Halide Türkoğlu: Eşbaşkanlık erkek egemen zihniyetin panzehiridir
Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, kadın kazanımlarına saldırıların kayyım atama anlayışıyla sürdüğünü belirterek, “Kayyımlar, gaspçı erkek egemen bir zihniyetin ürünüdür. Eşbaşkanlık ise bu anlayışın panzehiridir” dedi.
ARJÎN DİLEK ÖNCEL
Amed - Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve iktidarların kadın politikalarının bir sonucu olarak kadına yönelik şiddet, küresel bir sorun olarak artmaya devam ediyor. Şiddetin boyutunu en yalın haliyle görmek için kadın örgütlerinin aylık yayınladıkları verilere bakmak yeterli.
Sadece AKP'nin 23 yıllık iktidarında, en az 8 bin 33 kadın katledildi ve bin 805 kadın da şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Kadın örgütlerinin verilerine göre; 2025’in ilk 10 ayında erkekler 198 kadını katletti.
Kadına yönelik şiddet Türkiye’de fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet biçimleriyle kendini gösterirken, Kürdistan’da ise bu şiddet biçimlerinin yanı sıra Kürt kadınları özel savaş politikalarına da maruz kalıyor. Kadına yönelik bu saldırılara karşı aynı zamanda 2025 yılı kadınların şiddete, kadın katliamlarına, savaşa karşı, kadın kazanımlarını korumak için mücadele ettiği bir yıl oldu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu ile 2025 yılında kadınlara yönelik saldırılar, bu saldırıların amacı ve kadınların mücadelesini konuştuk.
2025 yılının kadın katliamlarının arttığı bir yıl olduğunu ifade eden Halide Türkoğlu, günde 3 kadının katledildiği, bazı illerde günde 8 kadının katledildiği haberleriyle güne uyandıklarını söyledi.
‘2025’te cinsiyetçilik yükselişe geçti’
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etti. Kadın katliamlarının arttığı bir yılda AKP iktidarının 2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan etmesinin kadınların aleyhine olduğunu vurgulayan Halide Türkoğlu, “Burada kurumların hazırladığı vizyon belgeleri, şiddeti ortadan kaldıracak toplumsal cinsiyet alanında çalışma yapması gerekirken, tam tersine Diyanet Başkanlığı, Aile Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı protokollerle birlikte cinsiyetçiliğin yükselişe geçtiği bir 2025 yılından bahsediyoruz” dedi.
Şüpheli kadın ölümleri
Türkiye’de son altı yılda şüpheli kadın ölümleri yüzde 96 arttı. Bu yıl ise ilk kez şüpheli kadın ölümleri, erkekler tarafından öldürülen kadın sayısını geçti. 2025’in ilk 10 ayında erkekler tarafından 198 kadın öldürülürken 213 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu.
Halide Türkoğlu, iktidarın kadın politikalarının 2025 yılının dava süreçlerine ve yargının kararlarına da yansıdığını söyledi ve şüpheli kadın ölümlerini değerlendirdi. Halide Türkoğlu: “Cezasızlık politikaları aldı başını gitti. Şüpheli kadın ölümleri gün be gün artıyor. Bir yandan kadın cinayetleri yükselişe geçiyor, bir o kadarda şüpheli kadın ölümleri var. Şüpheli kadın ölümleri de hakikatin ortaya çıkmaması için aile devlet işbirliği ile ya da çetelerin işbirliğiyle erkek devlet yargısının nasıl işlediğini gösteriyor” diye belirtti.
“İntihar” denilerek kapatılmak istenilen kadın katliamlarını hatırlatan Halide Türkoğlu, Wan’da kaybolan ve cenazesi günler sonra suda bulunan üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş’in ölümünü hatırlattı. Rojin Kabaiş’in ölümünün intihar süsü verilmek istenilen dosyalardan biri olduğunu ve devlet eliyle üstünün örtülmeye çalışıldığını belirtti.
Halide Türkoğlu, 2025 yılının bir diğer önemli gündeminin savaşa karşı barış mücadelesi veren kadınların aldığı sorumluluk olduğunu kaydetti ve şöyle dedi: “Bu yıl, toplumsal barışın nasıl olması gerektiği ve savaş politikalarına karşı kadın mücadelesinin de sözünü kurmak istediği, kadınların barışa dair söz kurduğu eylem planları oldu.” Tüm bunlara rağmen 27 Şubat “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısıyla birlikte kadınların barış sürecinde yer almak için önemli bir rol üstlendiğini ve bu temelde örgütlendiğini belirten Halide Türkoğlu, Türkiye Kadın Hareketi ve Kürt Kadın Hareketi'nin en önemli başlıklarından birinin de “barışın toplumsallaşması” olduğunu kaydetti.
