'Kadına yönelik şiddet verilerinin gizlenmesi şiddeti büyütüyor'
Weshem Kadın Çalışmaları Merkezi Başkanı Abir Aminen, Libya’da kadınlara yönelik şiddetin derinleştiğini, resmi kurumların ise verileri gizleyerek sorunu görünmez kıldığını belirterek, “Veriyi saklamak, çözümü değil şiddeti büyütüyor” dedi.
İBTİSAM AXFİR
Bingazi- Savaşların izleri, ekonomik krizler ve derin toplumsal dönüşümlerin iç içe geçtiği bir ülkede, kadınlara yönelik şiddet en karmaşık ve çok boyutlu olgulardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Şiddetle mücadele çağrıları yükselse de resmi raporların sunduğu tablo çoğu zaman gerçeği yansıtmaktan uzak ve olduğundan daha yumuşatılmış durumda.
Bu çerçevede, “Weshem” Kadın Çalışmaları Merkezi Başkanı Abir Aminen, şiddetin kökenlerini, biçimlerini ve neden ısrarla devam ettiğini anlamaya yönelik geniş bir perspektif sunuyor. Abir Aminen, şiddetin aile içinde ve kurumlarda nasıl üretildiğine dair kapsamlı bir analiz yaparak Libya’daki mevcut durumu, savaşın etkilerini, eksik yasaları, gizlenen verileri ve bazı kadınların şiddeti neden normalleştirdiğini açıklıyor.
Kadınların kırılgan sosyal durumu
Abir Aminen’e göre şiddetten söz ederken ilk akla gelen, Libya’da kadınların içinde bulunduğu kırılgan sosyal durum olmalı. Son dönemde yaşanan katletme, işkence ve ağır şiddet olayları, bu gerçekliğin neden oluştuğunu ve nasıl sürdüğünü sorgulatan pek çok soruyu gündeme getiriyor:
“Şiddet ne münferit bir olay ne de geçici bir durumdur; ekonomik, sosyal ve psikolojik ilişkiler ağıyla bağlantılıdır. Aynı zamanda şiddeti kalıcı hale getiren kurumsal ve hukuki yapılar da vardır.”
Abir Aminen, kadınlara yönelik şiddetin temelinde karışık bir toplumsal yapının bulunduğunu belirterek, şunları söylüyor: “ Aile içindeki geleneksel rol dağılımları, toplum baskısı ve kadınların eğitim, farkındalık ve iş yaşamına katılımındaki artışın toplum tarafından sindirilememiş olması bir çatışma yaratıyor. Buna ekonomik sıkıntılar eklenince bazı erkekler şiddeti bir kontrol ya da tepki aracı olarak kullanmaya başlıyor.”
Gelecek korkusuyla şiddete boyun eğmek
Abir Aminen, şiddetin başlıca nedenlerinden birinin ekonomik bağımlılık olduğunu vurguluyor. “Geliri olmayan veya gidecek evi bulunmayan bir kadın için şiddet gördüğü eve dönmek. Çoğu zaman ‘iki kötüden daha az kötü’ olarak görülüyor. Bu da ekonomik bağımsızlığın önemini ortaya koyuyor” diyen Ebir Aminen devamında şunları dile getiriyor:
“İkinci neden ise toplum baskısı. Bazı aileler boşanan kızlarını eve kabul etmiyor, toplum ise boşanmış kadınlara önyargıyla bakıyor. Kimi zaman çocukları terk etme şartı bile ileri sürülüyor. Bu baskılar, pek çok kadını şiddet ortamında kalmaya zorluyor.
Ayrıca bazı kadınların ‘Ben tahrik ettiğim için vurdu, incitmek istemedi’ gibi ifadelerle şiddeti meşrulaştırması, şiddetin en yıkıcı türlerinden biri, kadınlar maruz kaldığı acının sorumluluğunu kendi üzerine alıyor.”
