Sivas Katliamı tanığı Neval Balkız: Suriye’de her gün bir Madımak yaşanıyor

Sivas Katliamı tanıklarından Neval Balkız, katliamın Türkiye için bir milat olduğunu ifade ederken bugün Suriye’de benzer sürecin yaşandığını söyledi ve “Orada her gün bir Madımak yaşanıyor diyebiliriz” dedi.

SERPİL SAVUMLU

Haber Merkezi- Takvim yapraklarının neredeyse hemen hemen her günü bir katliamı hatırlatıyor. Türkiye’de 2 Temmuz günü de hafızalardan asla silinmeyecek bir katliamı anlatıyor. 2 Temmuz 1993 tarihinde gerçekleşen Sivas Katliamı’nın üzerinden 32 yıl geçti. Bu tarihte insanların yüreklerinde asla unutulmayacak izler bıraktı.

Sivas’ta bulunan Madımak Oteli’nde 33 can, kadın, erkek, çocuk, aydın, sanatçı katledildi. Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için bir araya gelen aydınlar, sanatçılar ve şairlerden oluşan bir grup, dört günlük şenlik programına katılmak için Sivas'taydı.

Muhibe Akarsu (35 yaşında, misafir), Muhlis Akarsu (45 yaşında, sanatçı), Gülender Akça (25 yaşında, sanatçı), Metin Altıok (52 yaşında, şair, yazar), Ahmet Alan (22 yaşında, sanatçı), Mehmet Atay (25 yaşında, gazeteci), Sehergül Ateş (30 yaşında, sanatçı), Behçet Aysan (44 yaşında, şair), Erdal Ayrancı (35 yaşında, yönetmen), Asım Bezirci (66 yaşında araştırmacı, yazar), Belkıs Çakır (18 yaşında, sanatçı), Serpil Canik (19 yaşında, sanatçı), Muammer Çiçek (26 yaşında, aktör), Nesimi Çimen (67 yaşında, şair, sanatçı), Carina Cuanna (23 yaşında, Hollandalı gazeteci), Serkan Doğan (19 yaşında, sanatçı), Hasret Gültekin (23 yaşında şair, sanatçı), Murat Gündüz (22 yaşında, sanatçı), Gülsüm Karababa (22 yaşında, sanatçı), Uğur Kaynar (37 yaşında, şair), Asaf Koçak (35 yaşında, karikatürist), Koray Kaya (12 yaşında, çocuk), Menekşe Kaya (17 yaşında, sanatçı), Handan Metin (20 yaşında, sanatçı), Sait Metin (23 yaşında, sanatçı), Huriye Özkan (22 yaşında, sanatçı), Yeşim Özkan (20 yaşında, sanatçı), Ahmet Özyurt (21 yaşında, sanatçı), Nurcan Şahin (18 yaşında, sanatçı), Özlem Şahin (17 yaşında, sanatçı), Asuman Sivri (16 yaşında, sanatçı), Yasemin Sivri (19 yaşında, sanatçı), Edibe Sulari (40 yaşında, sanatçı), İnci Türk (22 yaşında, sanatçı) hepsi Madımak Oteli’nde yaşamını yitirdi.

Radikal İslamcı bir grup tarafından kaldıkları Madımak Oteli’nde çıkarılan yangında kimisi boğularak kimisi de alevler içinde kalarak yaşamını yitirdi. Dışarda onların ölmeleri için bekleyen grup da canlı olarak katliamı izledi. Etkinliğe katılanlar yalnızca iki gün halkla buluşmalar gerçekleştirebildi. Şenliğin ikinci gününde Cuma namazından çıkan grup etkinliğe katılanların katlini istedi. Madımak Oteli taşlandı camları kırıldı en sonunda ateşe verildi.

Katliamcılar engellenmedi

Her geçen dakika ve saat sayıları artan saldırgan gruba kimse müdahale etmedi. Madımak Oteli önünden yükselen sesler saatler sürdü. Yangını söndürmek için gelen olmadı ya da her şey bittikten sonra yerlerini aldılar. Dönemin siyasileri binlerce kişinin katıldığı ve yönlendirildiği katliamın münferit olduğunu savundu. Yargılamalar da bu yönde yapıldı.

Mahkeme süreci nasıl ilerledi?

