KJAR Koordinasyon Üyesi Deniz Derya: Üçüncü çizgiden yanayız

KJAR Koordinasyon üyesi Deniz Derya, İsrail ile İran arasındaki savaşla ilgili olarak her iki taraftan yana olmadıklarını belirterek, “Üçüncü çizgiden yanayız. Toplum, özellikle de kadınlar, ancak üçüncü çizgide ısrar ederek özgür yaşamı kurabilir” dedi.

Haber Merkezi- İsrail’in 13 Haziran’da İran’a saldırısı sonucu İsrail-İran arasında 12 gün süren çatışmalar sonucu aralarında sivillerinde olduğu yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Doğu Kürdistan Özgür Kadınlar Topluluğu (KJAR) Koordinasyon Üyesi Deniz Derya İsrail ve İran arasında savaşı ve bölgeye yansımasını ve kadınların örgütlülüğünü ajansımıza değerlendirdi.

Deniz Derya, 3’üncü Dünya Savaşı’nın bir süredir gündemde olduğunu ve bu savaşı en fazla ön görenin de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olduğunu ifade ederek, “Ortadoğu’da strateji belirlemek istiyorlarsa, ulus devlet projesini değil demokratik ulusu esas almalılar uyarısında bulunmuştu. Bu savaşın ilerlemesiyle birlikte bütün hegemon güçler bu parçada kendi iktidarlarını yaratmak istiyor. İran kuşkusuz ki 3’üncü Dünya Savaşı’nın en fazla etkilediği ülkelerden biridir. Bir süredir egemen güçlerin planları arasında İran’a saldırmak vardı. Birçok defa farklı yöntemlerle müdahale ederek teslim almak istediler. Bir de İran üzerinden gerçekleştirmek istedikleri diğer bir politika ise İran’a saldırmalarının sebebi hegemon ulus devlet bölgesel güçleri teslim almak istiyor ve kontrolünde tutmak istiyor. Temel bir neden ise İran sınır dışındaki saldırılarını artırmıştı, bu da iktidar savaşları yürütüldüğü anlamına geliyor” dedi.

‘Bu savaş ile birlikte yeni bir İran dizaynı planı var’

İsrail’in İran’a saldırmasının amacına dikkat çeken Deniz Derya, saldırılarla İran’ın teslimiyeti kabul etmesini ya da kendisini değiştirmesini amaçladıklarını söyledi. İran’ın savaşsa da savaşmasa da kendisini değiştirmek zorunda olduğunu vurgulayan Deniz Derya, “İran için ise halkın gücünü yanına alarak yönetimi değiştirme ve kendilerine bağlı, hazırlanan bir yönetimi iktidarın başına getirme projesini gerçekleştirmek istediler. Bu şekilde teslim alma ve yönetme politikasından sonuç almayı istediler. Yani bu savaş ile birlikte yeni bir İran dizaynını planladılar. Bilindiği gibi son süreçte İran İslam Cumhuriyeti ve Amerika arasında bazı müzakereler oldu, her ne kadar İran’ı bu yolla kendi çizgilerine getirmek istedilerse de bu olmadı. Bu müzakereler ile başaramadıklarını bu seferde saldırılar aracılığıyla İran’ı teslim almak istediler. Her gün İsrail ve İran birbirini yok etmekle tehdit ediyor. Her iki tarafın savaşı halklara hizmet etmiyor. Savaşın doğası gereği kendisiyle birlikte ziyan ve kayıp getiriyor. Esas olarak bu savaş hegemonya, iktidar savaşları kendi projelerini yerine getirmek için yapıyorlar. Bunun için kendi iktidarları dışında halkın ve toplumun hiçbir menfaatini gözetmiyor” diye belirtti.

