'Sadece kemiklerimizi ve esirlerimizi istiyoruz'

Şengal'de her insan, her ağaç, her taş 21’inci yüzyılın en büyük katliamına tanıklık etti. 3 Ağustos 2014'ü yaşayan Nisbet Süleyman, "Kardeşlerimin ve çocuklarının kemikleri hâlâ kayıp. Sadece kemiklerimizi ve esirlerimizi istiyoruz" dedi.

CîHAN ZEMO

Şengal - 3 Ağustos 2014 sabahı Şengal'in sessiz sokaklarında yankılanan ilk silah sesiyle her şey değişti. O gün sadece bir saldırı değil, aynı zamanda bir halkın varlığına yönelik sistematik bir yıkım planının da uygulamaya konduğu gündü. Onlarca Ezidî köyü kuşatıldı, erkekler idam edildi, kadınlar köleleştirildi, çocuklar kaçırıldı.

Ancak Şengal halkı, yalnızca direnişleriyle değil, aynı zamanda direnişlerini yeni bir hayatla taçlandırdıkları için de tarihteki yerlerini aldılar. 11 yıl süren bu büyük mücadele, Şengal'in kendi savunma ve yönetimini kurmasına yol açtı. Böylece Ezidî halkı, IŞİD'e en güçlü tepkiyi vermekle kalmadı, aynı zamanda IŞİD'in yarattığı sisteme, yani özyönetim iradesine de en güçlü iradeyi gösterdi.

3 Ağustos 2014 tarihli Fermanın 11’inci yıldönümü yaklaşırken, Ezidî toplumu o acı dolu günleri bir kez daha anıyor. Herkesin yüzünde, ferman gününün öfkesi ve hüznü var.

Her evde bir ferman hikayesi sizi karşılıyor

Burada kime sorarsanız sorun, fermanın acısı ilk günkü gibi hâlâ canlı. Unutmak imkânsız. Çünkü her ailede ya kayıp ya da akıbeti henüz bilinmeyen insanlar var. Harabeye dönmüş şehirler, köyler, her yerde bir vicdan ve insanlık ayıbı olarak karşımıza çıkan toplu mezarlar, her şeyi anlatıyor. Şengal’de her evde, bir hikaye karşılıyor sizi. Anlatılanlar, yaşananların benzerlikleri, hissettikleri tarifsiz. Nisbet Süleyman, yıllar sonra sessizliğini bozan bir kadın. Sadece bir tanık değil; onun hikayesi aynı zamanda bir inşa sürecinin de kanıtı. Nisbet Süleyman da fermanda IŞİD tarafından esir alındı. Tüm ailesi katledildi.

'Yaşlı kadınlar Baduş şehrine götürüldü'

Şu anda 27 yaşında olan Nisbet Süleyman, aslen Koço köyünden. Evlendikten sonra Tilkaseb köyüne taşındı. Ferman başladığında Tilkaseb köyündeydi. Nisbet Süleyman, daha önce IŞİD'den hiç haberdar olmadıklarını belirterek, "IŞİD'in bize saldıracağını bilmiyorduk, bu yüzden herhangi bir önlem almadık. 3 Ağustos sabahı saat 8 civarında IŞİD köyümüze saldırdı. Arabamız olmadığı için yürüyerek kaçtık. Şengal’in dış mahallelerine ulaştığımızda IŞİD bizi yakaladı ve esir aldı. Önce Şengal’e götürüldük, orada kadınları, erkekleri ve çocukları ayırdılar. Gece geç saatlerde köyümüzden bir kız ve eşimin kız kardeşi, genç kadınlarla birlikte bizi diğerlerinden ayırıp Beac şehrine götürdüler. Bizi götürmek istediklerinde, iki yaşlı anne bizimle gelmek istedi, ancak IŞİD çeteleri silahlarla onlara saldırdı ve izin vermedi. Yaşlı kadınları Baduş şehrine götürdüler. Bir gece Beac'te kaldık. Sonra bizi Musul'a götürdüler ve yaklaşık 3 ay Musul'daydık" dedi.

'Telefonlarımızı elimizden aldılar'

Nisbet Süleyman, günlerin çok zor geçtiğini anlatarak, "Çok korkuyorduk. Çocuk yaştaki kızları alabilmek için sürekli arayıp duruyorlardı. Daha sonra bizi Tilafer'e götürdüler. Biz oradayken bir aile bizden kaçtı. Aile kaçtıktan sonra gelip bize işkence yaptılar ve telefonumuz olduğu bahanesiyle ölümle tehdit ettiler. Telefonumuz olmadığına onları ikna etmekte zorlandık. Orada eşimin kız kardeşini de yanlarına almak istediler. Eşimin kız kardeşi engelliydi ve konuşamıyordu. Engelli olduğunu anlayınca geri verdiler" şeklinde konuştu.