35 kişi gözaltına alındı. Sonrasında gözaltına alınanların sayısı 190 oldu. Bu gözaltının hemen ardından 66 kişi serbest bırakıldı. Geri kalanlar ise "Laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışmak" suçuyla Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 1 yıl boyunca yargılandı. "Sivas davası" adıyla tarihe geçen yargılama sonucunda 22 sanık 15’er yıl, 3 sanık 10’ar yıl, 54 sanık 3’er yıl, 6 sanık 2’şer yıl hapisle cezalandırıldı. Yargılananlardan 37’si ise beraat etti. Yargıtay DGM’nin verdiği kararı bozdu. Sanıkların yeniden yargılanmasına karar verildi. 1998 yılında onaylanan yeni kararda 33 sanık idam, 14 sanık ise 15 yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırıldı ama idam cezaları usul noksanlıkları nedeniyle bozuldu. 2000 yılında yeniden idam cezasına çarptırılan 33 sanık 2002’de idam cezasının kaldırılması ile birlikte müebbet hapse mahkum edildi. O dönem sanıklara avukatlık yapan birçok isim ileriki dönemlerde sağ ve muhafazakar partilerde milletvekili oldu ve hatta bakanlık koltuklarına oturtuldu. Zamanla tahliyeler ile hapistekilerin sayısı 33 oldu.

Sivas Katliamı’nın kilit ismi olarak anılan 8 sanık 1997 yılında verilen bozma kararının ardından firar etti. Bunların içinde davanın bir numaralı sanığı Sivas Belediye Meclisi Üyesi Cafer Erçakmak da bulunuyordu. Cafer Erçakmak’ın 2011 tarihinde Sivas’ta kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiği ileri sürüldü.

Zaman aşımı kararı

2014 yılına gelindiğinde Sivas Katliamı zaman aşımına uğradı. Tüm dava dosyası kapatıldı. Sivil toplum kuruluşlarının ve partilerin “insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılması” talebinde bulunması üzerine mahkeme başkanı, “İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz ama bu suçu işleyenler kamu görevlisi değil sivil oldukları için davanın düşmesine karar verilmiştir.” şeklinde cevap verdi. En son ayrılan dosyada da geçtiğimiz yıl firari 3 sanık hakkında karar çıktı. Mahkeme heyeti, davanın düşmesine karar verdi.

Katliamın ardından Madımak Oteli’nin alt katına bir kebapçı açılması protesto edildi. Tepkiler sonrasında 2010 yılında kebapçı kapatılarak alan otel olarak kamulaştırıldı. 2011 yılında ise bina 'Sivas Bilim ve Kültür Merkezi' haline getirildi.

Ateş daha da harlandı

Sivas Katliamı Türkiye Cumhuriyet tarihinin radikal İslamcılar tarafından gerçekleştirilen en vahşi katliamlardan biri olarak tarihe geçti. Ancak bu katliamlar sonuncu olmadı. Ondan sonra adı Hizbullah ve IŞİD olarak anılan bizzat desteklenen aşırı gruplar tarafından katliamlara yenileri eklendi. Aleviler, kadınlar, Ezidiler, Kürtler, çocuklar, muhalifler, barış isteyenler hedefe alındı. Bu yıl içinde Suriye’de rejimin değişmesi ile yine tüm dünya aşırılık yanlısı grupların Alevilere yönelik saldırılarını canlı yayınlarda televizyonlardan izledi. Sivas Katliamı tanıklarından Neval Balkız ile hem Sivas Katliamı’nı ve toplumsal barışın sıklıkla dile getirildiği bugünler de yüzleşme meselesini hem de Suriye’den yansıyan görüntülerin düşündürdüklerini konuştuk.

‘Her dönem yeniden üretiliyor’

“Türkiye siyasal tarihinde, her dönemin kendi koşullarını içeren, belirleyen ve onları da aşan şekilde etkileri olan katliamların, faili belirsiz bırakılan cinayetlerin hiç biri,  gerçek anlamıyla, hakikati ortaya çıkaracak bir soruşturma, yapısı, niteliği, işlenişi ve arkadaki bağlantılarıyla suçu ve tüm sorumlularını ortaya çıkaracak bir yargılama sürecine konu olmadı, olamadı” diye konuşan Neval Balkız, Sivas ve sonrasındaki süreçte gerçekleşen Başbağlar, Gazi Mahallesi, Roboski (Uludere), Suruç, Ankara, İstanbul, Diyarbakır ve yaşanan diğer saldırı ve katliamları hatırlattı. Neval Balkız, “Tüm örneklerde ‘duvardan bir tuğla çekilir ise, duvarın yıkılacağını’ açıklayan anlayış, hakikati o kalın duvarların ardına saklamayı ve bu duvarı sürekli kılacak mekanizmaları, her dönem yeniden üretmeyi, sistemin kurucu bir unsuru olarak, sürdürdü, sürdürüyor” dedi.

