Toplumsal mücadele özneleri ‘Barış ve Demokratik Toplum’ süreci hakkında ne düşünüyor?
Farklı mücadele alanlarından kadınlar Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin geldiği son nokta hakkında ajansımıza değerlendirmede bulundu. Kadınlar, çözümün demokrasi mücadelesinde olduğunu ifade etti.

ELİF AKGÜL
İstanbul- Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Federal Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde törenle silah bırakıyor. 27 Şubat tarihli “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısından Abdullah Öcalan İmralı Cezaevi’nden ikinci çağrısını kamuoyuna iletti. Abdullah Öcalan’ın 26 yıl sonra ilk defa görüntülü olarak yer aldığı videolu açıklamada “Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır” ifadeleri yer aldı.
Yapılan tarihi çağrının ardından 10 Temmuz’da Kürdistan Topluluklar Birliği’nin (KCK) açıklaması geldi. Açıklamada, “Önder Apo'nun bizden istediği adımı atma kararlılığındayız. Halkımızı ve halklarımızı düşünerek bu yeni adımı da atıyoruz. Ancak sürecin tek taraflı ve sadece bizim atacağımız adımlarla ilerlemeyeceği bilinmelidir. Buna göre sürece doğru yaklaşılmalı ve atılması gereken adımlar atılmalıdır” denildi.
Toplumsal mücadele özneleri, bu sürece dair değerlendirmelerini ve beklentilerini ajansımıza anlattı.
‘Barış demokrasinin önünü açacak’
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Esin İzel Uysal, bu topraklarda ilk kez barışın konuşulmadığını hatırlatarak, geçmiş deneyimlerin barışın konuşulmaya ve toplumsallaşmasının demokratik anlamda ön açıcı olduğunu gösterdiğini ifade etti. Ankara’da TBMM önündeki Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nin eylemine değinen Esin İzel Uysal, ‘Türkiye’nin birçok yerinden kadınlarla bir aradaydık. Birlikte Meclis'in önünde açıklamamızı gerçekleştirdik. Bu bize hakikaten barış konuşulduğunda o uzak mesafelerin gözde hiç büyümemesi, kalkılıp o yollardan gelinmesi, bir araya gelinmesi bile bu konunun çözülmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor’ dedi.
Esin İzel Uysal konuşmasına şöyle devam etti:
“Şu an içerisinden geçtiğimiz süreçte seçme ve seçilme hakkımızın engellenmesini, gasp edilmesini konuşuyoruz. Batıda yeni bunun yansımalarını görmeye başladık. Ama Kürt halkı bunu çok uzun yıllardır yaşıyor. Seçtiği belediye başkanları görevden alındı, defalarca yerine kayyum atandı. Siyasi fikrini ifade etmek, dilini konuşmak istemek çeşitli dönemlerde suç olarak gösterildi ve bunun farklı örneklerini de hala görmeye devam ediyoruz. Barışın gelmesi demek aslında bütün bunların da ortadan kalkması demek. Buna hazırlanan zeminlerin ortadan kalkması demek. Bu açıdan da çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz.”
‘Toplumsal adalet ve barış gözetilmeli’
DİSK Basın İş Yönetim Kurulu Üyesi İzel Sezer silah bırakma sürecinin, on yıllardır süren çatışmalı dönemin sona erdirilmesi ve Kürt halkının eşit yurttaşlık hakkının güvence altına alınması açısından tarihsel bir eşiğe işaret ettiğine dikkat çekti. “Ancak kalıcı bir barış için yalnızca silahların susması yetmez; halkların kendi kimlikleriyle, dilleriyle, kültürleriyle özgürce yaşayabileceği demokratik bir çözüm iradesinin inşa edilmesi gerekir” diyen İzel Sezer, “Devletin yalnızca güvenlik politikaları açısından değil, toplumsal adaleti ve barışı gözeterek meseleye yaklaşması, çatışmalı ve sorunlu geçmişle yüzleşmesi ve bu doğrultuda geleceği güvence altına alacak bir dönüşümü hedeflemesi elzemdir” ifadelerini kullandı.
