Sezaryen tartışmasıyla kadınlara nasıl bir yaşam dayatılıyor?

Türkiye’de erkekler tarafından yönlendirilen üreme politikalarında kadınların nasıl doğum yapacağı tartışılırken, aynı zamanda kadınlara nasıl yaşam sürecekleri konusunda da bir gelecek biçilmeye çalışılıyor.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Türkiye’de üreme politikaları AKP iktidarı tarafından her dönem kendi belirlediği ve istediği şekilde gündemleştirildi. En son Sivassporlu futbolcuların 13 Nisan günü Fenerbahçe ile oynadığı karşılaşma öncesinde taşıdığı, "Doğal olan normal doğum" yazılı pankart, başta kadın hakları kuruluşları olmak üzere kadınların tepkisini çekti. Kadınlar erkeklerin kendi bedenleri ve sağlıkları hakkında böylesi bir görüş bildirmesine tepki gösterdi. Gazetecilerin sorusu üzerine Türk Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun "Normal. Normal. Arkadaşlar, futbol maçlarına sadece erkekler mi geliyor?" yanıtı da yine öfkeyle karşılandı.

Açıklamaların hemen ardından Sağlık Bakanlığı yeni bir yönetmelikle tıp merkezlerinde planlı sezaryeni yasakladı. Resmi Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik'te "Tıp merkezinde planlı sezaryen yapılamaz" ifadesi yer aldı.

Erkekler tarafından yönetilmeye çalışılan üreme politikası kadınlar için sadece bir doğum yapma meselesi mi? Vajinal doğum ya da sezaryen doğum neden tartışma konusu? Aslında kadınlara vajinal doğum dayatılarak ne yapılmak isteniyor? Peki vajinal doğumun bu kadar dayatıldığı bir ülkede sistem buna uygun mu? Ülkede kadınları doğum yolculuğuna hazırlayan ebeler nerede ne yapıyor? Herkes nasıl doğum yapılacağını konuşurken kürtaj fiili olarak nasıl yasaklandı? Tüm bu soruların yanıtının başında ‘Aile Yılı’ nerede duruyor?

Tayyip Erdoğan’ın sınırsız isteği

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan her fırsatta kadınlardan ‘en az 3’ çocuk istiyor. Sosyal politikalarını aile ve çocuk üzerinden şekillendiren AKP, bu sayıyı her yıl arttırarak uygulamalarına devam ediyor. “Bir çocuk iflas, iki çocuk iflas, üç çocuk ise yerinde saymaktır” sözleri ile aslında dört çocuğa işaret eden Tayyip Erdoğan’ın bu sınırsız isteği yıllar içinde kadınlarla ilgili gelişen tüm politikaların odak noktası oldu. Esasen bu yıl ‘Aile Yılı’ ilan edilmesiyle de sezaryen doğumların engellenmesi nüfus politikalarının bir parçası olarak devreye sokuluyor.

Türkiye önde

Türkiye’de verilere göre nerdeyse her 3 doğumdan 2’si sezaryen doğum şeklinde gerçekleşiyor. Her ne kadar açıklamalar ve kimi fiili yasaklamalarla bu doğum yönteminin önüne geçilmeye çalışılsa da raporlar beklenen sonucun alınamadığını gösteriyor. Türk Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre; 2012’de yüzde 48 olan sezaryen oranı 2022’de yüzde 60 oldu. Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama oran yüzde 29 olarak kayıt altına alınırken, Türkiye, aralarında Avustralya, Fransa ABD ve Japonya'nın da olduğu 38 Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) ülkesinde en çok sezaryen yapılan ülke konumunda.

Sağlık Bakanlığı kadınları vajinal doğuma teşvik etmek için 2024 yılının Ekim ayında bir kampanya başlattı. “Annecim başardık” sloganıyla duyurulan kampanya da sezaryen doğum yapan kadınları hedef gösterdiği için o dönemde çokça konuşuldu. Uzmanlar, vajinal doğumu bir ‘başarı’ olarak gösteren kampanyanın kadınları suçlu ve yetersiz hissettirdiğini belirtti. 

