Rojhilatlı iki ayrı kuşaktan iki kadın gördükleri ve verdikleri savaşları anlattı

Rojhilatlı iki ayrı kuşaktan iki kadın hem gördükleri savaşları hem de verdikleri savaşları anlatarak, “Bizim asıl savaşımız milyonlarca insanın katili olan iktidarladır” dedi.

AMİRA MOHAMMADİ

Sine- Savaşların ve çatışmaların her an daha da yoğunlaştığı günleri yaşıyoruz. Erkek aklının savaşında kadınlar ve özellikle de çocukların yaşadıkları zorluklar iki katına çıkıyor. Rojhilat Kürdistan’ında yaşayan iki ayrı kuşaktan kadınlar gördükleri savaşları ve verdikleri savaşları anlattı.

İran ve Irak arasındaki 1980-88 yılları arasındaki savaşı gören ve yaşayan Mesture Azar o günleri şöyle anlatıyor:

“İran-Irak savaşında, sınır yakınlarındaki Barar Aziz köyündeydik. Kasr-ı Şirin'e bağlıydık. Köyümüz, Irak’tan bir nehirle ayrılıyordu ve savaşa en yakın yerleşim yeriydi. Savaş başladığı yıl her gece saldırılara uğruyorduk. Her gece sığınaklara gitmek için alarm çalardı. Köyün birçok sakini burayı terk etmişti, ama biz ve bazı akrabalarımız gitmemeyi tercih ettik. Bir gün gözlerimizin önünde üç köylü öldü, bunun üzerine biz de köyü terk etmeye karar verdik ve Şirinab köyüne gittik. Orada iki ay kaldık, durum biraz daha sakindi, köydeki hayvanları Şirinab’a getirdik, ancak orada da saldırılar başladı ve kısa sürede bir Irak helikopteri başımızın üstünde belirdi. Helikopter yere indiğinde halk korkudan titriyordu. Bir anda şaşkınlıkla şunu gördük: Üç kadın helikopterden indi, tüm halkı topladı ve onlara sakin olmalarını, ‘endişelenmeyin, biz gideceğiz ve onlarla konuşacağız, onları ikna edeceğiz, sizleri rahat bırakacaklar’ dediler. Kadınlar dönüp insanlara onları rahat bırakacaklarını söylediklerinde, bombalama operasyonu başladı ve bütün evler yerle bir oldu.

Bir evin bodrumunda saklandık

Biz, bir evin bodrumuna inip orada saklandık. Hava kararmaya başladığında, yaşlı ve çocukları sırtında taşıyordu bazıları, ben de büyükbabamı ve büyükannemi sırtımda taşımak zorunda kaldım. Köyü geçip Alvand nehrine ulaştık. Birkaç saat orada kaldık ve ardından gece saat yediden sabah altıya kadar durmaksızın yürüdük. Çocuklar ve yaşlıların zayıflığından dolayı onları taşıyor, saatlerce yürüdükten sonra Kol Davud'a vardık. Kol Davud, yakınlarda Yarsani şehitlerinin mezarlarının bulunduğu bir bölgedir. Birçok insan başka yerlerden de kaçmıştı, burada herkes bir araya gelmişti, o kadar kötüydü ki kimse kimseye yardım edemiyordu, çocuklar geride kalıyordu, anneler çocuklarını kaybediyor, aileler birbirinden ayrılıyordu. Hatırlıyorum, bir yaşlı adam geride kalmıştı, onu alamamışlardı ve birkaç gün sonra onun sadece kemiklerini buldular, çünkü köpeği onu yemişti.”

‘Yolları çıplak ayakla yürüdük’

Mesture Azar aralarında hamile kadınların olduğunu ve hiçbir sağlık hizmeti olmadan çöllerde ve yollarda bu kadınların doğum yaptığını aktarıyor ve şöyle devam ediyor: “Şirinab’ı terk ettiğimizde, ayakkabımız ve uygun kıyafetimiz yoktu, gittiğimiz yolu çıplak ayakla yürüdük ve yiyecek hiçbir şey yoktu. Annem fark etmeden eve döndüm, birkaç ekmeği eteğime sakladım, aceleyle aileme ulaşmak için yola koyuldum. Yolda döşenmiş mayınlardan kurtulup sağ salim aileme ulaşmayı başardım ve o kuru ekmekle, kısa bir süre için kendimi ve başkalarını doyurdum.

Kol Davud’da diye bir alana ulaşmaya çalışıyorduk. Oraya vardığımızda, herkes aile üyelerini arıyordu. O yolda, insanların cenazelerinin olduğu arabalarla karşılaştık. Gözlerimizin önünde birçok kişi mayınla öldü.”

