Komplo amacına ulaşamadı: Abdullah Öcalan kıtaları aşıyor

Uluslararası komplonun 27’nci yılında yaşanan gelişmeler Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ağır tecride karşın fikirlerinin sınırları hatta kıtaları aştığını gösteriyor. ‘İstenmeyen adam’ bugün Ortadoğu’nun kaderini yazıyor.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- “Dürüst olmak gerekiyordu, kendimi kurtarmayı esas alamazdım” demişti Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 9 Ekim 1998 tarihli kendisine dönük uluslararası komployu anlatırken. Abdullah Öcalan’ın “Gladio operasyonu” olarak tanımladığı uluslararası komplo adım adım nasıl ilerletildi? Komploya karşı geliştirilen mücadele tarihi nasıl gelişmeler ortaya çıkardı?   

İlk adım 

15 Şubat 1999 tarihi Kürt halkı açısından bir dönüm noktasıydı. Ancak bu tarihe gelmeden 1998 yılının son baharında komplonun ilk adımı atıldı. 9 Ekim 1998 uluslararası komplonun başlangıcıydı. 9 Ekim’den bir ay kadar önce Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkması için Suriye hükümetine yönelik baskılar başladı. 16 Eylül 1998’de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Suriye sınırında bir açıklama yaptı ve Abdullah Öcalan'ın Suriye’den çıkarılmasını istedi. Bu şekilde komplonun başlatıldığına yönelik ilk adım atılmıştı. Suriye hükümeti yoğun bir baskı altına alınmaya başladı. Bu açıklamanın hemen ardından önce KDP Lideri Mesut Barzani ABD ve İngiltere’nin dahiliyeti ile Ankara’ya çağırıldı, ardından da YNK Lideri ile bir araya gelindi. ABD’nin başkenti Washington’da da KDP-YNK-ABD arasında antlaşma imzalandı.  Bu tablonun oluşmasıyla kimi güçler komploya dahil edildi.   

Suriye’ye tehdit 

Türkiye’de ayağında ise komplonun adımlarından biri 30 Eylül 1998’de Türkiye’de dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığındaki Milli Güvenlik Kurulu (MKG) toplantısının sonrasında 1 Ekim 1998’deki Meclis’in açılışında yapılan açıklama ve verilen mesaj oldu. Süleyman Demirel yaptığı konuşmada Suriye’ye askeri müdahalede bulunacakları tehdinde bulundu. 3 Ekim tarihine gelindiğinde bu kez Suriye sınırında bulunan İskenderun’da ABD’nin binlerce askerinin katılımı ile tatbikat gerçekleştirildi. Buna paralel İsrail, Golan Tepeleri’ne güçlerini konuşlandırdı. Türkiye de Hatay’dan Şirnex’in (Şırnak) Cizîr (Cizre) ilçesine kadar yani Suriye sınırına birlikler yerleştirdi. Diplomatik olarak da ABD, Mısır, Suudi Arabistan Suriye’ye yönelik görüşmelerle baskı oluşturdu. Tüm bu gelişmeler bir savaş hazırlığı temelinde yapıldı.   

Şam’dan Atina ve Rusya’ya 

Suriye’ye yönelik tehditlerin ardından Suriye hükümeti Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan ülkeden çıkmasını istedi. Bu şekilde Abdullah Öcalan 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkmak zorunda kaldı ve Şam’dan Atina’ya geçti. Ancak Atina’ya davet eden Yunanistan eski Ulaştırma Bakanı ve PASOK Milletvekili Kostas Baduvas verdiği sözü tutmadı. Abdullah Öcalan Savvas Kalenteridis ve istihbarat üst düzey yetkilisi Haralambos Stavrakakis tarafından karşılandı. Abdullah Öcalan’ın Yunanistan’ı terk etmesi istendi. Abdullah Öcalan aynı gün Rusya’nın başkenti Moskova’ya götürüldü ve 33 gün burada kaldı.    