Sivas ve diğer tüm katliamlarda adalet ile ilgili soruların yanıtlanmayı beklediğini ifade eden Neval Balkız, “Tüm yargılamalar sürecinde sanıkların korunduğu, suç niteliğinin doğru saptanmadığı, örgüt bağlantılarının ortaya çıkarılmadığı,  delillerin karartıldığı,  yeterli araştırmaların yapılmadığı, olayların ardındaki bağlantıların araştırılmadığı, suçun insanlık suçu niteliğinin yok sayıldığı, faillerin yargılama esnasında salındığı ve  yakalanmadığı,   zamanaşımı kararlarının verildiği, hükümlülerinin hastalık nedeniyle af edildiği vb. hukuksuzlukların yapıldığı bir süreç yaşandı” şeklinde konuştu.

Yüzleşme kavramının çok kullanıldığını ancak hukuksal, sosyolojik, psikososyal, siyasal ve tarihsel bağlamlarının içi boşaltıldıkça, anlamını yitirdiğini ve giderek tehlikeli bir şablona dönüştürüldüğünü düşünen Neval Balkız, şöyle devam etti:

“Örneğin; yüzleşmenin tarafları kimlerdir?  Mağdurlar ve failler midir?  Doğrudan mağdurlar ya da dolaylı mağdurlar, yüzleşmenin aynı şekilde tarafı mıdır, toplum bu konumda nerededir?  Failler ve adlarına hareket ettikleri dolaylı failler hangi konumdadır? Yüzleşmenin ahlaksal, etik yönü nasıl gerçekleşir? Olgular ve somut durumları aşan boyutu, tarihsel midir, tarihsel bağıl koşullardan bağımsız mıdır?  Hangi durum ve koşullarda kimler, kimlerle yüzleşecektir? Yargılama, gerçek bir yüzleşme araçlarından biri midir? Hangi yargılama? Bunun gibi sorular tartışmalıdır. Bunların somut yanıtları oluşturulmadan da katliamlarda, geniş etkili şiddet ve yıkım olaylarında, toplumsal gerçek bir yüzleşmeden söz edilemez.”

Katliam bugün için ne anlatıyor?

“Madımak Katliamı, bu coğrafyada uzak ve yakın dönemler içinde gerçekleşmiş diğer katliamlarla hem çok ortak yanı bulunan hem de siyasal, sosyokültürel, konjonktürel, ideolojik yönü, dönemsel ve yapısal koşulları itibariyle ayrı değerlendirilmesi gereken, farklı ve kendine özgü özellikler taşıyan bir toplu öldürme eylemdir” diyen Neval Balkız şunları dile getirdi:

“Bugün içinde bulunduğumuz koşulları yaratan sürece kapı aralayan, siyasal düzen ve rejimin yapısal olanaklarının, toplumsal temellerinin konsolide olmasını, iç ve dış bileşenlerin destek için harekete geçmesini sağlayan bir işaret olma niteliği taşımaktadır. Bugün için ise, toplumsal yaşamın her alanında hakim olan ve siyasal bir cepheleşmeden öteye geçen, giderek siyasallaşmış bir din (İslam) anlayışının temel alındığı iyi ve kötü arasındaki ahlaki bir karşıt olma durumunun, doğru ile yanlış arasındaki bir mücadeleye dönüştürülen biz ve onlar ayrımının, ‘iki farklı dünya olarak keskinleşmiş bir saflaşmanın’ ulaşacağı en acımasız durumun, en kanlı görüntüsünü oluşturmaktadır.”

Sivas Katliamı’nın ardından Türkiye’de daha da keskinleşen bir şiddet sarmalının yaşandığını anlatan Neval Balkız, her alanda şiddetin siyasi bir söylem ve ideoloji haline geldiğine işaret etti. Neval Balkız artan şiddet ve nefretin en temel öznesinin de ne yazık ki Aleviler olduğunu belirtti.

