Hadeel’in çığlığı: Sesim tüm dünyaya ulaşsın ki burada nasıl yaşadığımızı bilsinler
Newroz Kampı’nda yaşayan Hadeel Mustafa, “Tek dileğim evime ve toprağıma dönmek. Güven içinde yaşamaktan başka bir şey istemiyorum” dedi.
ASMA MUHAMMED
Qamişlo- Kuzey ve Doğu Suriye’deki Qamişlo şehrinde bulunan Newroz kampı, on yılı aşkın süredir savaş ve zorla yerinden edilmenin yıkıcı etkilerinden kaçan binlerce ailenin çektiği acıları gözler önüne seriyor. 2014 yılında Şengal’den gelen yerinden edilmiş insanlar için güvenli bir sığınak olarak kurulan kamp, zamanla Türk devleti işgali ve ona bağlı çeteler nedeniyle Serêkanîye, Til Temir, Şehba ve Efrîn’den yerinden edilen aileler için kalıcı bir barınma alanına dönüştü.
Çetin kış koşullarının iyice hissedildiği bu dönemde, binlerce kamp sakini kötüleşen yaşam ve sağlık koşullarıyla mücadele ediyor. Soğuk hava, yetersiz ısınma ve azalan insani yardımlar, yerinden edilmiş ailelerin zorluklarını daha da artırıyor. Yıllardır süren yerinden edilmenin yarattığı yorgunluğa rağmen, kamp sakinleri onurlarını korumaya çalışıyor ve bu durum, acil insani müdahale çağrılarının önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

‘Kamp Şehba ve Efrîn sakinlerine de kapılarını açtı’
Newroz Kampı Yönetimi Eşbaşkanı Noura Abdo, kampın 2014 yılında, o dönemde yaşanan büyük çaplı yerinden edilme dalgalarının yarattığı insani krize yanıt olarak kurulduğunu açıkladı. Noura Abdo, “Kampın temel amacı, yaygın saldırılara maruz kalan ve binlerce sivili şiddet ile zulümden kaçmaya zorlayan Şengal bölgesinden yerinden edilmiş ailelere barınak sağlamaktı. Kamp, o yıllarda katliam saldırılarından kaçan Êzidî ailelere koruma ve temel bakım sunarak önemli bir rol oynadı. 2019’da bu ailelerin çoğu evlerine döndükten sonra bile kamp, insani yardım misyonunu sürdürdü. Bölgede yeni yerinden edilme dalgalarıyla birlikte kamp, Serêkanîyê ve Til Temir’den gelen ailelerin yanı sıra, Türk devleti saldırıları ve paralı askerlerin kontrolündeki zorlu güvenlik koşulları nedeniyle göç eden Şehba ve Efrîn sakinlerine de kapılarını açtı” dedi.

‘Ailelere daha güvenli geçişler sağlamayı hedefliyoruz’
Kamptaki koşullara dair açıklamalarda bulunan Noura Abdo, zorluklara rağmen hizmet ve insani yardım çalışmalarının sürdüğünü vurguladı. Noura Abdo, “Birçok dernek ve kuruluş, yerinden edilme koşullarından en çok etkilenen özellikle çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere sakinlere doğrudan destek sağlamak için çalışıyor. Kamp yönetimi, yağmur ve sel sularına karşı bir drenaj kanalı ağı kurmak için çaba gösteriyor. Bu sayede çadırlara giren suyu azaltmayı, hasarı önlemeyi ve zor hava koşullarında ailelere daha güvenli geçişler sağlamayı hedefliyoruz. Çadırların korunmasını artırmak ve su baskınlarını önlemek için iyileştirme çalışmaları periyodik olarak devam ediyor, böylece kış aylarında kampta zaten zor olan yaşam koşullarını daha da kötüleştiren yerinden edilmiş kişilerin sıkıntıları hafifletiliyor” ifadelerinde bulundu.
Eğitime özel önem veriliyor
Noura Abdo, kamptaki eğitim-öğretim sürecine ilişkin değerlendirmesinde, çocukların yerinden edilme koşullarına rağmen eğitime erişiminin sürdürülmesi için özel çalışmalar yürütüldüğünü belirtti. İlkokul öğrencileri için özel bir eğitim aşamasının bulunduğunu ifade eden Noura Abdo, uzman öğretmenlerin çocukların eğitim hakkını kesintiye uğratmamak için süreci yakından takip ettiğini söyledi. Bu programın, ailelerin yaşadığı zorluklara rağmen çocuklara nispeten istikrarlı bir öğrenme ortamı sunduğunu vurgulayan Noura Abdo, ilkokuldan mezun olan öğrencilerin durumuna da dikkat çekti.
