Hesekê'de YPJ savaşçılarıyla bir gün…-İZLENİM

RAMA XALAF

3 Nisan'ın bana bu kadar çok sürpriz getireceğini hiç tahmin etmemiştim. Şam'dan çok uzakta olan Hesekê şehri, yolculuğumun sadece yeni bir durağı değil, yepyeni duygular ve hayallerle dolu yeni bir dünyaydı.

Hesekê yolculuğu benim için her anlamıyla olağanın dışındaydı. Daha önce hiç deneyimlemediğim duygular, büyüdüğüm şehrin gelenek ve görenekleri dışında, lehçeleri ve bakış açıları farklıydı. Ama tüm bunlara rağmen tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu.

Şehre vardığım andan itibaren meslektaşlarım beni sıcak ve coşkuyla karşıladılar. Bu sadece gelip geçici bir selamlaşma değil, uzun zamandır beklenen ve sonunda gerçekleşen bir andı. Ekrandan tanıdığım yüzler birden karşımda belirdi, gülüyor, konuşuyor, sarılıyordu. Hep birlikte ajansın Kuzey ve Doğu Suriye bölgesindeki ofisine gittik ve orada sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi sohbet etmeye, kültür alışverişinde bulunmaya başladık. Ortam sanki bir aile toplantısı gibiydi, sıcaklık ve uyum doluydu ve belki de Hasekê'de beni ilk çeken şey buydu: Herkesin arasında, ritmi hiç bozulmayan uyumlu bir folklorik dansın içindeymiş gibi garip bir bağ.

Ancak beklemediğim şey, ziyaretimin unutulmaz bir olayla, 2013 yılında kurulan Kadın Savunma Birlikleri'nin (YPJ) kuruluş yıldönümüyle çakışmasıydı. Düşüncelerimi sarsacak, kadın ve savaş algımı yeniden şekillendirecek bir deneyim yaşayacağımı hiç tahmin etmemiştim.

Bitmeyen sorular

Kutlama alanına doğru giderken bir soru denizinde boğuluyordum: Kadınlar nasıl silah taşıyabiliyor? Yumuşak özellikler bu kadar sertliği nasıl gizleyebilir? İlk savaşınızda neler hissediyorsunuz? Savaşçı olmak için neleri kaybetmeleri gerekiyor?

Geldik, uzaktan müzik sesi gelmeye başladı. Şehitlerin resimleri her yeri doldurmuş, her açıdan size bakıyordu. Gözlerinde kalıcı bakışlar vardı ve yokluklarında birçok hikâye saklıydı. Acaba nasıl gittiler diye merak ettim. Ön cephelerde kimler vardı? Saldırılara kimler karşı koydu? Son ana kadar mücadeleyi kim seçti?

Sorularıma daha fazla dalmadan askeri geçit töreni başladı. Uyumlu adımlar, kararlı bakışlar, silah omuzda, gözler ileride. Artık karşımda sıradan kadınlar değil, yüz hatlarında korkuyu yitirmiş, belki de hiç var olmamış gerçek savaşçılar görüyordum.

Ardından tören başladı ve onunla birlikte unutulmaz bir mirasın canlı bir tablosu gibi halay, müzik, renkler ve koordineli hareketler ve kutlamalar başladı. Dayanamadım, elimi uzatıp Kürt halayına katıldım. Asla unutamayacağım bir deneyimdi ve bunu tekrarlamaktan çekinmeyeceğim.

Kenara çekilip izledim, sonra merakım beni savaşçılardan biriyle konuşmaya yöneltti. Ona sordum:

Kaç yaşındasın?

24 yaşında olduğunu söyledi.

Soru basitti ama cevabı o kadar da basit değildi. “Birkaç yıl önce katıldım… Sevgi ve tutkudan dolayı… başka bir şey değil.”

"İlk savaşta neler hissettiniz?" diye soruma devam ettim.

Sakin bir şekilde şöyle dedi: “Biraz korkmuştum ama kendimi geri dönüşü olmayan, teslimiyetin mümkün olmadığı bir yerde buldum. Korku gitmişti, ben de mücadeleye başlamıştım.”

Konuşması basitti ama muazzam bir ağırlık taşıyordu. Üzerinde askeri üniforması, başında miğferi, omzunda silahı vardı ve yüz hatları tamamen kadınsıydı. Paradoks çok ilgi çekiciydi: Böylesine bir çelişki nasıl bu kadar uyumlu bir şekilde bir arada var olabiliyordu?

"Biz barışı ve özgürlüğü seviyoruz"

Bir diğer köşede Kadın Savunma Birlikleri'nin Sözcüsü Ruksen Mihemed, ile tanıştım. Gülümsemesi samimiydi, konuşması ise daha çok duygusaldı.

Ona sordum: Bugün neden buradasın?

"Çünkü ben bir kadınım, daha da önemlisi Kürt'üm" diye cevap verdi. Ben mücadeleme Kadın ve Üniversite Öğrencileri Komitesi'nde başladım ama gönlüm YPJ’deydi. Onların gücüne, cesaretine ve kadınların sadece korunan değil, aynı zamanda koruyan varlıklar olduğuna dair fikre çekildim.”

Sohbetimizi hatıra fotoğrafları çektirerek sonlandırırken, uzun süre aklımda kalacak şu cümleyi söyledi: "Biz barışı seviyoruz, özgürlüğü seviyoruz, bu yüzden silaha sarıldık."

O gün sıradan bir gün değildi. Tüm detaylarıyla hafızamda kalacak bir gündü. Tutkunun bir silaha, kimliğin bir kalkana, kadınların görmezden gelinemeyecek bir ses ve güç olabileceğini öğrendiğim bir gündü.