Medeni haklara saldırı
Bu dönem medeni haklara saldırının olduğu ve yine kadın yoksulluğunun derinleştiği bir dönem olduğunu ifade eden Halide Türkoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Yoksulluk aldı başını gitti, kadınlar bundan ciddi anlamda etkilenen kesimlerin başında geliyor. Ne yazık ki bu ülkeyi yönetenler bu süreçte dahi eşitliği, özgürlükleri, yasal hakları tırpanlayan bir yerde durdu. Medeni haklara saldırı da bu dönemde oldu. Diyanet Başkanlığı’nın vermiş olduğu fetvalarla kadınların nasıl giyineceğinden, ne yapabileceğine kadar o sınırları çizen bir dönem oldu. Aynı zamanda kadın düşmanı bir dil kullanan siyaset yapanlar oldu. Bu siyaseti yaparken de toplumun nasıl bir şiddet sarmalına girdiğini gördük. Bu şiddeti teşhir eden kadın hareketleri hedef oldu. Bunlar toplumda şiddet kültürünü besleyen yaklaşımalar.”
Toplumsal şiddet kültürü yaygınlaşıyor
Kasım ayı başında Amed’in Sur ilçesinde 3 kadın yaşadıkları evde mahalledeki bir grup erkeğin saldırısına uğradı. Erkekler kadınların yaşadıkları evi terk etmelerini istedi.
Kadınların yaşadığı saldırıyı hatırlatan Halide Türkoğlu, toplumda şiddet kültürünün derinleşmesi ve yaygınlaşmasını yorumladı. Halide Türkoğlu, bu şiddetin ilk kadınlara yöneldiğini söyleyerek, şöyle devam etti: “Devlet şiddeti; kolluğun, güvenlik güçlerinin ya da devlete bağlı bir kurumun, bir organın kendi eliyle ürettiği şiddet biçimidir. Bir de toplumda devletle bağı yokmuş gibi görünen bazı gruplar tarafından gelen şiddet biçimleri var. Bizim burada sormamız gereken; iktidar bu şiddeti besleyen yerde durdu mu durmadı mı? Kayyım süreciyle birlikte bu yapılar güçlendi mi güçlenmedi mi? Ya da fetvalarla cinsiyetçiliği besleyen dil kullanıldı mı? Toplumun içerisinde büyüyen erkek egemenlikçi, cinsiyetçi hatta kadın düşmanı çeteler desteklendi mi? Bu gruplar, bu eylemleri bir ideolojik savaş üzerinden yapıyor. O yönüyle ideolojik savaşı yürüten bu gruplar kadınları hedef alıyor. Kadınlar üzerinden aslında tekrardan toplumu da zapturapt altına almaya çalışıyor.”
Kayyım politikaları
Belediyelere atanan kayyımların kadına yönelik şiddetin başka bir boyutu olduğunu belirten Halide Türkoğlu, “Kayyımların eşbaşkanlığı lağvetmesi, kadın kurumlarını kapatması, sığınma haklarını ortadan kaldırması kadınları savunmasız bıraktı. Kayyımlar cinsiyetçi kurumlar, kadının özne olmadığı, kadının bir hakkının olduğunu bile kabul etmeyen yapıları güçlendirmeye çalıştı ve bunu yaparken de dini argümanları ön plana çıkardı. Dini argümanlarla birlikte yeniden bir toplum şekillenmesi yapmaya çalıştı. Bu dönem şiddet iktidar tarafından durmadan servis edildi. Bu bazen medya, bazen çeşitli kurumlar üzerinden yapıldı. İktidar bunu ideolojik inşa olarak yürütmeye çalıştı.”
Kadın kazanımı olarak ‘Eşbaşkanlık’ sistemi
Kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırıların arttığı bir süreçten geçtiklerini söyleyen Halide Türkoğlu, bu hakların başında “eşbaşkanlık” sisteminin geldiğini ifade etti. Halide Türkoğlu, “2014 seçimlerine DBP belediyeleri olarak ‘eşbaşkanlık’ sistemiyle girmiştik. O süreçte halk bir belediye başkanına oy vermedi. Bir kadın, bir erkek şahsında kendi yerelini, kendi motifini, kendi kültürünü yeniden inşa edecek, özgürlük ve eşitlik bilincini belediyelerin içerisinde kent politikası haline getirecek bir projeye oy verdi. O dönem biz 102 belediye kazandık ve 102 belediyemizin 96'sında eşbaşkanlık sistemini uyguladık. O dönem 2014'ten 2016 süreç kadar geçmişten bugüne 56 kadın merkezi açıldı. Belediyelerde oluşturulan bu sistemin kendisi çok yönlü etkileşim yaratabiliyor. Mesela toplum, eşbaşkanlığı gördüğü zaman, yaşamın her alanında eşitliğin olabileceğini düşünüyor. Çünkü yönetim oluyorsanız, yönetim ilişkilerinde de eşitlik sağlarsınız. Eğer yönetim mekanizmasının içerisindesiniz o toplumda temel ihtiyaçlara da eşit ulaşabilme hakkını kendinizde görürsünüz. Toplumda erkek egemen, cinsiyetçi roller ne yapar? Eşitsizliği daha çok besler ve bir süre sonra kadınlar şiddetin hedefi haline gelir. Eşitlik için Kürt kadın hareketinin geçmişten bugüne bir mücadelesi zaten vardı ama eşbaşkanlık sistemiyle bu bir kadın sistemine dönüştü” şeklinde konuştu.