Sezaryen çoklu doğumun önünde engel

Sezaryen ile doğum kadının defalarca doğum yapmasının önünde engel. Yani bir kadın 2 ya da 3 defadan fazla tıbbi olarak sezaryen doğum yapamaz. İktidar tam da bu yüzden sezaryen doğumun önüne geçmeyi istiyor. İlk doğumunu sezaryenle yapan kişilerin ikinci doğumu vajinal yolla yapmasının birtakım riskleri var. Ancak bugün kadınların risklere rağmen vajinal doğuma zorlandıkları ifade ediliyor.

Bilimsel yaklaşımlar vajinal doğumun daha sağlıklı olduğu görüşünde. Öte yandan sezaryen birçok durumda hem anne hem de bebek için hayat kurtarıcı bir müdahale. Sağlık örgütlerine göre; Türkiye’deki sezaryen oranlarının yüksek olmasında gebeler için ücretsiz doğal doğum koşullarının yetersiz olması ve vajinal doğuma yönelik yaygın endişeler rol oynuyor.

Ebelik yok sayılıyor

Sağlık sisteminin özelleşmesi etkeninin yanı sıra ebelik mesleğinin ortadan kalkması ve kadınların bu anlamıyla desteklenmemesi oranların artışında en büyük etken olarak kabul ediliyor. Ebelik dünyanın en eski mesleklerinden biri. Gebelikte, doğum anında, doğumdan sonra kadınlara ve yeni doğanlara gerekli desteği veren ebelerin, son 20 yılda yani AKP iktidarıyla birlikte meslekleri neredeyse ellerinden alındı. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile uygulanan aile hekimliği modelinde ebeler ‘aile sağlığı elemanı’ olarak nitelendirilerek, mesleki kimlikleri yok sayıldı. Görevleri ise herhangi bir sağlık çalışanının yapabileceği düzeye indirgendi.

Sezaryen hangi ülkelerde kısıtlı?

Brezilya, dünyada sezaryen oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri olarak biliniyor. Sezaryen oranları yüzde 55’in üzerini gösteriyor. Son yıllarda hükümet, tıbbi gerekçe olmadan sezaryeni azaltmak için politikalar geliştirirken, özel hastanelerde talep üzerine sezaryen yapmak zorlaştırıldı ve doktorlar, doğal doğumu teşvik etmek için eğitiliyor.

Çin de sezaryen oranının yüzde 40’lara aştığı bir ülke. Hükümet, 2010 yılından bu yana tıbbi olmayan sezaryenleri kısıtlayan yasalar çıkardı. Hastaneler, sezaryen oranlarını düşürmek için denetlenirken, doktorlar, gereksiz sezaryen yaptıklarında cezalarla karşılaşabiliyor.

Amerika’da sezaryen doğum, yaygın olarak tercih edilen doğum yöntemleri arasında. Ancak bazı bölgelerinde sezaryen doğum oranının yüksek olması sebebiyle vajinal doğum teşvik ediliyor.

Avrupa’da sezaryen yasak değil ancak sıkı kurallara tabi. İsveç ve Hollanda’da gibi ülkelerde sezaryen oranlarının yüzde 15’in altında olduğu raporlara yansıyor. Bu ülkelerde doğal doğum kültürel olarak teşvik ediliyor. Sezaryen, yalnızca tıbbi nedenlerle öneriliyor. İngiltere’de kadınlar sezaryen talep edebiliyor, ancak doktor onayının olması gerekiyor.

Nijerya veya Uganda gibi kimi Afrika ülkelerinde sezaryen yasağından çok erişim eksikliği konuşuluyor. Tıbbi altyapı eksikliğinin olmaması uygulamanın yalnızca büyük şehirlerdeki hastanelerde yapılabileceğini gösteriyor. Sağlığa erişimin kısıtlı olması kırsal bölgelerde anne ve bebek ölümlerini de artırıyor.