Deniz Derya, bu krizin gittikçe daha da artacağına ve derinleşeceğine dikkat çekerek, “Şu an yaşanan krizi sadece bu savaş ile izah edemeyiz. Çünkü bu savaştan önce en büyük kriz İran’ın içerisinde yaşanıyor. Dolayısıyla İran’daki en büyük çatışma kendi içindedir. Yoksulluk politikalarıyla halkı kendilerine muhtaç bırakıyorlar ve her yolla asimilasyondan geçirmeye çalışıyorlar, bu şekilde kimse rejime karşı ayaklanmıyor. Bu politika özellikle kadınlara ve gençlere uygulanıyor ve dayatılıyor. Bir kez daha idam politikası toplumun her geçen gün bastırılmasına ve yok edilmesine neden oluyor. İran rejiminin içeride yok edilmesi korkusu, dışarıda hedef alındığı değişimden daha büyük. Bu nedenle kadınlar ve rejimin zulmüne karşı ayaklanan herkes veya isyan etmek isteyen herkesi hemen tutukluyor, işkence ediyor ve idam ediyor” dedi.

‘Kadınlar Kadın Konfederalizmi temelinde kendi yapılarını oluşturmalıdır’

Deniz Derya, kadınların değişme ve dönüşme gücüne sahip olduğunu ifade ederek, şunları belirtti: “Ayrıca İran’ın en büyük korkularından biri kadınlardır. İran kadınlara her şekilde saldırıyor ve baskı yapıyor. Çünkü kadınların rejimi değiştirecek ve dönüştürecek gücü olduğunu, yönetebileceğini çok iyi biliyor. Orada kadınlara bu kadar çok baskı ve saldırı varsa, kadınların çok güçlü bir değişim ve dönüşüm potansiyeline sahip olduğunu bilmeliyiz. Bunun için kadınların şimdi yapması gereken şey, hayatın her alanında kendilerini örgütlemek ve her şeyden önce Kürt kadınları ile tüm İranlı kadınların kültür ve öz savunma varlığı temelinde birliğini yaratmaktır. Rojhilat ve İran kadınları için ekmek ve sudan daha çok gerekli olan konulardan biri, kendi savunma güçlerini örgütlemektir. Bu saldırılar ve savaşlar karşısında tek bir kadın bile kendini örgütsüz ve korumasız bırakmamalıdır. Ayrıca tüm kadınlar, Kadın Konfederalizmi temelinde kendi yapılarını oluşturmalıdır. Böylece kendilerini bu anlayışla inşa edebilir, kadın bilinci ve erkek egemen zihniyetine karşı kadınların birliğini oluşturabilir ve bu temelde çalışabilirler.”

‘Kadınlar hiçbir zaman bu iktidarın bir parçası olmak istememişlerdir’

İsrail’in İran’a yönelik saldırılarında, asıl hedeflerinden birinin askeri üsler ve rejim olduğunu vurgulayan Deniz Derya, “Ancak, tüm egemen güçler ve ulus devletler, başlangıçta halkın gücünü yanına alarak amaç ve hedeflerine bu şekilde ulaşmak istiyorlar. Daha sonra, tüm yıkım ve yok etme politikalarını, kadınlar şahsında, toplumun tüm güçlerine en çirkin şekilde uygulamak için çabalıyorlar. Ama bir de şu var ki, kadınların karakteri asla savaşla bağdaşmaz, çünkü tarihte kadınların her zaman yapıcı bir rolü oldu. Klanları, kabileleri, komünleri ve toplumları içinde barış rolü olduğunu görüyoruz. Bu nedenle, kadınlar her zaman savaşlarda hedef olmuştur. Çünkü yürütülen bu savaş bir iktidar savaşıdır. Ama kadınlar hiçbir zaman bu iktidarın bir parçası olmak istememişlerdir” şeklinde konuştu.

‘Örgütlülük şart’

Kadınların kendilerini hedef durumundan kurtarabilmeleri için, güçlü bir biçimde örgütlenmeleri gerektiğini vurgulayan Deniz Derya, “Demokratik ulusun 3’üncü çizgisini kendilerine esas almalıdırlar. Kadın zihniyeti her zaman yaratıcı olmuştur ve kadınların öncülük ettiği birçok devrimde kadınların düşüncelerinin ne kadar yaratıcı, yapıcı, sorumlu ve pozitif olduğunu görüyoruz. Bu nedenle, kadınların egemen zihniyet politikalarının kurbanı olmaktan kurtulmasının tek yolunun ekolojik, demokratik ve kadın özgürlükçü bir toplum paradigmasında örgütlenmeleri olduğunu bir kez daha söylüyoruz. Kadınlar bu paradigmayı ve kendilerini komün sistemi ve demokratik ulus inşasını kendilerine temel almaları gerekiyor. Elbette, kirli savaş çerçevesinde uygulanan tüm politikaları geçersiz kılabilir” ifadelerini kullandı.

