Savaşların tanığı Sara Şerifi: Annem bana şarkı söylemeyi ve korkmamayı öğretti
“Doğduğum günden beri ülkem savaş alanıydı” diyen Afganistanlı Sara Şerifi; “Ruslar, kukla hükümetler ve Taliban üzerimize karanlık dayattı. Ama annem bana kadın olmayı, şarkı söylemeyi ve korkmamayı öğretti” diyor.
BAHARİN LEHİB
Kabil- Afganistan’ın kalbinde, çocukluğundan beri şiddet ve savaşın tanığı olan bir kadın yaşıyor; Rus işgalinden Taliban iktidarına kadar. O sadece hayatta kalmadı, yaşam yolunu kadınların eğitimi ve hak mücadelesine çevirdi. Hikâyesi acı, direniş ve umutla dolu; insanlık dışı koşullarda büyüyen, göç etmek zorunda kalan ve inatçı bir kararlılıkla Afganistanlı kadınların özgürlüğü için çalışan bir kadının hikâyesi.
Sara Şerifi (takma ad), Taliban yönetimindeki Afganistan'da yaşayan bir kadın kendi hikayesini şu sözlerle dile getiriyor:
“Başkentte yaşıyorum ve evimiz Afganistan'ın en modern mahallelerinden birinde. Doğduğumdan beri ülkem Ruslar tarafından askeri olarak işgal edildi. Babam Rus kukla hükümetine karşıydı ve iki kez Halk ve Perçem'in (kendilerini komünist olarak gören, ancak düşünce ve davranışlarında faşist olan ve iktidarı ele geçirmek için ülkelerini ve halklarını Ruslara satan iki parti) korkunç hapsedilişini yaşadı.
Babam bazen o dönemde hapishanelerde yaşanan işkence ve kötü muameleden bahsederdi; insanın tüylerini diken diken eden şiddet, annelere ve genç kadınlara edilen küfürler, kıyafetlerin çıkarılması, üzerlerine kızgın yağ dökülmesi, çivilerin çakılması, elektrik şoku verilmesi, çıplak bedenlerin soğukta yakılması, insanların saatlerce ayakta tutulması ve hatta diri diri gömülmeler… Rus güçleri ve kukla hükümetler köyleri işgal eder, halkın direnişiyle karşılaştıklarında bombalar ve binlerce başka zulüm gerçekleştirirdi. Bu süreçte Amerika, Pakistan, İran ve Suudi Arabistan fırsatı değerlendirerek Peşaver’de yedi, köktendinci fikirlere sahip sekiz parti kurdular.
Kelimenin tam anlamıyla cephedeydik
On dört yıllık Rus saldırganlığını ve kukla hükümetlerin çöküşünü hala hatırlıyorum. O zamanlar çocuktum ve ailemle yaşıyordum. Bölgemiz, “Kabil Kasabı” olarak bilinen cihatçı lider Hizb-i İslami Gülbeddin Hikmetyar’ın kontrolündeydi. Bizden biraz uzakta ise Ahmed Şah Mesud’un güçleri bulunuyordu. Kelimenin tam anlamıyla cephedeydik; iki grup arasında gece gündüz çatışmalar oluyordu. Annem bazen bize yemek hazırlamaya bile vakit bulamıyordu çünkü evimiz arka taraftaydı ve ailem bombalardan korunmak için sık sık komşularına sığınak veriyordu.
O zamandan beri göçten nefret ediyorum
Sonunda iki haftalığına evimizi terk edip, savaşın cephe hattında olmayan bir yere gitmek zorunda kaldık. Döndükten sonra ailem, bizi nispeten daha güvenli olan memleketimize, amcalarımın yanına göndermeye karar verdi. Birbirimize çok bağlıydık; gözyaşları içinde zorla oradan ayrıldık. Üç kardeşimle birlikte eğitimimize devam etmek için Pakistan’a göç edene kadar orada bir aydan fazla kaldık; ailemizden uzakta, yeni bir hayata başlamak için. O zamandan beri göçten nefret ediyorum.
Annem nasıl korkmayacağımı öğretti
Annem bize hiçbir zaman doğrudan bir şey söylemedi, ama döndükten sonra yakın arkadaşları bana gece gündüz ağladığını ve bizden uzak kalmanın üzüntüsünden hasta olduğunu anlattı. Yine de bizi siyasi ve bilgili kadınlar olarak yetiştirmek için elinden gelenin en iyisini yaptı. Annem benim için her zaman bir kahraman ve korkusuz bir kadındı. Ona çok bağlıydım ve Pakistan’a gitmekle hiç ilgilenmiyordum, ama o gece gündüz benimle konuşur, okumam için beni teşvik ederdi. Annemin ısrarı olmasaydı, bugün okuma yazma bilmeyen bir kadın olurdum. Doğduğum günden beri ülkem bir savaş alanıydı. Ruslar geliyordu, kukla hükümetler çöküyordu, cihatçılar şehri yakıp kül ediyordu ve Taliban üzerimize bir örtü ve sessizlik dayatıyordu. Ama bu karanlığın ortasında annem bana nasıl kadın kalacağımı, nasıl şarkı söyleyeceğimi ve nasıl korkmayacağımı öğretti.
