Suriye’de neler oluyor, kadınları ne bekliyor? - ANALÎZ
Kadınlar tarihi nasıl bugüne getirdiyse, bugünü de geleceğe götürmenin öncülüğünü yapacak güce, iradeye ve bilince sahipler. Kadınlar öncülüğünde oluşan demokratik ulus, demokratik konfederalizm sistemi zamanın ruhunu en doğru okuyan oldu.
ROJBÎN DENÎZ
Suriye'nin yaklaşık yüzde elli beşi, işgal ve ilhak altında. Esad rejiminin despotluğu, halkları, inançları, kültürleri ve kadın özgürlüğünü yok sayarak, Suriye'yi son 13 yıldır derin bir çıkmaza sürükledi. Suriye, 12 yıldır üç farklı sistem, zihniyet ve gelecekle şekillendirildi. Haritalar, keskin çizgilerle ayrılmış, her bir bölge farklı bir sistemin etkisi altında derin bir ayrışma yaşadı. Bu çizgiler, kendine özgü yasalar, kanunlar, eğitim müfredatları, idari yapılar, güvenlik güçleri ve düzenli-düzensiz ordu yapılarına sahipti.
Üç farklı ideolojik çizgi ile gri, siyah ve çok renkliliği temsil ediyorlardı. İnşa edilen sistemler, bir süre sonra toplumda kabul edilen ya da göz ardı edilen yapılar haline geldi. Politik ve siyasi tahayyüllerde, baskıcı rejimler, korku, namus ve ahlak polisi gibi kavramlarla şekillenen toplumlar, sınırın hemen ötesinde inşa ediliyordu. Kadınsız, sanatsız, edebiyatsız; dilin bir şarkıya dönüşmediği, semaha tutuşulmadığı, doğanın huzuruna duaya durmadığı, sevgiden ve birbirini hissetmekten yoksun bir taraf, tamamen siyah ve tekciydi.
İnancın ve birlikte olmanın kalbi Ortadoğu’dan yaşama akmak
Öte yandan, Kuzey ve Doğu Suriye ise, Ortadoğu’nun yaşamla, toplumsallıkla ve halklaşmayla harmanlandığı, filizlendiği, evrimini tamamladığı, bilimin, inancın, ekolojinin, tüm zamanları bilmenin bilgeliğini bugün ile buluşturmayı temsil ediyor. Kadınların ve toplumların öncülüğünde, çok kültürlü, farklı inançları barındıran, halkların kendilerini yönettiği, ekonomik olarak sürdürülebilir bir sistemin inşası gelişti. Savaşlardan arındırılmış bir toprak kazanmak hiç kolay olmadı. Fakat, inanarak ve birlikte durarak Ortadoğu'nun kalbine kazandırılan bu değişimler, büyük ve anlamlı dönüşümlere yol açtı.
Tekciliğin körlüğü de bu kadar olur…
Baas rejimi, 61 yıllık ömrü boyunca Ortadoğu'ya ne verdi? Yıkım, acı ve insan hakları ihlalleriyle şekillendi: Sednaya gibi zindanlar, toplu mezarlar, kimliksiz bırakılmış Kürt halkı, inançları yasaklanmış Ezidiler, biçimsel olarak var olsa da irade olarak yok sayılan kadınlar, mezhepçi politikalardan doğan toplumsal katmanlar ve çelişkiler, birbirini yok etme arzusuyla süregelen savaşlar. Tarihi en silik ve cılız haliyle ifadeye kavuşturmuş ve Suriye’de zamanı kendinden başlatmıştır. Suriye'de Baas rejimi, zamanın kendi istediği gibi akmasını sağlamış, geçmişin izlerini silmeye çalışmıştır. Bu çerçevede, Baas rejiminin Ortadoğu'ya kattığı yıkımı daha pek çok örnekle anlatmak mümkün. Ancak, şu an için bu kadarı yeterli olacaktır.