‘Öyle bir komplo tarzı ki, hiç kurtulma şansı yok’ 

Abdullah Öcalan o süreci daha sonra şu sözlerle anlattı: 

“Acil” koduyla Interpol’ün Kırmızı Bülteni’nde yakalama çıkarmalarına karşı ise, 10 Ekim’de şunları söyledi: “Füzeler Akdeniz'den tutalım bütün Suriye hudutlarına kadar yerleştirilmiş. Zaxo'ya on bin asker yerleştirmişler. Bir de KDP hainleri Garê'de saldırıya geçmişler. Böyle tedbir almışlar, bunların hepsi belge. Uluslararası alanda Kırmızı Bülten çıkarmışlar, hangi ülkeye gitsek orada güya tutacaklar. Peki dünyanın neresine gireceğiz? Bunlardan kurtulmak için ancak uzaya ya da aya gitmek gerekiyor. Öyle bir komplo tarzı ki, hiç kurtulma şansı yok.” 

Duma kararı tanınmadı 

Dönemin başbakanı Mesut Yılmaz Abdullah Öcalan’ın Rusya’da olduğuna dair “müttefik bir ülkenin” istihbaratının kendilerine bilgi verdiğini açıkladı. Bunun üzerine Abdullah Öcalan Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma’ya sığınma talebinde bulundu. Duma bu talebi 4 Kasım 1998 tarihinde kabul etti ama ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, kimsenin Abdullah Öcalan’a sığınma hakkı talep etmemesi gerektiğine yönelik açıklama yaptı. Açıklama referans alınarak Duma kararına rağmen dönemin Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov, kararı tanımadı. Abdullah Öcalan’ın Rusya’dan 9 günlük süre içinde ayrılması istendi. Rusya’nın tavrını "onursuzca" olarak nitelendiren Abdullah Öcalan, “Mavi Akım Projesi” ve on milyar dolarlık IMF kredisine karşılık Moskova’dan çıkarıldığını ifade etti. Öcalan, Atina’nın ardından başlayan 66 gün süren Roma macerasını şöyle anlattı:   

“Dönemin Başbakanı Massimo D’Alema’nın tavrı dürüst ama yetersizdi. Siyasi güvenceyi tam verememişti. Durumumuzu yargıya terk etti. Buna öfkelenmiştim. İlk fırsatta İtalya’dan çıkma kararlılığındaydım. D’Alema son demecinde, İtalya’da dilediğim kadar kalabileceğimi belirtmişti. Ama bu bana zoraki bir tavır gibi geldi. Bu arada yanılmıyorsam ortak bir Arap girişimi oldu. Açıklamadıkları bir yere götürmek istediklerini söylediler. Resmiyeti ve güvencesi olmadığından kabul etmedim. Rusya’ya ikinci sefer gidişim hataydı. Ama bu hatada Numan Uçar’ın laçka tavrının rolü vardı. Bu kişinin içyüzünü halen tam bilemediğim tavrına güvenerek yola çıktım. İçyüzünü bilseydim kesinlikle Roma’dan çıkış yapmazdım. D’Alema’nın özel uçağıyla NATO sahasından çıkışım, yağmurdan kurtulayım derken doluya tutulmak gibi bir şeydi. Bu sefer Rus İç İstihbaratı beni gidişin Ermenistan’a olacağına ikna ettikten sonra havaalanına götürdü. Sanırım hazırlanan senaryo gereği havaalanında Ermenistan işinin yattığını, istersem bir haftalığına Tacikistan’a gidebileceğimi, bu bir hafta içinde alternatif yaratabileceklerini söylediler. Beni bir nevi aldatarak bir kargo uçağıyla Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’ye indirdiler. Bir hafta hiç çıkmadan bir odada bekledik. Moskova’ya tekrar döndük. Mecburen tekrar Yunanlı dostlara başvurduk. İki gün içinde hayli maceralı, karlı soğuk bir Moskova gününden sonra yönümüzü tekrar Atina’ya çevirdik.” 

‘İstenmeyen adam’ 

