Jineoloji Dergisi’nden Rojda Yıldız: Parçalanmışlığı hakikatimizle aştık

Jineoloji Dergisi son sayılarında, Kürdistan’ın her parçasını bir dosya çalışması olarak ele aldı. Ulus devletlerin dayattığı parçalanmışlığı, “Kalemimizle ve hakikatimizle aştık” diyen Yayın Kurulu Üyesi Rojda Yıldız, “Sınırların bir anlamı yok” dedi.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed-Üç aylık bilim, kuram dergisi Jineoloji, son dört sayısını Kürdistan’ın dört parçasında verilen kadın mücadelesine ve kadınların yaşadıklarına ayırdı. Rojhilat, Bakur, Rojava ve son olarak Başur dosyaları ile yayınlanan sayılarının, kadınlardan gelen yoğun ilgi üzerine Kürtçenin Soranca lehçesine ve İngilizce’ye çevirileri hazırlanıyor. Derginin bir sonraki sayısı, “Kadın Konfederalizmi” dosya konusu ile çıkacak.

‘Sınırları kalemimizle aştık’ diyen Jineoloji Dergisi Yayın Kurulu Üyesi Rojda Yıldız, Kürdistanlı kadınların mücadelesini bu seri ile bütünleştirdiklerine değinerek, dört parçadan da çok şey öğrendiklerini söyledi.

*Dergide dört parça Kürdistan’da yaşayan kadınlara ve ortak mücadeleye dönük çalışmaya yer verdiniz. Burada yaşayan kadınların kültürel, edebi, kimlik ve özgürlük mücadelelerine dair yazılar yer aldı. Bir bütünen dört sayıyı da ele aldığımızda sayıların içeriklerinde hangi konulara dikkat çekildi, bütünlüklü mücadele noktasında okurlar ne gördü ne hisseti?

Jineoloji Dergisi, yıllık planlama yapan bir dergi. Dört parça Kürdistan’da kadın mücadelesini, kadın hakikatini anlatan sayılar çıkarmak geçen sene önümüze koyduğumuz bir planlamaydı. Rojhilat, Bakur, Rojava ve en son Başur sayısı çıktı. Aslında bu dört sayıyı çıkarmamızdaki en temel sebeplerden birisi; maalesef ki bölünmüş bir coğrafyanın farkı bölgelerinde yaşayan kadınlarız. Birbirimizin hakikatini bilmek, yaşamını, kültürünü ve geçmişin getirdiği direnme mirasını bilmeyi amaçladık. Dünyanın diğer yerlerinde yaşayan kadınlara göre dezavantajlı konumdayız. Parçaların birbirini tanıması, bilmesi yine kadın hakikati ve kadın hafızasını ortaya çıkarmak ve bütünselliği ortaya çıkarmayı amaçladık. Parçalanmışlığı bir nevi kırmaya çalıştık. Kürdistan coğrafyası; direniş, toplumsal kültür hafızası konusunda en zengin kültürleri barındırmasına rağmen, sömürgeci ve işgalci politikalardan kaynaklı açığa çıkarılmamış, gizlenmiş, saklanmış çok ciddi bilgi külliyatı da var. Bu külliyatın çok büyük bir kısmı da kadın hakikatinin oluşturduğu bir külliyattı. Dünya kadınlarına da burada neler yaşandığını, Mezopotamya coğrafyasındaki toplumsallaşmayı bu toplumsallaşmanın bugün nasıl yaşatıldığını ulaştırmak istedik. Öncelikle kendimize, Ortadoğu’daki kadınlara ulaştırmak, ardından dünya kadınlarına bunu anlatmak istedik. Özellikle geçen senelerde başlayan ‘Jin Jiyan Azadi’ serhildanlarından sonra bütün dünyanın gözü kulağı bu coğrafyaya ve Kürt kadınlarının mücadelesine döndü. Bunların öncesinde Bakur’da çok ciddi bir kadın kazanımı yaşandı ve bu devam ediyor.