Kutuplaşma ve nefret söylemi artıyor

Türkiye’nin sürekli kriz koşullarında olan, “yönetilemez” bir ülke konumunda tutulduğunu anlatan Neval Balkız, “Korku ile oluşturulmuş zorunlu bir rıza, her türlü hukuksuzluğu, şiddeti ve yıkımı, yağma, talan ve adaletsizliği, ‘siyasal İslam çerçeveli bir milliyetçilik ’söyleminde, iç ve dış düşman retoriğinde eritiyor, algı düzeyinde kabul edilir hale getiriyor. AKP iktidarının yaratmış olduğu biz /onlar karşıtlığı toplumsal yaşamın her alanında, hasımlar arasındaki bir siyasal cepheleşmeden öteye geçerek, doğru /yanlış arasındaki bir mücadeleye dönüşüyor. Aleviler yaratılmış bu “onlar” kategorisinin sürekli öznesi!” dedi. Nefret söylemi, ayrışma ve kutuplaşmanın arttığına vurgu yapan Neval Balkız, bu durumun toplumsal barışı giderek artan şekilde tehdit ettiğini ve her türlü şiddet eylemini arttırdığını dile getirdi. Neval Balkız, “Tarihsel, sosyokültürel, siyasal ve ekonomik, demografik, sosyopsikolojik, hukuksal boyutların ve bağlamların iç içe geçtiği, farklı katmanları bulunan, çok yönlü yapısal ve toplumsal bir sorunsal olarak Kürt sorununda, sorunun ifade ettiği olgu, durum ve imgelem oldukça güçlü bir şekilde toplumsal yaşamın bütününü, bu yaşamın gerçekleştiği tüm zaman, mekan ve hafıza boyutunu -boyutun hem aşkın hem de içkin bir öğesi olarak- doğrudan etkiliyor” diye ifade etti.

Toplumsal barışın sağlanması

Bulunan ağır koşullara karşın toplumsal barışı kalıcı olarak sağlayacak yaklaşıma dikkat çeken Neval Balkız ‘Bu gibi sorunların çözümü için öncelikle, “insanların kendilerini birbirilerinin yerine koyması gerekir’. Taraflardan her birinin, diğerine karşı taşımakta olduğu tarihsel ve güncel tüm önyargılarını aşmasının tek yolu budur. Zira önyargılarını aşmak, insanın doğasında bulunan bir şey değil. Öteki gördüğümüzü kabul etmek, onu reddetmekten ne daha doğal ne de daha az doğal. ‘Uzlaştırmak, birleştirmek, benimsemek, yakınlık kurmak, yatıştırmak bilinçli hareketlerdir. Sonradan elde edilen, öğretilen, geliştirilen hareketlerdir bunlar… Aklıbaşındalık, sebat, serinkanlı bir düşünce, usta bir eğitim, elverişli yasalar ve eksiksiz kurumlar gerektirir” dedi.

Suriye’de Alevilere saldırılar

Suriye’de Alevilere sönük gelişen saldırılara da değinen Neval Balkız konuşmasına şu sözlerle devam etti:

Aleviler, bu coğrafyada barış ta da savaşta da ‘ölüye’ yazılan bir inanç toplumu ne yazık ki. Tarihte de böyle, bugün de böyle.  Osmanlı döneminde sistematik katliamlar, Cumhuriyet döneminin yakın tarihinde Maraş, Corum, Malatya, Sivas, yine Sivas Madımak, Gazi katliamları, siyasal şiddetin aktarımı ve dönemin koşullarına göre yeniden üretilen siyasal, tarihsel, sosyokültürel ve ekonomik, demografik bağlamları olan bir araçsal etkinlik pratiği. İçinde bulunduğumuz yüzyıl; ‘yeni egemenlik savaşları çağı!’  Emperyal kapitalizm, dünyayı, çok katmanlı yeni orta çağa sürüklüyor. Sistem olarak, kendini yapısal ve işlevsel risklerine ve mali finans krizlerine ve bunların yarattığı siyasal ‘yönetilemezlik’ durumlarına karşı korumak, diğer yandan küresel alanı hegemonik olarak yeniden tahkim etmek, kaynak sağlayacak yeni paylaşım alanları yaratmak amacıyla ‘bitirilmeyecek kadar uzun bir delilik hali’ oluşturan, ‘herhangi bir yer ve zamanda tüm dünyanın içinde olacağı’ topyekün savaş anlayışını, yaygınlaştırıyor!”

