DEM Parti Kadın Meclisi’nden çocukların taciz edilmesine ilişkin açıklama
DEM Parti Kadın Meclisi, Meclis’te daha önce de çocuklara yönelik tacizin yaşandığını belirterek, “2018’de gündeme gelen cinsel taciz vakası sonrasında, bir mekanizma kurulmuş olsaydı, bugün belki de bu tabloyla karşılaşmayacaktık” dedi.
Ankara- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu ve Meclis Kadın milletvekili grubu, Meclis’te MESEM’li çocukların taciz edilmesine ilişkin basın toplantısı düzenledi.
‘İddia olarak geçiştirilebilecek bir durum yok’
Meclis çatısı altında yaşanan tacizin üzerinin örtülmesine izin vermeyeceklerini belirterek konuşmasına başlayan Halide Türkoğlu, “Bugün artık ortada ‘iddia’ olarak geçiştirilebilecek bir durum yoktur. Çocukların beyanları, kamera kayıtları, mesajlaşmalar ve adli tutuklamalarla somutlaşmış, ağır ve inkâr edilemez bir gerçeklik vardır. Meclis gibi herkes için güvenli olması gereken bir kamusal alanda çocuklar; kendilerinden yaşça büyük, hiyerarşik olarak güçlü, maaşlı ve kadrolu erkeklerin hedefi hâline getirilmiştir. ‘Stajyer’ adı altında ucuz ve güvencesiz emek olarak çalıştırılan bu çocuklar, aynı zamanda sistematik biçimde sessizliğe zorlanmış, korkutulmuş ve yalnız bırakılmıştır” dedi.
Çocuklara ‘kimseye söylemeyeceksin’ tehdidi
Basına yansıyan bilgilere göre, en az 4 çocuğun Meclis personeli olan, aşçı ve amir konumundaki kişiler tarafından anlık mesajlaşma uygulamaları üzerinden tacize uğradığının, sözlü ve fiziksel şiddete uğramasının açığa çıktığını söyleyen Halide Türkoğlu, “Çocuklardan birinin yaşadıklarını kurum müdürüne anlattığında kendisine ‘kimseye söylemeyeceksin, annen baban dahil’ denildiğini ifade etmesi, Meclis’te nasıl bir suskunluk, bastırma ve örtbas düzeninin işletildiğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Çocukların ‘herkesin bildiği ama kimsenin konuşmadığı’ bir ortamda çalıştırıldığı; dijital şiddet, sözlü ve fiziksel taciz ile cinsel istismarın münferit değil, bilinen ve tolere edilen bir gerçeklik olduğuna dair anlatımlar son derece ciddidir. Bu tablo, çocukların korunması gereken bir kamusal alanda; yeterli denetimden, önleyici mekanizmalardan ve bağımsız gözetimden yoksun, hiyerarşik ve kapalı çalışma alanlarında bilinçli biçimde savunmasız bırakıldığını açıkça göstermektedir” diye konuştu.
‘Eğitim adı altında yetişkinlerle çalıştırılıyorlar’
Bu çocukların yalnızca “stajyer” olmadığını, MESEM ve benzeri uygulamalarla çocuk yaşta çalışma yaşamının içine çekilerek sömürüldüğüne işaret eden Halide Türkoğlu şunları ifade etti: “Eğitim adı altında yetişkinlerin çalıştığı işyerlerine gönderilen çocuklar ne cinsel şiddete karşı özel olarak korunmakta ne de güvenli başvuru ve denetim mekanizmalarına erişebilmektedir. TBMM’de yaşananlar, MESEM ve staj rejiminin çocukları nasıl yapısal bir risk alanına sürüklediğini açıkça göstermektedir. Artık gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatamayacağımız bir dönemdeyiz. Yıllardır Meclis’i; çocukların istismar ve ihmale karşı korunması, önleyici ve koruyucu mekanizmaların oluşturulması için göreve çağırıyoruz. Ancak bugün bir kez daha görüyoruz ki atılan kimi şekli adımların ötesine geçilmemiştir.
‘Sayı daha fazla olabilir’
Nitekim yasama faaliyetlerini yürüttüğümüz Komisyonlar Binası’nın en alt katında bir kız çocuğunun istismara uğradığını, sayının daha fazla olduğuna dair ciddi iddialar da bulunduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Bu olay bir ‘vaka-i adiye’ değildir; ülkede çocuklara karşı işlenen suçların ulaştığı boyutları gözler önüne seren ibretlik bir örnektir. En güvenli olması gereken, ‘muteber’ olarak tanımlanan bir mekânda dahi çocuk istismarı yaşanıyorsa; çocukların stajyer, işçi, öğrenci ya da farklı sıfatlarla bulunduğu tüm kamu kurumlarında durumun ne kadar vahim olabileceğini tahmin etmek ne yazık ki zor değildir. TBMM Genel Sekreterliği tarafından yapılan açıklamalar, idari süreçlerin başlatıldığını belirtmekle yetinmektedir. Ancak bu açıklamalar Meclis yönetiminin asıl sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.
Çünkü sorulması gereken temel sorular şudur:
*Bu çocuklar şikâyet edene kadar Meclis neredeydi?
*Neden staj yapan çocuklara yönelik özel bir koruma ve izleme mekanizması yoktu?
*Neden MESEM ve staj kapsamında çalıştırılan çocuklar için ayrı risk değerlendirmeleri yapılmadı?
*Neden çocukların başvurabileceği bağımsız, güvenli ve gizli bildirim hatları kurulmadı?
