlarının kararlılıklarına, bir kez daha tanık olmak bir kez daha gurur ve onur duymama neden oldu. Nagihanla yıllarca aynı alanda mücadele eden kadınlar, kalplerinde inleyen acıya rağmen sahnedeki dimdik duruşları ve dünya kadınlarına sundukları yeni direniş yöntemlerini kalbim çarpa çarpa dinledim. Nagihan’ın devrime dair söylediği, “inanırsak gerçekleşir” sözlerini hatırlatan konuşmalarını dinlerken, onlardan çok şey öğrenerek bu mücadeleye ait olduğumu içimden tekrar ederek dinledim.

Kadınlar mücadele deneyimlerini anlattı

Ülkelerindeki yönetim sisteminin demokrasi, özgürlük tanımlamalarının birbirinden farklı olduğu yüzlerce kadının paylaştıkları mücadele deneyimlerini dinlerken, her ne kadar farklı coğrafyalarda olsak da hikayelerimizin çok benzer olduğuna bir kez daha tanık olduk. Örneğin konferansa Arjantin ve Şili’nin işgal ettiği Mapuche halkından, Cunca Komünü üyesi Ñizol Lonko’yu dinlerken, çok değil  benden bir iki kuşak öncesi Kürt kadınlarıyla benzer hikayeye sahip olduğunu hissettim. Salonda bulunan yüzlerce kadına seslenirken hem kendi ifade biçimindeki kararlılığı hem de Avrupa feminizmini eleştiren sözleri adeta ders niteliğindeydi.

Ñizol Lonko: Doğayla iç içe olmamız terörize ediliyor

Toprakları işgal edilmeden önce öncü kadınların yaşamın her alanında olduğunu söyleyen Nizol, “Senelerdir işgal altındayız. Bizim tanrıya inanmadığımızı, medeni olmadığımızı, teknolojiye karşı ve gerici olduğumuzu söylüyorlar. Bizlerin doğa ile içi içe olmamız terörize ediliyor. Bizim toprağın bir parçası olarak kendimizi görmemizi kriminalize ediyorlar. Cahil ve köylü olarak tanımlayarak modernleştirmeye ve böylece kolay bir şekilde bizleri topraklarımızdan sürmeyi amaçlıyorlar. Ama ben doğa içinde olmadan, yeşil olmadan, toprak olmadan nasıl yaşanır bilmiyorum. Biz böyle bir yaşamı anlayamıyoruz. Dünyada para biriktiren birçok insan var. Harcayacakları paraları biriktirmek için hayatlarını harcıyorlar. Biz parayı yiyemeyiz. Madeni paralar sert, kağıt olanların ise tadı kötü.

Topraklarımızdaki işgale dünya sessiz kalıyor

Daha ben çocuk yaştayken annem cezaevindeydi. Ben direnişi annemden öğrendim. Benim evim 5 defa sömürgeciler tarafından yakıldı. Her defasında kendi ellerimle kendi evimi tekrar yapıyorum. Biz topraklarımızda özgürce yaşamak istiyoruz. Ben çok acılar çektim ama şunu diyorum; öldürmeyen acı güçlendirir."

Nizol’nun konuşmasının en etkili bölümü ise Avrupa’nın standart “yardım” mantalitesi ve feminizmin kapsayıcı olmaması ve elitize olmasına dönük ince eleştirileriydi: “Topraklarımızda işgal var dünya buna sessiz kalıyor. Bazen yoksul halk olmamızdan dolayı UNO yardımları geliyor. Ama bizleri tanımıyorlar. Örneğin ellerindeki şırıngalarla gelip ‘hadi herkes aşı olsun’ diyorlar. Biz hayatımızda hiç aşı olmadık, olmak ta istemiyoruz.

Binlerce Mapuche halkı cezaevlerinde

Ama aynı zamanda feminist bakış açısı da sorunlu. Yanlış anlamayın ben feminizme karşı değilim ama bizi daha iyi anlamanızı istiyorum. Bize bakarken kafanızda bizlere dair bir resim yaratıyorsunuz. Bize bakarken bir resme bakar gibi bakıyorsunuz.  Bizi ilginç buluyorsunuz. Yani aslında Avrupa’nın bize bakış açıcı, bizi sömürenlerle benzer bakış açısı. Ama sizden dayanışma bekliyorum. Şuan binlerce Mapuche halkı cezaevlerinde. Lütfen onlara dayanışma mektupları yazın. Ve yine Arjantin ve Şili devletlerine bizi sömürmelerine karşı olduğunuza dair mektup yazın.”

Dilar Dirik devam eden ihlallere dikkat çekti

Özellikle Nizol’ün feminizme eleştirisi Kürt kadınların da eleştirdiği bir nokta iken, Kürt Kadın Hareketi’nden doğru konuşmasını yapan siyaset sosyoloğu-yazar Dilar Dirik, “Kürt kadın hareketine, Kürt kadın savaşçılara ilginiz, DAİŞ’in tüm dünyaya tehdit oluşturmasının ardından Kürt kadınların onlara karşı savaşını görmenizle daha da arttı” dedi. Dünya kadınlarının Kürt kadınların mücadelesine yakınlığının önemli olduğunu ama aynı zamanda hala devam eden hak ihlallerine dönük Avrupa Kadın Hareketinin yeteri kadar proaktif olmadığını belirtmesi önemli bir değerlendirmeydi. Dilar Dirik’in “Şuan Kürt Özgürlük Hareketi Almanya’da kriminalize ediliyor haberiniz var mı? Bu konferansı düzenleyen kadınlar her gün polis karakollarında ifade vermek zorunda bırakılıyorlar” diyerek Avrupa’daki feminist hareketin kendi ülkelerine dair radikal bir sorgulama içinde olması gerektiğinin altını çizdi. Bu konular ciddi anlamda tartışılması ve bir sonuca varılması gereken noktalar.