Mesture Azar, “Biz yedi kardeştik, iki kız, beş erkek. Durum biraz sakinleştiğinde, kardeşim eve geri döndü, yiyecek ve bazı malzemeleri getirmek için ve hiçbir şeyin kalmadığını, her şeyin yağmalandığını söyledi. Bizim için durum biraz daha iyiydi çünkü köydeydik ve kaçabilirdik, ama Kasr-ı Şirin’de durum çok daha kötüydü, birçok insan öldü ve kurtulamadı. Iraklılar oraya doğrudan girdiler, orada yaşayanlar sonra şöyle anlattılar: ‘Buradan kaçacak yolumuz yoktu, kadınların ve çocukların çoğu Iraklı askerlerin arabalarına zorla bindirildi ve sonra çoğu öldürüldü. Savaş bittiğinde hiçbir şeyimiz kalmamıştı” diye konuştu. 

‘Çocuklarımızın savaş yüzü görmemelerini istiyorum’

Savaşın hiç bitmediğini dile getiren Mesture Azar şunları söyledi: “O günleri düşündükçe, her anı zihnimde canlanıyor. Kardeşimi hatırlıyorum, bir mayın patlamasında bir bacağını kaybetti çünkü topraklar mayınlarla döşenmişti ve insanlar buna dikkat etmeden o toprakları işlerken birçok insan uzuvlarını kaybetti. Şunu söylemeliyim ki, savaş bize daha çok kadın olmayı, daha güçlü anneler olmayı öğretti aslında zorlu koşullarda nasıl hareket etmemiz gerektiğini öğretti. Savaş görmüş kadınlar, en güçlü ve aynı zamanda en çok acı çeken kadınlardır. Ayrıca kaybetme korkusu, güvensizlik, geceleri kabuslar, bunlar savaşın bana getirdiği şeylerdir ve benim bu savaşta hiçbir rolüm yoktu. Bu yüzden ülkemde savaş istemiyorum ve çocuklarımızın barış içinde yaşamasını, savaş yüzü görmemelerini istiyorum.”

‘Savaşta kazanımlarımızı da kaybederiz’

Xatera Rajan da yeni kuşaktan. Xatera Rajan, kadınların taleplerinin hiçbir dönemde savaşla karşılanmadığını, savaş ile kazanımlarını kaybettiklerini belirterek, “Kadınların sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel hak talepleri, İran-Irak savaşı bahanesiyle ayaklar altına alındı ve bugüne kadar karşılanmadı. Bu savaşlar halkların savaşı değil, hükümetlerin savaşıdır ve güçlülerin çıkarları içindir” dedi.

Xatera Rajan İran ve İsrail arasında yaşanan gerginliğe de değinerek “Bu çıkartılmak istenen savaş bizim çıkarımıza değildir. Kazanımlarımızı da kaybedebiliriz” diye konuştu. Xatera Rajan “Kadın hareketi içinde aktif olarak yer almış ve bu hareketin yanında yer almış bir kadın olarak taleplerimi yıkıma yol açacak bir savaş düzeyine indiremem. Savaş, klasik ya da modern, sıcak ya da soğuk olsun savaştır ve kadınlara hiçbir zaman bir avantaj sağlamaz ve kadınların savaşta gördüğü ruhsal ve fiziksel hasarlar yıllarca devam edecektir” diyerek şu noktaya dikkat çekti:

“Bizim asıl savaşımız, insanları yaşamdan mahrum bırakan, umutsuzca tek başına nefes alan milyonlarca insanın katili olan iktidarladır. İran kendi halkına karşı uzun zaman önce büyük bir savaş başlattı. Tek dileğim, savaş ve kan dökmeden iktidar sistemini devirebilmek, her ne kadar bedel ödemeden hiçbir devrim mümkün olmasa da, bizler mücadelemizde, yaşamda, özgürlüğümüzün bedelini gençlerimizin kanıyla ödedik ve artık savaş değil, İran sisteminin ideolojik yapısını yıkmak istiyoruz.”

‘Değişimin bizden başlamasını tercih ederim’

“Savaşın kızıştığı bu dönemde beni şaşırtan şeylerden biri de halkın bu olaya verdiği tepkidir” diyen Xatera Rajan, “Hiçbir korkuları yok sanki gerçek değilmiş gibi algılıyorlar. Hükümet bu insanlara ne yaptı ki, en korkutucu olaydan bile korkmuyorlar. Savaş tecrübem yok ama savaşta neler olacağını annemden ve ailemin kadınlarından duydum. İran-Irak savaşını, yerlerinden edilmeye zorlanan insanları ve bunların arasında en kötü durumda olan kadın ve çocukları birçok kez duydum. Yeni kuşaktan olduğum için anlamıyorum ama bu durumu yaşayacaksam savaşın olmamasını, bir değişim olacaksa o değişimin bizden başlamasını tercih ederim” dedi.