Sevda Çelik Özbingöl: Barış için kadınların dahiliyeti şart
Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için girilen yolda kadınların katılımını sağlayacak bir eylem planı yok. Buna rağmen kadınlar, varlıklarını hatırlatarak toplumsal barışın sağlanması için bir araya geliyor.

SARYA DENİZ
Haber Merkezi – Türkiye’nin son 40 yılı çözümsüz bırakılan Kürt meselesinin çatışmaları ile şekillendi. Bu çatışmalar yalnızca siyasi alanda değil, aynı zamanda toplumun her katmanını etkiledi. Kültürel, eğitim, sağlık hatta günlük yaşam bu çatışmaların yarattığı kaosa sürüklendi. Gelinen son noktada Kürt meselesi yalnızca bir “güvenlik” sorunu değil toplumsal dönüşüm, eşitlik ve demokratik bir yaşamın önemli bir parçası olarak tartışılıyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamaları ve sonrasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile Türkiye Kürt meselesinde yeni bir yola girdi. Bugün toplumun tüm kesimlerinin katılımını zorunlu kılan bu süreçte özellikle kadınların oynayacağı rol ve barışın kalıcılığı en kritik faktörler arasında sıralanıyor.
Süreçlere kadınların katılımı
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 1325 Sayılı kararı, kadınların barış süreçlerine katılımını bir tercih değil, devletler için bir yükümlülük olarak tarif ediyor. Dünyada 100’den fazla ülke kadınların bu süreçlere katılımını güvence altına almak için Ulusal Eylem Planı’na sahip. Türkiye’de ise hala sürece kadınların katılımına dair bir adım atılmadı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun güncel üye yapısı da kadınların sürece katılımı konusunda fotoğrafı gösteriyor. Komisyonun 51 üyesinden yalnızca 10’u kadın. Bu tablo eşit temsiliyetten ne kadar uzak kalındığını gösterirken, kadınların komisyona “davet edilenler” değil, asli aktörler olarak yer almaları gerektiği ifade ediliyor.
Barış süreçlerinde eylem planları
Oysa BM 1325 Sayılı kararı ile devletlere temel sorumluluklar getiriyor. Bunlardan biri kadınların karar alma mekanizmalarına katılımlarının eşit olması. Çatışmalarda kadın ve çocukların korunmasını isteyen BM, barışın inşası ve yeniden yapılanma süreçlerinde de toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözetilmesi gerektiğini belirtiyor. Kimi ülkeler bu konudaki eylem planlarını kabul etti. Bosna Hersek örneğin savaş sonrası cinsel şiddete maruz bırakılanların korunması için kimi düzenlemeler yaptı. Nijerya’da Boko-Haram sonrasında kadınların barışın inşasında aktif rol alması için eylem planı oluşturuldu. Yine Filipinler ve Norveç eylem planlarına sahip.
Kadınların masadaki gücü
Elbette kadınların barış süreçlerinde masadaki varlıkları basit bir temsiliyet tartışması değil. Deneyimlere de bakıldığında kadınlar, barışın niteliği ve kalıcılığını belirleyen ve ciddi olarak önemsenmesi gereken bir unsur. Kolombiya'da 2016 yılında gerçekleşen görüşmeler ve imzalanan barış anlaşmasında kadın müzakerecilerin çabasıyla belli bir aşamaya gelindi. Bu süreçte ilk kez toplumsal cinsiyet eşitliği meselesi bir barış anlaşmasına girdi ve tüm kesimlerin hakları da güvence altına alındı. Kuzey İrlanda’da yine kadın müzakereciler anlaşmalara toplumsal meseleleri dahil etmeyi başardı. Nepal’de kadınların aktif katılımı yeni anayasayı da şekillendirdi. Kadınlar anayasa yapımında kadın kotasını kabul ettirdi. Bu süreç aynı zamanda parlamentoda kadın temsilinin artması anlamına geliyordu. Liberya’da tarafları masada oturmaya zorlayan güç kadınlar oldu. Bu sınırlı birkaç örnek kadınların süreçlerdeki rolünün ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
‘Türkiye’nin eylem planı yok’
Türkiye’de sürece rağmen henüz ortaya çıkan bir eylem planı yok. Geçmiş çözüm süreçlerinde de kadınlar masanın dışında bırakıldı. Ancak kadınlar her zaman asli unsur olduklarını belirterek inisiyatif aldı ve yerellerde barışın inşası için mücadele etti. Kürt kadın özgürlük hareketi uzun mücadele deneyimi ile barışın toplumsallaşması için önemli kazanımlar da elde etti. Kadınlar barışın erkeklerin kurduğu masaların dışında halkın iradesi ile dayanışma ağları ile inşa edilecek bir süreç olduğunu dile getirdi. Başarısız kalan her sürecin daha fazla şiddet anlamına geldiğini belirten kadınlar, militarizm, milliyetçilik, şovenizm ve erkek egemen zihniyetin yarattığı düzene karşı daha güçlü direneceklerini ifade ediyor.
