Hedîl Nayîf’in hikayesi: 4 yıllık esaret ve kurtuluş
IŞİD tarafından kaçırılan ve dört buçuk yıllık esaretin ardından YPJ tarafından kurtarılan Hedîl Nayîf, "Tüm kayıplarımız serbest bırakılana kadar kendimi özgür hissedemeyeceğim" diyor.

CİHAN ZEMO
Şengal- 3 Ağustos 2014, insanlık tarihinde kara bir gün olarak yerini aldı. IŞİD, Ortadoğu'da insanlık dışı uygulamalarının zirvesine ulaştı. Şengal’de Êzîdî halkına saldıran IŞİD çeteleri benzersiz vahşet ve katliamlara imza attı. Êzîdî halkının 74’üncü Ferman olarak tanımladıkları bu saldırılarda tüm dünyanın gözleri önünde bir halk yok edilmeye çalışıldı.
2014 yılında gerçekleşen fermanın üzerinden 11 yıl geçti. Fermanın yıl dönümü yaklaşırken Êzîdî toplumu her yerde kayıplarını anıyor. Saldırıların ve bu saldırılara karşı direnişin unutulmaması için Êzîdî halkı, farkındalık yaratmaya çalışıyor.
O günleri yaşamak ve tanıklıkları anlatmak zor olsa da Êzîdîler gerçeklerin açığa çıkması ve sorumluların yargılanması için tanıklıklarını dile getiriyor. 19 yaşında IŞİD tarafından esir alınan ve 4 buçuk yıl boyunca IŞİD'in elinde kalan Êzîdî genç kadın Hedîl Nayîf yaşadıklarını ajansımıza anlattı.
'Peşmergelerin bizi koruyacağına güvenmiştik'
Hedîl Nayîf, IŞİD çeteleri tarafından esir alındığında henüz 19 yaşındaydı. Bir yaşında bir kızı var. Aslen Girzerikli olan Hedîl Nayîf, saldırı sırasında Girzerik'te annesinin evindeydi. Hedîl Nayîf, saldırıların ilk günü yaşadıklarını şöyle anlattı:
"IŞİD'in halka saldırdığını duyuyorduk ama peşmergenin bizi koruyacağını düşünüyorduk. Bu yüzden IŞİD saat 02:00'de Girzerik'e saldırana kadar kaçmadık. Peşmerge çoktan kaçmıştı ve Girzerik halkı tüm gücüyle IŞİD ile savaşıyordu. Diğer yandan halk Girzerik'i terk edip dağlara yöneliyordu. Yaklaşık 20 kişiydik. Arabamız olmadığı için yaya olarak yola çıktık. Binlerce kişi bizim gibi çaresiz ve umutsuz bir şekilde yola çıkmıştı. Sabah 9:00'da IŞİD Şengal’e girdi ve bir saat bile geçmeden 11 IŞİD’li bizi yakaladı, arabalara bindirip Şengal’e geri getirdi."
'Baduş Hapishanesi'ne götürüldük'
Hedîl Nayîf, Şengal’de büyük bir düğün salonuna götürdüklerini, burada kadın ve erkeklerin ayrıldığını belirterek şunları söyledi:
"Babam yolda bir fırsat bulup kaçmıştı. Burada bize, ‘Müslüman olursanız size bir şey yapmayız’ dediler. O gece saat 12:00'dde bizi Beac'e, erkekleri de Tilafer ve Musul'a götürdüler. Burada genç kadınları ve daha da küçük kızları diğer kadınlardan ayırdılar. Kız kardeşim, ben ve erkek kardeşimin eşi bu şekilde ailenin geri kalanından ayrıldık ve 3 gün sonra Tilafer'e götürüldük. Burada bir okula yerleştirildik. Kaçmamızı önlemek için 24 saat gözetim altında tutulduk. 4 gün sonra, burada çatışmalar şiddetlendi, bizi Baduş Hapishanesi'ne götürdüler. Burada bizi tekrar İslam'a dönmeye zorladılar ve İslam'a dönenlerin ailelerine götürüleceğini söylediler. Ailemizden ayrılalı bir hafta olmuştu ve onlardan hiçbir haber alamamıştık.”
Hedîl Nayîf, Baduş Hapishanesi'nde küçük erkek kardeşi ve iki kız kardeşinin de ondan alınarak bilinmeyen bir yere götürüldüğünü anlattı. Hedîl Nayîf konuşmasına devam etti:
"Burada 7 ila 13 yaşlarındaki erkek çocuklar annelerinden ayrılıp götürüldüler. Sonunda, sayıları 300 civarında olan bu çocukların, onlarla birlikte savaşmak üzere Koço köyüne götürüldüğünü duyduk. Kardeşim de buraya götürüldü. Kendi standartlarına göre güzel olan kızları da götürdüler. Yaşı ilerlemiş kadınları güneye gönderdiler. Beğenmedikleri kadınları ise Suriye'ye gönderdiler. Burada, biri hâlâ IŞİD'in elinde olan iki kız kardeşimi ayırdılar. Irak'ta 9 ay kaldık. 9 ay sonra önce büyük arabalarla Rakka'ya, 25 gün sonra da Deyrezor'a götürüldük."