İzel Sezer şunları söyledi: “Basın emekçileri olarak bu süreçte hem hakikatin taşıyıcısı hem de barışın toplumsallaşmasının bir parçası olma sorumluluğumuz var. Barışa dair her türlü iradenin kriminalize edildiği, gazeteciliğin dahi suç sayıldığı bir ortamda, ifade özgürlüğünü ve halkların barış talebini savunmak, bizim en temel görevimizdir.”
‘Çözüm demokrasi mücadelesinde’
Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Kürt sorununu çözülmediği sürece, Türkiye'de iç siyasetle sınırlı kalmayan bir etkiye sahip hale geldiğinin altını çizdi ve şu değerlendirmede bulundu:
“Son süreçte, Ortadoğu'da meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle Türkiye'de ve bölgede yeni bir aşamaya gelindi. Silah bırakma kararını demokrasi mücadelesini güçlendirmek üzere bir olanak olarak değerlendirmek gerekir. Ancak iktidarın ‘terörsüz Türkiye’ söylemi sorunun demokratik çözümüne katkı sağlamayacağı gibi tam tersine sorunun esas kaynağını perdeleyecektir. Sorunun eşit haklara dayalı, demokratik, barışçıl yollarla çözümü ülkenin demokratikleşmesine katkı sağlamasının yanı sıra, bölgede egemenlik kavgası veren, her türden mezhep, din ve milliyet farklılıklarını çıkarları için kışkırtmaktan kaçınmayan emperyalist güçlerle, işbirlikçi devletlerin elinden bir koz da alınmış olacaktır.”
Selma Gürkan “Kürt sorununun çözümünü, elbette gerekli hukuki, siyasi, idari vb. düzenlemeler için iktidar da adım atmak zorunda ancak, çözümü tek başına iktidarın atacağı adıma bağlamadan demokrasi mücadelesiyle kazanılacağının altını çizmek isterim” diye ekledi.
‘Barış istediğimiz kadar eşitlik ve demokrasi de istiyoruz’
ESP Genel Başkan Yardımcısı Sezin Uçar da ‘bu sürecin kendi içerisinde olanakları olduğu kadar risklerinin de olduğuna’ işaret etti. “Çünkü Türk devleti hem Kürt hareketini hem Türkiye'deki tüm devrimci ve sosyalist güçlere teslimiyet dayatıyor, tasfiye etmek istiyor” diyerek uyarıda bulundu. 2015’ten günümüze geçen süreçte Türkiye toplumunun ‘ciddi bir tasfiyeci kuşatma ve saldırı altında olduğunu’ belirten Sezin Uçar, tüm bunların yanı sıra sürecin olanaklar da içerdiğini sözlerine ekledi:
“Artık Kürt sorunu herkes tarafından konuşulur hale geliyor. Dolayısıyla bu Türkiyeli emekçileri, işçileri, özellikle Türkiye'nin batısı bakımından, Türk işçi ve emekçiler bakımından yıllardır şovenizm zehri ile etkilenmiş ve Kürt sorununun çözümü konusunda mesafeli yaklaşan kesimler bakımından bir şovenizmin ve sosyal şovenizmin etkisinin kırılması anlamına geliyor. Dolayısıyla bu süreç aslında hem sosyalistleri hem yurtseverleri hem devrimcileri Türk işçi ve emekçilerin daha güçlü bir şekilde örgütleme, hem de Kürt demokratik hakları, yani ulusal kolektif hakları, Kürt halkının bu hakları bakımından bir söz söyleme, muhatap olma, taraf olma bakımından bir imkân sunuyor.”
“Son üç dört aylık süreçte devletin kayda değer adım atmaması iyi değil” diyen Sezin Uçar, “Herhangi bir somut adım bugüne kadar devlet tarafından atılmış değil. Kürt hareketi kendi sözünü söyledi, sıra Türk devletinin bir adım atmasında ama bu adım halen atılmış değil” diye konuştu.