‘Kayyımlar erkek egemen bir zihniyet ürünüdür’
Kayyımların kadınların inşa ettiği bir sistemi çökertmeye çalıştığını ifade eden Halide Türkoğlu, “İradeniz gittiği zaman o kentte yapılabilecek ya da birlikte üretebilecek, birlikte yönetebilme kabiliyeti de gasp ediliyor. 8 yıllık kayyım sürecinin toplumu çökertme mahiyetiyle atanmış memurlar olduğunu görmek lazım. Şu an 10 belediyemizde kayyım ataması söz konusu ve eşbaşkanlık sistemi yine kriminalize ediliyor. Kadın kurumları üzerinden saldırdılar var. Belediyelerin bütçeleri dini istismar edecek şekilde kullanılıyor. Çünkü sonuçta kayyımlar erkek egemen bir zihniyetin ürünü. Gaspçı bir zihniyetin ürünüdür, özgürlük ve eşitlik temelli bir üretimi, bir yönetim anlayışını asla kabul etmez. Çünkü kendini teklik üzerinden var etmiştir. Asimilasyoncudur, milliyetçidir, dincilik yapar, cinsiyetçilik yapar. Geliş amacı bu olan bir mekanizmanın inşası da bu şekilde olur. O yönüyle baktığımızda eşbaşkanlıkta tam da böylesi anlayışların panzehiri” dedi.
‘Kürt kadınının hayata geçirmeye çalıştığı model hedef alınıyor’
Eşbaşkanlığın cinsiyet eşitliğini savunan ve tekçiliğin karşısında bir model olduğunu vurgulayan Helide Türkoğlu, “Şimdi böyle bir model var. Bir de karşısında tam onun düşmanı olan bir model var. Buradan baktığımızda neden eşbaşkanlık sistemini uygulamaya geçtiğimizde kayyım atanıyor? Bu sorunun yanıtını almak mümkün. Eşbaşkanlık, Kürt halkının, Kürt kadının özgürlük ve eşitlik alanında oluşturmaya çalıştığı bir modeldir” diye belirtti.
Barışın inşasında kadınlar
Kadınların tarihten günümüze süren savaş karşıtı mücadelesine de dikkat çeken Halide Türkoğlu, bu mücadelenin 27 Şubat “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”yla birlikte daha da görünür olduğunu söyledi.
Halide Türkoğlu, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”yla tarihi fırsatlardan geçildiğini söyleyerek, şunları ifade etti: “Yani biz kadınlar cephesinden yorumladığımızda, her zaman bu fırsatlara sahip olamayacağımızın farkındayız. Böylesi fırsatları ne iktidara, ne egemen zihniyete ne de savaş isteyenlerin tekeline bırakmamak gerekiyor. Dünya deneyimleri de hep göstermiştir, kadınlar barış mücadelesinde yer aldıklarında o sorun daha çabuk çözülebiliyor. Ya da kalıcı çözümler oluşuyor. Çünkü kadınların mücadelesi çok toplumsal bir mücadele. Yani barış sadece silahların susması değilse, toplumun içerisinde toplumsal bir barış inşa etme olanaklarını oluşturmamız gerekiyorsa, bu sürecin aslında temel öznesi de kadınlar oluyor. O yönüyle ilk günden itibaren kadınlar savaş karşıtı cephede ciddi buluşmalar sağladılar. Zaten geçmişten bugüne o deneyimlere sahipler. Kadınlar olarak savaşın bize, hanemize, mücadelemize nasıl yansıdığını biliyoruz. Ama bir barış olanağın olduğu dönemlerde kadın özgürlük ve eşitlik mücadelesinin de birlikte yükselişe geçmesi gerektiğini de biliyoruz. Çünkü bu sorunlar kadınların bir kenarda durup, erkeklerin kendi arasında erkek egemen siyaset biçimleriyle çözebildiği meseleler değil. Çözebilmiş olsalardı zaten çoktan çözmüşlerdi.”