4 yıldan fazla esir tutuldu
Hedîl Nayîf, bu 4 buçuk yıl boyunca Irak ve Suriye'nin birçok şehir ve kasabasına götürüldü. 7 kez satıldı ve her türlü şiddete maruz kaldı. Büyük bir öfke ve üzüntüyle o günleri şöyle anlattı:
“IŞİD tarafından 4,5 yıl esir tutuldum. 4 yıllık esaret boyunca 7 kez satıldım ve her türlü şiddete maruz kaldım. Bizi sürekli İslam'a zorladılar. Oruç tutmamızı ve namaz kılmamızı zorunlu kıldılar. Odalarımızın kapılarını sadece ev işleri için açıyor, işimiz bitince tekrar odalarımıza kilitliyorlardı. Dedikleri her şeyi yapmamıza rağmen, yine de aşağılanmadan ve dayaktan kurtulamadık. Kızım çok küçüktü ve Arapça bilmediği ve anlamadığı için ona işkence ettiler. Bir keresinde kızımı o kadar çok dövdüler ki, 3 ay boyunca dayaktan kalkamadı. Kızımı benden almak istediler. Kızımı almayı bana karşı bir tehdit olarak kullandılar. Bazen bizi satın alanlar bizi ailelerine götürüyordu. O zamanlar durum daha da kötüleşiyordu çünkü aileleri bizi istemiyordu ve bu yüzden sürekli kendimizi güvende hissetmiyorduk. Bizi yiyeceksiz ve susuz bıraktılar. Bir gün çeteler savaşa gitti ve bizi evde unuttu. Yaklaşık iki hafta boyunca evde susuz ve aç kaldık. Bir keresinde, görünüşe göre eski bir petrol sahası olan askeri bir yere götürdüler. Burada savaşa hazırlanıyorlardı. Kazanlardan petrol sahasına kadar oradaki tüm teçhizatı bomba ile doldurdular. Bu petrol sahasında 3 ay boyunca güneş yüzü görmeden tutulduk.”
Kaçış denemeleri başarısızlıkla sonuçlandı
Her şeye rağmen Hedîl Nayîf, bir gün serbest bırakılacağı umudunu kaybetmedi. Çetelerden kendi imkânlarıyla iki kez kurtulmaya çalıştı ama her denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. Hedîl Nayîf kaçış girişimlerini şöyle anlattı:
“Bu 4 buçuk yılda, kaçmak için sadece iki fırsatımız oldu. İlki, arkadaşım ve ben Koço Köyü'ndeyken, ikimiz de bir çeteye satıldık ve kaçıp kendimizi kurtarmaya karar verdik. O zamanlar Musul'daydık. Bir gün yanımızda bir Arap kadın vardı ve bize, ‘eğer kaçarsanız size yardım edeceğim’ dedi. Kaçacağımız gün, evdeki iki IŞİD'li kadının ellerini ve ayaklarını bağladık, iletişim cihazlarını aldık ve evden ayrıldık. Ayrılmadan önce arkadaşım bana çocuklarla ne yapacağımızı sordu. Arkadaşımın IŞİD çetelerinden çocukları vardı. O çocukları yanımıza almamaya karar verdik. Arap kadının evine gittiğimizde, orada bir de Êzidî kadın vardı. Bir tanıdığımıza haber gönderdik. Daha sonra kadını tehdit ettiler. Çeteler gelmeden önce evden kaçmaya çalıştık ama evden çıkamadan çetelerin arabası önümüzde durdu. Ellerimizi ve gözlerimizi bağlayıp arabaya bindirdiler. Gözlerimiz bağlıydı ve nereye götüreceğimizi bilmiyorduk. Bu şekilde IŞİD mahkemesine çıkarıldık. Mahkemede bize 'Neden kaçtınız?' diye sordular. Ben de 'Kızlarınız ve eşleriniz hapiste olsaydı ve onlara böyle bir şey olsaydı, onlar da kaçardı' dedim.”