‘Kararlılıkla yürütülmesi gereken bir süreç’
Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA) Barışın İnşasında Kadın ve Hukuk Komisyonu’nun kuruluşunu geçtiğimiz günlerde ilan etti. “Bir barış koalisyonu örmek için mücadele edeceğiz” diyen TJA açıklamasında barışa inanan tüm kadınlara da çağrıda bulundu. Komisyonda yer alan DEM Parti Hukuk Komisyonu Eş Sözcüsü Sevda Çelik Özbingöl, süreci ve sürece kadınların katılımı ile komisyonun önemini ajansımıza anlattı.
Türkiye’nin barışın tesis edilmesi için bir yol içinde olduğunu dile getiren Sevda Çelik Özbingöl, bu yolu şu sözlerle tarif etti:
“Tarihi ve dönemsel gerekliliklerin coğrafyamızda Türk ve Kürt halkı için geldiği aşama 1 Ekim tarihli uzanan el ve 27 Şubat asrın çağrısı ile o günden bugüne çok kısa bir süre içerisinde kararlı irade beyanları ile önemli bir aşama kaydetti. Yakılan silahları, Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu izledi ki, çatışma odaklı sürecin hukuki ve siyasi zemine çekilmesi çağrısına, dünya barış örnekleri ve çatışma çözüm süreçlerinin doğası ile paralel bir adımla devam etti. Uzun soluklu, kollektif bir sahipleniş ve mücadeleyi, kurumsal, yapısal ve yasal dayanaklarının inşası ile demokratik bir toplum gerçekliğine bizi yaklaştırması gerektiğini bildiğimiz bir süreçten bahsediyoruz. Toplumdaki farklı misyon ve rollerimizle de kollektif bir sorumluluk anlayışı ile de barışın toplumsallaşması mücadelesi ile paralel, boyutlu ve geniş katılımla ve başlangıçtaki kararlılıkla eşdeğer bir irade ve tutumla ilerletilmesi gereken, demokratik toplum ve barışın toplumsallaşması gündemleriyle de iç içe ele alınması gereken bir konu.”
‘Asli görevimiz olarak kabul eden bir yerdeyiz’
Sevda Çelik Özbingöl, “Biz kadınlar olarak ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısı sonrası, barış mücadelesinin hukuki ve siyasi zemine çekilmesinde, demokratik toplum mücadelesinin öznesi olduğumuzu belirtmek isterim” dedi.
Sorumluluk bilinci ile kadınların ve kadın hareketinin sürecin tüm gereklerine cevap olma potansiyeli ve iradesine de sahip olduğunu ifade eden Sevda Çelik Özbingöl, “Barışın toplumsallaşmasını kendi asli görevimiz olarak kabul eden bir yerdeyiz” şeklinde konuştu. Sevda Çelik Özbingöl, ancak bu sürecin kararlı, ısrarlı ve toplumsal ittifaklar örerek, ortak, şiddetsiz ve demokratik bir toplum özlemi duyan tüm herkes ile birlikte yürütülecek uzun soluklu bir çalışma ve mücadele olarak gördüklerini açıkladı.
Sürecin ihtiyaçları neler?
Sevda Çelik Özbingöl, süreci “uzun soluklu” olarak tanımlarken dönemsel acil gerekliliklerinin de gözardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekti. Sevda Çelik Özbingöl, “Uzun soluklu bizi demokratik bir topluma doğru götürecek olan kurumsallaşmış bir barışı inşa etmek için şu an hayati gerekliliklerden de bahsetmek gerekecek” derken silahların bırakılması, demokratik entegrasyonun sağlanması ve sürecin yasal güvenceyle korunması adımlarının yanında, barış ikliminin yerleşmesi, barışçıl bir toplumun oluşması için çatışmanın asıl sebeplerini doğuran toplumsal meselelerin ortadan kaldırılmasına yönelik somut politikalar hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti.
