Rûken Nexede: Özgürleşmenin yolu kadınların örgütlenmesinden geçer

Özgürleşmenin yolunun kadınların örgütlenmesinden geçtiğine dikkat çeken KJAR Koordinasyon Kurulu üyesi Rûken Nexede, “Biz kadınlar, ancak ortak bir bilinçle ve güçle bir araya geldiğimizde egemen zihniyete karşı koyabiliriz” dedi.

ŞAHLA MUHAMMEDİ

Haber Merkezi – 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken, Doğu Kürdistan ve İran’da kadınlara yönelik baskı ve şiddetin giderek arttığı bir dönemden geçiliyor. Hem devlet politikalarının hem de toplumsal cinsiyetçi zihniyetin hedefi haline gelen kadınlar, aynı zamanda bölgedeki savaşların ve siyasi krizlerin en ağır yükünü taşıyor. Bu koşullarda kadınların maruz kaldığı şiddetin nedenlerini, ataerkil zihniyetin bölgede nasıl derinleştiğini ve kadınların buna karşı geliştirdiği mücadele yöntemlerini Doğu Kürdistan Özgür Kadın Topluluğu (KJAR) Koordinasyon üyesi Rûken Nexede ile konuştuk.

*Günümüzde Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar birçok coğrafyada süren savaşlarda kadınlara yönelik şiddetin belirgin şekilde artmasının temel nedenleri nelerdir?

Kadına yönelik şiddetteki artış, egemen, ataerkil ve sömürgeci zihniyetlerin çatışmasının bir sonucudur. Devlet tarafından desteklenen ataerkil yapılar, kadın özgürlüğünün sesine tahammül edemiyor ve bu sesi susturmak için kadınları katletmeye kadar varan yöntemler kullanıyorlar. İran’da da İslam Cumhuriyeti yasaları şiddet uygulayan erkekleri koruyor ve birçok kadın katili hiçbir ceza almadan kurtuluyor. Bu yüzden kadına yönelik şiddetin temelinde, erkekleri dokunulmaz kılan kadın düşmanı politikalar yatıyor. Ben özgürleşmenin yolunun kadınların örgütlenmesinden geçtiğine inanıyorum. Biz kadınlar, ancak ortak bir bilinçle ve güçle bir araya geldiğimizde egemen zihniyete karşı koyabiliriz. Örgütlenmeden, kadınları ve hatta doğayı yok etmeyi hedefleyen bu yapıya karşı durmak mümkün değildir.

*Savaş ve çatışma dönemlerinde kadınlar neden en savunmasız ve en çok hedef alınan gruplar haline geliyor?

Ortadoğu, sahip olduğu petrol, doğalgaz ve verimli topraklara rağmen, NATO, ABD ve İsrail gibi hegemonik güçlerin müdahaleleri sonucu sürekli bir savaş sahasına dönüşmüş durumda. Bu güçler, bölgedeki işgalci hedeflerine ulaşmak için halkı yoksulluk, istikrarsızlık ve şiddet içinde tutuyor. Böyle bir ortamda ise savaşların ve krizlerin ilk ve en ağır bedelini kadınlar ödüyor. Kadınların toprak, kimlik ve toplumla çok güçlü bir bağı olduğu için yerlerini terk etmeye daha az eğilimliler. İşgalciler de bu direnişi kırmak amacıyla kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti, kaçırmayı ve köleleştirmeyi bir araç olarak kullanıyor. Bunun temel hedefi, toplumun direği olan kadını zayıflatmak ve böylece tüm toplumsal yapıyı çökertmektir.

*Kadınlar ataerkil ve cinsiyetçi zihniyetlere karşı mücadeleyi nasıl örgütleyebilir?

Kuzey ve Doğu Suriye'deki kadın özgürlük hareketinin deneyimi, kadınların bir araya gelerek ve ataerkilliğin kökenlerinin farkına vararak liderliklerini ve örgütsel güçlerini yeniden kazanabileceklerini gösterdi. “Özgür kadın” fikrini derinlemesine incelemek ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın felsefesi doğrultusunda ataerkil sistemi eleştirmek, Kürdistan’ın dört parçasında kadınlara özgürleşme ve öz örgütlenme yolunu açtı. Enternasyonalist kadınların da yer aldığı Kadın Savunma Birlikleri (YPJ), Rojava’da tüm alanlarda örgütlenerek Kobanê’de IŞİD’i yenmeyi başardı ve tartışılmaz bir güç haline geldi. Kürt, Arap, Süryani ve Ermeni kadınların birliği ve direnişi, yalnızca topraklarını savunmakla kalmadı, aynı zamanda Ortadoğu genelinde ataerkillik, işgal ve hegemonya karşısında örnek bir mücadele hattı oluşturdu. Dünyadaki tüm kadınların acısı ve mücadelesi ortaktır. Bu nedenle kadınlar, Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik kadın deneyiminden, Jineolojî çalışmalarından ve ortak yapılar oluşturma pratiğinden ilham alarak örgütlenebilir, ataerkil tahakküm ile şiddetten özgürleşebilir.

*Kadınlar, “Jin, Jiyan, Azadî” devriminde ve 12 Gün Savaşı’nda mücadele ve örgütlenmede önemli roller oynadı, peki şimdi neden şiddetle karşı karşıya kalıyorlar?

Son dört yıldır devam eden bu ayaklanma sürecinde, İran İslam Cumhuriyeti kadınlara karşı çeşitli baskıcı politikalar uyguladı. Hükümetin iktidar anlayışı hala kadın düşmanı ve ataerkil; demokrasi taleplerine yanıt veremiyor ve baskı ile şiddet olmadan varlığını sürdüremiyor. Kadınlar bu ayaklanmada demokratik bir toplum yaratmayı hedeflediler, ancak İslam Cumhuriyeti bu talebe karşı baskı, katliam ve şiddeti yoğunlaştırdı. Zeyneb Celaliyan, Werişe Muradi, Pexşan Ezizi, Şerife Muhammedi ve diğer siyasi kadın tutuklular, İranlı kadınların sesi oldu; hapishanedeki direnişleri, kadın direncinin sembolü haline geldi. İranlı kadınların, bu tutuklulara verilen haksız cezaların ve davaların bozulması için örgütlenmeleri ve mücadele etmeleri gerekiyor.