2011 yılında patlak veren Suriye iç savaşına ve bu süreçte ortaya çıkan çete gruplarına gelince; Riyad'da yapılan gizli bir toplantıda IŞİD adı altında barbar, vahşi ve tek amacı yıkım ve kan dökmek olan bir çete grubunun kurulması için imzalar atıldı. Ben burada IŞİD'ten bahsediyorum, ama siz diğer tüm benzer grupları da buna dahil edebilirsiniz. Aralarında hiçbir fark yok hatta hepsi aynı merkezden türedi. Bu çete gruplarına sahada en büyük desteği sağlayan ise Türkiye olmuştur. Görünürde Türkiye bu gruplara destek verse de gerçekte Osmanlı ideolojisi, bu grupların bölgedeki yayılmalarına ev sahipliği yapmış ve onlara yol göstermiştir. Türkiye’nin, Suriye'yi çete gruplarının yardımıyla 'fethediyoruz' söylemi de bu ideolojik temelden kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin var olan çete guruplarının üzerinde hakları ve emekleri çoktur. Çeteler üzerinden hakları teslim edilmeli diye düşünüyorum…
Suriye’de, Türkiye’nin ilhak bayrağı; IŞİD
Suriye’de oluşturulan IŞİD, siyah bayrağı ile selefi ve cihadist ideolojileri üzerinden örgütlendi. IŞİD gibi cihadist çete guruplarıyla işgal ve ilhak geliştiren Türkiye Ortadoğu’ya ne kattı. İşgal edilen İdlib, Cerablus, Serekaniye, Gire Sipi, El Bab, Mare ve Azez gibi yerlere, katı şeriat kanunları dayatmaları. Siyah çarşaflara sarılı kadın bedenlerinin sömürüsünü vacip gören, kadınları bunun dışında insan kategorisinde görmeyen barbarlık hüküm sürdü. Türkiye IŞİD çetelerinin eliyle işgal ettiği bölgelerde sadece geriletme politikaları uygulamakla kalmadı; aynı zamanda tarihi körlük yaratan eğitim müfredatlarını dayattı. Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap toprakları üzerindeki 403 yıllık işgalini ve bu dönemdeki soykırımları ters yüz ederek, bu tarihi silmeye çalıştı. Bilim ve ekoloji hiçe sayıldı; jandarması, bayrağı, dili, para birimi, yerel halkların demografyası değiştirilerek, coğrafya ve toplumlar ilhak edildi.
İdlib’de uygulanan şeriat kanunları, Osmanlı dönemindeki ahlaki anlayışa benzer bir şekilde, kadınları ve toplumu egemenlik altına almayı amaçlıyordu. Osmanlıların, özellikle Halep, Humus, Minbic, Şam gibi bölgelerde gerçekleştirdiği katliamlar, kafaların kesilmesi, köleliğin yaygınlaştırılması gibi barbarlıklarla tanınmıştır. Osmanlılar, en çokta toplumun, tarihi dokularını tahrip eden kadını bir tek bedeni üzerinden ele alan ve sömüren zihniyeti ile sanat eserlerini çalarak, bilge insanları İstanbul’a kaçırarak toplumu hafızasız, bırakarak ve toplumun kültürel mirasını yok ederek, zamanının en zalim imparatorluklarından biri olduğunu ispatlamıştır. Arap, Kürt ve kadın düşmanlığında çok derindir. Güvenilmez olan, dost olmayan, aynı yolda gidilmeyen ideolojisi Ortadoğu’ya bugünde olduğu gibi hep yıkım, göz yaşı, kan, göç, yoksulluk, hırsızlık, tecavüz, yalandan başka bir şey getirmedi. Osmanlı yönetimi, tarihe sadece yıkım ve savaş getiren bir imparatorluk olarak hafızalarda kaldı. Osmanlılar zamanında yaptıklarının cezasını çekti.