'Hep kaçmanın ve kurtulmanın bir yolunu arıyorduk'

Nisbet Süleyman ve ailesi Tilafer'de yakalandığında, IŞİD çeteleri birkaç aileyi köle olarak kullanmak istiyor. Nisbet Süleyman, başka seçeneklerinin olmadığını belirterek konuşmaya şu sözlerle devam etti:

"Bize, iş vereceklerini söylediler. Halktan aldıkları zeytin ağaçları ve hayvanları vardı, onlara bakmamızı istediler. Kocam orada onlara, 'Beni ailemden ayırmazsanız, istediğinizi yaparım' dedi. Bu şekilde, birkaç aileyi yanımıza alıp çalıştırdık. Orada olduğumuz sürece, kendimizi kurtarmak ve kaçmak için her yolu aradık. Kocam ve diğer ailelerin erkekleri, kaçmanın bir yolunu bulmak için geceleri evlerden çıkıyorlardı. Çeteler, kaçarsak bizi öldüreceklerini söyleyerek bizi tehdit etmeye devam ettiler. Bir keresinde çeteler bir araba getirdiler ve kapıyı açmamızı söylediler. Kocam arabanın kapısını açtığında, yaşlı bir adamın vahşice öldürüldüğünü gördü. Çeteler, bu kişinin kaçmaya çalıştığını ancak onu yakalayıp öldürdüklerini söyledi. Kaçmamamız için bizi korkutmak istediler. Bizi İslam'a geçmeye zorladılar. Korkudan resmen kabul ettik. Bizi tehdit ettiklerinde eşim, 'Artık sizin olduk, asla kaçmayacağız' diyordu. 3 ay kadar orada öyle kaldık."

Genç ve hamile bir kadın...

Nisbet Süleyman, o sırada hamile olduğunu ve diğer çocuklarının çok küçük olduğunu belirterek, "Kış mevsimiydi ve hava soğuktu. Bir gün kaçmaya hazırlandık. O gün etrafta kimse yoktu. Saat 19:00'da yola çıktık. Sabaha kadar aradık ama bir çıkış yolu bulamadık. Geri dönmek zorunda kaldık. Kaçtığımızdan şüphelenmemeleri için her zamanki gibi evden çıktık ama hâlâ çok korkuyorduk. Kaçıp kaçmadığımızı kontrol etmeye devam ettiler. Etrafta kimse olmadığını görünce, onlar farkına varmadan eve döndük" dedi.

'Çocuklarıma gürültü yapmasınlar diye uyku hapı verdim'

Birkaç denemeleri başarısız olsa da Nisbet Süleyman ve eşi kaçma fikrinden vazgeçmediler. 4 gün sonra tekrar kaçmaya karar verdiler. Nisbet Süleyman, şöyle devam etti:

"4 gün sonra kaçmak için başka bir fırsat gördük. Çocuklarım küçüktü, bu yüzden yolda ağlamasınlar ve çete bizi fark etmesin diye onlara uyku hapı verdim. Geceydi ve yola çıktık. Saatlerce yürüdükten sonra sabah güvenli bir yere ulaştık ve böylece kurtulduk. Kurtulduktan sonra Zaxo'ya geçtik ve yaklaşık 2 yıl orada kaldık. Oradan da Qadıya Kampı’na geçtik."

Nisbet Süleyman ve eşi büyük bir cesaretle kaçıp IŞİD'den kurtulurlar, ancak ailelerinden uzun süre haber alamadılar. Kamplarda 7 yıl boyunca zorlu bir hayat yaşadılar.

7 yıl sonra Şengal’e dönüş...

Nisbet Süleyman, Şengal’e dönüşün kendisi için çok zor olduğunu ifade ederek yaklaşık 20 kişiden oluşan aile fertlerinden hiçbirinin hayatta olmadığını zorlukla anlattı. Nisbet Süleyman, bazı akrabalarının ise hala IŞİD'in elinde olduğunu kaydederek "Ailemizde yedi kardeş vardı: annem, babam, kardeşlerim ve onların çocukları. Emir verildiğinde ailem Koço köyündeydi. Koço köyünde çukurlar kazdılar ve öldürmek istedikleri insanları toplu halde bu çukurlara attılar. Babam ve beş kardeşim bu şekilde öldürüldü. Kardeşlerimden biri çukurlardan yaralı olarak kurtuldu ve kendini kurtardı. Annemi diri diri çukura atıp bu şekilde öldürdüler. Kardeşlerimin çocuklarını da bu şekilde öldürdüler. Kardeşimin eşi hala ellerinde, bildiğimiz kadarıyla Suriye'de" diye konuştu.

'Kemiklerimizi istiyoruz'

Nisbet Süleyman, şimdiye kadar ailelerinin kemiklerine ulaşmalarına kimsenin yardımcı olmadığını ifade etti. Her yıl, ailesinin kimliğini tespit etmek için kan örneği almaya gittiklerini belirterek annesi ve üç erkek kardeşinin kemiklerine hâlâ ulaşamadığını söyledi. Nisbet Süleyman, konuşmasının sonunda şöyle dedi: "Şimdiye kadar sadece babamın ve iki erkek kardeşimin kemiklerine ulaştık. Annemin kemikleri hâlâ Bağdat'ta. Kardeşlerimin ve çocuklarının kemikleri hâlâ kayıp. Devlet sorumluluğunu yerine getirmiyor, bizi kandırıyor. Irak'ın kendisi henüz Ezidî Soykırımını kabul etmedi. Farklı bir şey istemiyoruz, sadece kemiklerimizi ve IŞİD'in elindeki esirlerimizi istiyoruz."

Binlerce Ezidî kadın hâlâ IŞİD çeteleri tarafından köle olarak kullanılıyor ve binlerce kişinin akıbeti bilinmiyor. Şengal’in her yerinde toplu mezarlar açılmayı bekliyor.