Abdullah Öcalan’ın hiçbir Avrupa ülkesinde kabul edilmemesi için baskılar Avrupa Konseyi nezdinde de sürdürüldü. Bu süreci Abdullah Öcalan “Avrupa’da istenmeyen adam” ilan edildiği şeklinde değerlendirdi. Yunanistan’da 30 Ocak’ta dönemin Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos, Abdullah Öcalan ile görüşmek istediği mesajı gönderdi ama yeniden karşısında istihbarat elemanları Haralambos Stavrakakis ve Savvas Kalenteridis vardı. Bu süreci “tuzağa düşürülme” olarak değerlendiren Abdullah Öcalan tehdit edildi. 31 Ocak’ta Yunanistan’ın girişimleriyle ve hazırlanan uçakla Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk’e götürüldü. Abdullah Öcalan’ın Minsk Havaalanı’na indiği gün İsviçre’de gizli alınan kararla Avrupa’daki bütün uluslararası havalimanlarının Abdullah Öcalan’ın içinde bulunacağı herhangi bir uçağa iniş izni vermeme konusunda üst düzey bir kararla alarma geçirildi. Hollanda uçağının gelmemesi nedeniyle Abdullah Öcalan, Yunanistan uçağını terk etmedi. Tüm ısrarlara rağmen Abdullah Öcalan’ın uçaktan inmemesi nedeniyle uçak, 31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan sabah saat 04.00 sıralarında tekrar Atina’ya döndü. NATO gücüyle yapılan kontrol nedeniyle yakıt için dahi Abdullah Öcalan’ın içindeki uçağın başka havaalanına inişine izin verilmedi. 

Hiçbir yerde kalması istenmeyen Abdullah Öcalan, 2 Şubat 1999 tarihinde bu kez Yunanistan’dan Güney Afrika diye Kenya’nın başkenti Nairobi’ye götürüldü. Abdullah Öcalan, Kenya’ya getirildiğinde kendisini karşılayan Giorgos  Kostoulas’ın “NATO’da 20 yıldır sürekli seni araştıran birimin başındayım. Seni gökte ararken yerde buldum” dediğini belirtti.   

Türkiye’ye kaçırıldı 

Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliği’nde tutulan Abdullah Öcalan’ın kaldığı 15 Şubat’a kadar olan süreç, Türkiye’ye kaçırılıp getirilme plan ve hazırlıklarının yapıldığı süreçtti. Pazarlıklar sonunda Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi kararlaştırıldı ve Türkiye’de de hazırlıklar yapıldı. İmralı yarı açık cezaevi boşaltılarak, Genelkurmay’a devredildi. 15 Şubat’ta Kenya sınır dışına çıkmasını talep ederken, Abdullah Öcalan Hollanda’ya gitme koşuluyla büyükelçilik binasından ayrıldı. Nairobi Havaalanı’ndan uluslararası istihbarat örgütlerinin ortak operasyonuyla kaçırıldı ve Türkiye’ye getirildi.   

Direniş devam ediyor 

Abdullah Öcalan, 9 Ekim’de başlayan ve 15 Şubat’ta Türkiye’ye getirilmesi ile sonuçlanan uluslararası komploya karşı bulunduğu İmralı Adası’nda yıllardır bir direniş sergiliyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, burada geliştirdiği paradigma ile kapitalist modernitenin neden olduğu sorunlara çözüm perspektifi ortaya koyarken paradigması tüm dünyada özgürlüğü savunan halklar tarafından kabul görüyor ve onun fiziki özgürlüğü için yürütülen mücadele de küresel boyutta devam ediyor. 

‘Komplo kilit adım’ 

Abdullah Öcalan komplonun "Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinin kilit adımı" olduğuna o günden itibaren işaret ediyor. Abdullah Öcalan süreci şöyle özetliyor:   

“Ecevit’in ‚Öcalan’ın niçin teslim edildiğini bir türlü anlamadım? demesi boşuna değildi. Birinci Dünya Savaşı nasıl Avusturya Veliahdı’nın bir Sırp milliyetçisi tarafından vurulmasıyla başlatıldıysa, bir nevi ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ da bana yönelik operasyonla başlatılmıştı. Operasyondan sonraki süreci anlamak için operasyon öncesinde ve sırasında olup bitenleri iyice anlamak gerekir. ABD Başkanı Clinton Suriye’den çıkarılmam sorununu görüşmek için Başkan Hafız Esad’la biri Şam’da, diğeri İsviçre’de toplam dört saatten fazla süren iki toplantı yaptı. Hafız Esad o görüşmelerde konumumun önemini fark etti. Sürece yaymayı kendisi açısından daha uygun gördü. Geçici bile olsa, Suriye’den çıkmam konusunda bir talepte bulunmadı. Beni Türkiye’ye karşı iyi bir dengeleyici unsur olarak sonuna kadar değerlendirmek istiyordu. Ben ise Suriye’yi stratejik tavır almaya zorladım. Ama gücüm veya durumum bunu başarmaya elvermiyordu. İran’da olsaydım, belki de stratejik bir ittifak geliştirilebilirdi. O konuda da ben İran’a güvenemiyordum; geleneksel tavırlarından çekiniyordum. Clinton ve ilişki içinde olduğu Irak Kürt liderleri Suriye’de bulunmamı kendi stratejik amaçları için uygun görmüyorlardı. Çünkü Kürdistan ve Kürtler giderek kontrollerinden çıkıyordu. İsrail de bu durumdan çok rahatsızdı. Kürdistan’daki gelişmelerin seyri ve Kürtlerin kontrolünün ellerinden çıkması onlar için kabul edilemez bir durumdu. Kürdistan’ı kontrolleri altında tutmak, özellikle Irak’la ilgili planları için hayati rol ifade ediyordu. Mutlaka ayrılmam ve bağımsız Kürt kimliği ile özgürlük çizgisine son vermem dayatılıyordu.”   