Hedîl Nayîf ve arkadaşı, duruşmanın ardından kaçtıkları çeteye teslim edildi. Çete, onları adliye kapısında dövmeye başladı. Hedîl Nayîf, o anları zorlukla anlattı:
"Eve vardığımızda elindeki sopa kırılmıştı. Bizi bir odaya götürdü, ellerimizi ve ayaklarımızı zincirlerle bağladı ve dövmeye başladı. Akşamdan sabah 4:00'a kadar zincirlerle, kablolarla ve sopalarla dövdü. En çok ayaklarımıza vuruyordu ve ayaklarımızın altından kan akıyordu. O halde kalkıp odada dolaşmamızı söyledi. Ayağım o dayaktan sonra hala iyileşmedi."
'Siz PKK'li arkadaşlarsınız’
Hedîl Nayîf, 4 buçuk yıl sonra YPJ ve YPG savaşçıları tarafından kurtarıldı, ancak uzun süre şokta kaldı ve yaşadıklarını rüya sanıyordu. Hedîl Nayîf, kurtarıldığı günün sevincini ve heyecanını şöyle anlatıyor:
"Bizi kaçıran çete, Deyrezor'da özgürlük savaşçıları tarafından yakalandı. O sırada İdlib'de tutuluyorduk. Sorgulama sırasında çete, evinde Êzidî kadınların olduğunu itiraf etti. Telefonla aradılar Tabka'ya gelmem söylendi. Hiçbir şey bilmeden kızımla yola çıktık ve Minbiç'e vardık. Orada arkadaşlar bizi karşıladı. Arkadaşları görünce kurtulduğumuza inanamadım. Rüya gördüğümü sandım. Askeri üniformalı genç bir arkadaş bana 'Bizi tanıyor musun?' diye sordu. PKKli arkadaşları zaten tanıyorduk, ben de 'Evet, siz arkadaşlarsınız. Onlar PKK’li dedim. Arkadaş gülerek şöyle dedi: 'Hayır, biz YPG'liyiz.’ Şoktaydım. Burada fotoğrafımı çekip aileme gönderdiler. Birkaç gün sonra Kobanê'ye geçtik. 16 gün sonra eşim yanımıza geldi. Oradan Qamişlo'ya geçtik. Qamişlo hapishanesinde IŞİD'li kadınlar tutuluyordu. Arkadaşlar bize çete kadınları arasında tanıdığımız biri olup olmadığını sordular. Onlara baktığımda Fransız kökenli bir kadın tanıdım. Yanındayken bu kadın arkadaşımı öldürmeye çalışmıştı."
'Tüm kayıplarımız serbest bırakılana kadar kendimi özgür hissedemeyeceğim'
Hedîl Nayîf, Şengal'in artık özgür olduğunu ve yeni bir hayatın kurulduğunu görüyor. Savaşçılardan bahsederken gözleri parlıyor. Savaşçıların ve ailesinin yardımıyla o acı dolu günlerin yaralarını sarmaya çalışıyor. Hedîl Nayîf, artık özgürlüğün bireysel bir şey olmadığını belirtirken "Tüm kayıplarımız serbest bırakılana kadar kendimi özgür hissedemeyeceğim" dedi.
'Ailemden dört kişi kayıp'
Hedîl Nayîf, Şengal’e dönüşü hakkında ise şunları söyledi:
"Şengal’e döndükten sonra yeniden doğmuş gibi hissettim. Henüz 20 yaşında bile olmayan ve iki çocuk babası olan erkek kardeşim hâlâ kayıp, başına ne geldiğini bilmiyoruz. Kız kardeşim, eşi ve 14 yaşındaki oğlu hâlâ IŞİD'in elinde. Bir kız kardeşim 4 yaşındaydı. Onun kızım olduğunu söyledim, onu benden almadılar. Ona o kadar çok işkence ettiler ki hâlâ konuşamıyor. 16 yaşındaki kız kardeşim hava saldırıları sonucu hayatını kaybetti. Ailemden hâlâ 4 kişi kayıp ve onlara ne olduğunu bilmiyorum.”
'Hâlâ kendimi özgür hissetmiyorum'
Hedîl Nayîf, o günleri asla unutamayacağını söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı: "O günleri unutmam imkansız. IŞİD'in elindeyken defalarca intihar etmeyi düşündüm ama kızım için yapmadım. Şengal'e döndükten sonra hepimiz yaralarımızı sarmaya çalıştık. Çevremdekiler tekrar kendime gelmeme yardımcı oldu. Evliliğime devam ettim ve birkaç çocuğum daha oldu. Ama gerçek şu ki artık hayattan tat almıyorum. Annemin evine gittiğimde kardeşlerimi göremiyorum ve daha da büyük bir acı hissediyorum. Hâlâ kendimi özgür ve huzurlu hissetmiyorum. O günleri sık sık rüyalarımda görüyorum. Biliyorum ki bir gün tüm kayıplarımız geri dönerse, ancak o zaman kendimi daha iyi hissedeceğim."