‘Kendini demokratikleştirmeyen her güç yıkımla karşı karşıya kalacaktır’

Deniz Derya, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”na dikkat çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Genel olarak, bu süreç Önder Apo tarafından başlatıldı, Önder Apo, 3’üncü Dünya Savaşı’nın yaklaştığını ve herhangi bir güç değişmez ve demokratikleşmezse birçok tehlikeyle karşı karşıya kalacağını ve başarıya ulaşamayacağını açıkça ifade etti. Bunu Ortadoğu ve bölgedeki tüm güçler için ifade etti. Dolayısıyla, kendisini demokratikleştirmeyen her gücün yıkımla karşı karşıya kalacağı bir kez daha ifade ediliyor. Ulus-Devlet güçleri, toplumsal düzeyde yaşanan krizlerin çözüm gücü olamaz. Dolayısıyla demokratik siyaset şarttır.

İran için demokratik değişim herkesten daha fazla gereklidir. Çünkü İran'da çok ciddi dış planlar var ve kendi içinde birçok kriz yaşanıyor. İran demokratik bir politika izlemek yerine sürekli kendini esas alırsa toplumsal kriz derinleşir. İran öncelikle topraklarında yaşayan tüm kesimlerin ve bileşenlerin kadın haklarını tanımalı ve saygı göstermelidir. Ulus devlet güçleri de toplumsal krizlerin yüksek seviyede yaşandığını çok iyi biliyor ve rejimi bu şekilde kabul etmiyor. ‘Jin jiyan azadî’ ayaklanmalarında da gördük ki İran halkının özlemi ve arzusu demokrasi, eşitlik ve özgürlüktür. Ne kapitalist güçlerin ne de İran ulus devletinin toplumun, özellikle de kadınların gerçek gücünü ve iradesini tanımadığı söylenebilir.”

‘Bir saldır olduğunda İran önce kendi toplumunu sindiriyor’

Deniz Derya, İran’a karşı dışarıdan saldırılar başladığında ilk yaptığı şeyin öncelikle idam politikaları ve çeşitli yöntemlerle kendi toplumunu sindirmek ve korkutmak olduğunu belirterek, “Çünkü bu toplumun direnişçi bir toplum olduğunu ve rejimi kabul etmediğini biliyor. Şimdiye kadar ‘Jin, jiyan azadî’ ayaklanmalarında kimi bahanelerle her gün tutuklayıp infaz ediyorlardı. Bundan sonra da İsrail casusu olmakla suçlananlar da dahil olmak üzere, masum insanları tutuklayıp infaz edecekler. İran, kendisini güçlü ve kudretli göstermek için dış güçlerle pazarlık yaparken, bu kez içerideki insanlara baskıyı artırıyor. Bunu bu ateşkesten sonra gördük ve daha da kötüleşecek. İran toplumun gücünü ve toplumun çeşitliliğini tanısaydı durumu bu kadar kaotik olmazdı” dedi.

‘Üçüncü çizgiden yanayız’

Deniz Derya, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Ortadoğu’ya özgürlük ve demokrasi getirebilecek tek yol demokratik ulus kurmaktır. Aslında İran, Doğu Kürdistan ve İran halkının ‘Jin jiyan azadî’ ayaklanmasında en güçlü değişim mesajını verdiğini anlamış olsaydı…O dönemde başlayan bu ayaklanmalar sadece bir kadının katledilmesinden değil, aynı zamanda bu rejimin reddedilmesinden de kaynaklanıyordu. Bu şekilde, şimdiye kadar sessizce direndiklerini, ancak bundan sonra başka bir direniş aşamasına girdiklerini açıkça ortaya koydular. Özellikle orada kadınlar tarafından çok etkileyici bir direniş gösterildi ve haklarını elde etmek için ağır bedeller ödediler. Son olarak, İsrail’le veya İran’la savaştan yana olmadığımızı söylüyoruz, biz üçüncü çizgiden yanayız. Toplumun ve özellikle kadınların özgür ve demokratik bir yaşamı güvence altına alması ancak üçüncü çizgide ısrar edilmesiyle mümkündür.”