Toplumun da beklentilerinin olduğuna vurgu yapan Sevda Çelik Özbingöl, mevcut başlıkların hızla ele alınıp eş zamanlı olarak çok yönlü bir yol haritasının işletilmesi gerektiğine dikkat çekti. Sevda Çelik Özbingöl, şunları dile getirdi:
“Barışın demokratik yapısı gereği de demokratik yapısal beklentiler de olağan beklentilerdir. Önümüze Terörle Mücadele Yasası, kayyum uygulamaları, Ceza Yasası ve İnfaz mevzuatı ile ikili hukuk uygulamaları, siyasi tutsaklar, 2911 sayılı Yasa, fikir düşünce ve ifade özgürlüğü, yargısal reform ve siyasallaşan yargı eleştirileri, kadın kazanımlarının korunmasına dair beklentiler, şiddet ve nefret söylemli, politik gerçeklik, halklar ve inançlar ve de toplumsal muhalefet zemininde yaşanan antidemokratik sorunsalımız ile bir demokratik yol haritasına ihtiyaç duyduğumuzu ve herkesin de bu sürece dahiliyetini gerekli kılan bir süreç gerçekliği ile karşı karşıyayız.”
‘Kendimizi sorumlu görüyoruz’
Sevda Çelik Özbingöl, süreçte kadınlara yaklaşımla ilgili olarak ise konuşmasına şöyle devam etti:
“Biz barış gündemini kendi gündemimiz sayıyor ve hukuki gerekliliklerin önümüzde durduğu bu dönemde kadınlar olmadan toplumsal barışın ve demokratik bir toplumun inşasının mümkün olmadığını düşünüyoruz. O yüzden ilk sözümüzü 'Hukuk olmadan çözüm, kadın olmadan da hukuk olmaz' olarak belirledik. Kendimizi sürecin öznesi olduğunun bilinci ile siyaseten de hukuken de görevli ve sorumlu olarak görüyoruz.”
“Barışın İnşasında Kadın ve Hukuk Komisyonu”nun amacı hakkında da konuşan Sevda Çelik Özbingöl, “Nihai barışa doğru kimseyi geride bırakmadan el ele bir barış ve demokratik toplumun hukukunu inşa etmek istiyoruz. Kürt toplumunun meşru ve legal olarak tanınması talepleri, tekçiliğin ve inkarın reddinden, kadın kazanımlarının korunmasına tüm boyutları ile demokratik bir toplum ve barışın inşası süreci asli çalışma başlıklarımız arasında olmak zorundadır. Ülkemizde barış özlemi duyan, barışın toplumsallaşması için mücadele eden tüm kadınların ortak sesi olmak istiyoruz” dedi.
Kadınlar nasıl bir çalışma içinde olacak?
Tüm kadınlara çağrıda bulunduklarını ifade eden Sevda Çelik Özbingöl, "Barış ve demokratik toplum özlemi ile coğrafyamızdaki tüm kadınları, barışı kalıcı kılacak bir toplum inşası sürecinde, birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz. Tüm ezilenlerin sömürülenlerin, mücadele edenlerin eşit ortak yaşamını kadınların öncülüğünde kuracağımıza olan inancımızla tüm illerde kadınlarla bir araya gelip kadın barış ağları kurmak istiyoruz. Bundan sonraki ilk buluşmamız 11 Eylül de ve Mardin’de olacak. Barışın İnşasında Kadın ve Hukuk Komisyonu olarak, toplantılarımız ve kadınlarla buluşmalarımız devam edecek” şeklinde konuştu.
‘Barışın inşası kadınlar olmadan mümkün değildir’
Sevda Çelik Özbingöl, son olarak yürütülen sürecin ihtiyaçları ve kadınların süreç içinde nasıl olacaklarına dair şunları söyledi:
“Öznesi olduğumuz demokratik toplum sürecinde barışın inşasının kadın dahiliyeti olmadan yapılması elbette ki mümkün değildir. Kısa vadede ve uzun vadede yasal güvencelerinin oluşturulması gerekliliğini içeren bu sürecin öncelikle bir yol haritasının oluşturulmasını, hayati önceliklerini belirlemeden bir yol yürünemeyeceğini düşünüyoruz. Kısa vadede yapılacak düzenleme ve atılacak adımların sürecin gerekliliği ve temelini sağlam kılacağını düşünüyoruz. Toplumsal güveni inşa etmek için de bunun öneminin farkında olarak yol yürünmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Siyasi iradenin, şimdiye kadar soruna ‘güvenlikçi politikalar’ temelinde, çözümsüzlük üreten, siyasi dile ve söyleme yansıyan şiddet sarmalından kurtularak barışçıl bir yaklaşımı esas alması gerekiyor. Kayyum politikaları, cezaevleri, eşit yurttaşlık ve demokratik toplum öncelikleri üzerine acil çalışmalar yapılmalı ve tüm toplumsal kesimler ve toplumsal muhalefetin dahiliyeti ve uzlaşısı ile bir barış inşası süreci işletilmelidir. Uzun bir süreç olacak ve sürecin demokratik işletilmesinin bizi demokratik sonuçlara götüreceği de kuşku götürmez bir gerçektir.”