Kadın ve bebek ölümleri

Son yıllarda birçok kadın ve bebek doğum sırasında ve sonrasında vajinal doğuma zorlandıkları için yaşamlarını yitirdi. Zeytinburnu Süleymaniye Semiha Şakir Doğumevi’nde Şükran Tuğ’un doktor tarafından vajinal doğuma zorlandığı ve son anda durumu ağırlaşınca sezaryene alındığı iddia edildi. Kocaeli Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünde, hamile Pınar Kök’ü sezaryenle ameliyat etmesi gerekirken doktorların vajinal doğum yapmaları sonucunda bebeğin doğum sırasında oksijensiz kalarak yaşamını yitirdiği basına yansıdı. Yine Funda Kömbe’ye vajinal doğum yaptırıldığı sezaryen için geç kalındığı belirtilmişti. Bu isimlerin dışında birçok kadının yaşamını yitirmesi haberlere konu oldu.

Kürtaj engelleniyor

Üreme politikalarının amacı sadece doğumları çoğaltmak ve bu çoğalmanın ne şekilde olacağıyla sınırlı değil. Kadınlara kendi isteği dışında bir yöntemi dayatan iktidar, kaç çocuk doğuracağının yanı sıra onlara nasıl bakacağı, nasıl çalışacağı, nerde nasıl davranacağına da karar vermek istiyor. Kürtajda Türkiye’de iktidarın kadınlar hakkında en çok konuştuğu meselelerden biri. Bugün Türkiye’de geliştirilen politikalarla birlikte kadınlar güvenli kürtaja da ulaşamıyor. Ülkede 10’uncu haftaya kadar kürtaj kadınların yasal hakkı. Ancak bugün bu hak fiili olarak engelleniyor.

Engelleme bir şiddet biçimi

Sağlık örgütleri kamu hastanelerinde kürtaj işleminin neredeyse hiç yapılmadığını belirtiyor. Bu durum kadınları özel hastanelere ya da muayenehanelere yönlendiriyor. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre 156 kamu hastanesinin sadece 9’unda yasaya uygun bir şekilde kürtaj yapılıyor, 65 hastanede ‘gerekçeli’ kürtaj yapılırken, 76 hastanede ise hiçbir koşulda kürtaj yapılmıyor. Bu durum kadınların kazanılmış haklarını ve bedenleri üzerindeki denetimlerini tamamen kaybettikleri anlamını taşıyor. Özel yerlerde imkanı olanların dışında maddi olarak yetersiz kadınların merdiven altı yerlere yönelmeleri ayrıca hayati bir risk anlamına geliyor. 

Kürtajın yasaklanması cinsiyet temelli bir şiddet biçimi olarak tanımlanırken, kadınların sağlık hakkını kullanması da engelleniyor.

Ertesi gün hapı kullanımı arttı

Ülkede üreme sağlığı konusunda hizmetlerin durma noktasında olması başka sorunların da kapısını aralıyor. Bu sorunlardan biri de gebeliği önleyen ‘ertesi gün hapı’ olarak bilinen ilaçların kullanımının artması. Gebeliğin önlenmesi için yüksek dozda hormon alımı anlamına gelen bu yöntem düzenli kullanılacak bir yöntem olarak tavsiye edilmiyor.  Acil gebelikten korunma yöntemi sayılan bu hapların kullanımının artması doğum kontrol yöntemlerinin gelişmemesi, kürtajın engellenmesi, kadınlara yapılan her türlü dayatma, dışlanma anlamını taşıyor. Yine yapılan çalışmalar ilaçların kullanımında yaş sınırının 15’e kadar düştüğünü ve yüzde 300 arttığını gösteriyor.

Kadınlar ortaya çıkan bu tabloda kendi bedenleri üzerinden siyaset yapan erk iktidarın karşısında mücadele etmeye devam ediyor. Kadınlar ‘benim bedenim benim kararım’ derken, sağlık hakları için de seslerini yükseltiyor.