*Neden çocuklar, kendilerini istismar eden kişilerin amirlerine anlatmak zorunda bırakıldı?
*Neden ilk refleks çocuğu korumak değil, susturmak oldu?
Soruşturma süreci tüm yönetsel kademeleri kapsamalıdır
Bugün ‘3–4 kişi tutuklandı’ denilerek dosyanın daraltılması bu soruların üzerini örtmeye yetmeyecektir. Cinsel şiddet; failin tekil eylemi değil, onu mümkün kılan denetimsizliğin, cezasızlığın ve kurumsal ihmalin ürünüdür. Bu nedenle soruşturma süreçleri; yalnızca fiili gerçekleştirenleri değil, bildiği hâlde bildirmeyenleri, denetim yükümlülüğünü yerine getirmeyenleri ve şiddetin üzerini örten tüm yönetsel kademeleri kapsamalıdır.
Geçmişle yüzleşmeyen bir kurum, aynı şiddeti yeniden üretir
Bu Meclis’te daha önce de benzer vakalar yaşanmıştır. 2018 yılında gündeme gelen cinsel taciz vakası sonrasında, kamu görevinden çıkarma dışında kurumsal bir mekanizma kurulmuş olsaydı, bugün belki de bu tabloyla karşılaşmayacaktık. Geçmişle yüzleşmeyen bir kurum, aynı şiddeti yeniden üretir. Buradan açıkça söylüyoruz. Bu yaşananlar bir istisna değildir. Bu tablo; İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, önleyici mekanizmaları tasfiye eden, MESEM gibi uygulamalarla çocuk emeğini yaygınlaştıran erkek egemen devlet anlayışının sonucudur. Nitekim bu Meclis’te çalışan genç bir kadın olan Saliha Ozan, tehdit altında olduğunu dile getirebileceği, korunabileceği tek bir etkili mekanizma olmadığı için katledilmiştir. Kadına yönelik şiddetin araştırıldığı bir dönemde yaşanan bu cinayet, raporların ve temennilerin kadınların yaşamını korumaya yetmediğini açıkça göstermiştir.
Meclis’in sorumluluğu ortadan kalkmaz
Koruyucu ve önleyici mekanizmalar hayata geçirilmediği sürece bu Meclis’in sorumluluğu ortadan kalkmaz. Türkiye, 1932’den bu yana üyesi olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’ne hâlâ taraf değildir. Oysa bu sözleşme, işyerinde şiddet ve tacizi açıkça tanımlayan, önleme, koruma ve yaptırım yükümlülüğü getiren bağlayıcı bir metindir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve ILO 190’a taraf olunmaması, yalnızca bir tercih değil; kadınların ve çocukların hayatına mal olan politik kararlardır. Meclis’te PTT’den kuaföre kadar her birim varken kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetle mücadeleye dair tek bir birimin olmaması ağır bir sorumluluk ihlalidir. Bu eksiklik, istismarın üzerinin örtülmesini kolaylaştırmaktadır.
Bu kapsamda çağrımız şunlardır:
*Çocuklara ulaşan, onların beyanlarını esas alan, psikososyal ihtiyaçlarını gözeten, aileleriyle birlikte çalışan, Meclis hiyerarşisinden ve siyasi baskıdan bağımsız bir özel soruşturma ve izleme mekanizması derhal kurulmalıdır.
* Failin değil, mağdurun korunmasını esas alan, cezasızlığı değil hesap verebilirliği merkeze alan, örtbası değil hakikati ortaya çıkaran bir adalet süreci sağlanmak zorundadır. Bu nedenle kurulacak bağımsız ve özel soruşturma mekanizmasının yetkisi yalnızca bireysel eylemleri değil, kurumsal sorumluluğu ve bağlantılı suçları da kapsayacak biçimde tanımlanmalı, süreç kamuoyuna karşı şeffaf biçimde yürütülmelidir.
*TBMM bünyesinde, kadınlar ve çocukları kapsayan, şiddetin her türünü içeren, açık tanımlara dayalı, önleyici ve koruyucu niteliği güçlü bir 'Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddetle Mücadele ve Önleme Politika Metni' hayata geçirilmelidir. Bu doğrultuda politika metninin uygulanmasını izlemek ve denetlemek üzere, toplumsal cinsiyet eşitliği ve çocuk hakları alanında uzmanlardan, grubu bulunan tüm partilerin temsil edildiği ve alanda deneyimi olan kadın milletvekillerinin yer aldığı 'TBMM Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddeti Önleme ve İzleme Birimi' kurulmalıdır.
*İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden dönülmeli ve sözleşmenin yükümlülükleri yaşamın her alanında etkin biçimde hayata geçirilmelidir.
*Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’ne taraf olmalı, aynı zamanda sözleşmeye dair tavsiye kararlarını iç hukuka adapte etmelidir.
* İşyerinde şiddet ve tacizi açıkça yasaklayan, caydırıcı yaptırımlar içeren güçlü ve bağlayıcı yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır.
*Meclis, yaşamın her alanında kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+’lara yönelen erkek şiddetini, tacizi ve istismarı önleyici, kapsamlı kamu politikaları vermekle yükümlüdür. Bu konuda acil eylem planları hayata geçirilmelidir.
*Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddeti Önleme ve İzleme Birimleri ve Politika Belgeleri Meclis öncülüğünde tüm kamu kurumlarında kalıcı mekanizma olarak hayata geçirilmelidir.”