Sosyolog Roohi Shafiei: İran baskılarla krizi ört bas etmeye çalışıyor

Sosyolog Roohi Shafiei, İran ile İsrail arasındaki 12 günlük savaştan sonra, İranlı kadınların güvenlik, ekonomik krizler ve hükümet baskıları arasında kaldığını ve seslerinin bastırılmaya çalışıldığını anlattı.

ŞEHLA MUHAMMADÎ

Haber Merkezi- İsrail ve İran arasında süren 12 günlük savaş İran’da zaten var olan baskıların daha da artmasına neden oldu. Ülkede gözaltı ve tutuklamalar hızla devam ederken çok sayıda tutsak hakkında verilen idam cezalarının da infazları gerçekleştirildi.

Sosyolog Roohi Shafiei, İran’da yaşanan ekonomik, sosyal ve güvenlik krizinin yarattığı kaosu ajansımıza değerlendirdi. Savaşla birlikte ülkede yaşanan krizin daha da görünür olduğuna dikkat çeken Roohi Shafiei, “Kriz insanların hayatları üzerinde benzeri görülmemiş bir hızla gölge düşürdü. Ancak kadınların payı her zaman iki yönlü olmuştur; bir yandan evlerini, sevdiklerini ve geleceklerini kaybetmenin ağır yükü, diğer yandan İslam Cumhuriyeti'nin yaygın baskısı onları daha da zorladı” dedi.

‘Kadınların durumu karışık ve çok katmanlı’

Ülkede kadınların durumuna işaret eden Roohi Shafiei, “İran'daki kadınların durumu, özellikle son savaştan sonra, çok karmaşık ve çok katmanlı. Savaşın kadınlar üzerindeki etkisi, sosyal sınıfa ve ikamet yerine bağlı olarak değişiyor. Zenginler ülkenin kuzeyi gibi daha güvenli bölgelere gidebilmiş veya tamamen İran'ın dışında kalmıştır. Ancak milyonlarca başka kadın, mali veya ailevi nedenlerle çatışma bölgelerinde kalmaya zorlanmıştır” diye konuştu. Kadınların seslerinin her zaman baskı yoluyla susturulmaya çalışıldığını söyleyen Roohi Shafiei, itiraz eden kadınların ‘casusluk’ suçlamasıyla tutuklandıklarını dile getirdi. Korku iklimin kadınlar üzerinde ciddi anlamda bir etki yarattığını ifade eden Roohi Shafiei, kadınların gücünün hedef alındığını söyledi.

Roohi Shafiei, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“Ölü veya tutuklu sayısıyla ilgili kesin istatistiklere sahip değiliz. Aileler tam bir belirsizlik içinde. Aynı zamanda, hükümetin kendisi de derin bir krizle karşı karşıya. Kendini etkili bir şekilde savunamamaktan altyapı, eğitim ve büyük projelere verilen ağır hasara kadar ne yapılacağı bilinmiyor. Bu krizlerde en çok acı çekenler kadınlar oldu. Bu İran halkına dayatılan en büyük felaketlerden biri.”

‘Toplumsal atmosfer son derece gergin’

Roohi Shafiei, ülkenin yaşadığı güvenlik sorununun bağımsızlık iddiasında sorunları ortaya çıkardığını kaydederek İran'da onlarca İsrail casusunun varlığı hakkında “İddia edildiği gibi düzinelerce casusun dolaşması ve bazı vatandaşların yabancıların aracına dönüşmesi karmaşık bir durumun işaretidir. Tabi bunlar ne kadar doğru olabilirse. Basit cevapları olmayan konular. Ayrıca, bu durum yaygın baskı benzeri görülmemiş bir adaletsizlik ve korku iklimi yarattı” dedi. Casusluk bahanesi ile İran'dan sınır dışı edilen Afgan mültecilerin durumuna işaret eden Roohi Shafiei, “Hükümet, Afgan mülteciler sorununu, yıllardır İran'da yaşayan binlerce insanı sınır dışı etmek için bir bahane olarak kullandı. Net bir kanıt sunmadı. Aynı zamanda, siyasi muhalifler de şiddetli baskılara maruz kaldı ve toplumsal atmosfer son derece gergin ve istikrarsız hale geldi” şeklinde konuştu. Roohi Shafiei, insanların casusluk suçlamasıyla tutuklanmasının aynı zamanda korku yarattığını tutuklananların çoğunun akıbetlerinin bilinmediğini söyledi.

Askeri ve ekonomik krizin işareti

Savaştan öncede ülkede protesto seslerinin yüksek olduğunu anlatan Roohi Shafiei, şimdi bu seslerin çok daha farklı bahanelerle bastırılmaya çalışıldığını anlattı. Sosyolog Roohi Shafiei, “Hükümetin savaşa tepkisi ve yenilgi kanıtları ortada. İddialar ile gerçeklik arasındaki bu çelişki, derin bir siyasi, askeri ve ekonomik krizin işaretidir” dedi. Roohi Shafiei, son olarak şunları söyledi:

“Hükümet, Afgan mültecilerin bir kısmını askeri amaçlarla ülkeye getirdi. Fatemiyoun Tugayı bu sömürünün bir örneğidir. Taliban'dan kaçan ve Suriye'de savaşmak üzere gönderilen Afganlar var. İran'da yaşayan birçok Afgan da ayrımcılık yaşıyor. Eğitimden ve toplumsal katılımdan mahrum bırakılıyor. Bu ayrımcı ve baskıcı durum, İran'ın büyük trajedilerinden biridir ve bunun başlıca sorumlusu İslam Cumhuriyeti'dir.”