‘Liberal feminizm elit profiller yaratır’

Dilar Dirik’in dediği gibi, feminist hareketin Ortadoğu’da savaşan Kürt kadınlarına dönük romantize bir sempatisinden öte, kendi ülkelerinde üretilen silahların, zırhlı araçların, kimyasal bombaların Kürtler ve daha birçok ezilen halklara karşı kullanılan devletlere veya DAİŞ gibi terörist örgütlere nasıl gittiğini sorgulaması gerekir. Tam da bu noktada Dilar Dirik’in şu sözleri önemli bir feminizm eleştirisidir: “İşte tam da bu konuda Avrupa kadın özgürlük hareketleri daha fazla proaktif rol almalı. Kadınların şunu sorması gerekiyor; ‘DAİŞ ve birçok örgütlerin oluşmasında benim devletim nasıl bir rol alıyor, bu örgütler nasıl oluşuyor.’ Bugün herkes kendisini feminist olarak tanımlıyor. Ama bu doğru değil. Biz kadınları en çok birbirimizden uzaklaştıran şey liberal feminizmdir. Liberal feminizm elit profiller yaratır. Bu konferansı düzenlerken hiç bir devlet, hiçbir zengin erkek, hiçbir siyasi partiden tek bir kuruş bile istemedik. Çünkü militan kadınlar olarak onların parasının gölgesi altında konuşmak istemiyoruz.

Birlikte mücadele etmeliyiz

Bizler otonomuz, özerkiz. Bizim işimiz devrim ve radikalleşmedir, liberal feminizm hareketin oluşmasını engellemektir. Devrim dediğimiz zaman soyut bir şeyden bahsetmiyoruz. Yeni bir devrim tanımı yapmamız, Avrupa merkezli bir düşünceden uzaklaşmamız lazım. Biz kolektif bir mücadeleyiz, birlikte mücadele etmeliyiz. İdeolojik soykırıma karşı mücadele etmeliyiz, sembollerimiz ve sloganlarımız sistem tarafından çalınamaz. Kürt kadın savaşçılar, Hollywood içine bir eğlence unsuru olarak giriyor ama aynı zamanda kimyasallarla öldürüldüklerinde kimse bu konuya değinmiyor. Peki neden bunu yapıyorlar? Bir yandan onların güçleri kullanılmak isteniyor: Özellikle sağcı hareketler tarafından kullanılıyor. Devletler toplumsal hareketleri nasıl kendi çıkarlarına kullanıyor? Hangi feminist sistemler gerçek anlamda sisteme muhalif, hangisi devlet mantığına hizmet ediyor. Bir soru sormak istiyorum; biz gerçekten DAİŞ’i ortaya çıkaran mantığı anlıyor muyuz? Ortadoğu’dan uzakta olsanız bile bir kadın olarak bu soruyu sormamız gerekiyor: DAİŞ’i ortaya çıkaran nedir? Bu soruya bir yanıt bulamazsak eğer DAİŞ gibi örgütler her dönemde ortaya çıkar."

Kadınların zorlu mücadele alanları

Mapuche halkının toprak ve kimliklerinin yok edilmesine karşı mücadelesinden, Arjantin’de feminist ve LGBTİQ mücadelesine daha birçok mücadele deneyimi aktarımı ardından Sudan’dan konferansa katılan Shadia Abdulmunim’nin ve Yemenli Anjila al-Maamari’nin kadınları yok sayan, öteleyen Sudan ve Yemen politikalarını ve yine dünyanın Yemen savaşına sessiz kalmasına dair eleştirileri dinlerken kadınların mücadele alanlarının ne kadar geniş ve zorlu olduğunu salondaki kadınların tamamı hissetmiştir.

Ortadoğulu kadınların ülkelerindeki kadına ve azınlık halklara dönük baskıcı rejimine dair paylaşımlarını dinlerken, konferansa Rojava’dan katılan PYD Eş Başkanı Asya Abdullah’ın deneyim paylaşımlarıyla, Kürt kadın hareketinin yaşama koyduğu Demokratik Ekolojik Cins Özgürlükçü bir yaşamın sadece Kürtler için değil, özelde Ortadoğu ve genelde tüm dünya kadınları için ne kadar elzem olduğunun düşüncesi açığa çıktı. Ve yine aynı zamanda konferansa video ile Rojhilat Kürdistanı ve Federal Kürdistan dağlarından katılan Kürt kadın gerillaların verdikleri mesaj salonda büyük bir sinerji yarattı.

Konferanstan büyük güç alan biz kadınların Avrupa gibi neoliberal ve sözde demokratik ama gerçekte ayrıştırıcı ve baskıcı olan bu yerlerde bir çatı altında benzer mücadele kararlılığı ile bir sonraki buluşmalarda görüşmek üzere ayrılması çok değerliydi. Her güçsüz düştüğümüzde elini bize uzatarak, “yalnız değilsin hadi kalk direniş parolamızı birlikte haykıralım: JİN JİYAN AZADΔ diyecek binlerce yoldaşa sahip olduğumuzu hiç unutmamız gerektiğini bu konferansla bir kez daha hatırlamış olduk.