Şehirdeki okullara ulaşmanın zorluğu nedeniyle birçok öğrencinin kampta eğitimlerine devam etmek zorunda kaldığını aktaran Noura Abdo, kamp içinde bir ortaokul açılması için hazırlıkların sürdüğünü ifade etti. Gerekli lojistik ihtiyaçların karşılanması ve uygun öğretim kadrosunun sağlanması için çalışmaların da sürdüğünü kaydeden Noura Abdo, tüm bu çabaların hiçbir öğrencinin öğrenme hakkından mahrum kalmamasını ve yerinden edilmenin ağır koşullarına rağmen kendi geleceğini inşa edebilecek bir neslin yetişmesine katkı sunmayı amaçladığını dile getirdi.
‘Yardımlar ciddi bir şekilde azaldı’
Yardım çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Noura Abdo, daha önce düzenli destek sunan birçok kuruluşun çekilmesi nedeniyle kamp sakinlerine sağlanan yardımın son dönemde ciddi biçimde azaldığına dikkat çekti. Bu geri çekilmenin, dağıtım standartlarında gözle görülür bir düşüşe yol açtığını ifade eden Noura Abdo, eskiden ailelere ayda iki ya da üç kez gıda paketi ulaştırılırken artık yalnızca bir paket verilebildiğini söyledi. Bu miktarın özellikle geçimini tamamen yardımlarla sağlayan kalabalık aileler için kesinlikle yeterli olmadığını vurgulayan Noura Abdo, “Gıda paketi dağıtımının iki ay üst üste askıya alınması, ihtiyaç sahibi aileler üzerinde büyük bir baskı oluşturdu ve temel ihtiyaçlarını karşılama mücadelelerini daha da zorlaştırdı” dedi.
‘Temel ilaçlarda ciddi bir eksiklik yaşıyoruz’
Noura Abdo, kış mevsiminin başlamasıyla birlikte kampta hastalıkların belirgin şekilde arttığını belirterek şunları söyledi:
“Kışın gelişi ve sıcaklıkların düşmesiyle birlikte özellikle grip ve göğüs enfeksiyonları gibi mevsimsel hastalıklar yaygınlaşıyor. Bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklar ile yaşlılar bu hastalıklardan en çok etkilenenler. Çadırlar soğuk ve rutubete karşı yeterli koruma sağlamadığı için hastalıklar hızla yayılıyor. Kamp içinde Heyva Sor a Kurd’a (Kürt Kızılayı) bağlı kalıcı bir sağlık merkezi bulunuyor ve burada sakinlere ilk yardım ile düzenli sağlık takibi sağlanıyor. Ayrıca El-Yamamah Derneği haftada üç gün temel muayeneler ve sağlık danışmanlığı da dahil olmak üzere ek tıbbi hizmetler sunuyor. Tüm bu hizmetlere rağmen temel ilaçlarda ciddi bir eksiklik yaşıyoruz. Bu durum, merkezimizin artan hasta sayısına yeterli tedavi sunma kapasitesini ne yazık ki sınırlandırıyor.
Kamp içinde analiz yapabilecek bir laboratuvarın bulunmaması, özellikle doğru testler gerektiren vakaların teşhisini zorlaştırıyor. Bu eksiklik klinik üzerinde ek bir baskı yaratıyor ve kötü hava koşullarına rağmen, ayrıca birçok kişinin ulaşım ve tedavi masraflarını karşılayamamasına karşın bazı hastaları kamp dışındaki sağlık merkezlerine gitmek zorunda bırakıyor. Sağlık desteğinin güçlendirilmesi, ilaç ve malzeme sağlanması ve merkezin temel analizler yapabilecek bir laboratuvarla donatılması, özellikle hastalıkların arttığı bu dönemde hem daha hızlı müdahale hem de daha güçlü bir sağlık kapasitesi için hayati öneme sahip.”
‘Yardım kurumlarının ortak sorumluluğu”’
Noura Abdo, kamp yönetiminin kış aylarındaki zorlu hava koşullarıyla başa çıkmak için acil durum komitesini her yıl devreye koyduğunu belirterek, “Bu komite, fırtınaların etkilerini azaltmak ve ailelerin yağmur ile şiddetli rüzgarlara hazırlıklı olmalarını sağlamak için gerekli malzemelerin dağıtımını denetliyor. Dağıttığımız bu malzemeler, yerinden edilmiş insanların çadırlarını güçlendirmeleri, eşyalarını korumaları ve olumsuz hava koşullarından kaynaklanabilecek zararları en aza indirmeleri için hayati önem taşıyor. Kamp içerisindeki insani koşulların iyileştirilmesi tek bir kuruluşun değil, bölgede çalışan tüm insani yardım kurumlarının ortak sorumluluğudur” dedi.