‘İnsanlık susuyor’

Selefi cihatçı bir terör örgütüne teslim edilmiş Suriye’de Alevilere yönelik sistematik bir katliamın sürdürüldüğüne dikkat çeken Neval Balkız, “Kadınlar kaçırılıyor, tecavüze uğruyor, köle olarak satılıyor, inanç merkezleri yakılıyor, köyleri kuşatılıyor, zorla yerinden ediliyorlar. Orada her gün bir Madımak yaşanıyor diyebiliriz. Emperyalistler, Suriye’yi çökertme ve yeniden paylaşma sürecinde, ‘yaşamda tutulacaklar, yaşamdan atılacaklar’ ayırımında biyopolitik bir özne olarak Alevileri yaşamdan atılacaklar kategorisinde görüyor!  Mezhepçi bir temelde yaratılan ‘biyolojik ırkçılık’ ile bu halk yok edilmek isteniyor! Ve tüm bu olanlar karşısında, Türkiye toplumu sessiz, bölge halkları sessiz, yalnızca Aleviler bulundukları illerde ülkelerde seslerini duyurmaya, katliamları durdurun demeye devam ediyor, ancak, bu ses, insanların algısında, vicdanında, ortak onur anlayışında gerekli yankıyı bulmuyor!  İnsanlık susuyor!” şeklinde konuştu.

‘Katliam karşısında Türkiye’nin suskunluğu artıyor’

“AKP hükümeti; Suriye’de gelişen sürecin başından itibaren; zaman zaman etnik ayrımcılığı öne alan bir din, inanç üzerinden üretilen söylem ve eylemlerden oluşan bir politika çizgisiyle; muhaliflerin hamiliğini üstlenen bir konumda oldu” diyen Neval Balkız, şöyle konuştu:

“Özgür Suriye Ordusu altında toplanan milislere eğitim, mühimmat, teçhizat gibi her türlü desteği sağladı. Talimatlarıyla, çatışmalarda yaralananların sınır illerimizdeki hastanelerden bedelsiz ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından öncelikli konumlarda muayene edilmelerine ve sınırlardan kontrolsüzce geçişlerine olanak tanıdı. İstanbul’da bir araya gelmelerine ev sahipliği yaptı. Suriye’de ‘mezhepler arası iç savaşa’ dönüşen çatışmalar karşısında; ‘mezhep-içi’ bir yaklaşım ve tutum sergiledi.  İç politik düzlemde, ‘Alevi’ karşıtlığı üzerine kurguladığı bir söylem geliştirdi. Tarihsel yargıları, güncel siyasal, sosyokültürel anlayış ve kalıplarla birleştirerek ve bunları toplumsal alanda görünür yaparak; seçmenlerini dayanıklı bir çerçevede tutmak amacıyla, keskin duygusal ve algısal sınırlar oluşturdu. İzlemekte olduğu politikaya eleştiri yönelten kimi parti başkanlarını, demokratik kitle örgütü yöneticilerini, aydınları mezheplerine atıfta bulunarak, mezhepsel bir aidiyet refleksi ile hareket etmek ve ‘zalim’in yanında yer almakla itham etti… Etnik ve mezhepsel aidiyetlerine atıfta bulunarak, Suriye rejimine duyduklarını iddia ettiği ‘duygudaşlık üzerinden’ özellikle Alevi /Nusayri damarının mezhepçi davrandığı ithamında bulundu ve adeta bir nefret söylemi geliştirdi. Alevilere yönelik bir katliamı gerçekleştiren HTŞ ve yöneticileri ile yakın işbirliği içinde olması da katliam karşısında Türkiye’de, halkın suskunluğu arttırıyor.”

‘İnsanlık suçlarının yoğunlaşacağı bir süreç yaşanıyor’

Neval Balkız son olarak “Eski rejimin Alevilere ait olduğunu iddia edip, bu gerekçelerle Alevileri 'öç alınacak hedef' gösterenler, 'eski rejim kalıntıları' diye yaftalayanlar, tarihsel ve güncel gerçekliği çarpıtıyor! Oluşturulan bu algılarla vahşete gerekçe oluştururken, yeni katliamlara da yol açılıyor! Suriye’de tüm dünyanın gözü önünde, katliamların, sürekli çatışmaların yaşandığı, parçalanmış bir ülkede etnik ve inanç gruplarının büyük tehdit altında olduğu, hatta birbirine düşürüleceği, sistematik insanlık suçlarının yoğunlaşacağı bir süreç yaşanıyor! Bu süreci ancak emperyalizme ve halklara dayatılan korku iklime birlikte karşı çıkacak laik bir ortak mücadele durdurabilir” dedi.