Tunus’ta kadınların kazanımları tehdit altında
Gazeteci Yüsra Bilali, kadınlara yönelik şiddetin, baskının ve erkek egemen politikaların ülkeyi “korku cumhuriyeti”ne dönüştürdüğünü vurgulayarak, kazanımların korunması ve sessizlik duvarının kırılması çağrısında bulunuyor.
NEZİHA BOUSSAİDİ
Tunus- Tunus hükümetinin halk üzerinde uyguladığı baskılar, “Zulme karşı yürüyüş” sloganıyla binlerce kişinin katıldığı protesto yürüyüşüyle patlak verdi. Katılımcılar, demokratik ülke hedefine ulaşıncaya kadar devam edeceklerini vurguladılar.
Bu yürüyüş ilk değildi; haftalar ve aylar boyunca meydanlar barışçıl protesto eylemleriyle dolup taştı. Ulusal Tunus Gazeteciler Sendikası’nda hak savunuculuğu yapan gazeteci Yüsra Bilali, ülkede yaşanan son durumu ajansımıza değerlendirdi.
Özellikle 2011 yılının ardından Tunus’ta bir dönüşüm yaşandığını ifade eden Yüsra Bilali, bu dönüşümün olumsuz yanlarının ağır bastığını söyledi:
“Hakim ve gizli erkek egemen zihniyeti memnun etmek için kitle kışkırtılıyor. Bu zihniyet, yasanın kadına özgürlüğünü verdiğini ve artık istediğini yapacağını, buna ek olarak ahlak dışı ve kültürel yapının da sistemin desteğiyle erkek egemen düşünceyi beslediğini savunuyor. Tunus’ta kişisel statü kanunu ve kadınların kazanımları konusunda öncü olduğumuzu düşünüyoruz. Bu kazanımlar, yıllar boyunca tüm rejimlere rağmen kadın derneklerinin mücadelesi sayesinde elde edildi. Ancak yok sayılıyor. Kadınların, özellikle şiddet mağduru kadınlara yardım etmeleri ve onlara iş sağlamaları, gençlere destek olmaları inkar edildiğinde, sadece siyasi görüşlerini açıkladıkları ve sorunun üzerine işaret ettikleri için kadınların kazanımlarında gerileme yaşanıyor.”
‘Kazanımlar geriledi’
Bazı insanların “Bu kazanımlar nasıl geriledi, kişisel statü kanununa dokunulmadı ki?” diye şaşırdığını söylerken konuşmasına şöyle devam etti:
“Ama kadın polis merkezine gidip eşi tarafından şiddete uğradığını söyleyerek şikayette bulunduğunda yasa uygulanmıyor, dinlenmek yerine tekrar şiddet döngüsüne geri gönderiliyorsa, bu kazanımların gerilediği anlamına gelir. Kadın, erkek egemen ortam nedeniyle işinde terfi alamıyorsa kazanımlar geriliyor demektir. Kırsal kadınlara yardım eden bir kadın derneğinin faaliyeti, tam da işlerinin en yoğun döneminde donduruluyorsa kazanımlar geriliyor demektir. Burada ‘Kişisel Statü Kanunundan geriye ne kaldı?’ sorusunu sormamız gerekiyor.”
Son yıllarda kendini dayatan erkek egemen politikalara karşı gevşek davranılmaması gerektiğini vurgulayan Yüsra Bilali, “Bence kadın örgütlerinin ve sivil insan hakları derneklerinin direnç gösteren ortamı olmasaydı, durdukları anda kazanımların her an geri alınması mümkün olurdu; özellikle Tunus Anayasası değiştiği için” dedi.
‘Kadınları öldüren genel bir gerçeklik var’
Yüsra Bilali, “Kadınları öldüren genel bir gerçeklik var; bu, sadece Tunus’ta ya da Arap ülkelerinde değil, tüm ülkelerde mevcut erkek egemen zihniyetten kaynaklanıyor” dedi. Her ülkenin sorunlarının farklı olduğunu belirten Yüsra Bilali, bazı ülkelerin eşit temsil veya eşit ücret sorunu yaşadığını, Sudan gibi ülkelerde ise kadınların tecavüze maruz kaldığını söyledi. Kadınların ev içi bakım rollerini üstlendiğini söyleyen Yüsra Bilali, buna iş hayatındaki sorunlar, kamusal alanda ve dijital alanda kadınlara yönelik taciz ve takiplerin eklendiğini, bunun da büyük psikolojik baskılar yarattığını vurguladı:
“Bu baskılar, kadınların direnç seviyesini istemeden düşürüyor. Bu yüzden kadınları her eylemde, çiftçi kadınların mücadelesinde, siyasi alanda ve yasama ile ilgili her konuda görüyoruz; hatta kadınlarla ilgisi olmayan alanlarda bile, çünkü kadınların durumunu düzeltmek ülkenin kültürel ve siyasi yapısını düzeltmeden mümkün değildir. Erkek egemen zihniyeti hafifletmeden kadınların durumunu düzeltmek imkansızdır.”
‘Kazanımları korumalıyız’
“Kazanımlarımızı korumalı, yavaş yavaş geliştirmeye çalışmalı ve erkek egemen zihniyetin etkisiyle mücadele etmeliyiz. Çünkü bu zihniyet psikolojik olarak dengesiz ve sağlıksız bir nesil yaratıyor” diyen Yüsra Bilali, şöyle devam etti:
“Erkek egemen zihniyetten kurtulmadığımız sürece, dengesiz ve şiddet dolu bir toplum inşa ediyoruz. Böyle bir toplum, gençleri terör örgütlerine bile çekebilir. Tunus’ta devrimden sonra bunu yaşadık. Aynı gençler, kendini ‘iyi bir siyasi sistem’ diye tanıtan ancak kadınları ezen popülist bir rejim tarafından da kolayca çekilebilir. Bunu bugün Suniyya Dahmani davasında görüyoruz. Savunma heyeti üyelerinden biri, yaşananların sadece mahkemeye hakaret değil, aynı zamanda kadınlara hakaret olduğunu söyledi. Bu tür eylemler, kadına şiddeti ve kadınların aşağılanmasını normalleştiren bir toplum yaratır.”
Sessizlik duvarını kırmak
Tunus’taki yaşamı son yıllarda “korku ve dehşet dizisi” olarak tanımlayan Yüsra Bilali, “Gerçekten bir korku cumhuriyetinde yaşamaya başladık. Gazeteciler, aktivistler ve vatandaşlar için durum böyle. Kadın gazeteciler şiddete maruz kalıyor ama birçok sebepten dolayı sessiz kalmayı ve şikayet etmemeyi seçiyorlar. Birincisi, 54 sayılı kararname başta olmak üzere tüm yargı sürecinden korkuyorlar” dedi. Yüsra Bilali, konuşmasının sonunda Ulusal Tunus Gazeteciler Sendikası’nın izleme biriminin, gazeteci kadın ve erkeklerden gelen her türlü şiddet şikayetini kabul ettiğini, psikolojik destek verdiğini, kişisel verileri koruduğunu ve bildirim yapıp yapmama konusunda tamamen özgür bıraktığını belirterek “Önce sessizlik duvarını kırmakla başlayalım” şeklinde konuştu.