Sakallarınızı kesseniz, takım elbise giyseniz de kadınlar sizin çete olduğunuzu biliyor
Bu bakış açısıyla, günümüzde Suriye’de, IŞİD ve benzeri cihadist çete gruplarının yürüttüğü politikaların, Osmanlı hayalleriyle şekillendiği söylenebilir. IŞİD gibi çete grupların hedefi, Osmanlı'nın kırıldığı yerlerden, Minbic’ten Kudüs’e kadar bir bölgeyi yeniden işgal ve ilhak etmektir. Bugün Şam’da cihadist HTŞ’nin geçici yönetimini oluşturanlar onlar. Suriye'yi kapsadığını idea eden HTŞ yönetiminin bakanlarının çoğu, kadınların, kültürlerin, etnik grupların ve inançların düşmanı, IŞİD, El Kaide, El Nusra ve diğer çete gruplarının üyelerinden oluşuyor. Sakallarını kesseler de takım elbise giyip kravat taksalar da onları herkes özellikle kadınlar çok iyi tanıyor. Şimdi, IŞİD çetelerinin kadınlara yaptıklarına karşı gösterilen mücadelelerin zafer kazanmış olmasından sonra, güya kadın sorumlusu olarak gösterilen Türkiye miti tarafından eğitilmiş olan Ayşe El-Dibs’in kadınların mücadelesinden vazgeçip meydanı IŞİD çetelerine bırakmasını istemesi beyhude bir istem olur. Kadınları temsilen getirilen Ayşe El-Dibs, ‘savaş bitti hadi kadınlar evlerinize’ söylemiyle, kadınları evlerine hapseden ve toplumları geriye götürmeye çalışan siyasetiyle, IŞİD’e hizmet ettiğini gösteriyor. Bir nevi kadınlara gidin evlerinize kapanın çete olabilecek daha fazla çocuk doğurun diyor. 2015’te İdlib’te, sokak ortasında hiçbir hak ve hukuk tanımadan iki kadını vahşide katleden IŞİD çetesi bugün adalet bakanı olarak servis edildi. Dışişleri bakanı, Suriye’nin kafa kesen IŞİD çete gurubunun koruyucu üyelerinden, başı çekende Colani IŞİD lideri Ebubekir Bağdadi’nin en yakın arkadaşı.
Şam yolunda Erdoğan ve IŞİD’in büyük hayalleri
Bugün, Suriye’de Aleviler, Hristiyanlar, Dürziler, Kürtler, Ezidiler ve Çerkezler, bu yeni IŞİD kırıntıları, despotlar tarafından hedef alınmaktadır. IŞİD ve ona benzer çete grupları, bu toplumların katlinin vacip olduğunu savunuyorlar. Bu bağlamda, "Irak-Şam İslam Devleti" (IŞİD) hayallerinin hala sürmekte olduğunu görüyoruz. Erdoğan’ın "Suriye’ye güneş doğdu" sözü bu paralelde söylenmiş bir sözdür. IŞİD çetelerinin hayali ile Erdoğan’ın hayali örtüşüyor. Ölümün, yıkımın üzerine güneşin doğduğunu kim görmüş ki Erdoğan ve IŞİD görsün.
Bu topraklara ait bir söz vardır; ‘Bizim topraklarda önce kadınlar uyanır, sonra güneş doğar çünkü güneşi kadınlar doğurur.’ Ezdalığın tarifinde kendini var etmiş bir sözdür. Bu sözün altında yatan hakikat toprakta izleri hala canlı olan tarihin kendini kadınlarla bugüne taşıyabilmesinin mutluluğunu tarif eder.