Yine Rojava’da kadın devrimi yaşandı. Bu devrimle beraber dünya kadınlarını yeniden heyecanlandıran yeni bir sistem inşa edildi. O karanlıkta kalan yanları aydınlatmak, toplumsal mücadelelerin önünü açmasını sağlamak ve kadınlar arasındaki kopuşu bir nevi jineoloji aracılığı ile bütünleştirmeye çalışmak olarak ele aldık ve böyle tartıştık. Bütün sayılarda da aslında bunu gördük. Bir anlamıyla hem kişisel olarak da çok fazla şey öğrendik. Ben Bakur’da yaşayan bir Kürt kadınıyım ancak Rojhilatlı kadınların edebiyat, kültür birikimini gördüm. Yine Rojava’da bugün yaşanan devrimin tarihsel kodlarda tanrıça kültürünün kadınların örgütlediği toplumsal ruhtan bağımsız olmadığını görmek ve bütünsel ilişkiyi açığa çıkarmak oldukça önemliydi. Okurlarımızdan da böylesi dönüşler aldık. Dört parçadaki kadınların tarihsel, mitolojik ve mücadele anlamındaki dönemlerini bu sayılarla okurlara ilettik. Erkek egemen kapitalist sistem tarafından Kürt kadın hakikati toprağın altına gömülmek istenmiş, biz de bu toprağın altındaki hakikati açığa çıkarmaya ve filizlendirmeye çalıştık.

‘Başur’da çok ciddi bir kadın damarı var’

*Bakur, Rojhilat ve Rojava en sonda da Başur’u ele aldınız. Son sayınız olan Başur’un içeriğinde neler ye aldı? Başur’daki kadınların yaşadığı temel sorunlar neler buna dair sizlerin edindiği izlenim ne oldu?

Son sayımız Başur sayısı belki de hepimizi şaşırtan, sevindiren ve üzen bu noktada yoğun bir duygunun yaşandığı sayılardan biri oldu. Başur aslında uzun zamandır bir statü elde etmiş olmasından kaynaklı, Başur’un tarihi ve yaşanan gelişmeler diğer çevrelerce daha fazla biliniyordu. Bunu anlatabilecek diplomatik araçlar çok daha gelişkin. Ama dönüp baktığımızda Başur’da yaşayan kadın ve toplumsal gerçekliği en az Rojhilat ve Rojava kadar bilmiyormuşuz. Her ne kadar statüsel bir gelişme yaşanmış olsa da kadınların orada yaşadığı sorunlar ve problemler çok derinlikli, çok kapsamlı. Beni en çok etkileyen meselelerden biri de Başur’daki kadınların erkek egemen sisteme karşı kendilerini yakma eylemleri oldu. Okurlarımız dergiyi aldıklarında göreceklerdir, dergide bu konuya dair bir yazı var. Orada çalışan bir doktorun yazdığı bir yazı, yazı da kadınların kendini yakma şeklinde intihar ettiği vakaların çok fazla olduğu yine bunların yüzde doksanının erkek ya da aileye duyulan öfke sonucu yaşandığı yer alıyor. Bunun erkek egemenliğinin dayatmasıyla ortaya çıkan kötü bir gelenek olduğuna dikkat çekilmişti. Kadın emeğinin, kültürünün burada yok sayılması yine farklı farklı nedenler kadınların yaşadığı sorunları gösteriyor. Buradaki yönetim diğer ulus devletler gibi kadınlara dönük aynı politikaları uyguladığını ve aynı amacı güttüklerini görüyoruz.

Yine bunun yanı sıra Başur’da yaşanan kültürel yozlaşma ve coğrafyaya dönük saldırıların kadın kimliğine dönük saldırılardan bağımsız olmadığını bütünlüklü olarak ilerlediğini gördük. Başurlu kadınların çok ciddi bir direniş tarihi olduğunu da gördük. Orada statünün elde edilmesinde kadın peşmergelerin rolünden tutalım da annelerin bin yıllardır soykırım süreçlerine rağmen Kürt kültürünü bugüne kadar getirdiklerini de gördük. Yine Başur sayısını bizler açısından en anlamlı kılan şeylerden biri de Süleymaniye’de katledilen yayın kurulu üyemiz Nagihan Akarsel’in Başur’a dönük çalışmalarıydı. Çok uzun zamandır Nagihan Akersel’in yazılarını yayınlıyoruz. Başur’la ilgili yazısını yine dosyada yayınladık. Orada kendi gözlemlerinden yola çıkarak şunu söylüyor; ‘Başur’da çok ciddi bir kadın damarı ve kadın kültürü var ama maalesef ki yok sayılıyor, unutturulmaya çalışılıyor.’ Bu şekilde orada bir felsefe ya da hafıza okulu açılması gerektiğini söylemişti. Kadın kütüphanesi de ilk önerdiği şeylerden biriydi. Bir bütün olarak Başur sayısını değerlendirdiğimiz de çok güçlü, çok direngen kadın kültürü olmasına rağmen özel savaş politikaları ve mevcut yönetimin ciddi adımlar atmadığı bir yönetim anlayışı oluşturduğunu gördük. Kadınlar için bir statü elbette ki önemli ama kadın erkek sorunu çözülmedikçe kadınlar kendini yakmaya, ölüme götürmeye devam ediyorlar. Başur’daki en büyük hakikatlerden biri de bu.