‘İş birliği ve ortak çalışma gerekiyor’
Kamp içindeki birçok ailenin hala güvenli bir şekilde evlerine dönme umudunu taşıdığını vurgulayan Noura Abdo, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu umut ne kadar güçlü olursa olsun, tek başına yaşanan ağır zorlukların üstesinden gelmeye yetmiyor. Bu nedenle uluslararası ve yerel kuruluşların sorumluluklarını ciddiyetle üstlenmesi, yerinden edilmiş insanlar için gerçekçi ve uygulanabilir çözümler üretmesi gerekiyor. En küçük insani yardım bile yüzlerce ailenin yaşamını değiştirebilir, onların güvenli ve onurlu bir şekilde evlerine dönebilecekleri güne kadar dayanma gücü verebilir. İnsani yardım kuruluşlarının, yardımların ailelere eksiksiz ulaşması ve asgari yaşam koşullarını güvence altına alan sürdürülebilir acil durum programlarının hayata geçirilmesi için yerel yetkililerle iş birliğini ve ortak planlamayı güçlendirmesi şarttır.”
‘Buranın yurt haline geleceğini hiç düşünmemiştik’
Serêkanîyê’den zorla göç etmek zorunda kalan Hadeel Mustafa, ailesinin yedinci yılına giren yerinden edilme sürecini anlatarak, savaşın onları “korku, bombardıman ve güvensizlik baskısı altında” evlerini terk etmeye zorladığını söyledi. Hadeel Mustafa, göç yolculuklarının önce okullarda geçici barınma arayışıyla başladığını, ardından çocuklarına daha istikrarlı bir eğitim ortamı sağlanabilmesi için kamplara yönlendirildiklerini belirtti. Son durağın ise Newroz Kampı olduğunu ifade eden Hadeel Mustafa, buranın yıllarca sürecek zorunlu bir yurt haline geleceğini hiç düşünmediklerini vurguladı.
“Kampa girdiğimizde kalışımızın geçici olacağını, en fazla birkaç gün ya da birkaç ay süreceğini sanıyorduk. Ama yıllar geçti ve hala bu çadırlarda yaşıyoruz. Kışın dondurucu soğuğuna, yazın kavurucu sıcağına katlanıyoruz” diyen Hadeel Mustafa, kamptaki yaşam koşullarının temel ihtiyaçlardan yoksun olduğunu dile getirdi. Hadeel Mustafa, çadır, yakıt, ısıtma malzemesi ve gazyağı eksikliğinin ciddi boyutlara ulaştığını belirterek, “Çadırlar ve ısıtıcılar yalnızca iki yılda bir değiştiriliyor ve bu da zorlu hava koşullarına karşı tamamen yetersiz kalıyor” ifadelerini kullandı.
En çok çocuklar etkileniyor
Kampta en çok etkilenen grubun çocuklar olduğunu vurgulayan Hadeel Mustafa, “Çocuklar düşük sıcaklıklar, zayıf bağışıklık ve kötü hijyen koşulları nedeniyle sık sık hastalanıyor. Göğüs enfeksiyonları ve sürekli soğuk algınlığı, tıpkı yaşlılarda olduğu gibi çocuklarımızı da etkiliyor” dedi. Hadeel Mustafa, kampta herkesin bitkin bedenlerle, sert soğuğa karşı mücadele ederek yaşadığını söyleyerek, bu sıkıntıların okullara da yansıdığını kaydetti. Çocukların yeterli ısıtma sistemi olmayan sınıflarda ders görmek zorunda kaldığını aktaran Hadeel Mustafa, “Öğrencilerin sağlıklarını korumak için okullara ısıtıcı sağlanmalı ve eğitim hakları ek bir hastalık ve acı kaynağı haline gelmemeli” çağrısında bulundu.

‘İki korku arasında yaşıyoruz’
Hadeel Mustafa, kış gecelerine eşlik eden sürekli korkunun, özellikle kadınlar için her gün artan bir endişe kaynağı olduğunu belirtti. Fırtınaların çadırları çökertme riski taşıdığını, öte yandan ilkel ısıtıcıların da yangın tehlikesi oluşturduğunu söyleyen Hadeel Mustafa, “İki korku arasında yaşıyoruz: Bir anda çadırı yok edebilecek fırtına korkusu ve ısınmak için sahip olduğumuz tek şey olan ısıtıcıda yangın çıkması korkusu” dedi. Sakinlerin birbirlerine destek olmak için gösterdiği çabalara rağmen yaşanan acıların boyutunun çok büyük olduğunu ifade eden Hadeel Mustafa, sınırlı imkanlar ve en temel ihtiyaçların bile karşılanamamasının, bireysel çabalarla aşılamayacak kadar ağır bir yük yarattığını dile getirdi.
‘Tek dileğim evime ve toprağıma dönmek’
Hadeel Mustafa, sözlerinin sonunda şöyle konuştu:
“Tek dileğim evime ve toprağıma dönmek. Güven içinde yaşamaktan başka bir şey istemiyorum. Sesimin tüm dünyaya ulaşmasını istiyorum ki burada nasıl yaşadığımızı bilsinler. Bu çocuklar bu zorlu hayatı seçmedi. Çocukluklarını çadırlarda, soğukta ve yoksulluk içinde geçirmek zorunda kalmalarının suçu ne? Tek isteğimiz sesimizin duyulması ve hayatlarımızın barış ve onur içinde eskisi gibi geri dönmesi.”