Mexmûrlu kadınlar ‘Barış ve Demokratik Toplum’ sürecini nasıl değerlendiriyor?

Mexmûrlu kadınlar barış için çözümün temel koşulunun Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fiziksel özgürlüğü olduğunu belirterek Türk devletinin adım atması gerektiğini söyledi.

AAYA DENİZ

Mexmûr- Türkiye'nin sınır bölgelerindeki köylerin boşaltılması ve zorunlu göç politikaları, 1990'larda binlerce Kürt ailenin yerinden edilmesine yol açtı. Bu dönemde, Türk devletinin baskıları nedeniyle binlerce kişi Kuzey Kürdistan'dan Federe Kürdistan'a göç etti ve Birleşmiş Milletler gözetiminde Mexmûr Mülteci Kampı'na yerleştirildi. 

Yıllar içinde kamp sadece bir sığınak değil, aynı zamanda bir direniş merkezi haline geldi, kendi özyönetim mekanizmalarını kurdu ve demokratik toplum fikrini hayata geçirmeye çalıştı. Kamp, bir yandan IŞİD çetelerinin saldırılarına, diğer yandan KDP'nin kuşatma politikalarına ve Türk devletinin hava saldırılarına karşı yıllardır direniyor.

Mexmûrlu kadınlar bugün hem yerinden edilmenin acı dolu mirasını hem de barış süreci ve demokratik toplumun sunduğu fırsatları değerlendiriyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın tarihi çağrısıyla başlayan bu süreç onlar için sadece siyasi bir tartışma değil; aynı zamanda hayatlarını yeniden inşa etmek, toplumlarını geleceğe taşımak ve kadınların öncülüğünde yeni bir toplumsal düzen yaratmak için bir platform olarak görülüyor. Mexmûr'daki Şehit Rustem Cudi Mülteci Kampı'nın mahallelerinde kadınlara mikrofon uzattık ve sürece ilişkin taleplerini dinledik.

'Devletin de adım atması gerekiyor'

30 yılı aşkın süredir Mexmûr' da yaşayan Gülizar Şirişeyi, "PKK'nin tasfiyesi ilk başta beni çok etkiledi. Önderliği dikkatle dinledikten sonra, ne olursa olsun savaşın bitmediğini, savaşın sonunun barış ve uzlaşma olduğunu anladık" dedi. Gülizar Şirişeyi, Türk devletinin harekete geçmemesinin endişe verici olduğunu ifade ederek, "Süreç tek taraflı olunca işlemiyor, iki taraflı olması gerekiyor. Önderlik nasıl harekete geçtiyse, devletin de harekete geçmesi gerekiyor. Örneğin gerillalar gelip silahlarını yaktığında, o gerillaları Türkiye'ye götürüp siyaset yapmaları gerekiyordu. Aynı zamanda Devlet Bahçeli de Abdullah Öcalan'ın konuşması gerektiğini söylüyordu. Ancak Önderlik üzerindeki tecrit hâlâ devam ediyor ve sürecin devam edebilmesi için Önderliğin dünyadaki diğer halklarla iletişim kurmasının yolunun açılması gerekiyor" şeklinde konuştu.  

'İnanıyoruz ve umutluyuz'

Gülizar Şirişê, Türk devlet yetkililerinin açıklamalarına dikkat çekerek, şöyle devam etti: "Devlet Bahçeli ve Erdoğan, 'Bu süreci kazanacağız ve kimsenin bu süreci baltalamasına izin vermeyeceğiz' diyor. Sürekli bu sözleri söylüyorlar ama devletin attığı hiçbir adım yok. 30 yıldır cezaevinde olan ve cezalarını çeken tutuklular serbest bırakılmıyor. Ayrıca, Barış Annesi görüşlerini Kürtçe paylaşmak istediği için komisyona gittiğinde bunu kabul etmediler, tepki göstermediler ve bu dilin yasak olduğunu söylediler. Meclis, bir annenin kendi dilinde konuşmasına hoşgörü göstermezse süreç nasıl ilerleyecek?" 

30 yıllık göç: Toprağıma ve ülkeme dönmek istiyorum

“30 yıldır  göçmen olarak yaşıyorum. Ben de toprağıma ve ülkeme dönmek istiyorum” diyen Gülizar Şirişeyi, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Tüm ailem Kuzey Kürdistan'da yaşıyor ve kimseyi görmüyorum. Onlara bir şey olsa ben oraya gidemem, onlar da bana bir şey olsa buraya gelemezler. Böylesine büyük bir dünyada hepimizin bir yeri var ve Türk devletinin bu yaklaşımı ahlak dışıdır. Türk devleti Kürt halkını yüzlerce kez kandırdı. Ama Kürtler, kandırılan Kürtler değil. Türk devleti somut adımlar atarsa sürecin başarılı olacağına inanıyoruz ve umutluyuz.”

'Artık kan dökülmesin, dilimiz kabul görsün istiyoruz'

Tirkan Avyanı, barış süreciyle ilgili olarak barışçıl bir toplum istediklerini belirterek, "Başlatılan süreçte toplumsal barış sağlansın, artık kan dökülmesin, dilimiz kabul görsün ve aramızda eşitlik olsun istiyoruz. Türk devleti 'barış yapacağız' diyor ama her gün bizi tehdit ediyor ve bir anne çocuğuyla Kürtçe konuşamıyor. Anneler artık ağlamasın diye iki taraftan da ölüm istemiyoruz. Ayrıca bu çöllerden ülkemize, güzel yerlere, ailelerimizi görmeye ve özgürce yaşamaya dönmek istiyoruz." dedi.

‘Çocuklarımızın özgürce yaşamasını istiyoruz'

Tirkan Avyanı, konuşmasına Türk devletinin sürekli saldırılarına maruz kaldıklarını belirterek devam etti: "Burada bombalı saldırılarla karşı karşıyayız ve çocuklarımız bundan etkileniyor. Çocuklarımızın özgürce okumasını ve yaşamasını istiyoruz. Türk devleti her zaman barış ve huzur dedi, ama biz ne kadar adım attıysak da onlar tek bir adım atmadı. Cezaevlerindeki tutsaklarımız serbest bırakılmadı. Önderliğimizle özgürce yaşamak istiyoruz. Ayrıca Rojava halkı kendi topraklarında ve orada savaşanlar da Rojava'nın çocukları ve topraklarını savunuyorlar. Türk devletinin Rojava'ya saldırmak ve onu tehdit etmek için hiçbir bahanesi yok.”