‘Ulus devletin dayattığı parçalanmışlığı kalemimizle aştık’

*Dört parçayı bir araya getirme, dergide işleme fikriyatı nasıl ortaya çıktı? Sizi bu çalışmaya iten şey ne oldu?

Bütün parçaların ortak deneyimlerinden yola çıkarak birbirini tanımaya çalışmak biz Kürt kadınlarına güç ve moral veren bir çalışma oldu. Aslında amaçladığımız en temel mesele buydu. Ulus devletin bize dayattığı parçalanmışlık halini biz kadınlar yine kendi kalemimiz ve kendi hakikatimizle aşmaya çalıştık. En nihayetinde sınırlar var olabilir ama kadınlar için sınırların bir anlamı yok. Biz en çok bunu Jina Mahsa Amini’nin katledilmesinde görmüştük. Aslında bir ruh bütünlüğü ve duyguda bütünlük var. Ama bu sayılarla beraber belki de bilinçte bütünlük sağlanmış oldu. Aynı şey için mücadele ediyoruz ve maalesef ki aynı sorunları çok katmerli bir şekilde yaşıyoruz. Bu anlamıyla Rojava biraz ayrışıyor aslında. Rojava’da kadın özgürlükçü bir sistemin kurulmuş olması, diğer parçaların da önünü açan bir harita konumunda. Bu anlamıyla bugün bütün parçalarda yaşadığımız sorunların çözümünün nereye akması gerektiğini de Rojava göstermiş oldu. Orada yaşanan sistem bugün bütün dünya kadınlarının bildiği bir hakikattir. Biz oradan gelen yazıları ve aktarımlarla oluşturduğumuz sayıyla sistemin nasıl işlediğini de görmüş olduk. Dediğim gibi temeldeki amacımız Kürt kadınlarının kendi arasındaki bütünlüğü sağlayabilmek hem de çok uzun yılladır dört parçada verilen mücadeleyi dünyaya aktarabilmek. Bu noktada dergimizi Soranca ve İngilizceye de çevirme noktasında çalışmalar yürütüyoruz. Çok ciddi bir talep var. Hem dört parçadaki kadınlar hem de diğer kadınların sayılara dönük yoğun bir ilgisi var.

*Bir sonraki sayınızda ele alacağınız konu nedir, okuyucuları neler bekliyor?

Bir sonraki sayımızda kadın konfederalizmini ele alacağız. Önemli bir konu, çünkü biz son bir yıldır Kürt kadınlarının direnişlerini ve mücadele tarihini yazdık. Esasında yerelden evrensele örgütlenen bir kadın mücadelesinin başarılı olabileceğini düşünüyoruz. Buradan çıkan deneyimler ve mücadele pratiklerini dünya kadınları ile buluşturabilmek, en nihayetinde erkek egemen sistemin karşısında bir panzehir olarak kadın konfederalizmini koymak gibi bir amaçla yola çıktı. Kadın konfederalizmi de sadece konfederal sistem dendiğinde akla gelen bazı sendikal ve işçi örgütlenmeleri var. Böylesi bir anlamda değil de dünyadaki bütün kadınların ortak ezilme pratiklerinin yeni bir dünya kadın sisteminin oluşturabilme mümkünlüğü üzerine bir tartışma yürütmeye çalıştık. Buradaki yerel deneyimleri dünyayla buluşturma hedefiyle sayıya başladık. Bu anlamda dünyanın farklı yerlerinden kadınlar da yazı yazacaklar.