Tunuslu aktivistler: Sessizlik kadına yönelik şiddeti artırıyor
Tunuslu aktivistler, 58 sayılı yasanın uygulanmaması ve devletin sessizliği nedeniyle kadınların evde, işte, sokakta ve toplu taşımada şiddet ve katliamlara maruz kaldığını vurguladı.
NEZİHA BOUSSAİDİ
Tunus – Tunus’ta kadınlar, artık ne evlerinde ne sokaklarda ne işyerlerinde kendilerini güvende hissedebiliyor. Ülke genelinde kadınlara yönelik şiddet alarm verici boyutlara ulaşırken, dijital şiddet de özellikle dijital medya üzerinden artıyor. Sivil toplum aktivistleri, bu duruma karşı farkındalık yaratmak için 25 Kasım’da başlayan ve 16 gün süren 16 Günlük Aktivizm – Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü etkinliklerine odaklanıyor. Etkinlikler, kadınların maruz kaldığı şiddeti görünür kılmak ve toplumsal değişim için harekete geçmek amacıyla düzenleniyor. Tunus’taki aktivistler, kadınların güvenliğini sağlamak ve şiddeti önlemek için kamuoyu oluşturmanın önemine dikkat çekiyor.
58 sayılı yasa kadınların mücadelesiyle kazanıldı
Sivil toplum aktivisti Lubna Al-Saidi, kadınlara yönelik şiddetin sivil toplum tarafından ele alındığını belirterek, “Kadın örgütleri, kadınlar için adeta koruyucu bir kalkan görevi gördü. Eğer bu olmasaydı, kadınlara yönelik şiddeti maddi ve ekonomik her türlü biçimde engelleyen 58 sayılı yasa asla hayata geçmezdi. Yasal kazanımlara ve kadınlara yönelik şiddeti azaltmak için yapılan çalışmalara rağmen, Tunuslu kadınların durumu giderek kötüleşiyor ve son dönemde kadınlara yönelik katliamlarda artış yaşanıyor. Tunuslu kadınlar, devletin sessizliği nedeniyle evde, işte, toplu taşımada ve sokakta şiddet ve katliamlarla karşı karşıya kalıyor” dedi.
‘Kadın katliamlarında endişe verici rakamlara döndük’
Yaşamın her alanında kadınların güvende olmadığını vurgulayan Lubna Al-Saidi, “Kadınların tehlikede olduğunu kabul eden bir devlet politikası olmazsa ilerleyemeyiz. Sivil toplum üzerine düşenden fazlasını yaptı: Sığınma evleri ve danışma merkezleri kurdu, şiddete uğrayan kadınlara maddi ve manevi destek sağladı; ekonomik şiddete maruz kalmamaları ve şiddet gördükleri evlerine dönmek zorunda kalmamaları için iş olanakları yaratılmasına yardımcı oldu. Ancak sivil toplumun bu temel çalışmalarının baltalanması ve kadınları şiddetten koruma rolünün engellenmesi nedeniyle bugün ilerleme kaydedemiyoruz. Bunun yerine kadın katliamlarıyla ilgili endişe verici rakamlara geri döndük; failler çoğunlukla eşler, erkek çocuklar ve kardeşler. Kadınlar, güvencesiz durumları nedeniyle sokaklarda şiddete karşı savunmasız hale geldi” sözlerine dikkat çekti.
‘Şikayette bulunan kadınlar mağdurdan sanığa dönüşüyor!’
