Jina bize ayaklanmanın bir zorunluluk olduğunu hatırlatıyor

En önemli ders şu: gerçek dayanışma, uzak bir trajediden duyulan öfkeyi burada, kendi evlerimizde, sokaklarımızda ve kurumlarımızda değişim için bir güce dönüştürmeyi göze aldığımızda başlar.

HANAN HARET

Fas- 2022 yılının Eylül ayında genç Kürt kadın Jina Emini’nin ölüm haberini aldığımızda, birçok Faslı kadın gibi ben de gelişmeleri öfke ve kaygıyla takip ediyordum. Dijital medyada hızla yayılan görüntülere bakarken, uzak bir ülkeden gelen bir haber değil, aslında her yerde kadın bedeninin gözetim ve vesayet altında olduğunu gösteren bir ayna izliyordum.

O günlerde Fas’taki dayanışma yalnızca duygusal bir tepki değildi; sembolik ve kolektif biçimler aldı. Faslı kadın aktivistlerin sayfaları dayanışma mesajları, cesur sloganlar ve kadınların hayatını kontrol eden yasaların kaldırılması çağrılarıyla doldu. Hafızalarda en çok yer eden ise saç kesme eylemi oldu: kadınlar, videolarda saçlarının bir tutamını keserek hem İranlı kadınlarla dayanışmayı gösterdiler hem de “saç”ın kadın bedeni üzerinde sosyal kontrol aracı olma anlamını kırdılar.  

Bazı kadın örgütleri de İran’daki kadınlara yönelik saldırıları kınayan bildiriler yayımladı ve bunun sadece yerel değil, tüm kadınları ilgilendiren evrensel bir mesele olduğunu vurguladı.

‘Kadınların ayrımcılığa uğraması belli bir coğrafyayla sınırlı değil’

Açıktı ki Tahran’da yaşananlar bizi Fas’ta da ilgilendiriyordu; çünkü kadınların ayrımcılığa karşı mücadelesi belli bir coğrafyayla sınırlı değil, hepimizi birleştiren ortak bir davadır. Ama üç yıl sonra kendimize sormamız gereken acil bir soru var: Bizde ne değişti?

Gerçekte Faslı kadınlar hâlâ tam eşitliği garanti etmeyen bir hukuk sistemiyle ve bedenlerimizi, tercihlerimizi sessizliğe ve vesayete zorlayan bir toplumsal kültürle yüz yüze. Evet, 2004’te Aile Kanunu’nun (Medeni Kanun/Medounet el-Usra) reformu önemli kazanımlar sağladı, ancak bugün bu kanunun yeniden gözden geçirilmesi etrafında süren tartışmalar, önceki reformların sınırlılıklarını ortaya koyuyor. Örneğin, yasaklanmış olmasına rağmen çocuk yaşta evlilikler hâlâ yaygın; mahkemeler her yıl binlerce istisna izni veriyor.

Şiddet devam ediyor

Kadına yönelik şiddet de temel bir sorun olmaya devam ediyor. Yüksek Planlama Komiserliği’nin Mart 2025’te yayımladığı resmi rapora göre, 15-19 yaş arası 825 bin genç kadın farklı türlerde (fiziksel, cinsel, psikolojik) şiddete maruz kaldı. 20-74 yaş arasındaki kadınların ise yüzde 56’sı şiddet gördü. Bu çarpıcı rakamlar, değişimin yalnızca yasal düzenlemelerle sınırlı kalamayacağını, kadınların onurunu kamusal ve özel alanda koruyacak siyasi ve kültürel bir iradeye ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

‘Faslı kadınlar da bu sloganı haykırabilir’

Benim için Jina Emini’nin katledilişinin yıldönümü, kadınların hafızasında yalnızca hüzünlü bir durak değil; bizim kendi ayaklanmamızı düşünmeye bir çağrıdır: sessizliğe, ayrımcılıkla normalleşmeye ve kadınları tali rollere hapsetmeye karşı bir ayaklanma. İranlı kadınların “Jin, jiyan, azadi” sloganını yükselttikleri gibi, Faslı kadınlar da özgürlüklerini kısıtlayan ve seslerini kamusal tartışmalarda kenara iten her şeye karşı bu sloganı haykırabilir.

‘Ayaklanma sürüyor’

Belki her gün sokaklarda değiliz, ama üniversitelerde öğrenciler tacize ve “not karşılığı cinsel şantaja” karşı mücadele ediyor; derneklerde aktivistler şiddette maruz bırakılan kadınları güçlendirmek ve yeniden topluma kazandırmak için çalışıyor; medyada kadın gazeteciler kadınların dosyalarını gündeme taşımak için uğraşıyor. Ve günlük hayatlarımızda, bir kadın eş şiddetine ya da adaletsiz bir aile kararına boyun eğmediğinde aslında sürekli bir ayaklanma sürüyor.

Henüz 23 yaşına bile girmemiş Jina, bize bu ayaklanmanın bir seçenek değil, onurlu bir yaşamın şartı olduğunu hatırlatıyor. Belki de en önemli ders şu: gerçek dayanışma, uzak bir trajediden duyulan öfkeyi burada, kendi evlerimizde, sokaklarımızda ve kurumlarımızda değişim için bir güce dönüştürmeyi göze aldığımızda başlar.

*Faslı Gazeteci