“CHP’li belediyelere yönelik operasyon, 1 Mayıs ve Onur Yürüyüşü tutuklamaları iktidarın nasıl bir süreç yürütmek istediğinin göstergesi” diyen Sezin Uçar, Kürt sorununun çözümü açısında hasta mahpuslar, Terörle Mücadele Kanunu, siyasi tutsaklar gibi sorunların çözülmeden durduğuna dikkat çekti. Sezin Uçar “Kürt halkıyla, Kürt ulusuyla müzakere yürütüp batıda da faşizmi tırmandırma gibi bir demokrasi anlayışı olamaz” diyerek, tüm bunlara rağmen Ortadoğu’daki durum sebebiyle içinde bulunduğumuz sürecin tarihsel olduğunu ve Kürt sorununun çözümünün küresel bir mesele olduğunu vurguladı. Bu koşulları hem Türk hem Kürt emekçilere anlatmanın önemine dikkat çeken Sezin Uçar, “Barış istiyoruz ama barış istediğimiz kadar Kürt ulusunun demokratik haklarının tanınmasını da istiyoruz. Barış istediğimiz kadar eşitlik de özgürlük de istiyoruz” diye konuştu.
‘Süreç topluma anlatılmalı’
Halk sağlığı alanında mücadele yürüten Dr. Pınar Saip barışın halk sağlığı açısından önemine dikkat çekti. “Savaşın hem psikolojik hem de sosyolojik anlamda pek çok travmatik etkisi var. Ayrıca ekonomik sıkıntılar gibi sorunlar da savaşın endirekt sonuçları’ diyerek söze başlayan Dr. Pınar Saip, “Savaşsız ortamların, savaşsızlık, çatışmasızlık süreçlerinin hem bu travmaların yok olmasını hem de ekonomik koşulların iyileşmesini sağlamak gibi bir etkisi olacaktır. Bu nedenle hekimler olarak bu durumun halk sağlığı açısından yararlı olacağını düşünüyoruz” diye konuştu. Dr. Pınar Saip sürecin şeffaf ve Meclis çatısı altında yürütülmesi gerektiğinin altını çizerek “Sürecin topluma anlatılması, toplumun bu konuda bilgilendirilmesi de bir ihtiyaç” diye ekledi.
‘Sürecin kesintisiz ilerlemesi dünya açısından örnek teşkil edecek’
EHP Sözcüsü Özge Akman ise EHP olarak DEM Parti milletvekilleri ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yeni yasama döneminin başlangıcında el sıkışmalarından itibaren bu sürecin ‘Kürt halkının bugüne kadar getirdiği mücadelenin bir sonucu olarak önemli adımlara vesile olacağını değerlendirdiklerini’ ifade etti. Hem dünya hem Ortadoğu hem de Türkiye’deki gelişmeler dikkate alındığında mevcut durumun beklendiğini kaydeden Özge Akman, bu sürecin olumlu sonuçlanmasının önemine dikkat çekti:
“Kürt halkının yıllardır süren eşitlik mücadelesi aslında bu toplumun diğer tüm eşitsizliğe uğrayan kesimleri için de büyük bir örnek. Kendi varlığının kabul ettirilmesi ve sürecin büyük bir barış mücadelesi sonunda böyle bir silah bırakma sürecine doğru evrilmesi önemli gelişmelerin de önünü açacaktır.”
“Türkiye'deki mevcut konjonktürde mevcut iktidarın hiçbir çözüm üretmeyen ve anti-demokrasi koşullarını gitgide arttıran bir şekilde ilerliyor olması, çoğu zaman bazı kesimlerde bir umutsuzluk dalgası yaratabiliyor” diyen Özge Akman, Kürt sorunun çözümünün diğer sorunların çözümünün de yolunu açabileceğini sözlerine ekledi. “Kürt hareketinin bugüne kadar getirdiği mücadelenin, diğer tüm eşitsizliğe uğrayan kesimlerle omuz omuza ittifak halinde yürümesinin büyük avantajını da görüyoruz” diyen Özge Akman, Kürt halkının mücadelesinin ezilen tüm kesimlere umut vereceğini ifade etti ve “Bugünkü sürecin kesintisiz ilerlemesi, tüm Türkiye halkları, Ortadoğu halkları ve hatta bugün dünyada savaşın eşiğine getirdikleri dünyada birçok konunun çözümü için örnek olacaktır” diye konuştu.