Kızlar için kurs açtı
Yıllar sonra, ailemden uzun süre uzak kaldıktan sonra nihayet Afganistan’a döndüm; bu, ilk Taliban rejiminin çöküşünden hemen önceydi. Annem hastaydı ama hiç şikayet etmedi. Tüm acısının, çocuklarından uzak kalmaktan kaynaklandığını biliyordum. Köyümüzde okuma yazma bilen tek kadın bendim; yaşıtım ve daha küçük tüm kızlar ise okuma yazma bilmiyordu. Bölgede nüfuzlu ve saygın bir kadın olan annemin yardımıyla kızlara eğitim vermek için ücretsiz bir kurs açtım. İlk dönüşüm Taliban’ın ilk dönemine denk geldi. Kabil harabeye dönmüştü. Arabalar tıklım tıklım doluydu ve hareket edene kadar saatlerce beklemek zorundaydınız. Kadın olarak çarşaf giymek zorundaydım. Her Taliban’ın elinde, kurallara uymayan kadınları cezalandırmak için bir kırbaç vardı. Cuma günlerini hiç sevmezdim çünkü her Cuma, Kabil stadyumunda hırsızlık yaptıkları gerekçesiyle insanların ellerini ve ayaklarını keser ve bedenlerini veya uzuvlarını kavşaklara asarlardı.
Kadınların tek eğlencesi birbirlerinde toplanmak
O Cuma günlerinden birinde, Rawa’daki katliamı filme alan kadın Zarmina idam edildi. O dönem Afganistan, katliamların ve sakatlamaların yaşandığı ıssız bir harabeydi. Kadınların tek eğlencesi, arkadaşlarının evlerine gitmekti. Olanaklar çok sınırlıydı; sadece erkek çocuklarının eğitim hakkı vardı ve o da bilimsel dersler içermiyordu. Bamyan halkının katledilmesini, Bamiyan putlarının yıkılmasını, Kabil’in kuzeyinde insanların topraklarının ve evlerinin yakılmasını ve Mezar-ı Şerif’te Hazaraların katledilmesini hiç unutmuyorum.
Bu ani geçişi bizzat yaşadım
7 Ekim 2001’de NATO ve ABD tarafından Kabil’e yapılan ilk saldırıyı hala hatırlıyorum. Evimizin yakınında, akşam saat yedide saldırıya uğrayan bir askeri üs vardı. Taliban’ın devrilmesiyle kadınlar peçelerini tekrar çıkarabildi, kadın hakları örgütlerinde çalışabildi ve okula, üniversiteye gitme hakkı kazandı. Taliban’dan neredeyse bir demokrasiye bu ani geçişi bizzat yaşadım. Annem yanımda olmasa da, onun anılarıyla Kabil Üniversitesi’nde okumaya başladım.
Son yirmi yılda, ABD ve NATO’nun varlığına ve yozlaşmış bir hükümete rağmen Afgan kadınları mücadele etti ve siyasi farkındalık kazandı. Afgan Dayanışma Partisi ve RAWA, bu süreçte her zaman olduğu gibi tarihi ve önemli bir rol oynadı. Dört yıl önce, Taliban’ın yavaş yavaş güçlendiği ve hükümetin adeta onlara teslim edildiği zamanları hatırlıyorum. 2007’den itibaren, Taliban’ın güçlendiğini gösteren propagandalarını yaptıklarını da hatırlıyorum.
Bazen nefes almakta zorlanıyorum
Şimdi okuryazar ve eğitimli bir kadınım, internet üzerinden çalışıyorum. Aile özgürlüğüm var ama bazen nefes almakta zorlanıyorum. Gidecek hiçbir yerim olmadığı zaman kendimi çok yalnız hissediyorum. Yine de toplumsal baskı altında ezilen ve hem hükümet hem aile tarafından kısıtlanan kadınları düşündüğümde, ülkemdeki kadınların özgürleşmesi ve ataerkil düzen ile köktenciliğin zincirlerinden kurtulabilmeleri için mücadele etmeye devam etme gücü buluyorum. Kendim ve yakın arkadaşlarım için koşulları değiştiremeyebilirim, ama gelecek nesillerin benzer bir kaderi yaşamaması için elimden geleni yapacağım.”