Dinle bağdaşmayan yaklaşımlar
Abir Aminen, aile içi şiddetin günlük ve sürekli bir şiddet biçimi olduğu için kurumsal şiddetten daha ağır sonuçlar doğurduğunu belirtiyor. Abir Aminen, toplumun ve yasa koyucuların aile içi şiddeti “doğal” veya “terbiye” olarak görmesi ise yanlış dini yorumlara dayandırılıyor ve bu yaklaşımın dinin özüne tamamen aykırı olduğunu vurguluyor.
Savaşların etkisine değinen Abir Aminen, Libya’da yaşanan çatışmaların kadınları göçe, ekonomik sıkıntılara, barınma ve iş kaybına sürüklediğini; bunun da ekonomik ve idari şantajın yeni biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olduğunu söylüyor. Kadınların birçok durumda aile sorumluluğunu tek başına üstlendiğini hatırlatan Abir Aminen, ayrıca COVID-19 pandemi döneminin şiddeti artırdığını, bazı ailelerin kız çocuklarını erken yaşta evlendirmeye yöneldiğini, bunun da kalıcı sosyal ve psikolojik problemlere yol açtığını ekliyor.
İstatistikleri gizlemek sorunu çözmez
Abir Aminen, kadınlara yönelik şiddetle ilgili doğru verilere ulaşmanın neredeyse imkânsız olduğunu ifade ederek, “Sadece üç aya dair genel veriler verildi (Temmuz, Ağustos, Eylül). Şiddet vakaları her türüyle yüksek ama veriler ayrıntılandırılmıyor. Cinsiyete göre ayırmamızı istediğimizde yanıt alamıyoruz. Verilerin saklanması büyük bir engeldir. Bazı kurumlar istatistik istemeyi ulusal güvenliğe tehdit gibi görüyor. Oysa ayrıntılı veri olmadan hazırlanan her politika etkisizdir” diyor.
Koruma yasası hala askıda
Abir Aminen, kadınları şiddetten korumaya yönelik yasa tasarısının iki yıldır Meclis’te bekletildiğini, hiçbir şekilde ele alınmadığına dikkat çekiyor. Bu durumu, şiddetle mücadelede ciddi bir irade eksikliği olarak tanımlayan Abir Aminen, doğu bölgesinde kadın ve çocuk koruma kurumu kurulmasını “plansız bir halk baskısının sonucu” olarak nitelendiriyor. Abir Aminen, hâlihazırda İçişleri Bakanlığı’na bağlı ilgili birimler varken yeni kurumlar açmanın kaynak israfı olduğunu söyleyerek, kadın ve çocuk koruma görevlerinin tek bir çatı altında toplanmasını da eleştiriyor; kadın için bağımsız bir kurumsal yapının gerekliliğini vurguluyor.
Kadınlar üzerinden ödenen ağır bir bedel
Abir Aminen’e göre aile içi şiddet kadınları erkeklerden çok daha fazla etkiliyor ve istatistikler açıklansa bu fark net bir şekilde görünür hale gelecek. Çünkü erkekler arasındaki şiddet genellikle suç kategorisine girerken, kadınlar sistematik ve sürekli bir aile içi şiddete maruz kalıyor; bunun bedelini güvenliği ve hatta hayatıyla ödüyor.
Kadın şüpheli ölümlerinin “büyü” ya da “mistik nedenlere” bağlanmasını tehlikeli bir gerileme olarak dile getiren Abir Aminen, çözümün psikolojik, sosyal ve ekonomik analizle mümkün olduğunu belirtiyor.
Son olarak, “Weshem” Kadın Çalışmaları Merkezi’nin tüm zorluklara rağmen yasa eksikliklerini incelemeye, şiddet konusunda çalışmalar yürütmeye ve farkındalık yaratmaya devam ettiğini vurgulayan Abir Aminen, kadınların evlilik öncesi hukuki ve psikolojik danışmanlığa erişebilmesini, haklarını bilip savunabilecek bilinç düzeyine ulaşmasını istediğini ifade ediyor.