Kadınların beden bulmuş devrimi
Bir diğer çizgi, demokratik ulus, halkların gerçek baharı, halkların ve kadınların beden bulmuş devrimidir. İnançları sahiplerine bırakan, çocuklara geleceğe büyük hayallerle yol aldıran, tarihi en doğru ve yalın haliyle öğrenmelerini sağlayan, ekoloji ve bilimi gerçek sahipleri olan topluma, yani kadınlara bırakan bir anlayışa sahiptir. Ulus devletin dincilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilik kodlarına karşı, kadını ve erkeğiyle tüm toplum devrimci halk savaşı ruhuyla soluksuzca savaşmış, direnişleriyle birçok zafere imza atmıştır.
Toprak, su, hava ve enerji toplumla barışını sağladı
Beş bin yıllık savaşların ve egemenliğin tahribatlarının sonucunda yara alan toprak, su, hava ve enerji gibi temel yaşam kaynakları, sevgiyle, yurtseverliğin ilkelerine bağlı kalarak iyileştirilmeye çalışılmıştır. İyileşen doğa, son on iki yıl boyunca, tüm savaşlara rağmen Kuzey Doğu Suriye halklarının yürekten bağlılıklarını ve emeklerini sonuçsuz bırakmamıştır. Tüm ambargolara rağmen, halk kendi ekonomisini yaratmış, üretmiştir. Köy komünleri, kooperatifler, meclisler ve ekonomik projelerle kendini örgütlemiş, ekonomisini toplumun ihtiyaçları doğrultusunda geliştirmiştir.
Buğday tohumu toprakla buluştuğunda başlayan süreç, bir oluşum halidir. Toprakla simbiyotik bir ilişki kuran tohum, ondan aldığı besinle filizlenir, büyür ve berekete dönüşür. Buğday, toprakla onu sevebilecek ve koruyacak toplumları yaratır. Bu duygudaşlık, özün bedende birleşme durumu, aynı zamanda toplumların oluşum halini de tarif eder. Kadın, bu bağı en güçlü şekilde gören, hisseden ve bilincinde olan kişi olarak tarih boyunca bu süreci büyük bir mücadele ve devrim ruhuyla bugüne getirmesini bilmiştir.
Kadınlar tarihi bugüne getirdi, bugünü de geleceğe götürmenin öncülüğünü yapacak
Bugün, bu anlamda bu bağın şiiri, edebiyatı, sanatı, sineması ve dili, Kuzey Doğu Suriye’yi canlı kılmaktadır. Yaşam dinamikleri, kadın etrafında sürekli bir yenilenme ve oluşum haliyle, durmaksızın akan ve yaratan bir enerji üretmektedir. Canlı, çok kültürlü, inançlı ve kadın öncülüğünde oluşan Kuzey ve Doğu Suriye’nin Özerk Yönetim sistemi, Ortadoğu’nun köklerine en yakın, güven veren, geleceği inşa etme gücüne sahip tek sistemdir. Kadınlar tarihi nasıl bugüne getirdiyse, bugünü de geleceğe götürmenin öncülüğünü yapacak güce, iradeye ve bilince sahipler. Kadınlar öncülüğünde oluşan demokratik ulus, demokratik konfederalizm sistemi zamanın ruhunu en doğru okuyan oldu.
Öyle görünüyor ki, “Jin Jiyan Azadi” çizgisi kazanacak!
Şimdi, Suriye’de son 12 yıldır belirgin olan bu çizginin oluru nasıl ölçülecek? Kötülerin birbirini yutması sonucunda Baas rejimi, Esat diktatörlüğü Ortadoğu’nun yakasından düştü. Şimdi geriye iki çizgi kaldı. Suriye’de ya da Ortadoğu da baskın gelen çizgi hangisi olacak. Bu tercihi belki de kadınlara bırakmak gerek. Kadınların son dönemki mücadele azimleri ve IŞİD çetelerinin uygulamalarına karşı Şam’da, Süveyda’da, Laskiye’de, Humus’ta, Halep’te, Minbic’te, Raqqa’da ve Kobane’de tutumları onların nerede duracaklarını gösteriyor. Öyle görünüyor ki, “Jin Jiyan Azadi” çizgisi kazanacak!