Sesi kıtaları aştı 

Uluslararası komplonun amacı yaşandığı günden bu yana halkları birbirine kırdırıp emperyalistlerin Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmesi olarak açıklandı. Yıllar içinde yaşanan gelişmeler bu tespiti doğruladı. Komplonun bugün tüm yönüyle devam ettiği belirtilirken adı konulmamış bir dünya savaşı yaşanıyor. Kürt sorunun çözümü için İmralı koşullarında derinlikli çalışmalar yürüten ve büyük bir direniş gösteren Abdullah Öcalan komployu boşa düşürmenin yollarını ortaya koydu. Diyalog ve müzakere kapılarını sonuna kadar açan Abdullah Öcalan, demokratikleşmenin sağlanması için çabaladı. Abdullah Öcalan bir komplo sonucu tecrit altında tutulsa da onun sesi tüm dünyada yankılandı ve kıtaları aştı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan İmralı'ya getirilmesinin ardından şu tespitte bulunmuştu:  

"Kürdistan’daki gelişmeler kilit önemdeydi. Mutlaka etkisizleştirilmem en azından konjonktür gereğiydi. Tasfiye edilmem o günler için küresel politikalarına uygun düşmekteydi. O günlerde Kürdistan’ın özgürlüğünden ve Kürtlerin kimliğini kazanmalarından yana olmak, her türlü günübirlik liberal çıkarları, pragmatizmi ve bencilliği aşmayı gerektiriyor; sağı ve soluyla kapitalist modernite yaşamından vazgeçmeyi veya bu yaşamın karşısına dikilmeyi emrediyor, buna zorluyordu. Tersine o günlerin dünyası küresel liberalizmin dünyayı fethetme savaşında şahlandığı günlerin dünyasıydı. Liberal faşizmin dünya çapında egemenliğini ilan ettiği yıllar yaşanmaktaydı. Politik açıdan ise, Ortadoğu hegemonik mücadelenin merkezi konumundaydı. Kürdistan üzerindeki mücadele hegemonik hesaplar açısından kilit roldeydi. PKK’nin ideolojik ve politik konumu hegemonik hesaplarla açık çelişki içindeydi. Dolayısıyla tasfiye edilmem bu hesapların önünün açılması anlamına geliyordu."

Komplo amacına ulaşamadı

Abdullah Öcalan avukat görüşmelerinde de sık sık komplo üzerine değerlendirmelerde bulundu ve komplonun sürece ulaştırılmasının Türkiye açısından da önemli olduğunu vurguladı. "Ben Türkiye’nin değil, komplonun mahkumuyum” diyen Abdullah Öcalan komployu “21’inci yüzyılın komplosu” şeklinde tanımladı. Aradan geçen 27 yılda Abdullah Öcalan’ın değerlendirmeleri ve yaşananlar neler olduğunu doğruladı. Ancak hiçbir zaman komplo amacına ulaşamadı. Abdullah Öcalan’ın ağır tecrit altında tutulmasıyla gelişimi engelleyeceklerini sananlar aynı zamanda PKK’nin tasfiyesini bekledi. Halk arasında da daha da köklenen birlik, planları boşa çıkardı.  

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, saldırılar, komplo ve ağır tecrit koşullarına rağmen Ortadoğu coğrafyasında ve tüm dünyada kalıcı barışın sağlanması çabalarından hiçbir zaman vazgeçmedi. Bugün, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile mücadelesini daha da güçlü bir evreye taşıyan Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununda demokratik ve barışçı çözümü geliştirme çabası sadece Türkiye için değil Ortadoğu için de büyük bir fırsat olarak görülüyor.