‘Kadın kimliği zemininde buluşabilmek’
Kadınların savaşa karşı barış cephesinde yer almasının nedenlerine işaret eden Halide Türkoğlu, “Ülke tekçilik, milliyetçilik üzerinden bu sorunları büyütmüşse, bugün kadın hareketleri, kadın mücadelesi yürütenler dinleri, inançları, kimlikleri, dilleri, hayata bakış açıları, ideolojileri farklı olsa da en makul yerden, kadın kimliği üzerinden buluşabiliyorlar. Barışa ihtiyaç duyma nedenleri aynı ama bir erkeğin barış ihtiyacı olmayabiliyor, değişebiliyor, kendi kaygılarına göre değişebiliyor. Sermayenin kaygısına göre değişebiliyor. İktidarın kendi kaygısına göre değişebiliyor. Ama kadınların temel kaygısı şu; Barış bizim için bir gelecek biçimi. Biz nasıl bir gelecekte, nasıl bir ortak alanda yaşayacağımıza karar vereceğiz. Çünkü savaşların hedefi halinde oluyoruz. Savaşlarda savaşın nesnesi konumuna getirmeye çalışıyoruz. Bedenimiz, emeğimiz, özgürlüklerimiz hedef haline geliyor” değerlendirmesinde bulundu.
‘Barış kadınlar için büyük bir fırsat’
“Barış süreçleri kadınlar için fırsattır” diyen Halide Türkoğlu, savaşın hedefi olan kadınların barışın öznesi olma çabası verdiğini söyledi. Kadınların “Nasıl bir yaşam istiyoruz” sorusundan yola çıktığını belirten Halide Türkoğlu, Bu sorunun cevabının kadın mücdelesinde olduğunu kaydetti.
Halide Türkoğlu, “Çünkü acıyı en çok yaşayan biziz. O yaraların nasıl her defasında kanadığını tekrar tekrar hissedenler de bizleriz. O yüzden kadınların bu süreçte daha çok söz kurması, eylem çalışma alanlarını daha çok genişletmesi gerekiyor. Ancak iktidar bunu istemiyor, o bir sınır çiziyor ve çözümü kendi makul sınırları içerisinde sıkıştırmak istiyor. Biz ise bu meseleyi iktidarın tekelinden çıkarmak zorundayız. Bu tüm siyasi partilerin ve toplumun sorunudur. Bu nedenle krizler olduğu zaman kadınların dayanışmayla bir araya gelebileceği ve direkt içinde yer aldığı mekanizmalar oluşturan bir kadın örgütlenmemiz olmalı” ifadelerini kullandı.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken, 25 Kasım mesajını da dile getiren Halide Türkoğlu, kadınların şiddetin karşısında eşitlik ve özgürlük için bir arada olacağını belirtti.
‘Özsavunma hattı örülmeli’
Halide Türkoğlu, “Ne yazık ki iktidar karşımıza yine bir savaş bütçesiyle geldi. Barış ve demokratik toplumu konuşurken savaşa ayrılan bir bütçe var. Bir savunma bütçesi var, güvenlik politikaları hat safhada. Kadına bütçe yok ancak savaşa var. Bu tablo karşısında kadın yoksulluğuna karşı bir çalışma da yürüteceğiz. Kadına yönelik şiddet, kayyımlar, cezaevlerinde kadın tutsakların yaşadığı ihlaller hat safhada. Tutsaklar için tepkiler, eylemler örgütlenecek. Yani bu iktidar her yönüyle kadın düşmanlığını tüm olanaklarıyla nasıl servis ediyorsa, bunun bir öz savunması da var. Öz savunma kadınların birebir birbirine dokunarak, anlayarak, anlatarak yan yana gelmesi ile sağlanır. O yönüyle hem DEM Parti Kadın Meclisi hem TJA ve DBP Kadın Meclisi, hane odaklı, mahalle toplantıları şeklinde şiddete karşı nasıl mücadele edilir ya da o mahalle örgütlenmesi kadın örgütlenmesi nasıl olmalı tartışmaları yürütecek” dedi.
‘Ev ev toplantılar alarak bu süreci başarıya ulaştıracağız’
Halide Türkoğlu konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Kadınlar bu sorunlara çözüm istiyor. Ama bu sorunların çözümü için modele de ihtiyaç duyuyor. Tek başına yapamayacağını biliyor. Burada kadın dayanışması devreye giriyor. Peki bir mahallede kadın dayanışması nasıl sağlanır? Bir mahallede bir kadının şiddete maruz kalması halinde ne yapılması gerekir? Özel savaş politikaları, uyuşturucu sorununa karşı nasıl çözümler var? Tüm bu sorunlar etrafında bir öz savunma hattı oluşturulacak. 25 Kasım’a giderken eylem ve etkinlikler zaten olacak ama bu dönem daha çok evlerde, toplantılar, buluşmalar şeklinde bir örgütlenme olacak. Aynı zamanda kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesini birlikte nasıl yürütmesi çerçevesinde bir program çıkarılacak.”