İhbar etmenin, sürekli şiddetten korunmak, faili cezalandırmak ve şiddeti önlemek için bir mekanizma olduğunu vurgulayan Lubna Al-Saidi, sözlerini şöyle tamamladı:
“Şikayette bulunmak için karakola giden bir kadın, içeri adım attığı andan itibaren mağdurdan sanığa dönüşüyor. İstismara uğrasa bile evinden çıkmaması gerektiği ve ne kadar şiddetli olursa olsun buna katlanması gerektiği söyleniyor. Tamamen savunmasız bir durumda olmasına rağmen eve dönmesi isteniyor. Yardım almak yerine suçlamalarla karşılaşıyor, suçlu ve utanmış hissettiriliyor. Şiddeti bildiren kadınlar çoğu zaman görmezden geliniyor. Kadınların şikayette bulunmasını engelleyen bir diğer faktör ise uzun yasal süreç ve karar verilmeden önce yaşadıkları acı. Bu acı, çoğu sığınma evinin kapanması ve kaynak yetersizliği nedeniyle barınak eksikliğiyle başlıyor; devlet, bu savunmasız ve ötekileştirilmiş gruba karşı görevini yerine getiremiyor. Bugün sivil toplumdaki aktivizmimiz, kadınların evde, sokakta ve toplu taşımada maruz kaldığı şiddet ile kadın katliamlarına karşı sessizliği kırmaya odaklanıyor.”
‘Toplumsal farkındalık hala büyük ölçüde eksik’
Gazeteci ve sivil toplum aktivisti Amira Mohamed ise, kadına yönelik şiddetin 58 sayılı yasaya rağmen devam ettiğini belirterek, “Ne yazık ki şiddet, farklı kisveler ve mekanizmalar aracılığıyla varlığını sürdürüyor. Her yaştan ve sosyal sınıftan kadın, sözlü ve fiziksel şiddetin yanı sıra siber, siyasi, ekonomik ve sosyal şiddete de maruz kalıyor. Şiddetle başa çıkmada ve çözümler üretmede başarısız olunduğunu düşünüyorum. Bu konuda faaliyet gösteren kuruluşların varlığına rağmen, toplumsal farkındalık hala büyük ölçüde eksik. Kadınlara yönelik aşağılayıcı bakış açısı, sanki erkeklerin onları çeşitli şekillerde istismar etme hakkı varmış gibi günümüzde de devam ediyor. Kadınlar hamile kaldıklarında işten çıkarılıyor, erkeklerden daha düşük ücret alıyor ve sadece kadın oldukları için üst düzey pozisyonlarda bulunma ve yönetimde karar alma hakları ellerinden alınıyor” ifadelerinde bulundu.
‘Devletin tüm bileşenleri şiddetle mücadele etmeli’
Tüm bu uygulamaların, son yıllarda artan kadın katliamlarıyla daha da kötüleştiğini vurgulayan Amira Mohamed, çözümün öncelikle 58 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanmasında yattığını söyledi. Amira Mohamed, “Devletin tüm bileşenleri, yetkililer, medya, sivil toplum kuruluşları ve toplum, şiddetle mücadele etmek için birlikte çalışmalı ve medyanın, toplumda şiddetin tehlikeleri konusunda farkındalık yaratması sağlanmalı. Kadın gazeteciler de şiddet, taciz ve sindirme ile karşı karşıya kalıyor. Ancak medya profesyonelleri, özellikle kadın ve erkek gazeteciler, çalıştıkları platformlar aracılığıyla kadına yönelik şiddetin ciddiyetini vurguluyor ve yetkilileri, ister kadınların katledilmesi olsun ister diğer tüm şiddet biçimleri, durduracak mekanizmalar geliştirme ihtiyacı konusunda bilinçlendirerek hayati bir rol üstleniyorlar” ifadelerini kullandı.
‘Kadınların desteğe ihtiyacı var’
Amira Mohamed, şiddetin azaltılması için kadınların hukuki ve idari desteğe ihtiyaç duyduğunu belirterek, “58 sayılı yasa henüz tam olarak uygulanmıyor. Kadına yönelik şiddet konusunda uzmanlaşmış birimler kurulmuş olmasına rağmen güvenlik merkezlerinde sorunlar yaşanıyor; idari ve hastane süreçlerinde de aksaklıklar var. Kanunun önemine rağmen, etkisiz kalmasına yol açan birçok sorun hala devam ediyor” dedi.